Prof. Dr. Salih Boğa

Endoskopik reflü tedavisi nedir?

3 Temmuz 2024
Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD), mide asidinin veya diğer mide içeriklerinin yemek borusuna anormal şekilde geri kaçması ile karakterize bir durumdur.

Bu durum, mide ile yemek borusu arasındaki kapakçık olan alt özofageal sfinkterin (LES) düzgün çalışmamasından kaynaklanır. Normalde bu kapakçık, yemek borusunu asitten korumak için mide içeriğinin geri kaçmasını engeller. Ancak gevşek veya anormal işleyen bir sfinkter, mide asidinin yemek borusuna sızmasına ve çeşitli belirtilere neden olabilir.

Reflü hastalığının belirtileri neler?

Reflünün en yaygın belirtisi, göğüs ön kemiğinin arkasında hissedilen yakıcı bir ağrı olan mide ekşimesidir. Bu yanma hissi genellikle yemeklerden sonra daha da kötüleşir ve kişi yatarken artabilir.

Diğer belirtiler arasında ağız kokusu, ağızda ekşi bir tat, boğazda iltihap veya kronik öksürük, ses kısıklığı ve hatta aşırı durumlarda diş erozyonları sayılabilir. Uzun süreli reflü, yemek borusunda uzun vadeli hasara yol açabilir; bu durum, yemek borusunun iç yüzeyini döşeyen mukozada yaralar ve daralmalar ile kendini gösterebilir ve bu da yutma güçlüğüne neden olabilir.

Yazının Devamını Oku

Mide yanmanızın sebebi gastroözofageal reflü hastalığı olabilir!

1 Haziran 2024
Gastroözofageal Reflü Hastalığı (GERD), halk arasında kısaca reflü hastalığı olarak bilinir ve yanma, mide asidinin geri kaçması ve göğüs ağrısı gibi şikayetlere neden olur.

Geleneksel tedavi yöntemleri arasında yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçlar ve ciddi vakalarda cerrahi müdahaleler yer alır. Ancak, EsophyX adı verilen alet ile yapılan yeni prosedür, bu durumu yönetmek için kesisiz, dikişsiz ve ameliyatsız bir alternatif sunar.

Reflü hangi problemlere neden olur?

Reflü hastalığında, mide asidi ve bazen midedeki yiyecekler safra, yemek borusuna (özofagus) geri kaçarak bu organın iç yüzeyini tahriş eder. Bu geri kaçış (asit reflü), göğüs kafesinde yanma hissi ve ağızda acı ve ekşi tat gibi belirtilere yol açabilir.

Reflünün nedenleri nelerdir?

Yazının Devamını Oku

Kurban Bayramı’nda sindirim sisteminiz için bunlara dikkat!

5 Temmuz 2022
Kurban Bayramı beslenme şeklinin tamamen bozulduğu bir süreç olarak görülebilir. Herhangi bir sindirim sistemi şikayeti olanlar ve kronik rahatsızlığı olanlar bu noktada beslenmelerine oldukça önem göstermelidirler.

Kurban Bayramı’nda kronik hastalığı olanlar nelere dikkat etmelidir?

Kurban Bayramı'nda, kurban etinin aynı gün tüketilmesi özellikle mide rahatsızlığı olan kişilerde ciddi hazımsızlık sorunlarına neden olabilir. Etin bekletilmeden aynı gün tüketilmesi kişilerde hazımsızlık, şişkinlik ve kabızlık gibi sıkıntılara yol açabilmektedir. Bu nedenle kurban etinin en az bir gün bekletildikten sonra tüketilmesi çok önemlidir.

Kurban eti nasıl pişirilmelidir?

