Ramazan Özdemir

Sevinmeye bile pişman eden hastalık: Tako-Tsubo kardiyomiyopati

11 Ağustos 2022
Çok üzücü veya çok sevindirici bir haber alan bir kişide, kanda başta adrenalin olmak üzere bazı hormonların ani yükselişi nedeniyle, kalp damarlarının duvarlarındaki plakların çatlaması ve buna bağlı pıhtı oluşumu sonucu, bazen de ritim bozukluğu nedeniyle ani kalp krizleri ve ani ölümler gelişebilir. Buna literatürde ‘Tako-Tsubo Kardiyomiyopati’ adı verilmektedir.

Kalp krizi sadece kalbi besleyen damarlarda yaşanan tıkanıklıklar nedeniyle oluşan bir problem değildir. Aşırı ve ani üzüntü, öfke ve stres gibi olumsuz duyguların yanında, aşırı ve ani sevinç ve mutluluk gibi olumlu duyguların da kalp krizini tetikleyerek, ya da kalp krizine benzer gelişmelere sebep olarak ölümle sonuçlanabilir. Başta kalbi besleyen damarlar olmak üzere, tüm damarların içinde ‘plak’ dediğimiz yapılar bulunuyor. Aşırı ve ani üzüntü, öfke, stres, sevinç ve mutluluk gibi anlarda kanda birdenbire yükselen başta adrenalin olmak üzere çeşitli hormonlar, damar içerisinde plakaların yırtılmasına ve pıhtı oluşup kalp krizi geçirilmesine sebep olabiliyor.

HORMONLAR ANİ YÜKSELİRSE…

Bu durum bazen ritim bozukluğuna bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Çok üzücü veya çok sevindirici bir haber alan bir kişide, kanda başta adrenalin olmak üzere bazı hormonların ani yükselişi sonucu, kalp damarlarının duvarlarındaki plakların çatlaması ve buna bağlı pıhtı oluşumu sonucu, bazen de ritim bozukluğu nedeniyle ani kalp krizleri ve ani ölümler gelişebilir. Yani ani sevinç ve ani üzüntü aşağı yukarı aynı etkiyi yapabilir. Hızlı bir sevinç kalp ya da kan hormonlarının ani yükselmesi o damardaki plakaların çatlamasına neden olarak pıhtı oluşturup kalp krizine neden olabiliyor. Bunun yanında ritim bozukluğuna neden olup öldürücü olabiliyor. Sevindirici bir haberin önlemini alamazsınız. Tabi bir sevindirici bir haber geldiğinde 'ben az sevineyim, kalp krizi geçiririm' diye bir durum söz konusu değil. Bu tamamen bünyeyle alakalı ama onun temeline de baktığınızda aslında yine damarda o plakanın çatlamasına bağlı.

YÜZDE 96’SI 2-6 HAFTADA İYİLEŞİYOR

Bu hastalığı yaşayanların yüzde 96’sı 2 ilâ 6 hafta içinde iyileşiyor, ancak nadiren de olsa ağır kalp yetmezliği sonucu ölümlere de rastlanabiliyor. Geçtiğimiz dönemlerde İran’da yaşanan bir vakada, idam cezasından kurtulan bir hükümlü, kalp krizi geçirip hayatını kaybetmişti. Düşünüldüğü zaman, idam gibi bir cezadan bir anda kurtulmak elbette büyük bir sevince neden olur. Buna benzer olarak, özellikle önemli spor karşılaşmalarında, derbi maçlarda görülen bu gibi durumlar, sürpriz partiler, piyangodan büyük ikramiye kazanılması, anne-baba-büyükanne-büyükbaba olduğunu öğrenme gibi durumlarda yaşananlar da Tako-Tsubo Kardiyomiyopati gelişmesinin bir sonucu olarak görülebilir.

Tako-Tsubo’dan sakınmak için, özellikle kalp rahatsızlığı bulunan, ruhen kırılgan ve hassas olduğu bilinen insanlara karşı dikkatli yaklaşılması gerekir. Böyle kişilere önemli bir haber verirken kontrollü davranılması isabetli olur. Kişinin büyük tepkiler verebileceği haberleri acele etmeden, günlük deyişle alıştıra alıştıra söylemek daha faydalı olacaktır.

