Genç müzisyen şimdi yeni romanıyla karşımızda: “Olağanüstü, Sıradışı ve Mükemmel!”
April Yayıncılık’tan çıkan romanda aşk, macera, polisiye ve gizem temaları baskın.
Hikâye tanıdık...
Yıllardır yaptığı dizi yönetmenliği işinden bıkan ve kendini bulmak isteyen karakterimiz bir yazlık siteye gidiyor, yeni yüzlerle karşılaşıyor ve tam hayalindeki kitabı yazmaya girişecekken çözülememiş bir olayın ortasında buluyor kendini... Dedeoğlu’nun romanını tüm polisiye roman severlere öneriyorum.
Goethe Enstitüsü Çeviri Destek Programı
Ülkemizde Alman edebiyatı gitgide popülerleşiyor. Klasikler kadar modern dönem yazarları da okurda karşılığını buluyor. Yayınevlerinin Almanca eserleri dilimize kazandırmasında desteklerin de elbette önemli bir rolü var. Goethe Enstitüsü, okurları Almanca kitaplarla buluşturuyor. Goethe, Çeviri Desteği Programı ile Almanca yazılmış çağdaş kurgu ve kurgu-dışı eserler, çocuk ve genç yetişkinlere yönelik kitaplar için yayıncılara destek oluyor.
Yaklaşık 50 yıldır süren programla 45 farklı dilde yaklaşık 7 bin kitabın yayınlanmasına destek olundu. Bu seneki çeviri programı için başvurular ise 1 Mart’a kadar sürecek.
Bu film bir bilim insanı tarafından hayata döndürülen genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Senaryosunu Yorgos Lanthimos ile Tony McNamara’nın yazdığı film, Alasdair Gray’in de bir romanı. Zavallılar’ın dekorları ve oyunculukları üst düzeydi. Sanat filmine en iyi yansıtan filmlerinden biri olarak hep aklımda kalacak.
Bella hikayesi herkesi etkileyecek gibime geliyor.
Filmde varoluşçuluk da var, kadın hakları da...
Bella Baxter’ı unutmak mümkün mü?
Zavallılar’, 11 dalda Oscar’a aday gösterildi. Emma Stone, Willem Dafoe ve Mark Ruffalo’nun rol aldığı filmin yönetmen koltuğuna Yorgos Lanthimos var. Bu arada Emma Stone filmindeki performansıyla BAFTA’da ‘En iyi kadın oyuncu ödülü’nü kazandı.
İnkılap yayınlarında neler oluyor?
İnkılap Yayınları, her dönemde çok satanları bulmayı başarmış bir gelenekten geliyor. Aren Şenorkyan’la ile İnkılap Yayınları’nı, gelecek günleri, sektörü konuştum.
Oyun, Gülsün adına bir gazetenin gönül postası köşesine ‘Goncagül’ rumuzuyla bir mektup gönderilmesiyle başlıyor.
Ancak ilana 261 adet talip mektubu gelince olaylar bir anda içinden çıkılmaz bir hale gelir.
Oktay Arayıcı’nın yazdığı, OBBKT genel sanat yönetmeni A. Emrah Özdilek’in yönettiği “Rumuz Goncagül” adlı müzikli oyun, izlenmeyi hak ediyor.
Oyundan sonra A. Emrah Özdilek’e “Rumuz Goncagül’ün birden fazla uyarlaması var. Bu oyunu diğerlerinden ayıran şey nedir?” diye sordum.
O da “Her ne kadar geleneksel yapıda epik bir oyun olarak düşünsek de ben reji de İtalyan Halk Tiyatrosu (Commedia dell’arte) özelliklerinden faydalanarak sahneleme yaptım. Rumuz Goncagül hep belli bir kalıpta sahnelenmiş farklı bir dramaturgi çalışması yapılmamış” diye cevapladı.
Sahnede dekor oldukça sadeydi.
Söyleşi, aynı zamanda Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung’un “Türkei” ekinde de okurla buluşmuştu.
Vefat haberini alınca o söyleşiyi anımsadım.
Mario Levi’ye “İstanbul’u hayatında hiç görmemiş birine bu şehre dair ilk neyi anlatırdınız” diye sormuştum.
O da şöyle yanıt vermişti:
“Galata Kulesi ve çevresi. Mutlaka o sokaklarda bir süre gezmesini söylerdim. Terasa çıkarırdım, İstanbul’u oradan görmesini sağlardım. Haliç manzarası harikadır. İstanbul’a ait bir rengi vardır o manzaranın. İstanbul benim için derin bir bağlılığın yanı sıra kızgınlığı ve kırgınlığı da barındıran bir şehir. Son nefesimi vermek istediğim şehir.”