Kurban etinin pişirilme şekli de sindirim sistemi rahatsızlıklarında çok önemli bir rol oynar. Haşlama, buğulama ya da fırında pişirilerek tüketilmesi sindirim siteminde büyük rahatlık sağlayacaktır. Izgara ya da mangalda pişirilen etlerin ise kömürleşmemesine dikkat etmek çok önemlidir çünkü kömürleşen ya da siyahlaşan etler ciddi oranda kansorejen madde içerir.

Yazının Devamını Oku

Mide Fıtığı (Hiatal Herni)

3 Mayıs 2021
Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ediz Altınlı ve Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Salih Boğa, mide fıtığı (hiatal herni) hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.

Mide fıtığı basitçe, midenin üst kısmının diyaframdan yukarı doğru göğüs boşluğuna kaymasıdır. Diyafram, karın ve göğüs arasında uzanan ve bu iki bölgeyi ayıran büyük bir kastır ve nefes alıp vermede yardımcı kas olarak kullanılmaktadır. Bu büyük kasın ortasında içinden yemek borusunun geçtiği bir açıklık bulunmaktadır. Normalde bu açıklıktan geçen yemek borusu ve mide hemen diyaframın altında birleşmekte ve midenin tümü diyaframın altında yer almaktadır. Ancak, mide fıtığı olan kişilerde midenin bir kısmı diyaframdaki bu açıklık içinden yukarı doğru kayar. Mide fıtığı olarak tanımlanan bu durum yaşla beraber artar ve 50 yaşın üzerindeki kişilerde daha yaygın olarak görülür.

Mide fıtığına ne sebep olur?

Mide fıtığının kesin nedeni bilinmemektedir, genel olarak diyafram kasının dokusunda zayıflığa sebep olan her durum midenin diyaframdan geçmesini kolaylaştırarak mide fıtığına sebep olabilir. Bu bazen hastalarda yaralanma veya diğer kas hasarlarına bağlı oluyor iken, bazı hastalarda da kronik öksürme, inatçı kusmalar, ağır nesneleri kaldırmak gibi durumlarda diyaframdaki açıklığın etrafındaki bağlara tekrar tekrar ve çok sayıda baskı uygulanması ile ortaya çıkmaktadır. Gebelik ve obezite de yine diyafram kasını zorlayıp zayıflatan ve böylelikle mide fıtığına sebep olan durumlardandır.

Mide fıtığının türleri nelerdir?

Genellikle iki tür hiatal herni vardır: kayan hiatal herniler ve sabit veya paraözofageal herniler.

Kayan hiatal herni, daha yaygın görülen mide fıtığı türüdür. Mideniz ve yemek borunuz, diyaframdaki açıklıktan göğsünüze girip çıktığında ortaya çıkar. Mide fıtıklarının çok büyük bir kısmını oluşturan kayma fıtıkları başlangıçta küçük olsa yaşla boyutunu artırma ve daha şiddetli şikayetlere sebep olma eğilimindedir.

Daha nadir görülen paraözofageal fıtıklarda, midenin bir kısmı diyaframdaki açıklıktan, yemek borusunun yerini değiştirmeksizin göğüs boşluğuna çıkar ve orada sabit kalır. Bazı vakalarda bu durum midenin kan akışının engelleyerek ciddi tıbbi acil durumlara sebep olabilir.

Mide fıtığının belirtileri

Yazının Devamını Oku

Ramazanda mide bağırsak hastalıkları ve beslenme

19 Nisan 2021
Ramazan ayında oruç tutmak kişinin sağlığını iyileştirebilir, ancak doğru şekilde beslenme ve gerektiğinde ilaç kullanımı uygulanmazsa sindirim sağlığıyla ilgili bazı hastalıkların tetiklenmesine neden olabilmektedir. Oruç ve sahurda fazla yemek yemek ve iftarı geciktirmek olumsuz etki eder. Ramazan ayında özellikle iftar veya sahur yemeklerinde çok fazla yedikten sonra reflü, hazımsızlık, şişkinlik ve mide ekşimesi gibi sindirimle ilgili şikayetlere sıklıkla rastlanır. Ölçülü yemek yemeye ve bu şikayetleri tetikleyebilecek yiyeceklerden kaçınmaya dikkat edilmelidir.