EN FAZLA ÖLÜME NEDEN OLAN HASTALIK

Yazının Devamını Oku

Damarım açılamadı, ameliyat şart mı?

11 Mart 2022
Kalp hastalığı, günümüzde ölümün başta gelen nedenlerinden biridir. Kalp hastalığının en sık nedeni ise kalp damar hastalığıdır. Günümüzde 20 yaşından büyük kişilerin yüzde 6,7’sinde kalp damar hastalığı var ve yaş aralığının ne kadar genç olduğu düşünüldüğünde bu oran oldukça korkutucu. Öyle ki, 65 yaş altındaki 10 kişiden 2’si kalp damar hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmekte. Özellikle şeker hastalığı, obezite, kolesterol yüksekliği, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam tarzı damar yapısını bozmakta ve damarların tıkanmasına ve sertleşmesine yol açmakta. Kalbin beslenmesini sağlayan damarlar tıkandığında ise kalp krizine varana kadar ciddi sonuçlar doğurabilmektedir.

Kalbin beslenmesinin devam edebilmesi için, tıkanan bu damarın açılması gerekiyor. Bunun birkaç yolu var; en kolay yolu anjiyografi denilen yöntem ile damarların içine boya maddesi verilerek tıkanan bölgenin gösterilmesi ve özel üretilmiş teller ve balonlar yardımı ile tıkanıklığın açılmaya çalışılması, sonrasında da “stent” adı verilen yapay damar yamaları ile tıkanan bölgenin açık kalmasının sağlanması. Bu yöntem ile genellikle damar tıkanıklıkları açılabilse de işler her zaman bu kadar kolay olmayabiliyor. Özellikle yaşlı, şeker hastası, damarlarında kireçlenme olan veya uzun zamandır damarları tıkalı olan kişilerde damarlar basit teller ve balonlar ile açılamayabiliyor.

Anjiyografi ile açılamayan damarlara “bypass” dediğimiz, açık kalp ameliyatı ile vücudun başka bir bölgesindeki damar taşınarak kalbin beslenmesi sağlanabiliyor. Ne var ki, açık kalp ameliyatı hastalar için ağrı, uzun süre hastane yatışı, geç iyileşme ve takılan damarların yeniden tıkanma riski gibi zorlukları da beraberinde getiriyor. Tüm bu sebeplerle bazı hastalar açık kalp ameliyatı olmak istemeyebiliyorlar.

Teknolojik gelişmeler sayesinde, artık yeni nesil özelleşmiş, kuvvetlendirilmiş teller, balonlar ve bunları destekleyici sistemler mevcut. Yani artık, klasik yöntemlerle açılamayan damarlar, gelişmiş malzemeler ve tabii ki bu alanda tecrübeli kardiyologların becerisi ile açılabilmekte. “Kronik Total Oklüzyon” ya da kısaca KTO işlemi denilen bu işlem, ehil ellerde ve uygun malzemeler kullanıldığında, hastalara açık kalp ameliyatı dışında bir seçenek sunabilmesi açısından büyük bir şans.

Klasik anjiyografi ve stentleme işlemine göre çok daha uzun süren ve meşakkatli bir işlem olsa da hastanın konforu açısından değerlendirildiğinde, açık kalp ameliyatı ile kıyaslanamayacak kadar avantajlı. Şöyle ki: Hasta işlemin başından sonunda dek uyanık oluyor. İşlemden sonra hemen ertesi gün taburcu olabiliyor. Kasıktan küçük bir giriş yeri dışında iyileşmesi gereken herhangi bir yarası olmuyor. Tüm bu sebeplerle açık kalp ameliyatının riskli görüldüğü veya bu konuda çekincesi olan hastalar ve hekimleri tarafından tercih sebebi olabiliyor. Unutulmaması gereken en önemli nokta ise şu: Bu işlem mutlaka KTO için özelleşmiş ve tecrübeli kardiyoloji uzmanları tarafından yapılmalıdır.

