Karaböcek kardeşler ve ikinci kuşak

Kardeşini affetmezse, ki öyle söylüyor Neşe Karaböcek, anlarım. Burada çok netim. Peki yeğeni? İşte orada kalakaldım.

Haberin Devamı

Neşe Karaböcek ile kardeşi Gülden Karaböcek arasındaki asırlık “enişte” kavgası, Neşe Hanım’ın hayatını yazdığı “İşte Benim Masalım” kitabıyla tekrar su yüzüne çıktı.
Biliyorsunuz, ablasının eşiyle evlenen Gülden Hanım, kamuoyunun gözünde uzun yıllardır mahkûm edilmiş vaziyette.
Hatta vasat bir mekânda sahne aldığı haberler üzerine Demet Akalın bile “Bütün eniştecilerin sonu böyle olsun” demişti. Öyle lanetli/mühürlü bir konu bu.
Neşe Karaböcek’in kitabı üzerine, çok ağır yorumlar aldıklarını anlatan yeğeni, yani Gülden Karaböcek’in kızı Nur Düzgit hem teyzesini yalanladı hem de bir çağrıda bulundu:
“Kötü yorumlar alıyoruz günlerdir. Gülden Hanım kesinlikle açıklama yapmak istemiyor. İki tarafın da yaşamış olduğu üzüntüler, sıkıntılar ve acılar vardır, eminim. Ama iki tarafın da çocukları var ve artık kimse zarar görsün istemiyorum.
Hepimiz yaşını başını almış insanlarız. Neşe Hanım’ın çocukları da öyle.
Umarım bu kitap bir başlangıç olur. Belki iki tarafın da barışma sebebi olur.
Kötü yorumlar alıyoruz biz. Kötü konuşmalar duyuyoruz. Ama bu bizim için önemli değil. Gülden Hanım’ın sesi, yapmış olduğu besteleri, Türkiye’ye mâl olmuş bir ismi var. Neşe Hanım’ın da tabii ki öyle. Saygı duyuyoruz.
Basında açıklamaları var. Dinliyoruz, duyuyoruz. Ben artık konuyu kapatmak istiyorum kızı olarak. Geleceğimize bakalım.
Umarım kendisi de kitabıyla yeni bir başlangıç yapmış olur. Kendisinin sahnelere dönmesini diliyorum. Herkesin yolu açık olsun. İnşallah barışırsınız...”
Bu olayda ilk kez, aklı başında bir insanın ağzından, (Teyzesine saygı duyuyor, sahnelere dönmesini diliyor) aslında ikinci kuşağın neler yaşadığını öğrenmiş olduk. Neşe Karaböcek yeğeninin bu çağrısı karşısında barışır/barışmaz, kendi bileceği iş.
Ben, yıllar önce de yaşansa yapılan yanlışın affedilmez olduğunu düşünen taraftayım.
Ama anne-babaların kararlarının sonuçlarını birçok olayda olduğu gibi yine çocuklar, sonraki kuşaklar ödüyor. Kardeşini affetmezse, ki öyle söylüyor Neşe Karaböcek, anlarım. Burada çok netim. Peki yeğeni?
İşte orada kalakaldım.

Haberin Devamı

Neye cimri, ne için bonkörüz?

Haberin Devamı

Demet Sabancı Çetindoğan, Türkiye’nin bir değil, iki “varlıklı” soyadını birden taşıyan ender insanlardan.
“Banu Noyan ile En Moda” programında para harcamaya kıyamadığı şeyi açıkladı: Mum!
Bir anda yanıp, eriyip bitiyor ya. Çok acırmış muma verilen paraya.
“Belki de gençliğimden kalma bir şey” diyor:
“Hediye olarak da muma verilecek parayla başka bir şey almayı tercih ederim...”
Yani kendisi için kıyamadığı gibi, karşısındakine de kıyamıyor mum almayı.
Mum pahalı bir şey olduğu için mi? Elbette değil, hele Demet Hanım’ın imkânlarında...
İnsanların parayla ilişkilerinde böyle kısa devre yaptıkları olabiliyor.
Birçok özelliğini hiç kullanmayacak olsa bile gidip bir telefona bütçesinin çok üstünde para harcayabiliyor bir tüketici.
Ben mesela, ayakkabıya verilen paraya hiç acımam.
Artık koyacak yer kalmamacasına ayakkabı almak hiç mantıklı değil aslında. Ayrıca “Hangisini giyiyorsun ki, ayağında hep aynı ayakkabılar” diyebilirsiniz. Haklısınız ama sanki altın almışım da kenara koymuşum hissi yaratıyor işte ayakkabı.
Giymesem de ona kişisel bir sanat koleksiyonu muamelesi yapıyorum.
Eminim kendinizi biraz tartsanız, siz de ne lüzumsuz savurganlıklarınız ya da ne gereksiz pintilikleriniz olduğunu fark edeceksiniz.
Ama bırakın değişmeyi, itiraf etmesi bile çok zor değil mi?

Haberin Devamı

Her eve lazım!

Dışarıdan bakınca deli dolu, ne yapacağı, ne söyleyeceği, neye kafayı takacağı önceden kestirilemeyen biri Gonca Vuslateri.
Bire bir de tanıdım, aynı ekrandan bildiğiniz gibi. Bu tür insanları yani “sürüdeki aykırı kuzuları” sarıp sarmamız, pamuklar içinde tutmamız gerek aslında.
Buyurun en son yaptığı: Havaalanında kuyrukta bekliyor. Önünde ampute milli takımı oyuncuları var. Milli sporcu olmalarını geçtim, her şeyden önce engelli insanlar. İçlerinden biri tekerlekli sandalye talebinde bulunuyor. Görevli 45 dakika önce gelse yardımcı olacağını ama kurallar gereği o anda tekerlekli sandalye veremeyeceklerini söylüyor.
Buna şahit olan Gonca ortalığı ayağa kaldırıyor, sosyal medyada yardırıyor, kendisine ulaşan yetkililerle uzun bir mesai harcıyor ve sonunda o havayollarında bu saçma uygulamaya son veriliyor.
Haklı ama. Engelli insan engellidir! Bunun 45 dakika öncesi, 45 dakika sonrası mı olur?
Kocaman bir bravo Gonca’ya. Hem verdiği uğraştan hem de kafayı böyle şeylerle bozabilecek kadar tuhaf olduğundan dolayı. Tek sorun, çok azlar bu insanlar. Keşke sayıları çoğalsa...

Yazarın Tüm Yazıları