◊ Yıllar önce hem dergicilik hem de gazetecilik yaptınız. Şimdi kitaplarınızla karşımızdasınız. Yeni kitabınız “Plaza Sufisi”ni de okurla buluşturdunuz. Öncelikle ‘Plaza Sufisi’ kavramını biraz anlatır mısınız?
- Kitapta ‘plaza insanı’, günümüz insanını temsil ediyor. Hızla değişen dünyadaki gelişmeleri sindirmeye fırsat bulamadan yenilerine maruz kalan günümüz insanını. Bu baş döndüren yeniliklerden geri kaldığımızda fobiler geliştiriyor, mutluluğu tüketim ve hazlardan elde edebileceğimizi sanıyor, bu yüzden kısır döngülerden çıkamıyoruz. Mutluluğu hem yanlış anlıyor hem de yanlış yerlerde arıyoruz. Ben tam da bu sebeplerden, “Yüzyıllar önce yeşermiş olan tasavvuf öğretisi günümüz insanına nasıl ilham verir” sorusunun peşine düştüm ve kitabımda bunları anlatmaya çalıştım.
◊ Bu tür kitapları yazmadan önce çok da okumak, araştırmak gerekiyor. Kitaba düştüğünüz dipnotlarından, okuduğunuz eserleri görmüş gibi oldum. Biraz bu okuma çalışmalarınızdan da bahseder misiniz?
- Mutluluk, hayatın anlamı ve amacı, tekâmül, sabır, şükür, erdem gibi kavramları ele alırken pozitif psikoloji ve tasavvufun pek çok ortak noktasının olduğunu gördüm. Bu konularda derinleştikçe okumalarım da buna paralel olarak derinleşti ve geniş bir kaynakçadan yayarlandım. Bir yandan Ahmet Yesevi, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli’ye uzanırken, bir yandan da Seligman, Frankl, Carnegie gibi çağdaşlarımızın görüşlerine yer verdim. Amacım, okura kendi sentezini oluşturabileceği adresleri işaretlemek, yeni ve ferah pencereler açabilmekti.
‘KENDİNİ ŞIMART’, ‘ANIN TADINI ÇIKAR’ MOTTOLARINDAN SIKILANLAR OKUSUN
◊ Kitap dört ana başlık ve 40 bölümden oluşuyor. Bu kitabı daha çok kimlerin okumasını istersiniz?
- Yazmaya başladığımda böyle bir bölümleme yoktu aklımda. Sonlara doğru, kitabı kendimce kısımlara ayırırken belirginleşen dört ana başlık ve 40 bölüm, Hacı Bektaş Veli’nin dört kapı, kırk makamını hatırlatması bakımından güzel bir tesadüf oldu benim için de. Bu kitabı kimlerin okumasını isterim? “Kendini şımart, toksik ilişkilerden özgürleş, anın tadını çıkar” gibi mottolardan sıkılmış, daha anlamlı ve tatmin edici bir hayat yaşamak isteyen, kendini bulma yolculuğuna heves eden kişilerin okumasını isterim.
Ayrıca şairin kitap dosyasını hazırlarken yaptığı karton kapak da bu baskının kapak görseli oldu.
“Öldüğü gün hepimizi işten attılar” demişti Cemal Süreya, Turgut Uyar için.
Büyük şair Turgut Uyar’ın unutamadığım bir dizesi de şiirimize soluk getirmişti “Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur”.
Üstüne daha ne söylenebilir ki. “Kayayı Delen İncir”, 12 Eylül öncesi ve sonrası öne çıkan sorunlar ve duyarlıklar gereği, şairin önceki hiçbir kitabında rastlanmayacak ölçüde yüklü bir toplumsal içeriğe sahiptir.
Ancak dönemin şairlerinden farklı olarak Turgut Uyar bunu şiir dilinden, estetik yaklaşımından ödün vermeden, yani şiirini slogan söyleyişe alet etmeden gerçekleştirmiştir.
“Savaşçı” 25 yaşında
Kitapları sürekli ilgi gören bir akademisyen psikolog yazar Doğan Cüceloğlu’yu 16 Şubat 2021 günü kaybetmiştik.
Şimdi de 35 bin adetlik daha baskıya girilmiş. Bu hafta D&R'da çok satanlarda yerini almış bu kitap. “3391 Kilometre”nin devam kitabı olan “Sıfır Kilometre”nin de dizi ya da film olma şansı varmış, görüşmeleri sürüyormuş. Beyza Alkoç’un “3391 Kilometre” adlı kitabı, filminden sonra daha çok satmaya başlamış. “3391 Kilometre”nin film özel baskısı 1 haftada 15 bin adet sattı. Şimdi de 35 bin adetlik daha baskıya girilmiş. Bu hafta D&R'da çok satanlarda yerini almış bu kitap. “3391 Kilometre”nin devam kitabı olan “Sıfır Kilometre”nin de dizi ya da film olma şansı varmış, görüşmeleri sürüyormuş. Beyza’nın yeni çıkacak olan kitabıysa, 2022 yılındaki "Enkaz Altındakiler” romanının devamı niteliğinde. Kumru, Uraz, Nisan, Eren ve Bulut... Farklı hayalleri olan ve birbirine yabancı beş genç... “Enkaz Altındakiler” isimli sıra dışı bir televizyon yarışmasına başvurarak inanılmaz bir deneyime adım atarlar. Ancak ortaya çıkan beklenmedik gelişmelerle hayatları derinden sarsılacak ve unutamayacakları bir yolculuğa çıkacaklardır. Beyza Alkoç’u sevenlere duyurulur.
