Kime diyor?
Türk Hükümeti’ne mi, yoksa Türk Yargısı’na mı?
Eğer hükümete diyorsa yakışıksız bir şey istiyor. Yok, yargıya diyorsa daha da yakışıksız. Gönlüm şunu isterdi doğrusu.
Herkesten önce Demirtaş çıkıp desin ki:
- Siz kim oluyorsunuz?
***
Kaldı ki...
Avrupa Parlamentosu’nun hiçbir yerde, hiçbir konuda,
Başka bir 24 Ocak da
Gaffar Okkan cinayetinin işlendiği gün. (2001)
İkisini de rahmetle anıyorum.
***
Bir 24 Ocak daha var. (1980)
Ekonomide mühim bir kilometre taşı ve 24 Ocak Kararları diye anılan bir dizi paket.
Bugün bir izi kaldı mı bilemem ama Türk Basını’nda, ekonomi sayfalarının, uzman ekonomi muhabirlerinin ve ekonomi yazarlarının, velhasıl, bilgiye dayanan yeni bir gazetecilik türünün başladığı tarihtir 24 Ocak.
Hepsine selam olsun.
“Buna ne yazılır, ne söylenir” diye düşündüm, vallaha laf bulamadım. Kariyer sahibi koskoca bir akademisyene hakaret etmek istemediğim için de aczimi kabullendim ve vazgeçtim. Yazmıyorum... Başka şey konuşalım.
Doyum olmaz
Bir başka profesör de (Özgür Demirtaş) nereden icap ettiyse:
- Futbol karın doyurmaz dedi.
Dedi ama ne yapayım, müzik de karın doyurmaz, sinema, tiyatro, hele opera ve bale hiç doyurmaz. Daha da bir sürü şey.
Bunların hepsini tedavülden kaldıralım mı?
......
Gerçi profesöre ait sözlerin tamamını okumadım ama
- Sol’u yok farz etmeyin.
Cihaner, iyi ve değerli bir solcudur. Esasen sol’u kimsenin yok farz ettiği de yoktur.
Soru sadece şudur:
- Nerede bu solcular?
***
Sonar Başkanı ve güçlü bir yorumcu olan Hakan Bayrakçı’ya gidin sorun:
- Türkiye’deki solcular yüzde kaç?
Ama İlhan Cihaner, solcularla
İster 2021 Haziran, ister
2022 Haziran, ister 2023 Haziran.
Merak ettiğim şudur:
Millet İttifakı kazanırsa, o ittifak, koalisyona nasıl dönüşecek acaba?
...........
Öyle ya...
- Bakanlıklar nasıl paylaşılacak?
Çünkü müttefiklerin her biri
Koalisyon değil bu ittifak.
Yani seçim sonucundan kaynaklanmıyor, tersine seçim sonucunu belirliyor.
Öyleyse?
Örgütlerin kaynaşması, birbirini tanıması, hatta ortak çalışmaya yönelmesi için vakit lazım.
Vakit şimdi başlıyor işte.
***
Hiç ittifak düşünmeyen partileri tenzih ederim.
Ama ittifak yapacak olanların, hâlâ neyi beklediklerini anlamam.
Joe Biden, Amerikan Hazinesi’nin yönetimine, bir Türk Kadını’nı tayin ediyor.
Eh, İngiltere’yi zaten Osmanlı kökenli bir Başbakan yönetiyor.
Akdeniz’de Oruç Reis ve Barbaros rüzgarı esiyor.
Karadeniz’de Fatih ve Kanuni, bu fırtınaya rağmen destan yazıyor.
***
Dahası var.
Tıp Dünyası’nda Türk Doktorlar’ın yıldızı parlıyor.
Her dalda
Karla kaplı bir İstanbul göreceğiz herhalde.
Meteoroloji öyle söyledi.
Halbuki ben isterdim ki, hiç meteorolojiden duymuş olmayayım... Sabah kalkınca
“A, kar yağmış” diye şaşırayım.
Maşallah, artık bilim, bize bu kadarcık bir sürpriz zevki bile bırakmıyor. Güneşli günleri de zaten önceden söyleyip oyunbozanlık ediyor.
***
Haftanın 1 numaralı gündemi ise aşı.