Mide ve bağırsak sağlığını korumak için dikkat edilmesi gerekenler

Gastriti ve ülseri olan kişiler uzun süre aç kaldığında, midede bulunan asitler ağrıya ve ülserin şiddetlenmesine neden olabilir. Bu oldukça yaygın görülen bir sorundur ve doğru tıbbi destek ile yönetilebilir. Gastrit kabaca mide mukozasının iltihabına, ülser de üst sindirim kanalındaki açık yaralara verilen isimdir. Ülser, mideyi sindirim sıvılarından koruyan kalın mukus tabakası hasar gördüğünde sindirim asitlerinin, midenin iç dokusuna zarar vermesiyle ortaya çıkar. Gastrit ve ülserde en yaygın şikayet göğüsle göbek deliği arasındaki bölgede yanma hissi veya ağrıdır. Normalde, mide boşken ağrı daha yoğun olur ve birkaç dakika veya birkaç saat sürebilir. Gastrit ve ülserinin diğer semptomları arasında şişkinlik, geğirme, mide ekşimesi bulunur. İftarla beraber gıda alındığında ağrı azalır.

Bazı yiyecekler bu mide hastalıklarına bağlı ağrıyı daha da kötüleştirebilirken, bazıları hafifletici bir etki sağlar. Yağlı ve asitli yiyecekler, baharatlı yiyecekler bu ağrıyı artıran yiyeceklerin başında gelmektedir. Ülser ağrısını artırmamak için kahve, gazlı içecekler ve sosis salam gibi işlenmiş gıdalardan uzak durulması gerekmektedir. Süt ve süt ürünlerinin de mide ağrılarını bir nebze giderdiği hastalar tarafından ifade edilmektedir. Yine de bilinen mide hastalığı olan hastaların gastroenterolog ile görüşerek uygun dozda mide koruyucu ilaç ve antiasit şuruplar kullanmaları hastaların önemli bir kısmında şikayetleri giderebilmektedir. Uygun ilaç kullanımına rağmen şikayetlerin devamı halinde, hastaların gereğinde oruç tutmaya belli bir dönem ara vermeleri ve de endoskopi ile ileri tetkik edilmeleri gerekebilmektedir.

Uzun süreli ilaç kullanan hastalar, gerekli değişiklikleri doktoruyla görüşmeli, hekim önerisi ile ilacın etkisini optimize etmek için doz alış saatlerini ayarlamalıdır. Oruç tutmanın ilaçlarınıza uymanızı etkilemesine izin vermeyin.

Gastrointestinal problemler, özellikle diyabetik olmayan kişilere kıyasla diyabetli kişilerde daha yaygın ve şiddetli olma eğilimindedir. Bu nedenle hekimlerine danıştıktan sonra oruç tutmasına izin verilen şeker hastalarında ekstra ihtiyat gereklidir.

Orucunuzu bozarken ılımlı bir yaklaşım benimsenmeli, daha küçük porsiyonlarda ama daha sık yemek yenmelidir. Mesela akşam namazından sonra dinlenmeden önce hurma ve hafif yiyeceklerle başlayıp, ardından teravih namazından önce ana yemek yenilmesi bu açıdan makul bir beslenme önerisidir. Sahurdan hemen sonra uyunması önerilmemektedir, çünkü bu asit reflü ile sonuçlanabilir. Nefes alma, terleme ve tuvalete gitme yoluyla kaybedilen günlük su kaybını gidermek için bol su içilmesi akıldan çıkarılmamalıdır.

Dikkate alınması gereken yeme alışkanlıkları

Kızarmış, yağlı ve asit içeren yiyecekler ve meyveler (örneğin limon, misket limonu, greyfurt ve portakal gibi turunçgiller) ve domates bazlı ürünler (domates teknik olarak çok fazla asit içerir) uzun süre aç kalmış midedeki asit yükünü daha da artıracağı için önerilmemektedir.