Bazı inatçı ve sertleşmiş damar tıkanıklıkları, tüm bu özelleşmiş yöntemlere ve hekimin tecrübe ve gayretlerine rağmen açılamayabiliyor. Böyle durumlarda ise hastaların halen bypass olma şansı var, yani “ya bypass ya KTO” şeklinde bir seçim yapmaları gerekmiyor. Daha çok bypass öncesi “köprüden önceki son deneme” şeklinde düşünülebilir. Bu da hastalar için iç ferahlatıcı oluyor.

Özetlemek gerekirse kalbin beslenebilmesi kalp sağlığı için gerekli ve tıkalı olan damarların açılması için her türlü çabanın gösterilmesi önemli. Günümüzde gelişmiş tıbbi teknoloji, giderek hastaların konforunu da dikkate alan çözümler üretiyor. Hastalara açık kalp ameliyatı gibi büyük bir ameliyat dışında bir seçenek sunması açısından KTO işlemi teknolojinin son harikalarından sayılabilir ve yakın gelecekte çok daha fazla geliştirilecek gibi görünüyor.

Sağlıkla…

Yazının Devamını Oku

Covid geçirenler kan sulandırıcı kullanmalı mı?

21 Ocak 2022
COVID-19 pandemisi, iki yıldır dünya ve ülke gündemindeki yerini korurken, yapılan klinik çalışmalar sayesinde artık mücadele ettiğimiz virüs ve hastalık ile ilgili çok daha fazla bilgiye, daha fazla tedavi seçeneğine ve bu savaşta en güçlü silahımız olan aşılara sahibiz. Artık hastalığın sadece basit bir nezleden çok daha fazlası olduğunu; yalnızca akciğer hücrelerine değil, damar duvarları, kalp kası hücreleri ve başka organlarımızı etkileme potansiyeline sahip oldukça karmaşık bir virüsle karşı karşıya olduğunu biliyoruz.

Hem COVID-19 virüsünün doğrudan etkisiyle hem de hastalığın şiddetiyle bağışıklık sistemimizin virüsle mücadele edebilmek için salgıladığı bazı maddeler, kanın yoğunlaşmasına ve hatta damarlarımızın içinde küçük pıhtılar oluşmasına neden olmakta, Covid geçiren hastaların bir kısmı, özellikle de hastalığı ağır geçirenler ve yoğun bakımda yatması gerekenler oluşan bu pıhtıların beyin, akciğer veya kalp damarlarına ulaşması ile ölümcül sonuçlarla karşı karşıya kalabilmekte. Bu durum da kan sulandırıcı ilaçların tedavide bir yeri olabilir mi sorusunu akla getiriyor.

Her evin ecza dolabının olmazsa olmazı olan aspirin, hem pıhtı önleyici, hem damar koruyucu hem de antiviral etkileri ile imdadımıza koşan ilaçların başında geliyor. Öyle ki, bazı çalışmalara göre COVID nedeniyle hastaneye yatan hastalara aspirin verildiğinde yoğun bakım ihtiyacı ve ölüm riski azalıyor, yani hastalığın ağırlaşmasının önüne geçilebiliyor, bir zararı da saptanmamış. Yalnızca aspirin değil, bazı diğer pıhtı önler ilaçların da benzer şekilde faydalı olabileceği düşünülüyor. Sonuç olarak, hastaneye yatan COVID-19 hastalarına yattıkları süre boyunca aspirin verilmesi, hastalığın ağırlaşmasının önlenebilmesi için mantıklı bir seçenek gibi duruyor. Taburcu olduktan sonra da 30 gün devamı önerilebilir.

Peki hastaneye yatmayan hastalar için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Tanı konulması ile birlikte, günde 100 mg aspirin verilmesinin hastalığın akciğer hasarının ilerlemesini azaltacağını savunan çalışmalar var ancak sonuçlar net değil. Bu nedenle evde tedavi alacak hastalarda aspirin kullanımı konusu halen muğlak, kanama riski düşük olan ve pıhtılaşmaya yatkın hastalarda tercih edilmesi uygun olabilir.