Hani, var ya...
Bugün onları paylaşalım.
***
Trump’ın ayağı kaydı ya...
En yakınındakiler dahil, herkes birer tekme atmaya başladı.
Ah ah, Devr-i Sabık dersem, size bir şeyler çağrışım ettirmiş olur muyum acaba?
***
Siyasetin fıtratında olan bu linç heveskârlığı’nı anlıyorum ama ABD’li generallerin, Trump’ı teneke çalarak yolcu etmelerini hiç anlamıyorum. Yahu bu Trump, sizin eski Başkomutanınız değil mi? Ne biçim askersiniz siz?
***
Çünkü bu ‘sözde’ kelimesini hiç sevmem.
Ama yine de o meşhur kural’a uyarak “sözü kim söylemiş” ben önce dönüp ona bakarım.
Baktım.
Ve işte bu sebeple de konuya hiç girmedim.
Girmem de.
# Duvar yazısı
Cemal Gürsel’e bile “Sözde Cumhurbaşkanı” diyen olmadı.
Nüans
Sertleşerek kendi tabanını belki konsolide edebilirsin ama işte
o kadar. Çünkü rakip partiden tek çivi bile sökemezsin. Bilakis, rakibine iyi bir yapıştırıcı olursun.
*
Bu işin ustası, Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
En büyük meziyeti, AK Parti tabanını kemikleştirmektir.
Çünkü kendisi, yüzde 25’lik seçmeniyle gayet mutlu.
Eh, AK Partililer de Kılıçdaroğlu’ndan gayet memnun.
Öyleyse, Mayıs 2010’dan beri süregelen bu
- Erdoğan, Güçlendirilmiş Başbakan olur.
Ve gündem
CHP liderine 1 milyon TL’lik bir tazminat davası daha.
- Vız gelir, vız.
Nasıl olsa parayı başkaları ödüyor.
Ne güzel şey.
- Ekmek elden su gölden.
Bu konforu bırakıp da ateşten gömleği giyerek, kim iktidar olmak ister?
Bazı bilim insanları, koronavirüsün bir biyolojik silah olduğunu söylediler ama bilimsel bir veri ortaya koyamadılar... Zaten bu öyle bir silahsa, bunun kâşifleri hiç açık verir mi? Karşı tedbiri de elbet almışlardır.
Onu geçelim.
***
Lâkin benim beynimi yıllardır bir başka şüphe kemiriyor.
Bu kadar çok kanser vakası olur mu? Türkiye’de her evde mutlaka bir kanserli hasta var.
Nedir bu?
Kanser bulaşıcı da değil... Öyleyse nedir bu yaygın kanser?
Nezleden daha yaygın.
Taa 70’li yıllardan aşina olduğumuz bu sloganlar, tekrar hortladı.
Kimsenin umrunda değil.
Değil ama ne zaman ki katil sermaye diye de bağırmaya başlayacaklar, siz o zaman seyreyleyin feryadı.
***
Maşallah...
Düzen değişikliği lafı da geri geldi... O da 70’li yıllardan kalma bir ezber.
Düzene çekidüzen deseler, eh, inanacağım ama düzen değişikliği tapu’nun delinmesine kadar varan, kötü anılar taşıyor.
Gerçi düzeni değiştiremediler, hatta
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, sanırım böyle bir yolu tercih ediyorlar.
Muharrem İnce deseniz, millet ittifakının yine içinde sayılır ama tek başına, yani kimseyle angajmana girmeden yürüyecek.
Mustafa Sarıgül, bağımsızlığını zaten ilan etti. İkinci turu bekleyecek.
***
Öztürk Yılmaz? Gerçi muhalif cephede görünüyor ama sırf antierdoğancılık yapmak için parti kurmuş değil...
Fatih Erbakan? Zaten babasının oğlu... Batı Kulüpçüler’le bir araya gelmez.
...........
Yeniler böyle...
Hep sorarlar ya:
- Güvenlik mi, özgürlük mü?
Yahu insan öldükten sonra, güvenlik de işe yaramaz, özgürlük de.
***
ABD’nin dünya kadar problemi var. Hepsini bir kenara bırakıp sadece Türkiye ile uğraşacağını hiç zannetmem.