Yazının Devamını Oku

Reflü hastalığında Stretta tedavisi

18 Şubat 2021
Reflü hastalığı tam ismi ile gastroözofagial reflü hastalığı, sıklıkla mide asidinin yemek borusuna kaçması sonucu oluşmaktadır.

Reflü göğüs kısmında ağrıya ve yanmaya, ağıza kadar acı su gelmesine, öksürüğe, ses kısıklığına, diş çürüklerine ve boğaz ağrısına, kulak ağrısına hatta zatürreye sebep olabilir, hastada alerjik astımı tetikleyebilir. Mideden yemek borusuna doğru olan bu kaçışın en yaygın nedeni, yemek borusu ve mide arasındaki kaslardan oluşan özofagus alt sfinkteri adı verilen ve sadece lokmalar geçtiğinde açılan kapakçık benzeri yapının gevşek ya da sürekli açık olmasıdır.

Reflü tanısında altın standart yöntemi yanlış bilinenin aksine endoskopi değil, pH metredir. Endoskopi sırasında yemek borusuna bırakılan kapsül, pH ölçümlerini hastaya hiç rahatsızlık vermeden 2 gün boyunca mümkün kılmaktadır. Daha sonra dışkı yoluyla kendiliğinden atılan bu kapsülün verdiği veriler sayesinde, hastada tüm reflü atakları saptanabilmekte ve reflünün şiddetine göre tedavi yöntemi belirlenmektedir.

Reflü tedavisinde en önemli nokta yaşam tarzında değişiklik yapmaktan geçer. Bazı hastalar, yaşam tarzında değişiklik yaparak veya ilaçlarla reflüyü kontrol altında tutabiliyorken, bazı hastalarda bu ilaç tedavisi ya işe yaramaz ya da hasta her gün ilaç kullanmaya bağımlı hale gelir. Bu durumda, hastaneye başvuran hastalara mide kapakçığı gevşekliğinin giderilmesi amacıyla Radyofrekans Ablasyon (Stretta) yöntemi uygulanarak hastalarda mide kapağı diye tabir edilen alt özofagus sfinkterinin daha sıkı ve daha sızdırmaz olması sağlanır. Bu yöntem mide fıtığı olmayan tüm reflü hastalarında cerrahi gereksinimi azaltan, kesisiz dikişsiz endoskopik bir tedavi yöntemidir.

Radyofrekans ablasyon (stretta) ile ameliyatsız reflü tedavisi

Stretta tedavisinde, aslında yıllardır kalp ritim bozuklukları, karaciğer kistleri gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan radyofrekans akımı kullanılır. Tamamen endoskopik yolla yapılan bu tedavide öncelikle hasta, hiçbir şey hissetmeyeceği bir şekilde sedasyon ile uyutulur. Daha sonra ağızdan yemek borusunun alt ucuna gönderilen özel bir kateter ile, mide kapakçığının olduğu bölgeye milimetrik elektrotlar kullanılarak radyofrekans akımı verilir. Bu akımın etkisi ile mide kapakçığı bölgesindeki kas tabakasını birkaç hafta içinde daha kalın, kuvvetli ve daha az genişlemeye meyilli hale getirecek tedavi verilmiş olur. Stretta işlemi ileri teknoloji ürünü cihazın kullanıldığı son derece güvenli bir işlem olup ABD’nin tıbbi otorite kurumu olan FDA‘den de hem etkisi ve hem de güvenliği açısından onay almış, uzun yıllardır reflü tedavisi için tüm dünyada yapılagelen bir tedavi yöntemidir. Sadece 20-25 dakika süren bu ameliyatsız tedavi yönteminin ardından hastalar hem reflü hastalığından hem de bu hastalığa bağlı ilaç yükünden kurtulmuş olarak aynı gün evlerine dönebilmektedir. Daha önemlisi her etkili reflü tedavisinde olduğu gibi, Stretta işlemi sonunda da hastanın reflüsüz hayat kalitesinde artış izlenmekte ve hastanın başta kanser olmak üzere reflünün uzun dönem kötü sonuçlarından kurtulması sağlanabilmektedir.