Peki kan sulandırıcı iğneler ile ilgili neler söyleyebiliriz? Aynı aspirin gibi, bunlar da hastaneye yatan tüm hastalarda olası bir pıhtılaşmanın önüne geçebilmek için öneriliyor. Pıhtılaşmaya yatkın olan hastalarda, taburcu olduktan sonra 30-45 gün devam edilmesi de bakanlığın önerileri arasında yer alıyor.

Elbette unutulmaması gereken önemli bir nokta, bütün kan sulandırıcı ilaçların neden olabileceği kanamalardır. Küçük bir diş eti kanaması bile günlük hayatı etkileyecek rahatsız edici bir durumken, daha büyük kanamalar çok daha can sıkıcı sonuçlar doğurabilir. Hastalarda pıhtılaşmanın önüne geçmeye çalışırken kanamaya sebep olmamak için, bu ilaçlar kanama riski düşük olan hastalara verildiğinden emin olunmalı, gerekli hallerde ise düşük dozlarda uygulanmalı.

Özetlememiz gerekirse, hala birçok bilinmeyenle dolu olan COVID enfeksiyonunda kan sulandırıcılardan özellikle aspirin, yalnızca kan sulandırıcı etkisi ile değil, damar duvarı koruyucu ve antiviral özellikler ile öne çıkıyor, hastaneye yatan hastaların kötüye gidişinin önüne geçilebilmesi umuduyla yattıkları süre boyunca ve taburculuktan itibaren 30 gün kullanılması uygun görünüyor. Kan sulandırıcı iğneler ise yine hastaneye yatan hastalarda pıhtı oluşumunu önlemek için faydalı olsa da, hastalığın kötüye gidişini önlemekle bir etkileri gösterilememiş; pıhtılaşma riski olmayanlarda hastanede yattıkları süre boyunca, pıhtılaşmaya yatkın kişilerdeyse taburculuk sonrası 30-45 gün daha kullanılması mantıklı görünüyor. Tüm bu öneriler uygulanırken, hastalar tek tek değerlendirilmeli ve kanama riskleri gözden kaçırılmamalıdır. Sağlıcakla…

Yazının Devamını Oku

Damar tıkanıklığına müdahale yöntemleri: Stent ve Baypas

2 Eylül 2021
Kalp damar hastalıkları, dünyada başta gelen ölüm sebeplerindendir ve nüfus yaşlandıkça da görülme sıklığı giderek artmaktadır. 20 yaşın üzerinde yaklaşık 18 milyon yetişkinde kalp damar hastalığı görülmektedir ve kalp damar tıkanıklığı sonucu ölen 10 kişiden 2’si 65 yaşın altındadır. Sağlık alanındaki teknolojik ilerlemeler, günümüzde damar hastalıklarının tanı ve tedavisini kolaylaştırmış, ölüm oranını düşürmüştür.

Tıkalı bir damarı açmanın iki farklı yolu vardır. Birinci ve en çok kullanılan yöntem, “stent” adı verilen, file gibi ince ağlarla örülmüş küçük, yapay bir damarın, kapalı yöntemle el bileği veya kasık damarından ilerletilerek tıkanan bölgeye içindeki balon yardımıyla yerleştirilmesiyle tıkanıklığı açmasıdır. Kalp krizi ve çoğu durumda bu yöntem kullanılır. İkinci yöntem ise, genelde stent işleminin yapılamayacağı kadar kireçli damarlarda veya tıkanıklıkların birden çok damarda yaygın olduğu durumda tercih edilen, baypas (by-pass) ameliyatı olarak bilinen açık ameliyattır. Bu ameliyatta tıkanıklık olan bölgenin daha ilerisine göğüsten uzatılan veya bacaktan alınan başka bir damar dikilerek tıkalı bölge “pas geçilir” ve tıkalı damarın besleyeceği organ, bu şekilde beslenmeye devam eder.

Peki, bu yöntemlerden herhangi biriyle açılmış bir damarın yeniden tıkanma ihtimali yok mudur? Elbette, ilaçların düzenli kullanılmaması, sigara ve sağlıksız beslenmeye devam edilmesi ve bazen de irsi sebeplerden açılan damarlar yeniden tıkanabilir. Stentlerin %3-10’u 9 ay içinde daralabilir veya yeniden tıkanabilir. Bacaktan alınan her 5 baypas damarından biri tıkanırken, bu oran göğüs damarı için %5’tir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında, damarların yeniden açılması da mümkündür.

