Kriz savar tavsiyeler

Bazı sürpriz hastalıkları dikkate almazsanız, yaşamı sonlandıran iki temel problem var. Biri damarların yaşlanması, kalınlaşması, esnekliğini kaybedip pıhtı ve/veya plaklarla daralıp tıkanması neticesi gelişen kalp ve beyin krizleri, diğeri ise farklı doku ve organlarda gelişen kanserler. Kalp ve beyin krizleri yani “damarsal problemler” genelde yüzde 60-75 ile hep ilk sırada. Peki damar yaşlanması ve neticesi olan o krizler önlenebilir mi? Önlenemeseler bile geciktirilmeleri mümkün olabilir mi? Yanıtım net ve açık: Evet! Nasıl mı? İşte yapılacak ilk 10 iş...

Haberin Devamı

Suçlu sadece kolesterol değil

Kalp krizlerinin tek sorumlusu zannedildiği gibi kolesterol yüksekliği değildir. Tabii ki çok yüksek seyreden kötü (LDL) kolesterol değerleri önemli bir faktördür ama kriz geçirenlerin önemli bir kısmında kolesterol düzeyleri normaldir. Ayrıca kötü kolesterol LDL’nin yüksekliği kadar iyi kolesterol HDL’nin düşüklüğü de mühim bir ayrıntıdır.
HDL’nin 50 mg/dl’den yüksek olması gerekiyor. Daha düşük değerler, özellikle 40’ın, hele hele 30’un altındaki rakamlar riskin büyümesi anlamına geliyor. Çünkü HDL kolesterol adeta bir “çöp işçisi” gibi çalışıyor.
Bitmedi! En az bu ikili kadar mühim bir başka yağın da dikkatle izlenmesi gerekiyor: Trigliserid.
Trigliseridin yüksekliği de en az kolesterol (LDL) artışı kadar mühim bir ayrıntı. Çünkü yüksek trigliserid seviyesi kötü kolesterol LDL’nin yapısını, boyutunu ve yoğunluğunu değiştirerek onu daha da zararlı bir partikül haline getiriyor.

Haberin Devamı

Damar dostu 10 öneri

◊ Sigara ve diğer tütün ürünlerini kullanmayın.
◊ Beslenmenize dikkat edin.
◊ Fazla kilolarınızı verin.
◊ Kan şekerinizi, açlık insülininizi, kan yağlarınızı ve kan basıncınızı dikkatle izleyin.
◊ Düzenli egzersiz yapın, en iyisi her gün yürüyün.
◊ Alkolü kesin ya da sınırlayın.
◊ Stresi azaltın.
◊ Uykusuzluk ve depresyon sorununuz varsa çözüm arayın.
◊ Risk grubundaysanız doktorunuzun önerdiği koruyucu tedavileri mutlaka kullanın.
◊ Yıllık sağlık kontrollerinizi yaptırmayı unutmayın.

D vitamini depolayın ve düzenli egzersiz yapın!

Özellikle orta yaşların sonrasının keyfini sürenlere güzel bir haberim var: Haber Japonya’dan, Osaka şehrindeki Prefecture Üniversitesi’nden. Yaşlılarda en çok korkulan sorunlardan biriyle, düşme riski ile ilişkili. Güzel bir araştırma yapıp “yaşlanmaya bağlı düşme” riskini nasıl azaltabileceklerini araştırmışlar.
Sonuç şu: Hafif ve düzenli egzersizler düzenli D vitamini ile desteklendiği taktirde bu ikili kombinasyon yaşlılıkla ilişkili düşme olasılığını ciddi biçimde azaltabiliyor.
Günde 900 ünite D vitamini takviyesi alınız ve bu süreç her gün yapılan hafif bedensel egzersizler ile inatla sürdürülürse düşme olasılığında ciddi bir azalma elde ediliyor.
Araştırmanın sonuçları International Journal of Gerontology’de yayınlandı. Çıkarılacak derse gelince: Düzenli yürümek ve her fırsatta “güneşe merhaba!” demek ya da makul dozda D vitamini desteği almak 60’lı yaşları geçen herkesin yapması gereken şeyler.

Haberin Devamı

DHEA takviyesi güvenli mi?

DHEA açık yazılımı ile “dehidroepiandrosterone” önemli bir madde. Vücuttaki anabolik/katabolik yani yapım/yıkım süreçlerinin temel belirleyicilerinden biri.
DHEA yapım faaliyetlerini hızlandıran dolayısıyla kortizolün yıkıcı etkilerini dengeleyen mühim bir prohormon. Zaten böyle olduğu için de kanımızdaki kortizol/DHEA dengesi metabolik fonksiyonlarımızdaki yıkım/yapım dengesinin de temel belirleyicilerinden biri, daha doğrusu birincisi.
Örneğin adrenal yorgunluk veya tükenme sendromu olarak bildiğimiz ve esasen vücudun stres yükü altında kıvrandığını ve artık stres yanıtı oluşturmada zorlandığını gösteren durumun da nedeni artık yeterli miktarda DHEA üretememesidir.
DHEA üretimi azalınca halsizlik, yorgunluk, uyku sorunları, eklem-kas ağrıları -hatta fibromiyaljiye benzer sorunlar- ve çoğu zaman da depresif bir ruh hali tabloya ekleniyor.
DHEA 25-30 yaş civarında zirve yaparken, yaş ilerledikçe daha az üretiliyor. Bazı hekimler de bu nedenle biyolojik yaş tayininde DHEA seviyelerini bir parametre olarak kabul ediyor.
DHEA takviyesi kullanımına gelince... Bu son derece karmaşık bir konu, zira DHEA’nın fazlası da sorunlara (tüylenme, sivilceler, ruhsal gerginlik, aşırı duyarlılık) hatta kanserlere (meme ve prostat) yol açabiliyor.
Özeti şudur: Eğer size günün birinde birisi DHEA takviyesi tavsiye ederse lütfen bir değil, birçok defa düşünün.

Yazarın Tüm Yazıları