2019’dan 2020’ye dış politika (4) Bölgesel askeri aktivizm iyice yerleşiyor, sırada Libya var

BUNDAN tam bir yıl önce yaptığımız dört bölümlük dış politika değerlendirmemizin ağırlık noktalarından biri, geride bırakılan 2018’in Türkiye’nin ‘bölgesel askeri aktivizm’ stratejisinin sahaya iyice yerleştiği bir yıl olduğu vurgusunu taşıyordu.

Haberin Devamı

Bu kavramı, sınırın dışındaki tehdidin kaynağında bertaraf edilmesi, bu amaçla sınır dışında muharip güç konuşlandırılması ve bu suretle ucu açık bir şekilde alan hâkimiyeti kurulması unsurları üzerinden tanımlıyoruz.

Kuşkusuz, askeri aktivizme başvurulmasının gerisinde güvenlik boyutunun yanı sıra, özellikle Suriye bağlamında siyasi kazanımlar elde etme, müzakere masasında pazarlık pozisyonunu güçlendirme, güvenli bölge tesis etme gibi hedefler de önemli bir rol oynuyor.

*

Bu strateji Suriye ölçeğinde ilk kez 24 Ağustos 2016’da başlayan ve 24 Şubat 2017 tarihinde sonuçlandırılan ‘Fırat Kalkanı’ harekâtıyla ortaya konmuştu. Bu harekâtla Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat’ın Suriye topraklarına girdiği Cerablus’tan batıdaki Azez’e kadar uzanan yaklaşık 110 kilometre uzunluğunda, 10 ile 40 kilometre arasında değişen derinlikteki bir alanı kontrolü altına almıştı. Bu harekât sahaya hâkim olan DEAŞ’a karşı yapılmıştı.

Haberin Devamı

Bunu 2018 başında 20 Ocak-24 Mart tarihleri arasında yine Fırat’ın batısında kalan Afrin bölgesinde icra edilen ‘Zeytin Dalı’ harekâtı izledi. Burada yaklaşık 50 kilometre derinliğinde, 40 kilometre genişlikteki bir alanda PKK uzantısı YPG hâkimiyetine son verildi. Bu operasyon bölgesi Türkiye-Suriye sınırının yaklaşık 140 kilometre uzunluğundaki bir bölümüne bitişik duruyor.

Bu gelişmelere paralel giden bir başka adım, Astana süreci çerçevesinde  İdlib Gerilimi Düşürme Bölgesi’nde TSK’nın 12 gözlem noktası tesis etmiş olmasıdır. Küçük çapta birer askeri üs olan bu noktaların kurulması 13 Ekim 2017’den 16 Mayıs 2018’e kadar uzanan yedi aylık bir süreye yayılmıştır. Bu askeri faaliyette çatışmasızlığın gözlenmesi gibi daha edilgen bir görev tanımı söz konusudur.

*

Bu doğrultudaki en son gelişme geçen ekim ayında bu kez Fırat’ın doğusundaki sınır boyunca Tel Abyad ile Resulayn arasında ‘Barış Pınarı’ harekâtının icrası olmuştur. Toplam 145 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre derinliğindeki bir alan üzerinde YPG hâkimiyetine son veren bu harekât 9 Ekim ile 23 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Haberin Devamı

İdlib’i hariç tuttuğumuzda, yalnızca bu üç harekât bölgesi üzerinden TSK’nın sınırın 400 kilometreye yakın bir bölümünde doğrudan Suriye toprakları üzerinde kontrolü elinde tuttuğu sonucuna ulaşıyoruz.

Kuşkusuz, TSK’nın Kuzey Irak’ta birbiri ardına yürütmekte olduğu ‘Pençe harekâtları’ da yine bu doktrin içinde değerlendirilebilir.

*

Libya ile ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası’nın imzalanması ve ardından dün bu konudaki tezkerenin TBMM’de kabulüyle birlikte Ankara’nın bölgesel askeri aktivizm anlayışı farklı bir düzleme geçmiş bulunuyor. Suriye ya da Irak gibi komşu ülkelere dönük operasyonlar sınır ötesinde alan kontrolünü esas alırken, harekât alanı bu kez deniz ötesi bir coğrafyaya, en yakın olduğu koordinatta Türkiye’den 630 kilometre kadar uzaklıktaki bir noktaya uzanıyor.

