Huysuz’u yasakladık, iyi de yaptık

Paraya, cinselliğe, lükse, gösterişe düşkünlüğümüzü, arsızlığımızı, “huysuzluğumuzu” kimse yüzümüze vurmasın. Maazallah çoluk çocuk görür, kötü örnek alır.

Haberin Devamı

Cenaze töreni dündü. 21 milyon liralık servetini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışladı.
Sade bir yaşamı vardı. Memuriyetten geldi, memur gibi gitti.
O kadar parayla istese Bülent Ersoy gibi şaşaalı bir hayat süremez miydi?
Sanki 21 milyon yetmez miydi istediği kürkü, mücevheri satın almaya? Alıp alıp caka satmaya?
Hiçbirini yapmadı. İmkânı varken tercih etmedi.
Evinde dikiş dikmekle, yastık-minder yapmakla mutluydu.
Ne kutlu ve kendi kendine büsbütün bir yalnızlık!
Onca paranın içinde bir lokma, bir hırka.
Unutulmaz karakteri “Huysuz Virjin” olduğu zamanlardaysa bambaşka birine dönüşüyordu.
Kendisi ne kadar sade biriyse “Huysuz” o kadar süs ve şatafat düşkünüydü.
Seyfi Dursunoğlu ne kadar kendi halindeyse, “Huysuz” o kadar sosyal ve çevresiyle ilgiliydi.
Kimse hiçbir şey demese o gider birine sataşır, mutlaka bir temaşa çıkarırdı.
Müziklerin en “çastara çastara”sını, dansların en işvelisini, en dekoltelisini severdi.
Ünlüydü ama ünlülerden değildi.
Herkes bunu bildiği için yanında ürkerdi.
Onca insanın içinde, onca kameranın önünde “Huysuz”dan ne laf yiyeceklerinden korkar, korkar ama belli etmez, sanki kendileri de eğleniyormuş gibi davranırlardı.

Yüzümüze tuttuğu ayna
Belki de dünyanın en sakin, en sade, en kendi halinde insanı bizden bu şekilde intikam alıyordu. “Size Seyfi Dursunoğlu lazım değil, size Huysuz Virjin lazım” diyordu; “Siz bundan anlarsınız!”
Siz var ya siz, sadeliğe değil; gösterişe, süse, frapanlığa taparsınız...
Aşağılandıkça eğlenir; yaşınız, kilonuz, zaaflarınız yüzünüze vuruldukça gülersiniz...
Evinde rastık çekerek kendi kendine kalmayı becerebilenlerin hikmetini değil; en çok tantana, en çok “çastara” yapanları merak edersiniz...
Onları takip eder, onların peşinden gidersiniz.
Alın size, alın o zaman “Huysuz Virjin”!

Peki mutlu muydu
bize bunu yaparken?
Hepimiz şahidiz ki tepeden tırnağa mutluydu. İçinden hayat, neşe fışkırıyordu.
Kim bilir belki de bizimle konuşabilmenin bir yolunu bulduğu için “Huysuz” zamanlarında aslında “kendisi” oluyordu.
Haklıydı kabul ama bizim de tahammülümüz bir yere kadar.
Herkes kendisinden bahsedilsin, hatta yeri-zamanı gelince yanlışları tatlı tatlı izah edilsin ister.
Ama kendi halinde bir “münzevi”nin, yarattığı fettan bir karakterle böyle dobra dobra bizi tokat manyağı yapması hoşumuza gitmedi tabii. 
Şov yapmasını, televizyona çıkmasını yasakladık. İyi de yaptık.
İbret olsun: Paraya, cinselliğe, lükse, gösterişe düşkünlüğümüzü, arsızlığımızı, hasetliğimizi, “huysuzluğumuzu” böyle kimse yüzümüze vurmasın.
Maazallah çoluk çocuk görür, kötü örnek alır.
Cemaate sorulacak ya, “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye...
Fani Seyfi Dursunoğlu’na elbette helal olsun.
Tanımazdım ama hayat komşusuyuz.
Ama hakkını asıl sen bize helal et “Ölümsüz Huysuz”.

Yazarın Tüm Yazıları