COVID-19 ile geçen ilk iki ayın dökümü

Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği 10 Mart tarihinden bu yana iki ay geçti.

Haberin Devamı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 10 Mart’ı 11’ine bağlayan gece yarısı düzenlediği basın toplantısında “Bugün akşam saatlerinde koronavirüs şüphesi olan bir vatandaşımızın test sonucu pozitif çıktı. Hastanın virüsü Avrupa teması üzerinden aldığı bilinmektedir” diye açıklamıştı ilk teşhisi.

Hepimiz bir büyük dalganın üzerimize doğru gelmekte olduğunun farkındaydık. Komşumuz İran da dahil olmak üzere birçok ülkede vakalar birbiri ardına patlak verirken, ölü sayıları da korkutucu bir şekilde tırmanmaya başlamıştı. Bütün bu gelişmelere bakıldığında, ölümcül virüsün Türkiye’nin sınırlarından içeri girmesi an meselesiydi. Bakanın açıklaması, dalganın ilk darbesini vurduğunu gösteriyordu.

Bu iki ayın genel bir değerlendirmesini yaparken salgının 10 Mart günü itibarıyla dünyadaki görüntüsünü kısaca hatırlayalım. Salgının ilk kez ortaya çıktığı Çin Halk Cumhuriyeti’nin virüsü kontrol altına aldığı gözlenirken, o sırada en çok korkutucu tablolardan biri doğumuzda komşumuz İran’da belirmişti. Yalnızca 10 Mart günü için İran’da günlük 881 yeni vaka ve 54 ölüm açıklanmıştı. Kayıpların toplamı 291’e yükselmişti.

Haberin Devamı

Daha kötü haberler İtalya’dan geliyordu. Bu ülkede 10 Mart günü 977 yeni vaka ve 168 ölüm raporu açıklanmış, insan kaybı toplamı 631’e çıkmıştı. İspanya da aynı gün 19 ölüm ve 623 yeni vaka duyurmuştu.

Virüs İran’da ve Avrupa kıtasında dalgalar halinde yayılırken, Türkiye COVID-19’la gecikmeli bir şekilde tanışmaktaydı. Peki bu dalga sonraki haftalarda Türkiye’de nasıl bir tabloya yol açacaktı? Aradan iki ay geçtiğine göre şimdi bu soruya yanıt verebilecek durumdayız.

NİSAN AYININ İKİNCİ HAFTASINDAKİ KIRILMA

10 Mart’ta ilk tespit edilen vakanın ardından COVID-19’dan kaynaklanan ilk ölüm olayı da bir hafta sonra 17 Mart’ta kayda geçmiştir. Sonrasındaki sürece baktığımızda martın son haftası ile nisan ayının ilk iki haftasının Türkiye’nin virüsle mücadelesindeki en şiddetli dönem olduğunu söyleyebiliriz.

Özellikle mart ayının son haftası ile nisan ayının ilk haftasında gerek yeni vaka gerek ölüm toplamlarının üç-dört gün içinde ikiye katlanıp geometrik bir şekilde arttığı bir tırmanma dönemine tanıklık ediyoruz. Vakaların katlanma yönelişi aynı hızda devam etmiş olsaydı, bu Türkiye’yi yaşanandan çok daha korkutucu bir sürecin içine sokabilirdi. Ancak nisan ayının ikinci haftası ile birlikte vaka ve ölüm sayılarının ikiye katlanma süreleri uzamaya, daha geniş bir zamana yayılmaya başlamıştır. İvmenin hız kesmeye başladığı bu zaman kesiti mücadeledeki en önemli kırılmaya işaret ediyor.

Haberin Devamı

İ KRİTİK TARİH 11 VE 19 NİSAN

 Yapılan testlerde en yüksek vaka sayısının görüldüğü tarih 11 Nisan’dır. Toplam 5 bin 138 vaka açıklanmıştır o gün. En yüksek ölüm sayısının raporlandığı tarih ise bundan tam 8 gün sonrasına denk geliyor. 19 Nisan’da 127 ölüm vakası kayda geçmiştir. Günlük ölüm sayıları bu tarihten sonra süreklilik içinde bir düşüş eğrisi çizmiştir. Günlük yeni vakalarda ise 11 Nisan’ı izleyen günlerde -iniş çıkışlarla birlikte- yine genel bir düşüş eğrisi şekillenmiştir.

‘En yüksek’ rakamlara değinirken, yoğun bakım ve entübe edilen hastaların durumuna da bakalım. Yoğun bakıma alınan hasta sayısının en yüksek eşiği 1922 hastayla 19 Nisan’dır. Bu tarih günlük en yüksek ölüm sayısının da kayda geçtiği gündür aynı zamanda. ‘Entübe edilen’ hastaların sayısının en yüksek olduğu (1.087) tarih de bundan beş gün öncesine 14 Nisan’a rastlıyor.