Ama hâlâ uğraşacaksa da uğraşsın. Bu takıntı, bize ancak itibar getirir.
***
Joe Biden diyor ki:
Yine hakkımız bâki ama şimdilik ona ödünç verebiliriz.
*
Önce şunu sorayım: Dünyanın her tarafında istihbarat ağı kurmuş olan şu Amerika, Kongre Binası’nın baskına uğrayacağına dair küçücük
bir istihbarat alamadı mı? Vah...
*
Amerikan Polisi de aciz davrandı. Çünkü böyle olaylara karşı tecrübesiz.
Değerli ortağımız bir alo deseydi, evelallah oraya da yetişirdik.
*
Nereden başlasam?
***
Anketlerde kararsızlar bölümü, partilere yanlış dağıtılıyor. Yüz kere söyledik. Bir kere daha söyleyelim: Muhalif seçmen, kararsız olmaz. Kararsızım diyenlerin büyük çoğunluğu iktidara oy verip vermemek arasında bocalayanlardır. Yani kararsızlardan ziyade tereddüt sahipleri...
Yelpazeye dağıtılamazlar.
Hangi ölçüye göre dağıtıyorsunuz?
***
İttifak başka, koalisyon başka.
Cumhur İttifakı, nerden baksan bir İttfak’tır. Bozulduğu gün, herkes yine yerinde kalır. Öbürü ise
Yaygın bir ezberdir bu:
- “Menderes, seçim kararı alsaydı, 27 Mayıs darbesi olmazdı.”
Evet olmazdı.
Ama ancak, seçimi kaybettiği takdirde olmazdı.
***
Tıpkı bunun gibi:
- Demirel’le Ecevit uzlaşsaydı, 12 Eylül darbesi olmazdı.
Ve devamla:
Gizli bir ajanda var da, bunu
18 yıldır hayata geçiremiyorlar, öyle mi? Rejimi değiştirmek için bir 18 yıl daha mı lazım?
Güldürmeyin insanı.
Bu bir.
.........
İkincisi
Başörtülü Kadın Hakim’lerin, hiç olmazsa -artık- meşruiyeti var. Peki, hâlâ geçerli olan şapka devrimi’ne rağmen Şapkasız Erkek Hakim’lere cumhuriyet düşmanı diyebilir misiniz?
Vallaha çok şakacısınız.
İnanamadım
Durup dururken...
İktidar yanlıları – iktidar karşıtları diye öğretmenlerimizi kategorize etmek, kimin aklına gelebilir? Hem de Öğretmenler Günü’nde…
Kılıçdaroğlu bunu da yaptı.
İktidar yanlıları için şunu söyledi:
- Onlara öğretmen demem ben.
***
Demesin ama...
Ne biliyor?
Uzaktan nasıl teşhis koyuyor, yüzbinlerce öğretmeni nerden tanıyor da “iktidarın peşine takılanları” derhal ekarte ediyor.
- Onlara öğretmen demem ben.
***
Kırıp dökmediği yer kalmadı.
Hakaret etmediği meslek yok.
Nasıl da azarlıyor insanları:
- Ben sana hakim demem.
- Ben sana savcı demem.
- Ben sana vali demem. Kaymakam demem.
E sonra?
- Ben sana sanatçı demem.
- Gazeteci demem.
Ve şimdi de:
- Onlara öğretmen demem ben.
Vallaha beyim, sen ne dersen de ama bu durumda ben sana
hiçbir şey demem.
Diyemem.
***
Sonra da hızını alamamış:
- Dokunulmazlığımı kaldırmazsanız namertsiniz diye bağırıyor.
Bu derece asabiyetle
siyaset yapılmaz.
Ne siyaseti?
Bu derece nefret, düşmanla savaşta bile fazladır, yeter yahu.
Not:
Nazlı Ilıcak’ın kızı,
DEVA Partisi’nden siyasete girdi... Bravo ona... Mekânın asıl
sahibi geldi... Zaten adı da Aslı...
Aslı’nın başarılarını gördükçe... Bundan böyle Nazlı Ilıcak’tan bahsederken, onu Aslı Ilıcak’ın annesi olarak anacaksınız... Ne güzel
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle