AİHM ve AYM içtihatları çerçevesinde toplanma ve gösteri hakkının sınırları nereden geçiyor?

Ne zaman gösteri hakkının kullanılmasından kaynaklanan hadiseler Türkiye’nin gündemine girse aynı egzersizin içinde buluyoruz kendimizi. Bu kez de Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör atamasından sonra tanıklık ettiğimiz olaylarda yaşıyoruz bu durumu.

Haberin Devamı

Ve her seferinde iki kere ikinin dört ettiğini tekrarlamak gibi, Anayasa’nın 34’üncü maddesinin “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” şeklindeki birinci fıkrasını tekrarlayarak yola çıkmamız gerekiyor.

Ayrıca, Anayasa’nın bu hakkın kullanılmasını izin alma koşuluna bağlamamış olmasının aslında özgürlükçü bir bakışı yansıttığını, ana ilkeyi kuvvetlendiren bir öğe olarak vurgulamalıyız.

Anayasa, bu hakkı tanımakla birlikte, aynı maddenin ikinci fıkrasında milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması gibi amaçlarla –yasayla- sınırlanabileceğini de belirtiyor.

Burada altını çizmemiz gereken önemli bir nokta var. Anayasa’nın 34’üncü maddesinin sınırlama getiren ikinci fıkrası Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) toplanma hakkını düzenleyen 11’inci maddesinin yine sınırlamaya ilişkin ikinci fıkrasıyla büyük ölçüde örtüşüyor.

Haberin Devamı

SORUN UYGULAMADA

Toplanma hakkıyla ilgili tartışmalar ilk aşamada yasada getirilen sınırlamalar üzerinde beliriyor. Örneğin, 6 Ekim 1983 tarihli 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda bu sınırlamalara ilişkin şekil, şart ve usuller tarif ediliyor. Kamu düzenini ve asayişi bozmamak kriterinin yanı sıra “gösterilerin vatandaşların günlük yaşamını aşı ve katlanamaz derecede zorlaştırmayacak şekilde olması” bu koşullardan biridir. Yasa, mülki idare amirlerine yürüyüşün güzergâhını belirlemek de dahil olmak üzere geniş yetkiler tanıyor.

Sorunun ağırlıklı yönü, yasanın belli sınırlar içinde çizdiği hareket serbestisinin uygulamada mülki idare amirleri ve sahada kolluk kuvvetleri tarafından nasıl yorumlandığı meselesinde ortaya çıkıyor.

Bu noktada Türkiye’deki uygulamalarla ilgili gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerek Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) çıkan çok sayıda ihlal kararının oluşturduğu kuvvetli bir külliyat var. Bu kararlar, Anayasa’da ve AİHS’de tanınan gösteri hakkının vatandaşlar tarafından kullanılmasına gelindiğinde, hak ihlallerinin çok yaygın olduğu problemli bir sahaya girdiğimiz uyarısını yapıyor.

Haberin Devamı

Durumu AİHM ve AYM’den birer örnek kararla göstermeye çalışalım.

 AİHM İÇTİHADI NE DİYOR?

 AİHM’nin bu başlıkta en önemli referans metinlerinden biri 2007 yılında vermiş olduğu “Oya Ataman/Türkiye” kararıdır. Bu ihlal kararı, 2000 yılında polisin İstanbul’daki izinsiz bir gösteriye yaptığı sert müdahale ve başvurulan gözaltı tasarruflarıyla ilgilidir.

AİHM, söz konusu kararında toplanma hakkına getirilebilecek sınırlamaları bir dizi kritere bağlıyor. Bunlardan birincisi, “sınırlamaların demokratik toplum açısından gerekli ve orantılıolmasıdır.

İkincisi, mahkemenin vatandaşların toplanma hakkını etkin bir şekilde kullanabilmeleri için “devletin pozitif yükümlülüğü” bulunduğunu belirtmesidir. Bir başka anlatımla, devlet, bu hakkın kullanılmasını sağlamak üzere edilgen değil aktif bir tutum sergileyip, örneğin  önlem almakla yükümlüdür.

Haberin Devamı

Kayda değer bir nokta, AİHM’nin gösteri öncesi izin alınması yolundaki düzenlemeye bakışıyla ilgilidir. AİHM, ilke olarak bu gibi düzenlemelerin AİHS tarafından korunduğu şekliyle toplantı yapma özgürlüğüne ‘gizli bir engel oluşturmaması gerektiğini’ belirtiyor.