Haberin Devamı

Nisan ayının ikinci haftası aynı zamanda test kapasitesinin ciddi anlamda güçlenmeye başladığı ve günlük 30 bin hedefinin geçildiği bir dönemi de gösteriyor.

TOPLAM VAKADA TÜRKİYE DÜNYADA DOKUZUNCU

Peki bu rakamlar Türkiye’yi dünya ortalamasında nereye yerleştiriyor? Türkiye nisan ayında dünyadaki en çok vaka sıralamasında yedinciliğe kadar çıkmışken, vakaları tırmanma eğilimine giren Rusya ve Brezilya’nın önüne geçmesi sonucu mayıs ayının ikinci haftasında dokuzunculuğa inmiş bulunuyor. Önceki gün itibarıyla 138 bin 657 vaka açıklayan Türkiye’yi İran ve Çin izliyor.

Ölüm sayısına bakıldığında ise Türkiye önceki gün itibarıyla 3 bin 786 ölümle dünyada en çok insan kaybının yaşandığı 13’üncü ülkedir. Burada vaka/ölüm oranı esas alınırsa, Türkiye’nin oranı her 100 vakada 2.7’dir. Bu oran birçok Batı Avrupa ülkesinde yüzde 12-15 aralığında seyrediyor. Örneğin, İtalya’da 13.9, Birleşik Krallık’ta 14.5. Genelde bir başarı öyküsü kabul edilen Almanya’da bu oran yüzde 4.4’tür.

Haberin Devamı

Her 1 milyon kişi içinde kaç vakaya rastlandığına ilişkin oran da karşılaştırma yapabilmek açısından daha gerçekçi bir perspektif sunabilir. 'Worldmeter' veri tabanına göre önceki gün itibarıyla Türkiye’de her 1 milyon kişi için 1.644 vaka söz konusudur. Bu rakam, küresel sıralamada toplamda dokuzuncu olsa da Türkiye’nin karşılaştığı vaka yoğunluğunu aşağılara çekiyor. Bu oran İtalya’da her 1 milyon kişi için 3 bin 623, Almanya’da 2 bin 53, İran’da ise 1.301’dir. Bu göstergede bir sıralama yapıldığında –Liechteinstein gibi küçük ülkeler sayılmazsa- Türkiye 30’uncu sıradadır.

Keza 1 milyon kişide ölüm oranına bakıldığında da durum çok farklı değildir. Belçika’da 1 milyon kişi içinde koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 751 kişidir. Bu ülkeyi 572 ölümle İspanya ve 505 ölümle İtalya izliyor. Almanya’da bu sayı 90, Türkiye’de ise 45’tir. Bu başlıktaki dünya sıralamasında da –yine küçük ülkeler hariç tutulduğunda- Türkiye 45 ölümle 27’nci geliyor.

Haberin Devamı

EN KÖTÜ DURUM SENARYOSU OLMADI, ANCAK...

Kabul edelim ki, İtalya ve İspanya gibi en kötü durum senaryolarının yaşandığı, hastanelerin kapasitelerinin çöktüğü, bazı günlerde ölüm vakalarının bin eşiğine yaklaştığı bir tablo ortaya çıkmamıştır. Buna karşılık dalganın gelişiyle birlikte –genel seyri bu ülkelerle kıyaslandığında çok daha düşük bir yoğunlukta geçse de- yine de 4 bine yakın vatandaşımızın hayatını kaybettiği bir hayli sert ve çok üzücü bir tecrübe yaşanmıştır. Şimdilik kontrol altına alınmış görünmekle birlikte bu sert mücadele devam etmektedir.

Bütün bu rakamlar içinde geçen iki ay zarfında kamuoyunda ve sağlık çevrelerinde en çok tartışma yaratan konu ölüm rakamları üzerinde cereyan etmiştir. Sağlık Bakanlığı, yalnızca PCR testi ‘pozitif’ çıkan hastaların ölümü halinde bu kayıpları COVID-19 olarak raporlamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü ise testin ‘yapılmadığı’ ya da ‘sonuç vermediği’ durumlarda klinik bulguların COVID-19’a işaret etmesi halinde de ölümlerin bu hastalık koduyla raporlanabileceğini belirtmektedir.

Bu kriter uygulandığında bazı Bilim Kurulu üyelerinin tahminlerine göre koronavirüsten kaynaklanan ölüm olaylarının toplamı mevcut rakamın en fazla iki katına çıkabilir. Ancak bu takdirde bile, Türkiye salgının en şiddetli vurduğu Batı Avrupa ülkelerinin bir hayli uzağında kalacaktır.

Bu konuya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları