Beethoven’dan Avrupa Marşı eşliğinde Türkiye’de hak ihlalleri meselesi

Son yıllarda Ankara’da pek karşılaşmadığımız bir tabloydu. Konusu Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği ihlal kararlarının uygulanması olan bir konferans geleneksel şekilde Milli Marş’ın okunmasıyla açıldı. Salondaki davetliler sandalyelerine oturmak üzereydiler ki, salonda bir anons duyuldu:

Haberin Devamı

Şimdi de Avrupa Marşını dinleyeceğiz...”

Herkes doğrulup yeniden ayağa kalktı ve Büyük Ankara Oteli’nin konferans salonunu günümüzde resmi “Avrupa Marşı” olarak kabul edilen, Alman besteci Beethoven’ın ünlü Dokuzuncu Senfonisi’nin finalindeki “Neşeye Övgü” bölümünün coşkulu müziği kapladı. Salonun duvarlarında Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Anayasa Mahkemesi’nin bayrakları ya da sembolleri asılıydı.

Mehmet Akif Ersoy ile Beethoven’ı buluşturan bu etkinlik, “Anayasa Mahkemesi’nin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi” projesinin açılışı ve aynı zamanda Türkiye’de Bireysel Başvurunun Dokuzuncu Yıldönümü” vesilesiyle düzenlenmişti.

AB ve Avrupa Konseyi tarafından finanse edilen bu projenin ana yararlanıcısı Anayasa Mahkemesi olmakla birlikte paydaşları arasında TBMM, mahkemeler, Barolar Birliği, Hâkim ve Savcılar Kurulu ve sivil toplum kuruluşları yer alıyor.

Haberin Devamı

Projenin temel amacı, hâkimlerin, savcıların, avukatların ve diğer paydaşların AİHM ve AYM içtihatlarına ilişkin farkındalıklarının arttırılması ve AYM kararlarının uygulanması...

GÜL: AYM KARARLARINA UYMAK HUKUKUN EMREDİCİ HÜKMÜ

Konferansın açılış oturumunda Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan, Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakçı ile AB’nin Ankara’daki Büyükelçisi Nikolaus Meyer-Landrut ve Strasbourg’dan video mesajıyla katılan Avrupa Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı Bjorn Berge kürsüyü alan konuşmacılardı.

Adalet Bakanı l, 2010 yılında bireysel başvuru kurumunun getirilmesini Türk hukuk sistemi için “devrim” olarak nitelendirdikten sonra AYM’nin kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları açısından bağlayıcı olduğunu anlattı, “Herkesin AYM kararlarına uyması hukukun emredici hükmüdür. Hukuk devletinin bir gereğidir” diye konuştu.

Bakan, bununla birlikte bu durumun AYM kararlarının eleştirilmeyeceği anlamına gelmeyeceğini belirterek “Eleştiri özgürlüğü de demokrasinin bir unsurudur. Demokrasilerde yargı kararları eleştirilebilir. Yargı kararlarına getirilecek bilimsel, hukuksal, makul eleştiriler esas itibarıyla yargının gelişimine katkı sağlar” dedi.

Haberin Devamı

İktidar kanadından zaman zaman AYM kararlarına gelen kuvvetli eleştiriler hatırlandığında, Gül’ün bu sözlerinin söz konusu çıkışları olağan bir zeminde karşılama çabasını yansıttığı söylenebilir.

Bu arada Gül’ün önemli bir vurgulaması, AYM’nin verdiği bir kararın sadece o karara konu olan somut uyuşmazlık yönüyle sonuç doğurmadığını belirterek, “Verilen kararlar, diğer benzer olaylarda da göz önüne alınmalıdır” diye konuşması oldu. Bakan, bu ifadesiyle AYM kararlarının bütün mahkemeler için emsal oluşturan, benzer vakalarda dikkate alınması gereken referans metinler olarak görülmesi beklentisini ifade etmiş oluyor.

İZZETBEGOVİÇ’İN ANAYASA İHLALİNE İLİŞKİN UYARISI

Haberin Devamı

İlginç bir nokta, konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın “Aslında Sayın Adalet Bakanımız benim konuşmamın içini boşalttı, ancak aynı zamanda işimi de kolaylaştırdı, kendisine teşekkür ederim” diye söze başlamasıydı.

Prof. Arslan, önce AYM kararlarının “etkili bir şekilde icra edilmesi” ihtiyacını vurguladı, “Mahkeme kararlarının icrasının hakkıyla sağlanmadığı bir yerde hukuk devletinden söz edilemez. Mahkeme kararlarının icrası, AYM kararlarının özelde icrası, bir ülkede hukukun üstünlüğünün olduğunun temel işaretlerinden biridir” dedi.

Bu noktada Bosnalı saygın devlet adamı Aliya İzzetbogoviç’in Yugoslavya 1992 yılında dağılmadan önce bu ülkenin anayasa mahkemesinin verdiği bir kararın uygulanmaması üzerine yaptığı bir eleştiriyi hatırlattı Prof. Arslan. İzzetbegoviç, bu kuvvetli eleştirisinde “Anayasa Mahkemesi’nin anayasaya aykırılık konusunda verdiği karardan sonra aykırı bulunan hususta ısrar etmek -Anayasayı kasten- ihlal etmektir” diyor.