 

Yazının Devamını Oku

Polip nedir, CAD EYE ile teşhis ve tedavisi nasıldır?

26 Ocak 2021
Polipler, çoğunlukla küçük, düz yumrular veya küçük mantar benzeri saplar gibi görünen anormal doku büyümeleridir. Poliplerin çoğu iyi huyludur, yani kanserli değildir. Ancak anormal hücre büyümesine bağlı olduklarından, sonunda kötü huylu veya kanserli hale gelme potansiyeline sahiptirler.

Bağırsakta oluşan poliplerinin erken dönemde kolonoskopi ile tespit edilmesi ve çıkarılarak tedavi edilmesi, poliplerin kansere dönüşüp hayati tehlikeye yol açmasını önlemek açısından büyük önem taşımaktadır. Polip tedavisi, poliplerin bulundukları yere, boyutlarına ve iyi huylu veya kötü huylu özellikler gösterip göstermemelerine göre değişiklik gösterse de sıklıkla aynı kolonoskopi seansında poliplerin güvenli şekilde çıkarılması ile tedavisi yapılmış olur.

Endoskopik uygulamalarda CAD EYE yapay zeka teknolojisi, kalın bağırsak poliplerinin hata payı olmadan belirlenmesini sağlayarak, hastalığın tanı ve tedavisinde önemli fayda sağlamaktadır.

Polip teşhisinde CAD EYE teknolojisi kullanımı

Kalın bağırsakta bulunan genellikle iyi huylu olan poliplerin tedavisi ihmal edilirse, zaman içinde anormal büyüme ve başkalaşım göstererek kolon yani kalın bağırsak kanserine dönüşebilir. Özellikle 50 yaşından sonra görülme sıklığı artan polipler CAD EYE teknolojisi ile erken dönemde teşhis edilebilir.

CAD EYE, kolondaki endoskopik lezyon tespiti için yapay zeka teknolojisinden faydalanan yeni bir teknolojidir. Bu teknoloji gerçek zamanlı polip algılama oranını en üst seviyeye yükseltmeyi, görüntünün köşesinde kalan gözden kaçma ihtimali daha yüksek olan lezyonların, daha az fark edilen düz lezyonların ve çoklu poliplerin aynı anda teşhisine imkan sunmaktadır. Bu sayede kalın bağırsak kanseri gibi hayati sonuçları olabilecek ciddi bir hastalığın önüne geçilebilmektedir.

CAD EYE teknolojisi ile şüpheli bir polip tespit edildiğinde, konum haritasındaki farklı renk kodlarının kullanımıyla görsel olarak gösterilen bir polipin hiperplastik (görece daha masum) veya neoplastik (kansere dönüşme potansiyeli görece daha yüksek) olup olmadığını gerçek zamanlı olarak, görüntüyü dondurmadan ve de yakınlaştırma ile işlem süresini uzatmadan analiz eder.

CAD EYE uygulaması ve avantajları

CAD EYE uygulaması kolonoskopiye benzer bir uygulamaya sahiptir. Operasyondan önce bağırsağın temizlenmesi sağlanır. Bir gün öncesinden itibaren yeme içme durdurulur. Anestezi altında toplam 15-20 dakika süren bir işlemdir. Ucunda kamera bulunan özel bir aletle bağırsaktaki polipin yeri, büyüklüğü, tanımlaması yapılır. Yapay zeka teknolojisini kullanan CAD EYE tekniği ile kolonoskopi sırasındaki görüntüler hem doktorun ekranına yansıtılır hem de kendi yapay zeka işlemcisine gönderilir. Bu sayede kolon poliplerinin saptanma oranını en üst seviyelere çıkarır. Genellikle aynı işlem sırasında poliplerin alımı da gerçekleştirilir.