Stent tıkanıklığı durumunda, tıkanan yerin balonla veya yeni bir stentle açılması denenebilirken, bunun mümkün olmadığı veya tekrar tekrar tıkanıklık olması durumunda baypas ameliyatı mümkün olabilmektedir. Ancak damar boylu boyunca stent ile kaplanmışsa veya tıkalı bölgenin sonrasındaki damar çok ince ise baypas ameliyatı yapılmaz.

Baypas damarları tıkandığında ise benzer şekilde tıkalı bölgeler stentlerle açılabilmektedir. Her iki senaryoda da alternatif tedaviler mümkün olmakla birlikte; hiç işlem görmemiş bir damara yapılacak bir işleme göre tekrarlı işlemlerin riski daha yüksek ve beklenen tedavi başarısı daha düşük olacaktır. Bu nedenle bu işlemler ilk planda yapılırken her zaman için istenen sonuç, açılan damarların tıkanmaması ve yeniden müdahale ihtiyacının olmamasıdır. Bunu sağlayabilmek için de ilaçların düzenli kullanımı ve yaşam tarzında iyileştirmeler olmazsa olmazdır.

Yazının Devamını Oku

Kalp hastalarında Covid aşısı: Efsaneler ve gerçekler

30 Temmuz 2021
Covid-19 virüsü 16 aydır bizimle ve uzun bayram tatili sonrası gittikçe artan vaka sayılarına bakılırsa kolay kolay gidecek gibi de görünmüyor. Salgınla mücadelede en etkili silahımız olan aşılama çalışmaları hızlandırıldı, aşıya ulaşmak artık her yaş grubu için çok kolay.

Aşılanma oranının artmasıyla hastalığın eskisine göre çok daha hafif geçirildiğini, yoğun bakım ihtiyacı gelişen hasta sayısındaki kayda değer düşüşü biz sağlık çalışanları birebir gözlemledik. Aşıların etkili ve güvenli olduğu, bugüne kadar yapılan çalışmalarla kanıtlandı. Ancak tüm bu olumlu sonuçlara rağmen aşı sırası geldiği halde henüz hiç aşı yaptırmayan 22 milyondan fazla insanımızın olması, aşılara karşı olan önyargı ve güvensizliğin canlı kanıtı gibi.

Günlük yaşantıda ve hastaların yönelttiği sorulardan yola çıkarak, özellikle yeni teknoloji mRNA aşılarına çekimser yaklaşıldığını görüyorum. İnternet ve sosyal medyadaki bilgi kirliliği ve hiçbir bilimsel temeli olmayan yorumların aşılara karşı olan bu güvensiz ortamın sorumlusu olduğunu düşündüğümden, bu yazımda aşıların kalp hastalıkları ile ilişkisini sizlerle paylaşmak istedim. Şimdi günlük hayatımda bana sıkça yöneltilen sorularla bu konulara değinelim:

1- Kalp-damar hastasıyım, Covid-19 aşısı olabilir miyim/olmalı mıyım? Hangi tip aşı bana uygun?

Tüm kalp hastalarının Covid-19 aşısı olarak hastalıktan korunmaları çok önemlidir, dolayısıyla aşı olmanızı tavsiye ediyorum. Vücuttaki her türlü enfeksiyon kalbin üzerindeki yükü arttırır, damar tıkanıklığını tetikler. Kalp hastalarının Covid-19’a yakalanmaları halinde, hastalığı ağır geçirme ve ölüm dahil ciddi sorunlarla karşılaşma riski diğer insanlara kıyasla çok daha yüksektir. Bu nedenle ritim bozukluğu, kalp yetmezliği, tansiyon, şeker, damar sertleşmesi/tıkanıklığı, akciğer embolisi veya felç geçirmiş hastaların her türlü koruyucu önleme başvurmaları gerekir. Aşı en güçlü önleminiz olacaktır. Sinovac veya Biontech aşılardan herhangi birini seçebilirsiniz, ikisi de tüm kalp hastalarına uygulanabilir.