Haberin Devamı

Prof. Arslan, daha sonra “AYM’nin tespit ettiği aykırılığın giderilmesi bütün kurum ve kuruluşların temel vazifelerinden biridir” diye ekledi. Ardından, Anayasa’nın “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır” şeklindeki 138’inci ve “AYM kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” şeklindeki 153’üncü maddelerine atıf yaptı. Anayasa’nın hiçbir kuruma -yargı dahil- bir takdir yetkisi tanımadığına dikkat çekti.

HİÇBİR ÜLKEDE TÜRKİYE KADAR BİREYSEL BAŞVURU YAPILMIYOR

AYM Başkanı, konuşmasının ağırlıklı bölümünü bireysel başvuru kararlarının “objektif etkisi”ne, kendi ifadesiyle “alınan kararların yeni ihlallerin önlenmesi üzerinde etki yaratması” başlığına ayırdı. AYM’den çıkan bütün ihlal kararlarına karşılık, mahkemeye yapılan bireysel başvuruların sayısındaki artış, bu etkinin, daha doğrusu caydırıcılığının yaratılamadığını, idarede ve birinci derece mahkemelerde bu anlamda uygulamayla ilgili ciddi bir sorunun bulunduğuna işaret ediyor.

Haberin Devamı

Nitekim Prof. Arslan, mahkemeye gelen başvuruların “giderek artmakta” olduğunu belirterek, “Bireysel başvuruyu kabul eden hiçbir ülkede Türkiye kadar çok sayıda başvuru yapılmadığını” söyledi. Prof. Arslan, “İspanya ve Almanya Anayasa Mahkemelerine yapılan beş-altı bin civarındaki yıllık başvuru, Mahkememize neredeyse bir ayda yapılan başvuru sayısına tekabül etmektedir” dedi.

AYM Başkanı, ardından daha çarpıcı bir bilgiyi ekledi: “Dahası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 47 ülkeden yapılan başvurudan fazlası Anayasa Mahkemesi’ne yapılmaktadır.”

Prof. Arslan, bireysel başvurunun “objektif etkisi”, yani yeni ihlallerin önlenmesi ihtiyacının altını çizerken şu benzetmeye de başvurdu:

Bireysel başvurunun amacı tek tek sinekleri yok etmek değildir. Bireysel başvurunun amacı bataklığı kurutmaktır. O nedenle bu objektif etkinin çok iyi anlaşılması ve ihlal kararlarından sonra bu kararlarda belirtilen esasları, ilkeleri uygulayarak yeni başvuruların yapılmasını beklemeden idare makamlarının ve yargı mercilerinin kararlarını o yönde vermesi hayati derecede önemlidir.”

YARGI VE İDARE, AYM KARARLARINI İÇSELLEŞTİRMEYİNCE

Özetlemek gerekirse, Prof. Arslan’ın dün konferansta ısrarla altını çizdiği ana mesaj, “Türkiye’de idare ve tüm yargı mercilerinin -yeni başvuruları beklemeden- çıkan ihlal kararlarına uygun davranmaları gereği” oldu.

Kuşkusuz, “tüm yargı mercileri” derken, Prof. Arslan’ın beklentisini yalnızca birinci derece mahkemeler ve istinaf mahkemeleriyle sınırlı tutmadığını, bu kapsama Yargıtay’ı da dahil ettiğini söyleyebiliriz.

Bu yönüyle, aslında uygulaması dokuzuncu yılına giren bireysel başvuru mekanizmasının AYM’nin ihlal kararları üzerinden yaratması beklenen düzeltici sonuçların, henüz Türkiye’de idare ve yargı mercileri tarafından anlamlı bir şekilde içselleştirilemediği sonucuna varmak mümkün. AYM’den birçok ihlal kararı çıksa da, hem idare hem de yargı mercileri aynı içerikteki ihlalleri yaratmaya devam etmektedir.

Örneğin, polisin kötü muamelesinden kaynaklanan vakaların etkin bir şekilde soruşturulmaması nedeniyle bu başlıkta birçok AYM kararı çıksa da, benzer ihlaller sürebilmektedir. Sonuçta, bireysel başvuru mekanizması sistem üzerinde dönüştürücü bir etki sağlayamamaktadır. İhlal sarmalı kırılamayınca, AYM’ye bireysel başvurular artmaktadır.

Tabii, Anayasa gereği bağlayıcı olmalarına karşılık, birçok kritik AİHM kararının uygulanmaması zaten başlı başına sorunlu bir alandır.

Bakalım, AB ve Avrupa Konseyi’nin desteğiyle ve Avrupa Marşı ile yola koyulan bu proje, hedeflenen farkındalığı yaratacak mı Türk yargısında ve idaresinde?

Yazarın Tüm Yazıları