Hititlerin kaderi onun ellerinde
Anadolu ve dünya tarihinin en önemli uygarlıklarından birini yaratan Hititler, edebiyata konu oldu. Arkeolog ve yazar Özlem Ertan’ın kaleme aldığı fantastik roman serisi "Bir Hitit Masalı”nın ilk kitabı “Kanatlı Güneş”, Genç Destek Yayınları’ndan çıktı. “Kanatlı Güneş” çocuklar için yazılmasına rağmen, yetişkinlerin de keyifle okuyabileceği, heyecanlı ve fantastik bir macera. Annesiyle birlikte Hititlerin kutsal saydığı Yazılıkaya’yı ziyaret eden Aruna, zamanda yolculuk yapıp Hitit Çağı’na gider. Çok geçmeden Hititlerle bir bağı olduğunu ve Hattuşa’da tamamlaması gereken görevleri bulunduğunu öğrenir. Karanlığa gömülen Hitit diyarında Güneş’in yeniden doğması Aruna’ya bağlıdır. “Kanatlı Güneş”, sadece tarihi ve fantastik bir macera değil, bir kız çocuğunun kendi gücünü keşfedişinin de öyküsü.
Bu coğrafyada iz bırakmış karakterler
Samet Altıntaş’ın yeni kitabı "Bugünün Rüzgârında Türkiye”, ülkenin bir günlüğü gibi de okunabilecek metinlerden oluşuyor. Yazar, altıncı kitabında Şeyh Bedrettin’den Evliya Çelebi’ye, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Orhan Pamuk’a, Teoman’dan MFÖ’ye değin bu coğrafyada iz bırakmış kişilerle ilgili kaleme aldığı makaleleri okuyucuyla buluşturuyor. “Abdülhamit Yaşasa Hangi Partiye Oy Verirdi?”, “Erkin Koray Hep Tek Başına”, “Orada Bir Cumhuriyet Var Uzakta”, “Bursa Bülbülü Bize Ne Söyledi?” gibi başlıklarıyla merak uyandıran ve her biri günümüze bağlanan yazılar, Türkiye’nin kalbine yolculuk etmek isteyenlere içtenlikle rehberlik ediyor. Kaleme aldığı şehir tarihi ve monografilerle tanınan Altıntaş’ın yeni kitabı Tara Kitap etiketiyle yayımlandı.
Dikkatimi çekti
Aslan, kitabında sürükleyici dokuz öyküye yer veriyor. Daha önce polisiyemizin usta isimleriyle birlikte birçok kolektif öykü seçkisinde yer alan yazar, “Gerçek hayatta karşımıza çıkabilecek ve ‘suç’ olarak tanımlanabilecek her şey benim öykülerimin konusu olabilir, mutlaka bir cinayet ve dedektif olması gerekmez” diyor. Suçun kendisinden ziyade arkasında yatan psikolojiyle ilgilendiğini de ifade ediyor.
Aslan, kitabının arka kapak yazısında da belirtildiği gibi suça fazlasıyla karışmış, belaya ziyadesiyle bulaşmış öyküleri ve sürprizli sonlarıyla polisiyenin ne kadar tekinsiz bir tür olduğunu yeniden hatırlatıyor.
Edebiyat ayrıntılardan oluşur
Polisiye yazarı Ayşe Erbulak’ın 10 yıl aradan sonra yeniden düzenlenerek basılan kitabı “Dokuz Oda Cinayetleri”, Eksik Parça Yayınları tarafından yayımlandı.
Roman, orkide ve incilerle dolu naif bir düğünle başlıyor; tabii düğün de bir cinayetle... İlk anda katili ve maktulü tanıyor olmamız romanın hızına hız katıyor.
Okur daha “kim” sorusuna odaklanmadan, bu çok katmanlı romanda aklına takılan “neden” sorularına cevaplar arıyor. Polisiye roman okumayı sevenler için Erbulak katili değil de sebeplerini merak ettirmeyi ve deyim yerindeyse adeta katillere hak verdirmeyi hedefliyor.
Toplumsal meseleleri olan bir roman