Fulya Öztürk’e açık mektup

Sevgili Fulya, biz seni ekranlarda böyle bağırıp çağıran, kendini yırtan bir kişilik olarak tanımadık. En çetin saha haberlerinde bile mülayimliğini, ağırbaşlılığını sevdik. Acaba reyting savaşları derken biraz yıpranmış olabilir misin? O duyduğumuz çatallı ses tonu bile senin değil gibi...

Haberin Devamı

Fulya Öztürk, başından beri takip ettiğim, çok da başarılı bulduğum bir gazeteci arkadaşımız.
Hatta “Fulya Öztürk fan kulübü kuracaktım; baktım, kurmuşlar bile” diye yazı yazmışlığım bile var hakkında.
Onun da sağ olsun, teşekkür etmişliği...
Şimdi “Fulya ile Umudun Olsun” adlı bir reality şov sunuyor.
Bu şov, geçen cuma günü yayınlanan bölümüyle gündemde.
Programa televizyonda ben de denk geldim, gelmez olaydım, oturduğum yerde kalakaldım.
Gözüne fener tutulmuş tavşan gibi, ne kapatabiliyorum ne de başka bir kanala geçebiliyorum.
Programda eşinin kendisini aldattığını iddia eden bir koca var. Karısına ait olduğunu ileri sürdüğü bir porno videosunu kanıt gösteriyor.
O görüntüler ekrana gelmiyor tabii ama uzmanlar sırayla telefondaki görüntüleri izliyor, yüzü görünmeyen kadının ameliyat yarası izlerini falan tartışıyorlar.
Programın bu bölümüne çeşitli tepkiler geldi. Bu yorumlardan biri de Fatih Portakal’a ait: “Saçma sapan, iğrenç içerikler...”
Bu olumsuz eleştirilere karşı Fulya Öztürk ise açtı ağzını yumdu gözünü:
◊ “Programa hayır işlemek için başladım. Kendi imkânlarımla yapıyorum.”
◊ “İki aydır maaş alıyorum, üzerime çöp almadım. Yurda çocuk yerleştirdim.”
◊ “Ekmek yediğiniz yere laf edemezsiniz. Bu bir duruştur, karakterdir.”
◊ “Başkaları ensest ilişkiyi sündürürken niye hiçbiriniz yorum yapmadı?”
Bunları söylerken de avaz avaz ekranda. Belli ki çok hassas, çok içerlemiş...
Önceki hukukumuzdan, ben de artniyet aramayacağından emin olduğum için Fulya’ya naçizane bir-iki küçük nasihatte bulunmak isterim...
◊ Sevgili Fulya, hayır işlerinde bulunman ne güzel. Bunu böyle bir nedenle açıklamak zorunda bırakılman da gerçekten çok kötü. Ama meselenin karşılığı bu değil. Kimse sana kazandığın parayla ne yaptığını sormuyor.
Tartışılan, o parayı kazanırken yapılan programın içeriği.
◊ “Başkaları ensest konularını ekranda sündürürken neden hiçbiriniz yorum yapmadı” diye soruyorsun... İyi ama iki yanlış bir doğru etmez ki. Bence geçmişten başka örnekler aramak yerine, “Acaba benim bugün, şu anda yaptığımda eleştirilecek bir yan var mı?” diye kafa yormak senin tarzına daha uygun.
◊ Ekmek yenilen yer meselesine gelince... Kurum sadakati her çalışanda aranacak, elbette çok iyi bir haslet. Ama bir yerde bir kere çalışınca bu demek değil ki orada her yapılanı ilanihaye beğenip takdir edeceksin... Yahut beğenmesen bile susacaksın...
◊ Bir de biz seni ekranda böyle bağırıp çağıran, kendini yırtan bir kişilik olarak tanımadık. Depremden sele, savaştan pandemiye en çetin saha haberlerinde bile mülayimliğini, ağırbaşlılığını sevdik. Acaba reyting savaşları, vs. derken biraz yıpranmış olabilir misin? O duyduğumuz çatallı ses tonu bile seninki değil gibi...

Haberin Devamı

Çarşıdan aldım bir tane...

Haberin Devamı

Hafta sonu ilginç bir yemek davetine katıldım: Bollama ziyafeti. İzmir’deki Club Marvy tarafından düzenlenmişti.
Bölgeye ait bu geleneksel etkinlik, her yıl nar hasadı sonrasında yapılırmış.
Aslına bakarsanız bollama, bir çeşit etli pilav. Biz kuzu etiyle yapılmış versiyonunu tattık ama Menderes bölgesinde hakikisi oğlak etiyle yapılırmış.
Amaç, hasat mevsiminin sonunda bolluğun, bereketin artması. Bir nevi şükür ve dua. Yemeğin adı da o yüzden “bollama”. Nar bilmecesinde “Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane” denilir ya... İşte narın o bereketine gönderme yapan bir gelenek. Bunun için konu komşuya, eşe dosta bu özel yemekle ziyafet veriliyor.
Önce yemeğin dev kazanda nasıl pişirildiğini izledik, sonra 80 kişilik upuzun bir masa kuruldu ve herkes yemeğe aynı anda kaşık salladı. Hiç tanımadığınız insanlarla aynı yemeği paylaşmanın lezzeti paha biçilmezdi. Keşke bütün işletmeler bölgelerindeki gelenekleri yaşatmak konusunda böyle heyecanlı olsa...

Haberin Devamı

Magazinde dört ay çok uzun bir süredir

◊ Daha dört ay önce Seda Sayan tarafından temizlikçiye tecavüzle suçlanan Mehmet Ali Erbil...Şimdi de şarkıcı Ece Ronay’a taciz mesajı iddiasıyla gündemde. Hastayken etliye sütlüye karışmıyor, başına daha mı az iş açıyordu ne?
◊ Daha dört ay önce Nihan Ünsal ile evlenen “Sadakatsiz” oyuncusu Burak Sergen...
Şimdi aldatma gerekçesiyle mahkemeye başvurmaya hazırlanıyormuş. Hakikaten dizi ismi gibi. Ne vakit olup piştiniz de bu hale geldiniz?
◊ Daha dört ay önce İstanbul’a gelen yakışıklı İtalyan oyuncu Michele Morrone...
Kerimcan Durmaz’ın bir tanıdığıyla birlikte olmuşmuş. “365 Gün” filmi halt etmişmiş. Peki her haltın dönüp dolaşıp bir şekilde Kerimcan’a bağlanması?

Yazarın Tüm Yazıları