Yazının Devamını Oku

Kalp yetmezliğiyle ilgili merak edilenler

21 Haziran 2021
Organlarımızın beslenebilmesi ve çalışabilmesi için gerekli oksijen ve besinler kanla taşınır. Kalbimiz, kanın vücudumuzun en uç noktalarına kadar ulaşabilmesi için bir pompa gibi çalışır. Bu pompa güçlü değilse, organlarımız yeterince beslenemez. Kalbin pompa fonksiyonunun bozulması kalp yetmezliğidir.

Kalp kasının doğuştan veya sonradan oluşan hastalıkları, kalp krizi, kalp kapakçığının hastalıkları, bazı ilaçlar veya radyasyon gibi sebepler veya şeker, tansiyon, böbrek yetmezliği kalp kasında hasara yol açarak kalbin pompa fonksiyonunun bozulmasına neden olabilir. Bu durumda hastalarda çabuk yorulma, nefes darlığı, bacaklarda veya karında şişlik gibi belirtiler görülebilir. Özellikle geceleri nefes darlığı ile uykudan uyanma tipiktir. İlerleyen dönemde beslenme bozukluğuna bağlı özellikle böbrekler gibi önemli organlarda hasar oluşabilir.

Kalp kasının doğuştan veya sonradan oluşan hastalıkları, kalp krizi, kalp kapakçığının hastalıkları, bazı ilaçlar veya radyasyon gibi sebepler veya şeker, tansiyon, böbrek yetmezliği kalp kasında hasara yol açarak kalbin pompa fonksiyonunun bozulmasına neden olabilir. Bu durumda hastalarda çabuk yorulma, nefes darlığı, bacaklarda veya karında şişlik gibi belirtiler görülebilir. Özellikle geceleri nefes darlığı ile uykudan uyanma tipiktir. İlerleyen dönemde beslenme bozukluğuna bağlı özellikle böbrekler gibi önemli organlarda hasar oluşabilir.

Tedavide en önemlisi kalp yetmezliğine yol açan nedenin belirlenebilmesidir. Örneğin; damar tıkanıklığı kalp krizine neden olduysa tıkanan damarı açmak gerekir. Kalp kapaklarında kaçak veya darlık sebebi ile kalp yetmezliği gelişti ise kapak hastalığını tedavi etmek gerekir. Örneğin; aort kapak darlığı varsa kapalı yöntemle aort kapak değişimi (TAVI) veya mitral kapakta kaçak varsa mandallama dediğimiz Mitraclip (Mandallama) yöntemiyle açık ameliyat gerekmeksizin bazı kapak hastalıkları tedavi edilebilmektedir.

Kalp krizi sonrası kalp yetmezliği gelişmesi, özellikle hasta kalp krizini fark edemeyip hastaneye 12 saatten daha geç başvurmuşsa, hiç de nadir görülen bir durum değildir. Bu nedenle özellikle kalp krizi geçirmiş hastalar, ilerleyen dönemde kalbin eski gücüne kavuşabilmesi için doktorlarının önerdiği ilaçlara mutlaka devam etmelidir. Rutin kontroller ve sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesi tedavinin olmazsa olmaz basamaklarındandır.

Yazının Devamını Oku

Kalp hastaları için ramazan ayı ve oruç

23 Nisan 2021
Her yıl 1 milyondan fazla Müslüman, Hicri takvimin 9. ayına tekabül eden Ramazan ayında, gün doğumundan gün batımına dek yeme, içme gibi dünyevi zevklerden uzak durarak oruç ibadetlerini yerine getirirler. Çoğunlukla bu süre 15-16 saati bulur ve sahur ile iftar olmak üzere günde 2 defa yemek yenir.

Şeker ve tansiyon hastaları, kalp damar hastalığı veya kalp yetmezliği olanlar da ibadetlerini yerine getirmek isterler ve sıklıkla karşımıza “Oruç tutabilir miyim?” sorusu ile gelirler. Hem hastalık durumlarının kötüleşmesinden korkmaları hem de kullandıkları çok sayıda ilaç, hastaların oruç ile ilgili endişelerinin temelidir.

