O kitaba değil, bir de bu kitaba bak!

Hani hep şöyle denir ya: Bilimkurgu türündeki Hollywood filmleri aslında gelecekteki olaylara bizi hazırlıyor, filmlerde bahsedilen her şey bir gün gerçekten olacak...

Haberin Devamı

Hep filmlere odaklanıyoruz ama kitapları göz ardı ediyoruz.
En popüler örnek:
Koronavirüs çıktığından beri herkesin dilinde o kitap var.
Gerilim romanı yazarı Dean Koontz’un tam 39 yıl önce yazdığı “Karanlığın Gözleri” kitabı.
Koontz kitabının bir bölümünde, Çin’in Wuhan kentindeki bir laboratuvarda biyolojik silah olarak geliştirilen bir virüsten bahsediyor.
Virüsün adını da koyuyor: Wuhan-400!
Koontz’un kitabında bu virüsün bulaştığı herkes 24 saatte ölüyor.
Şimdilerde sosyal medyada Koontz’a “kahin” gözüyle bakılıyor.
Öyle ya, herkes ölümcül virüs üzerine bir roman yazabilir ama Wuhan’ı adres göstermek nasıl bir altıncı histir? Ya da dokuzuncu, onuncu his; bilemiyorum.
Koontz’un kitabı evet ilginç ama hepimizi zorlayacak çok yeni bir kitap daha çıktı.
Arjantinli yazar Agustina Bazterrica’nın “Leziz Kadavralar” adlı kitabı.
Konusundan kısacık bahsetsem bile tüylerinizin ürpereceğine eminim...
Hayvanlara ölümcül bir virüs bulaşıyor.
Bu yüzden insanlar artık hayvan eti yiyemez hale geliyor.
Hatta virüs nedeniyle hayvanları yok etmek zorunda kalıyorlar.
Bir sonraki aşama ne olabilir dersiniz?
Yamyamlığın meşrulaşması!
İnsanların mezbahalarda kesilen, işlemden geçirilip tabakta sunulan bir besin haline gelmesi...
Kitabın sorduğu deli soru bu zaten: Birbirimizi yiyecek miyiz?!
Bazterrica’nın bu karanlık gelecek tasviri, nam-ı diğer ‘distopya’sı, bir bakıma “The Handmaid’s Tale”in başka bir versiyonu gibi.
Yani bu kitabın film ya da dizi olması da yakındır...
Bacağa yapışanlardan vazgeçelim!
O kitaba değil, bir de bu kitaba bak
Tamam, biraz içinizi kararttım.
Hâlâ bu satırlarda ve bu köşedeyseniz hooop Cem Yılmaz’ın taytına atlıyorum.
Cem Yılmaz da umarım farkındadır:
Taytı korkunç!
Çok da 80’ler. Çok Jane Fonda. Çok aerobik zamanlar...
Zaten kısa ve kalın bacaklı erkeklerin en çok kaçınması gereken stil kuralı bu:
Bırakın bacağa yapışan taytı, baldırları sıkı sıkı saran o jean pantolonları da giymemek...
Çünkü yakışmıyor, net!
Günün mekan tavsiyesi
Günün mekan tavsiyesine gelelim:
Galata’daki Georges Otel’in tepesine konuşlanmış olan Restoran 24.
Cağaloğlu Hamamı’nın bir bölümünde açılan ve çok ilgi gören Lokanta 1741’in ‘kardeş’ restoranı 24.
Dolayısıyla damar aynı damar: İyi sunulmuş, hazırlanılmış, gözden geçirilmiş, modernleştirilirken tadı tuzu gitmemiş, hatta daha da doyurucu hale gelmiş Türk mutfağı.
Mesela açık içli köfte var. Meşhur sini köftesinin yorumlanmış hali.
Altına maydanoz yağı döşenerek sunuluyor.
Mesela kuzu gerdanla pancarın harmanlanıp sunulduğu pancar gerdan var.
Yeni nesil bir başlangıç yemeği adeta.
Esas bombalar ise sonda: Trüfle yapılmış mantarlı mantı ve uzun uzun pişirilmiş dana incik...
24’ün manzarası da gayet nefis. Eski İstanbul’a bir bakış fırlatıyorsun, oradan da Beyoğlu’nun çatılarına, arada derede kalmış sokaklarına...
Nitekim 24 olmadan önce de burası daha çok turistlerin geldiği, İstanbullunun arada bir gelip kahvaltısına ve dolayısıyla manzarasına dadandığı şık bir yerdi.
24 Restoran da olmuş ama fiyatları herkese hitap etmeyebilir.
Çoğu yemek neredeyse iki kişilik, evet porsiyonlar da büyük. Ama fiyatlar yine de korkutucu.
Misal: Bahsettiğim mantı 148 lira, pancar gerdan ise 84 lira...

Yazarın Tüm Yazıları