Haberin Devamı

Libya misyonu, bundan önceki harekâtlardan coğrafya faktörü dışında başka bakımlardan da farklılık gösteriyor. Suriye ya da Irak operasyonları terör örgütlerine karşı ‘meşru savunma hakkı’ üzerinden gerekçelendirilirken, bu kez doğrudan üçüncü bir ülkedeki bir iç savaşa taraf olunarak asker gönderiliyor. Anlaşma metni Libya’da BM’nin tanıdığı meşru otorite olan Ulusal Uzlaşı Hükümeti ile son derece kapsamlı bir askeri işbirliğine kapıyı açıyor. Türkiye, Suriye’deki iç savaş patlak verdiğinde taraf olmakla birlikte, bu müdahalesini daha çok muhalefeti silahlandırarak, lojistik destek sağlayarak ve başka yardımlar üzerinden yapmış, ancak TSK’yı muharip olarak savaşa dahil etmemişti.

Haberin Devamı

Anlaşma metnine baktığımızda, işbirliğinin amaçlarının “Türkiye’nin milli çıkarlarına yönelik her türlü tehdide karşı tedbir almak”, “Libya’daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütlerinin Türkiye’nin menfaatlerine yönele- bilecek saldırılarını bertaraf etmek, Kitlesel göç riskine karşı güvenliği sağlamak” ve “Libya’ya insani yardımları ulaştırmak” şeklinde gerekçelerle izah edildiğini görüyoruz.

Girilmekte olan angajmanın kayda değer bir farkı, öncelikle Türkiye’yi kendi sınırlarının oldukça uzağındaki bir savaşa sokma riskini taşımasıdır. Eğer savaş yalnızca yerel düzeyde çatışma halindeki iki Libya grubu arasında, yani meşru hükümetin başındaki Fayez el Sarraj ile silahlı muhalefetin başındaki Halife Hafter arasında cereyan ediyor olsaydı, ortaya çıkacak risklerin Libya sınırları içinde kontrol edilebilmesi mümkün olabilirdi.

Haberin Devamı

Oysa Libya’daki krizin farkı, çatışan tarafların arkalarına aldıkları ülkeler itibarıyla bir iç savaş olmaktan çıkıp çoktan uluslararası bir savaş niteliğini kazanmış olmasıdır. Türkiye her ne kadar BM’nin tanıdığı meşru yönetimin yanında dursa da, bu savaşın tarafı haline geldiği için, geniş bir ittifakı karşısına alma, bu bloktaki ülkelerle bir çatışma durumuna girme riskini almış olacaktır. Bunlar arasında Hafter güçlerini özellikle paralı askerleri aracılığıyla destekleyen Rusya ile Mısır, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri ilk akla gelen ülkelerdir.

*

Libya krizine çözüm bulmak üzere bu ayın ortalarında yapılacak olan Berlin Konferansı’nda bir şekilde ateşkes kararı alınır ve siyasi çözüm yönünde yeni bir süreç başlatılabilirse, buradaki riskler önemli ölçüde aşağı çekilebilir. Ancak gelişmelerin barışçı bir seyre girmeyip çatışmaların tırmanması halinde, krizin serpintileri bütün bölgeye yayılıp, bugünden öngöremeyeceğimiz yönlere savrulabilir. Dolayısıyla, bu aşamada Libya’da sahadaki dengenin hiç olmazsa Berlin Konferansı’na kadar kontrol altında tutulabilmesi kritik bir önem taşıyor.

2020’ye bakarken Libya’daki krizin -barışçı bir perspektif belirmediği takdirde- Türkiye’nin uluslararası ilişkileri açısından şu an itibarıyla en yüksek risk alanına dönüşmekte olduğunu söylemek mümkündür.

 

Yazarın Tüm Yazıları