Resmen yaş zorbalığı

Tatlı bir pandemi kapanması sabahından herkese merhaba.

Haberin Devamı


Böyle televizyon spikeri ya da YouTube kanalını yeni açmış ergen tadında sesleniyorum, çünkü galiba bu son kapanma iç kararmasına da neden olmaya başladı.
Bu iç kararmasının aydınlanma çaresi, merhemi kişiden kişiye değişir tabii, ama bana iyi gelen nitelikli bir şey okumak mesela. Son günlerde okuduğum güzel işlerden biri ise L’Officiel dergisindeki Zuhal Olcay röportajıydı. İnan Kırdemir yapmış.
Şöyle diyor Olcay röportajın bir yerinde:
“Bundan iki yıl önce geçmişte olan bir şeye verdiğim anlam iki yıl sonra değişiyor ve bütün hikâyeyi baştan aşağı yeniden yazmak durumunda kalıyorsun. Anlam yüklediğin olayların gerçekte öyle olmadığını görüyorsun. İnsan denen bu kompleks yaratık hem her şeyi çok hızlı tüketip hem de o beynini didik didik eden şeyleri tüketmelere doymuyor.”
O zaman Zuhal Olcay’a bu noktada bir ekleme yapmak isterim:
İnsanın hayatta kalma nedeni olaylara yüklediği anlamların zaman içinde farklılaşması olabilir mi? Eğer farklılaşmasaydı yaşamak bir ızdırap haline gelirdi herhalde.

Haberin Devamı

Resmen yaş zorbalığı



HEPSİNİ İNKÂR EDİYOR

Olcay’ın aynı röportajda ‘dokundurduğu’ bir konu da yaş meselesi.
Yaş aldıkça kadın oyunculara verilen rollerin değişmeye başlaması.
“Resmen yaş zorbalığı! Neyse ki Hollywood bu konuda biraz uyanmaya başladı. Kendi adıma hepsini inkâr ediyorum. Ne bilgeliğimden ne de seksapelimden sistemin dayatmasıyla bir şey kaybetmem. Seksi insan da bilge olabilir, bilge insan da seksi olabilir!”
Ki bu noktada bir ekleme yapmam şart:
Zuhal Olcay her ikisini de başarmıyor mu sizce?

HEPİMİZ SERİ KATİL MİYİZ?

Aynı röportajdan cımbızlayacağım son Zuhal Olcay cümlesi aşk üzerine.
Şöyle diyor Olcay:
“Eskiden aşk bitecek diye doya doya yaşayamazdım. ‘Bitecekse bitecek, biliyoruz biteceğini. Yaşa gitsin’ diyorum artık. Ama kendine kara sevdalı insanlar var ya. İşte onlara dikkat! O çukura düşmemek lazım. Sonu hayal kırıklığı. Geçiyor ama derin kara delikler bırakarak geçiyor. İnsan öyle garip bir şey ki... Hâlâ vahşiyiz! Mutlaka onun faturasını başka bir yerden çıkarıyoruz. Biz de başka bir yerde bir hayal kırıklığı yaratıyoruz. Birisi bizde bir kara delik açıyor, sonra biz gidip başka birinin kalbinde daha büyük bir kara delik açıp cinayetimizi işleyip yürüyoruz. Dürüst olalım!”
Olcay’ın bu ‘cuk’ yorumunu okuyunca çoğumuzun zaman zaman aşk konusunda seri katil gibi davrandığını hissettim.
Herkes birbirini kıra döke ilerliyor.
Çünkü gördüğü o, değişmiyor, değiştirmiyor.
Neyse, teşekkürler sayın Olcay. İçimi aydınlattınız. Merhem oldunuz.
Artık bir hafta daha evde oturabilirim.

Haberin Devamı

Algıda virajı alamamak

Dün Kalben yazımın bir bölümünde şöyle satırlamıştım:
“Hayat kısa memeler sarkıyor cümlesinden bir kadın hareketi çıkarmaya çalışmak, biraz durumdan faydalanmak oldu. Keşke bıraksaydı da dağınık kalsaydı böyle...”
Algıda virajı alamama durumuna yakalanmışım.
Meğer hareketi başlatan çizerlermiş. Kalben sadece onlara destek vermiş.

Marlon Brando ve Alain Delon şarkıları

Haftanın yeni şarkılarından biri Zeynep Bastık’a ait Marlon Brando.
Hem söz hem de müzikte Emir Can İğrek ile beraber çalışmış Zeynep Bastık.
Nitekim Emir Can İğrek’in tarzının baskınlığı şarkıda hemen hissediliyor.
Doğruya doğru, şarkıyı önce Marlon Brando’yu cümle içinde nasıl kullanmışlar diyerek dinledim.
Tıpkı Sıla’nın yıllar
önceki Alain Delon
şarkısında olduğu gibi,
Marlon Brando lafı da
Zeynep Bastık şarkısına “Havalı, kasıntı, tavırlı, daldan dala konan erkek” olarak girmiş.
Üzgünüm, ama çok klişe.
Üstelik Marlon Brando sadece bu sıfatları çağrıştıran, bu kalıplara sığan biri hiç olmamışken...

Yazarın Tüm Yazıları