Ramazan ayında, belirli kurallara uymaları şartıyla çoğu kalp hastası oruç tutabilir. Hatta Ramazan ayında oruçla birlikte, hastaların kolesterol ve kan şekeri değerlerinin de iyileştiğini gösteren çalışmalar vardır.

Yüksek tansiyon ve kalp yetmezliği hastaları, iftarda su ve özellikle tuz tüketimlerine dikkat etmeli, günde 2,5 gramdan (yarım çay kaşığı) fazla tuz tüketmemelidirler. Yüksek tansiyon hastaları, tansiyon ilaçlarını sahurda ve iftardan hemen sonra olacak şekilde almaya devam etmelidirler.

Kalp yetmezliği özellikle ödem şikayetleri varsa günde 2 litreden fazla sıvı tüketmemeye dikkat etmelidirler. Bu hastalar çoğunlukla idrar söktürücü ilaç kullanırlar, gün içindeki sıvı kaybını ve susama hissini azaltmak için idrar söktürücü ilaçlar iftardan sonra alınmalıdır. Yaz mevsimine denk gelen veya sıcak bölgelerde yaşayan hastaların idrar söktürücü ilaçlarının dozlarının düşürülmesi gerekebilir, bu hastalar takip eden hekimlerinden ilaç dozları ile ilgili görüş almalıdırlar.

Daha önceden damarlarına stent takılmış, inme geçirmiş veya kalp damarları ameliyatla değişmiş hastalar veya ritim bozukluğu olan hastalar gibi kan sulandırıcı kullanması gerekenler kesinlikle kan sulandırıcı ilaçlarını aksatmamalıdır.

Şeker hastaları, özellikle insülin kullanan hastalar gün içinde sık sık kan şekerlerini kontrol etmelidirler, yoğun egzersiz kan şekerini düşüreceğinden özellikle iftara yakın yoğun fiziksel aktiviteden kaçınmalıdırlar. Kan şekeri < 60 mg/dl olursa oruç bozulmalıdır. Kısa etkili insülinler oruç süresince kullanılmamalı ve diğer şeker ilaçlarının saatlerinin ayarlanması için mutlaka hekimlerine danışmalıdırlar. İftar sofralarında yağ, şeker ve basit karbonhidrat yükü yüksek besinler yerine, sebze, baklagiller ve tam tahıllı gıdaların yoğunlukta olduğu tipik Akdeniz diyetine uygun menüler tercih edilmelidir.

Tüm bunlara dikkat etmek şartı ile hastalıkları kontrol altında olan tansiyon, şeker ve kalp hastaları rahatlıkla oruç ibadetlerini yerine getirebilirler. Hastalık durumlarında kötüleşme sezmeleri halinde mutlaka en yakın hastaneye veya takip eden hekimlerine başvurmalıdırlar.

Yazının Devamını Oku

Kalp krizi mi geçirmişim? Ama hiç fark etmedim?

2 Nisan 2021
Her ne kadar Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanımlanmış kalp krizi tanımı göğüs ağrısından bahsetse de, kalp krizi geçiren hastalarda ağrı her zaman görülmeyebilir. Bu durumun sıklığı ise tanı koymaktaki zorluklar nedeniyle net olarak bilinmiyor, ancak herhangi bir şikâyeti olmadan kalp krizi geçiren hastaların, kalp damar hastalığı olan hastaların %25-50’sini oluşturduğu düşünülüyor. Sık görülen sessiz kalp krizinin erken tanınması, ani ölümlerin engellenmesi için kritik öneme sahip.

+ Anlatamadığım bir sıkıntım vardı, hastaneye gittim kalp krizi geçiriyormuşum meğer.

- Olur mu yahu? Ağrısız sızısız kalp krizi mi olurmuş?

