İki Falcao

Geliyordu da gelmiyordu da gelmezdi de derken bütün bir transfer sezonunu kilitleyen Radamel Falcao, bu yazının yazıldığı an itibariyle İstanbul’da.

Haberin Devamı

Galatasaray taraftarı rahatladı, yönetim rahatladı, spor basını rahatladı, sabahtan akşama kadar bir cümle kapabilmek için haber kovalayan emekçi muhabirler rahatladı. Bu işin tamamına ermesini dört gözle bekleyenler de bu işin bu kadar uzamasından bunalanlar da rahatladı. Herkes rahatladı.

Falcao geldikten sonra ne olacağını, ne kadar katkı sunacağını, neler yapacağını kimse konuşmak istemiyor şimdilik. Sadece gelmesi üzerine kurulmuştu hikâye ve bir süre de böyle gidecek, sadece gelişinin tadı çıkarılacak belli ki. Gerisine sonra bakacağız.

Demem biraz daha başka benim bugün. Futboldaki isimler üzerinde durmak istiyorum biraz. Futbolcuların sahip oldukları isimlerle çizilen yollardan söz etmek istiyorum. Falcao’nun isminin ona çizdiği yoldan mesela.

Haberin Devamı

Öğrendim ki Radamel Falcao, adını bir başka Falcao’dan alıyormuş. Falcao’nun kendisi gibi futbolcu olan babası, Brezilya’nın efsane orta saha oyuncusu, hatta tüm zamanların en yetenekli orta saha futbolcularından biri olarak kabul edilen Paulo Roberto Falcao’ya hayranmış. Onun adını almış oğluna vermiş. Oğlu da bu isimle başka bir zamanın başka bir efsanesi olmayı başarmış. Ne güzel hikâye.

Bir de bizim memlekette; isimlerini aileden, anadan, babadan değil oynadıkları futbolun kendisinden alan futbolcular var. Futbolun kendilerine lakap olarak getirdiğini zaman içinde kendisine isim olarak seçen futbolcular var. Soyadı kanunundan önce lakap olarak kullandıklarını kanundan sonra soyadı yapmış futbolcular. Bence enfes hikâyeler.

En etkilendiklerimden biri Beykoz efsanesi İbrahim’in hikâyesidir. Top ve kafa arasındaki ilişkinin kitabını yazan İbrahim bu özelliği nedeniyle zamanla “Kelle” lakabını alır. Çünkü bir yerlerde yükselen bir top varsa orda muhakkak İbrahim’in kellesi vardır. “Kelle İbrahim” aşağı “Kelle İbrahim” yukarı. Sonra kendisine Kelle soyadını seçer, İbrahim Kelle olur.

Fenerbahçe ambleminin yaratıcısı olarak da bildiğimiz, penaltı kralı, “Topuz” lakaplı Hikmet zaman içinde Hikmet Topuzer olur. Vefa’ya atılan 20 golün 14’ünün sahibi Galatasaraylı Mehmet, leblebi gibi atılan o kadar golden sonra kaçınılmaz olarak “Leblebi” lakabıyla anılmaya başlar. Soyadı kanunundan sonra Mehmet Leblebi ismini alır.

Haberin Devamı

Bir de yıllarca kullandıkları, onunla uzun yıllar yaşadıkları soyadlarından vazgeçip, lakaplarını kendilerine soyad yapan futbolcular vardır. Mesela Galatasaray’ın efsane sağ açığı Necdet Kayral’ın lakabı “Cici”dir. Kayral bir süre sonra lakabını, soyadına tercih eder. Soyadını bırakır, lakabını soyadı olarak alır, Necdet Cici olur.

Bir vakitler şöyle yazmışım: “Oynadıkları kulübe, ona oynamak denmez gerçi, ‘yaşamak’ denir. Şöyle diyelim o halde, bir de yaşadıkları kulüplerin adlarını kendilerine soyadı seçmiş futbolcuların hikâyeleri vardır. Altay’la, Göztepe’yle, Altınordu’yla bir ömür geçirmiş üç isim. Üç İzmir efsanesi: Fuat Göztepe, Sait Altınordu, Vahap Özaltay. Soyadlara bak. Futbola ömürlerini verip karşılığında adlarını alan adamlar. Aşka bak.”

Haberin Devamı

“İsmiyle yaşasın” derler. Ne güzel temenni. Hadi bakalım Falcao, kariyerin boyunca isminle yaşamış, isim babanı hiç üzmemişsin, Galatasaraylıları da üzme. Fazla abartıp bizi de üzme rica edeyim. Biz de kendimize göre takım tutuyoruz burada.

Galatasaraylıların gözü aydın olsun, hayırlı uğurlu olsun bakalım.

Yazarın Tüm Yazıları