Adriyatik’in incisi gönlümün birincisi

Geçen hafta kısa bir tur için Dubrovnik’teydim ve bu sevimli kent yine beni büyüledi. Dubrovnik’te gezerken ‘bir şehir nasıl bu kadar iyi korunabilir’ diye düşünüyor insan… 17’nci yüzyılda büyük bir deprem, 90’ların başında savaş atlatmış Hırvatistan. Ama zor olanı seçerek tarihini korumayı, kendini yenilemeyi ve turizmin merkezi olmayı başarmış.

Haberin Devamı

Kendi dillerinde Hrvatska diye geçen ülke Akdeniz’in parlayan yıldızı. Ülkenin nüfusu bizdeki büyük şehirlerden az ama turist sayısı nüfusunun üç katı. Güneşin çok cömert davrandığı Hırvatistan’da birbirinden güzel 1.185 ada, 6 bin kilometre sahil şeridi, yüzlerce marina ve çok sayıda milli park var. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Dubrovnik’e gidip 1.942 metre uzunluğundaki surlardan içeri girince adeta bir açık hava müzesinde gibi hissediyorsunuz. Pile veya Ploce kapılarının arkasındaki Tarihi Dubrovnik’in (Stari Grad) sokaklarında dolaşmak, Barok ve Rönesans mimarilerinin muhteşem eserleri arasında yürümek, geçmişin görkeminde kaybolmak gibi. 1458-1808 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun koruması altına giren şehir, vergi karşılığında Osmanlı topraklarında ticaret yapabiliyor ve Venedik’e karşı Osmanlı’nın korumasından yararlanıyordu.
Adriyatik’in incisi gönlümün birincisi

Lord Byron’ın ‘Adriyatik’in İncisi’ olarak tanımladığı Dubrovnik şu anda en hareketli günlerini yaşıyor. 1 Kasım ile 1 Nisan arasındaysa adeta hayalet şehir oluyor. Önerim; şehri mutlaka tepeden seyredin. Ya teleferiğe binip şehrin ışıklarını boşlukta sallanarak izleyin ya da şehri saran dünyaca ünlü surlar boyunca uzun bir yürüyüş yapın. Üç farklı noktadan surlara çıkabilirsiniz. Saat istikametinin aksi yönde yaklaşık 1.5 saat yürümek size fazla geldiyse kısa yolları deneyebilirsiniz.

En kalabalık kapı: Pile

Popüler olduğu için her zaman kalabalık olan Pile Kapısı’ndan şehre girince 1438’de yapılan Onofrio Çeşmesi ile Frensisken Manastırı karşılayacak sizi. Manastırda aynı zamanda Avrupa’nın en eski eczanelerinden biri var ve hâlâ açık. Girişin sağındaki duvarda bir taş var, bunun üzerine çıkıp ayakta durmak büyük başarı. Hatta taşın üzerinde dönebilirseniz şansın en kısa zamanda kapınızı çalacağına inanılıyor. Burada fotoğraf çektirenlerden oluşan kalabalık da işte bu efsanenin bir sonucu. Surların içindeki anacaddenin adı Stradun (Placa). Stradun Caddesi’ndeki evler eskiden tüccarların evleri olduğundan hemen girişte dükkân bulunuyormuş, o yüzden tezgâha benzer bir bölüm ve yeşil panjurlar mimarinin tipik özellikleri. Placa’nın sonunda saat kulesi, onun önünde de Orlando Sütunu’nu göreceksiniz. Sütunun karşı tarafında Sponza Sarayı, arkasında Sivaslı bir aziz olan Blaise’e adanmış bir kilise var. Aziz Blaise şehrin koruyucusu kabul ediliyor ve her 3 Şubat’ta onuruna büyük bir kutlama düzenleniyor.
Adriyatik’in incisi gönlümün birincisi

Aziz Blaise Kilisesi’nin devamında şehrin katedrali var. İki dini yapı arasındaysa gotik tarzda inşa edilmiş olan Rektör’ün Sarayı duruyor. Dubrovnik, Ragusa Cumhuriyeti’nin başkentiyken rektörler yöneticiymiş. Rektörler tarafsızlıklarını korumak için adeta saraya hapsedilir, aileleriyle bile görüşemezlermiş. Pile Kapısı’na göre daha sakin olan Ploce Kapısı’nın yakınındaki Dominiken Manastırı, 15’inci ve 16’ncı yüzyıl sanatçılarının tablolarına ev sahipliği yapıyor. İkonalarıyla dikkat çeken Sırp Ortodoks Kilisesi’ne göz attıktan sonra, şehrin camisine de uğrayabilirsiniz. Camide Türkçe yazılar ve Fatih’in ahitnamesi bulunuyor.