Şaşırtıcı olsa da yukarıdaki konuşma günlük hayatta sıklıkla karşımıza çıkabilecek bir diyalog aslında. Peki, nasıl oluyor da kalp krizi geçirirken ağrı hissetmiyor bu hastalar? Ağrılı uyarılara karşı hassasiyetin azalmış olmasından kalbi besleyen damar ağının fonksiyon kaybına kadar birçok sebebi olabilir. Altta yatan neden; sinir uçlarında hassasiyet azalması veya beyindeki ağrı merkezindeki işlev bozukluğu olabilir. Sessiz kalp krizi geçiren hastaların elektrik şoku, cilde sıcak uygulaması gibi diğer ağrı türlerine karşı da ağrı eşikleri yüksektir.

Egzersiz esnasında artan beta-endorfinin ağrı kesici etkisi, kalp krizini maskeleyerek sessiz kalp krizine neden olabilir. Artmış duygusal stres, kalp damar hastalığı olan kişilerde kalp krizini %40 ila 70 oranında tetikleyebileceği gibi bunun hissedilmemesine de neden olabilir. Yaşlı hastalar ve kadınlar da gençlere ve erkeklere kıyasla sessiz kalp krizinin daha sık rastlandığı gruplardır.

İnsanın farkına bile varmadan kalp krizi geçirilebileceği düşüncesi korkunç olsa da kimlerin risk altında olduğunun bilinmesiyle, hem hastalar bilinçlenerek belirtilerini takip edebilir hem de sağlık çalışanları olası bir kalp krizini erkenden tanıyabilir. Özellikle önceden kalp damarlarında tıkanıklık olan hastalarda, göğüs ağrısı ataklarının yalnızca buzdağının görünen yüzü olduğu ve ağrılı ataklardan 4 kat daha fazla ağrısız atak yaşadıkları akılda tutulmalıdır. Bunun dışında yoğun bakımda tedavi gören ve özellikle yaşlı hasta grubunda da hem kullanılan ilaçların etkisi hem vücuttaki ağır hastalık sürecinde salgılanan maddelerin ağrı kesici etkisi ile kalp krizi hissedilmeden geçirilebilir. Bunların dışında özellikle şeker hastaları sessiz kalp krizi açısından riskli gruplardandır. Şeker hastalarında bu sessiz krizler, “otonom nöropati” olarak adlandırılan merkezi sinir sisteminin işlev kaybıyla ilişkilendirilir. Özellikle sertleşme problemi (iktidarsızlık) olan şeker hastaların da sessiz kalp krizi riski
akılda tutulmalıdır. Obstrüktif uyku apne sendromu olan hastalar da sessiz kalp krizi ve başka birçok kalp ve akciğer hastalığı açısından risk teşkil eder.

Evimize hırsız girdiğinde çalarak bizi uyaran alarm gibi, ağrı da bizi tehlikelere karşı uyaran güvenilir bir dosttur. Alarm çalmazsa uyanmayız, uyandığımızda ise iş işten geçmiş olur. Sessiz kalp krizi de böyledir, normalde şiddetli ağrılarla gelen ve soluğu acil serviste aldıran klasik kalp krizlerinin aksine, sessiz kalp krizi hissedilmeyeceğinden hastalar hastaneye başvurma gereği duymazlar ve dolayısı ile tanı almazlar. Sonuç olarak herhangi bir müdahale veya ilaç tedavisi de almamış olurlar. Bu nedenle hayati risk, erkenden tanınıp müdahale edilen klasik kalp krizinden daha fazladır. Kalp yetmezliği, kapak hastalıkları gibi kalp krizinin yol açtığı birçok problem, bu hastalarda ancak hastalık ilerledikten sonra fark edilebilir ve tedaviye başlansa dahi faydası görülmeyebilir.

Hırsızlara karşı korunmada en etkili yol kapımızı kilitlemekse, bu sinsi krizle başa çıkmanın yolu da, krizi henüz olmadan önlemekten geçer. Bu nedenle, riskli grupların kardiyoloji kontrollerini ihmal etmemesi, özellikle şeker hastalarının diyet ve tedavilerinin çok sıkı takip edilerek sinir sisteminde oluşabilecek hasarın önüne geçilmesi, kalp masajı kadar hayat kurtarıcıdır.

Yazının Devamını Oku