Dördüncüsü, karar, devlete göstericiler karşısında “hoşgörü” sorumluluğu da yüklüyor: “AİHM için göstericiler şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığında, kamu güçlerinin AİHS’nin 11’inci maddesi tarafından güvence altına alındığı şekliyle toplantı özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, barış yanlısı toplanmalara hoşgörüyle yaklaşması önem arz etmektedir”.

Burada sıraladığımız kriterler, AİHM’nin toplanma hakkıyla ilgili verdiği kararlarda her seferinde karşımıza çıkıyor. Temel ilke, barışçı bir gösterinin müdahale, yaptırım görmemesidir.

Haberin Devamı

 AYM’DEN DE KUVVETLİ İÇTİHAT

 Anayasa Mahkemesi de bireysel başvurular karşısında 2013’ten itibaren kararlarını vermeye başlamasıyla birlikte, AİHM içtihatları doğrultusunda hak eksenli bir çizgide hareket etmiştir. Bu konuda AYM Genel Kurulu’nun 6 Ocak 2015 tarihinde 1’e karşı 14 oyla, yani ezici bir oyçokluğuyla “Ali Rıza Özer ve diğerleri” başvurusuyla ilgili aldığı “ihlal” kararı önemli bir referans oluşturuyor.

Şikâyete konu olan hadise, 2012 yılında İzmir’den otobüslerle Ankara’ya gitmek isteyen KESK ve Eğitim-Sen mensuplarının polisin biber gazı müdahalesiyle karşılaşmaları, ertesi günü bunu protesto etmek üzere toplandıklarında yeniden müdahale görmeleridir. Başvurucular, demokratik haklarını kullanamadıkları ve orantısız güce maruz kaldıkları gerekçesiyle yaptıkları başvurular sonuçsuz kalınca AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.

Haberin Devamı

AYM, bu ihlal kararında AİHM’nin bu alandaki içtihatlarına da geniş atıflar yaparak toplanma hakkının kriterlerini şöyle tanımlamıştır:

Öncelikle, AYM, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını düşünceleri savunmak ve başkalarına duyurmak imkânını sağladığı için “ifade özgürlüğünün özel bir biçimi” olarak kabul ediyor. Temel bir hak olarak gördüğü için dar bir şekilde yorumlanamayacağını belirtiyor.

İkincisi, çoğulcu demokrasilerde muhalif fikirlerin korunması ve bunların ifade edilmesinin güvence altında olmasını “demokratik ilkelere saygının bir göstergesi” olarak tanımlıyor AYM.

Üçüncü nokta, toplanma hakkının demokrasinin özüyle olan ilişkisidir: “Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer alır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında, toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler demokrasiye zarar vermektedir”.

Dördüncüsü, “devletin pozitif yükümlülüğü” ile ilgilidir ve devlete gösteri yürüyüşünün barış ve güven içinde yapılmasını sağlamak amacıyla uygun önlemleri alma görevini yüklüyor. Şu görüş de belirtiliyor: “Toplanma hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir önemi yoktur”.

ŞİDDETE KARIŞANLA KARIŞMAYAN ARASINDA AYRIM

 Beşincisi, AYM de AİHM içtihatları doğrultusunda önceden izin ya da bildirim gibi koşulların toplantı hakkının özüne dokunmaması gerektiğini vurguluyor. AYM, barışçıl bir gösterinin sadece bildirim yapılmadığı gerekçesiyle dağıtılmasını “Barışçıl toplanma hakkına ölçüsüz bir sınırlama” olarak değerlendiriyor.

AYM, ayrıca bir gösteride yürüyüşe katılanların bir kısmı şiddete başvurursa, şiddete başvurmayan diğer katılımcıların bu durumdan nasıl etkileneceği sorusuna da yanıt arıyor. AYM, bu durumun “diğerleri açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmayacağını” belirtiyor. AYM, çok açık bir şekilde şiddete karışanla karışmayan arasında ayrım gözetilmesini istiyor.

Mahkeme, bütün bu ilkeleri sıraladıktan sonra şu mesajı veriyor: “Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir”.

Bağlayıcı olan AİHM ve AYM kararlarından aktardığımız bütün bu hukuki kriterleri, tanıklık etmekte olduğunuz ve bundan sonra edeceğiniz hadiseleri vatandaş hakları açısından değerlendirebilmek için bir kılavuz gibi kullanabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları