İlk lokmanın lezzeti de kıymeti de bir başka!

Her ne kadar biz iftariyelikleri oruç açmak için, ilk aşamada suyun ardından yenen damak hoşlukları gibi tanımlasak da bu kadim geleneğin tarihi çok eski zamanlara kadar gider. Anadolu’nun ve İstanbul’un varlıklı ailelerinin evlerinde verdikleri ramazan davetlerinde iki ayrı sofra kurulurdu. İftariyeliklerin olduğu sofraya ‘birinci sofra’ denirdi.

Haberin Devamı

İftariyelik yani halk dilindeki söyleneşiyle iftarlık, iftar sofrasında ortaya konan atıştırmalık çerez ve yiyeceklerdir. Asıl yemekten sayılmayan iftariyeliklerde zeytin, peynir, pastırma, sucuk ve reçel gibi kahvaltı ürünleri ön plana çıkar.

İftar sofralarının baş tacı olan pide, eşlik ettiği iftariyeliklerin cazibesini arttıran en önemli unsur. Çünkü peynir, zeytin veya herhangi bir iftariyelik sıcak pide içine konduğunda kabaran iştah bastırılır ve açlık heyecanı dindirilir. “Orucumu neyle açmalıyım” sorusunun cevabı yine iftariyeliklerdir. Anadolu’da en yaygın gelenek su, siyah zeytin ve hurmadır.

İlk lokmanın lezzeti de kıymeti de bir başka

Haberin Devamı

Bizim evde su ve bir lokma pideyle ağza atılan siyah Gemlik zeytini âdeti vardı. Babama göre zeytin iştahımızı açar, ardından gelen yemeklere bizi hazırlardı. Çocukluğumda iftariyelik alışverişi için babalar çarşıya gider, birinci sınıf peynir, kuşgömü pastırma, en iyi kalite zeytin ve kangal sucuklarını özene bezene seçerek alırdı. Herkes kesesine göre alışveriş yapar ama her şeyin en iyisi ramazanda sofralara gelirdi. Biz çocuklar vişne reçelini peynirle beraber ramazan pidesine dürüm yapmaya meraklı olsak da babamın tercihi kurutulmuş meyve ve annemin az şeker ilavesiyle hazırladığı hoşaflar olurdu.

İlk lokmanın lezzeti de kıymeti de bir başka

Her ne kadar biz iftariyelikleri suyun ardından yenen damak hoşlukları gibi tanımlasak da bu kadim geleneğin tarihi çok eski zamanlara kadar gider. Anadolu’nun ve İstanbul’un varlıklı ailelerinin evlerinde verdikleri ramazan davetlerinde iki ayrı sofra kurulurdu. İftariyelikler tek başına bir ön sofra gibi hazırlanır ve buna birinci sofra denirdi. İkinci sofraysa ana yemekler için düzenlenirdi. Zeytin, peynir, hurma, reçel gibi iftariyelikler ufak bakır kaplara konup büyük bir bakır sini üzerine dizilerek ev halkının veya misafirlerin önüne getirilirdi. Top atılır, oruç açılıp iftariyeliklerle karın hafifçe doyurulur; oruçlarını açıp çaylarını da içenler akşam namazına geçerdi. Namaz sonrası tekrar yemeğe dönenlerin önüne bu sefer de ana yemeklerin olduğu ikinci sofra konurdu.

Haberin Devamı

Genelde çorba, et, pilav ve hoşaftan oluşan bu sofra artık karınların iyice doyurulduğu, sonrasındaysa uzun sohbetlerin başladığı bir düzeneğe dönüşürdü. Bu sofralarda birlik, beraberlik ve dayanışma duygularıyla hareket eden ev sahibi, misafirlerini nezaketle karşılar, kimi zaman dargınlar yan yana oturtulur ve barış rüzgârlarının esmesi
beklenirdi.

BİZE ÖZGÜ LEZZETLERİ SEÇELİM

Günümüzde iftar yemeği geleneği elbette farklılaştı ve tek sofraya indirgendi. Ama lokantaların, restoranların iftariye tabağı adı altında hazırladıkları ramazan menüleri de geleneğin bugüne bir yansıması olarak görülebilir. Evde kurduğumuz sofralarsa, biraz özen ve itinayla herkesin kendi aile geleneklerini yaşattığı anılara dönüşebilir. Yeter ki bir arada oturulan sofraların, tattığımız bize özgü yemeklerin kıymetini bilmekten hiçbir zaman vazgeçmeyelim.

 

Yazarın Tüm Yazıları