AB ile ‘ilerleme’den ‘gerileme’ye doğru

AVRUPA Komisyonu’nun Türkiye hakkında hazırladığı 2018 yılı raporu geçen hafta gündemi kaplayan erken seçim tartışmaları arasında yeterince tartışılmadı.

Haberin Devamı

Türkiye’deki gelişmeleri 2017 yılı başından 2018 ilkbaharına kadar uzanan bir zaman dilimi içinde inceleyen rapor, bundan önceki yıllarda açıklanan benzer metinlerle karşılaştırıldığında Brüksel’de bugüne dek kaleme alınmış en eleştirel değerlendirme olarak dikkat çekiyor. Avrupa Komisyonu, tespitlerini eskiden sıkça yaptığı gibi teknik bir dile kaçmadan, eleştirilerini sakınmadan, olabilecek en yalın ifadelerle kayda geçirmiş.

*

Raporun mesajını anlatabilmek için farklı bir yöntem kullanarak, içeriğini özetlemek yerine metni doğrudan kullandığı terminoloji üzerinden tahlil etmek istiyorum. Raporu okurken en çok dikkatime takılan noktalardan biri, geriye gidiş/gerileme’ kavramının karşılığı olan “backsliding” sözcüğünün çok sık kullanılması oldu. Bu nitelemeye tam 24 kez başvurulmuş raporda.

Haberin Devamı

Bazı başlıklar için birden çok tekrarlanmakla birlikte, özellikle Kopenhag siyasi kriterlerini ilgilendiren pek çok alanda Türkiye’nin durumunu anlatmak için “gerileme” tespiti yapılmış.

Avrupa Komisyonu’nun nerelerde geriye gidiş gördüğüne baktığımda; ifade özgürlüğü, yargı ve temel haklar, hukukun üstünlüğü, insan hakları, toplanma ve dernek kurma hakkı, kamu yönetimi, kamu hizmetleri, sivil toplum, enformasyon toplumu, sosyal politika, işçi hakları, ekonomi, pazar ekonomisine taahhüt, ortak gümrük tarifeleri, mülkiyet hakkı gibi başlıklarla karşılaştım.

Üstelik ifade özgürlüğü ve yargı gibi alanlarda geriye gidişin “ciddi” ölçülerde olduğu belirtiliyor raporda.

Bu yönüyle baktığımızda, 2018 yılı itibarıyla AB’nin siyasi ve hukuk kriterlerinin yörüngesinden uzaklaşan bir tam üye adayı tasvir ediliyor Brüksel’in gözünden.

Bu arada, aynı yoğunlukta olmamakla birlikte ekonomi alanındaki bazı başlıklarda geriye gidiş temasının vurgulanması dikkat çekici. Rapordaki kelimelendirmeyle “ekonomi alanda devlet kontrolünün artması eğilimi”nin Brüksel’de kaygı yaratan bir yöneliş olarak izlendiği anlaşılıyor.

*

Gerileme teması önceki yıllara ait raporlarda var mı? Evet var... Bir önceki metin olan 2016 raporunda ‘gerileme’ ifadesi tam 14 kez kullanılmış. 2015 raporunda ise yalnızca dört kez geçiyor. Buna karşılık Gezi olaylarının meydana geldiği ve eleştiri payının hiç de az olmadığı 2013 yılına ait raporda hiç yer verilmemiş.

Haberin Devamı

Buradan hareketle, aslında ‘geriye gidiş’ temasının ilk kez 2015’te uç verdiğini, 2016’da kuvvetlenmeye başladığını ve 2018 raporunda baskın bir terminoloji olarak yerleştiğini söyleyebiliyoruz.

İlginçtir ki, daha eski raporlara baktığımızda, gelişmeler değerlendirilirken anahtar olarak ‘ilerleme’ (progress) kavramı üzerinden hareket edildiğini görüyoruz. Herhangi bir başlıkta durum aktarılırken, “Kısmi ilerleme sağlandı”, “Biraz ilerleme sağlandı”, “İlerleme sağlanmaya devam edildi” ya da “Hiç ilerleme sağlanmadı” şeklinde bir terminoloji kullanılıyor. Mütevazı ölçülerde de olsa daha eski raporlarda ‘ilerleme’ yönelişi genelde baskın bir çizgiydi.

Haberin Devamı

Bugün geldiğimiz noktada ise Türkiye’nin performansının daha çok ‘gerileme’ kavramı üzerinden tanımlanması durumuyla karşı karşıyayız.

*

Bir de raporun taşıdığı önemli bir paradoks var. Bütün bu geri gidişe karşılık, ilişkilerde olumlu bir şekilde ele alınan bir dizi konu da var metnin içinde. Örneğin, 2016 Mart ayında Türkiye ile AB arasında yapılan mülteci anlaşmasının Ege’de tehlikeli geçişleri önlemek bakımından somut sonuçlar sağladığından övgüyle söz ediliyor. Keza dış ilişkiler, güvenlik ve terörle mücadele alanlarında Türkiye ile AB arasında diyaloğun sürmesi olumlu bir tonda aktarılıyor.

Buradan şu sonuca varabiliriz: Raporda önce AB kriterlerinden uzaklaşması nedeniyle tam üyelik perspektifi giderek silikleşen bir Türkiye var; ama AB’nin kendisini hayati bir şekilde ilgilendiren mülteci sorunu ve Suriye dosyası gibi konularda yakın diyalog içinde olmaya önem verdiği ikinci bir Türkiye de var...

Haberin Devamı

Sonuçta, AB’nin demokrasi ve hukuk konularında Türkiye’den sözünü esirgemediği ama bir taraftan da kendi çıkarlarını ilgilendiren konularda iş yapmaya devam edip “ver-al” modeline geçtiği ve tarafların bir kopmayı karşılıklı olarak göze alamadıkları bir ilişki modeli şekilleniyor Ankara ile Brüksel arasında.

Yazarın Tüm Yazıları