Çin malı değil, orijinal

Tarihi şehirde eve dönmeden birkaç hediyelik eşya alabileceğiniz birçok dükkân göreceksiniz. Prijeko 18’deki Medusa’da Çin malı yerine orijinal hediyelikler bulabilirsiniz. Mercandan yapılma mücevherlerin satıldığı Clara Stones ise Naljeskoviceva 3 adresinde... Dubrovnik’e gidip Adriyatik’in berrak sularında yüzmemek olmaz. Tarihi şehre en yakın plajın adı Banje. Buradaki East West Plajı’nda güzel vakit geçirebilirsiniz. Plaj akşam gece kulübüne dönüşüyor. Doğayla baş başa yüzmek istiyorsanız eski limandan her yarım saatte bir kalkan feribotlarla çıplaklar plajının da olduğu yemyeşil Lokrum Adası’na gidebilirsiniz. Dubrovnik’te en keyif aldığım otellerden biri Rixos Premium Dubrovnik.
Adriyatik’in incisi gönlümün birincisi
Ragusa 2 Restaurant, 1929’da kurulmuş.

Otel her an sizi selamlayan Adriyatik Denizi manzarasıyla modern mimari, lüks ve doğal güzellikleri bir araya getiriyor. Tito döneminde yapılan bir bina çok başarılı bir renovasyon sonunda sıcak ve şık bir otel olmuş. Özellikle otelin girişindeki atriumda sizi karşılayan dev ağaçlar ve turkuvaz denizle cennetten bir köşe vaat ediyor. Şehrin dışındaki Hotel Dubrovnik Palace, Grand Villa Argentina ve Hotel Excelsior da konaklamak için tercih edebileceğiniz güzel adresler. Şehrin içinde kalmak isterseniz size önereceğim alternatifler; Türk mimar Sinan Kafadar’ın dekorasyonunu yaptığı Pucic Palace ile Prijeko Palace. Prijeko’nun altında bir şarap mahzeni, terasında da hoş manzaralı bir restoran var.

Lezzet durakları

Hırvat mutfağına, coğrafyanın etkisiyle, İtalyan lezzetleri hâkim. Deniz ürünleri konusunda da oldukça başarılılar. Özellikle lignje dedikleri ahtapotu mutlaka tadın. Stone Körfezi’nin istiridyeleri uluslararası yarışmalarda ödüller alacak kadar lezzetli. Dubrovnik’te risotto’ya rizot, minestrone diye bilinen sebze çorbasına manistra diyorlar. Kırmızı şarabı suyla karıştırdıkları bevanda ve beyaz şarabı sodayla harmanladıkları gemist meşhur içkilerinden… Stradun Caddesi kafeler ve dükkânlarla dolu. Sadece yayalara açık olan bu caddede turlayın ve katedralin arkasındaki barlar sokağında bir mola verin. Aradaki dik sokaklarda da sürpriz bar ve restoranlar var. Café Festival uğrayabileceğiniz en keyif veren adreslerden biri. Gradska Kavana kahvaltı için tercih edilebilir. Lezzetli bir sandviç için Buffet Skola en doğru adres. Konusunda Dubrovnik’in en iyisi olan Dolce Vita’da dondurma ya da krep yiyin.
Adriyatik’in incisi gönlümün birincisi
Tito döneminde yapılan bina, Rixos olmuş.

Maceracılar atlıyor!

Anacaddenin üst paralelindeki Prijeko Caddesi de iyi restoranların olduğu bir yer. Moby Dick ve Konoba Rozario tercih ettiğim yerlerden. Zamanjina Caddesi üzerindeki 1929’dan kalma Ragusa 2’de ahtapotlu risotto’yu deneyin. Etseverler Domino Restaurant’da mantar soslu bifteğin tadına bakmalı. Liman manzaralı ve Michelin yıldızlı 360 şehrin bir diğer lezzet durağı. İtalyan yemekleri sevenlere önerim Mea Culpa Pizzeria&Trattoria. Pizzaları gayet başarılı. Bosna yemekleri yapan Taj Mahal ve bir suşi bar olan Bota diğer tavsiye edeceğim yerlerden. Teleferikle çıktığınız tepedeki Restaurant Panorama’da hem öğle hem akşam yemeği servisi var. Villa Ursula’daki Victoria da muhteşem manzarası ve otantik ortamıyla çok güzel bir yer. Günbatımında surların önündeki Buza’da manzara seyrederken oldukça yüksek bir yerden denize atlayan maceraseverleri görürseniz şaşırmayın. Revelin Club isimli gece kulübüyse 16’ncı yüzyıldan kalma bir binada. La Bodega ve Cele şehrin en güzel barlarından. Pile Kapısı’nın girişindeki Club Nautika’da manzaranın tadını çıkarın. Aynı işletmenin surların içinde Proto isimli bir restoranı daha var.

DENİZDEN DE TURLAYIN
Karaka teknesiyle panoramik bir tur yapabilirsiniz. Kısa tur 45 dakika ama vaktiniz bolsa tam günlük turları ya da yemekli günbatımı turlarını tercih edin. Gezinti yaptığınız teknenin ‘The Games of Thrones’ ve ‘The Borgias’ dizilerinde kullanıldığını unutmayın. Dubrovnik’ten günlük turlarla gidebileceğiniz çok yer var. Saraybosna’daki meşhur Mostar’a üç saatte ulaşabilirsiniz. Dubrovnik’e yarım saatteki Cavtat sevimli bir sahil kasabası. Split’teki, Diokletyan isimli Roma imparatoruna ait saray çok iyi durumda. Tarihi kısmı küçük bir Dubrovnik gibi olan Korcula, bir milli park olan Mljet ve Karadağ ise diğer alternatiflerden.

Yazarın Tüm Yazıları