Yazının Devamını Oku

Geçirgen bağırsak sendromu nedir, nasıl ortaya çıkar?

20 Ocak 2021
‘Geçirgen bağırsak sendromu’ tıbbi olarak kabul görmüş bir hastalık değildir ve bilimsel çalışmalarla varlığı tanımlanmamıştır. Ama bağırsağın geçirgenliğinin artmasının vücutta birçok rahatsızlığı tetikleyebildiği bilinmektedir.

Hipokrat’ın dediği gibi “Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır.”  

Bağırsak, yüzeyini kaplayan özelleşmiş hücreleri sayesinde gıdaların sindirilmesini ve emilmesini sağlarken; bir yandan da her çeşit işlenmemiş gıdayı ve bağırsak içinde bulunan bakterileri sınırlandırarak vücuttaki en önemli savunma mekanizmalarından birini oluşturur.

Bağırsaklarımızda bulunan probiyotikler, bu savunma mekanizmasını yani bağışıklığımızı güçlendiren dost bakterilerdir. Bağırsak iç zarını kaplayan bu yararlı bakteriler, ağızdan alınan zararlı bakterilerin bağırsak duvarından içeri geçmesine dolayısıyla birçok hastalığın oluşmasına engel olurlar.

Günümüzde başta antibiyotik olmak üzere; stres, kötü beslenme, ağrı kesici ilaçların alınması gibi durumlarda zararlı bakterilerin faydalı bakterilere oranı yükselmektedir. Zararlı bakterilerin bağırsak iç zarında artmasıyla probiyotiklerin oranı azalır ve bağırsak geçirgenliği artar.

Birçok zararlı mikroorganizma, bakteriyel toksinler, sindirilen gıdalardaki alerjik maddeler, toksik ürünler, kanserojen moleküller birbirine komşu bir şekilde sıralanan bağırsak hücreleri arasında bulunan ve ‘tight junction’ denilen bağlantı noktalarından sızarak birçok hastalığı tetikler. Hem bu normalde olmaması gereken kompartmanlara geçen maddelerin direkt etkisi ile hem de bu yabancı maddeleri tanımayan bağışıklık sistemin bu maddelere saldırması sonucu oluşan zincirleme reaksiyonlarla başta hassas bağırsak sendromu olmak üzere alerji, astım, egzama, artrit, şeker hastalığı, iltihabi bağırsak hastalıkları, obezite, karaciğer yağlanması ve hatta kalın bağırsak kanseri gibi hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olan hadiseler meydana gelmektedir.

Belirtileri nelerdir, tedavisi nasıl yapılır?

Zararlı bakterilerin artıp bağırsak iç zarında probiyotiklerin azalmasıyla oluşan ve bağırsak geçirgenliğinde artışa sebep olan bağırsak flora bozukluğuna "Disbiyozis’’ denir. Dizbiyozis belirtileri aşırı gaz, şişkinlik, ödem, zaman zaman ishal zaman zaman kabızlığa varan dışkı şekil bozuklukları ve hazımsızlıktır. İlerleyen zamanlarda tedavi edilmeyen dizbiyozisin tetikleyeceği yukarıda bahsedilen hastalıkların her biri kendi belirtilerini ortaya çıkarır. Geçirgen bağırsak sendromu adında bir hastalık olmadığı için kendi başına belirtisi olamaz ancak bağırsak florasındaki bozukluğun ve buna bağlı oluşan hastalıkların belirtileri gözlemlenebilir.

Geçirgen bağırsağa karşı ne tür önlemler alınabilir?

Yazının Devamını Oku