“Kelebekler”in uçuştuğu geceden notlar

Çarşamba gecesi şehir-deki en parıltılı sosyal hadise “Kelebekler” filminin özel gösterimiydi.

Haberin Devamı


Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması Büyük Ödülü’nü kazanan “Kelebekler” için Hillside Etiler’de yapılan mütevazı gösterim peş peşe gelen ünlüler sayesinde aniden mini bir galaya dönüştü.
Serenay Sarıkaya’sı, Kerem Bürsin’i (ki filme destek veren ortak yapımcılarından biri kendisi), Berrak Tüzünataç’ı, Ahu Yağtu’su derken Hillside’ın cep salonları doldu taştı.
Peki herkesin merak ettiği film nasıldı? Söyleyeyim: Ülkenin hali gibi.
Bir türlü söylenemeyen cümleler, şahane bir iletişimsizlik, körü körüne bir şeye takılıp kalma hali, bitmeyen bir ergenlik denizinde boğulan yetişkinler ve devasa dramlar arasında hayata bir yerinden mizahla tutunmalar...Hani peş peşe vizyona ailecek izleyeceğiniz komedi filmleri giriyor ya.
Doğrusu onların hepsi bana zorlama geliyordu. Çünkü bizim komedimiz aynı zamanda dram da barındırmalı içinde.
Olmazsa olmaz.
O steril aile komedilerinde ise dram yoktu işte.
“Kelebekler” ise zor olanı başarıyor.
İki dakika önce saçma bir şekilde güldürüyorsa iki dakika sonra tuhaf bir hüzün ligine bağlanıyor.
Ama her ikisini de kendiliğinden yapıyor. Geçişleri çok iyi.
Yönetmen Tolga Karaçelik’e tebrikler.
Bugün vizyona giren “Kelebekler”i mutlaka izleyin derim.
Özellikle Bartu Küçükçağlayan’ın oyunculuğuna ve karadelikler üzerine vaaz veren, öteki hayatı sorgulayan sıra dışı imam rolündeki Hakan Karsak’a hayran olacaksınız.

Haberin Devamı

Vitrinime değil iklimime gelenlere...

Haftanın bir diğer hareketi bereketi malum:
Zorlu PSM’de yapılan Mercedes-Benz İstanbul Moda Haftası.
İlk günlerinden izlenimlerim şöyle:
◊ Moda Haftası’nın o kendine özgü kalabalığı yine başroldeydi.
Herkes moda tasarımcısı gibi dolaşıyor, dikkat çekmeye ve fotoğraflanmaya çalışıyordu. Tuhaftı.
◊ Moda tasarımcılarımız ise defilelerini takip eden bu cafcaflı, sahte kalabalığın aksine mütevazıydı, başka anlamlar/diyarlar peşindeydi.
Meşhur Ajda şarkısı gibiydiler yani, vitrinime değil iklimime gelenlere...
Mesela defilesini izlediğim Nihan Buruk.
Defilesi başlamadan kendi yazdığı bir metni paylaştı Buruk.
En az koleksiyonu kadar etkileyiciydi doğrusu.
Bir kısmını aktarayım:
“Harcamakla bitmez sandığın, senin değil, benim değil. Toprağın, dağın kanıdır.
Çek elini, izin ver dolaşsın diyar diyar, dolaşsın tüm canlılara adilce, hakça.
Ama inanıyorum, uyanış yakındır...”

Haberin Devamı

Bu kızın öyküsü

Hürriyet’in düzenlediği Kadının Gücü konferansında birbirinden farklı profildeki kadınlar sahneye çıkıp kendi başarı ya da çıkış hikayelerini anlattığında fark etmiştim:
Bu hikayeler çoğalmalı!
Çünkü kim bilir daha ne hikayeler var.
Anlatılmayı bekleyen, cesaretlendirilmeyi hak eden...
Dün gece BluTV’deki Bu Kızın Öyküsü belgesel serisinde Mizgin Ay’ın hikayesini izleyince “İşte bu” oldum, o hikayelerden biri daha... Milli atlet Mizgin Ay, Batmanlı.
Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Ankara’nın Beypazarı ilçesine yerleşmiş.
Yedi kardeş arasında sondan ikinci Mizgin.
Rekorlarla taçlanmış atletlik macerasında en büyük destekçisi sadece ailesi değil, tüm Beypazarlılar olmuş.
Öyle ki, belgeselde bunu anlatan şahane bir sahne var. Mizgin’in kasabanın önde gelen erkekleriyle kıraathanede oturup tavla oynadığı sahne.
Elbette Mizgin’in yoğun antrenman gerektiren sporcu hayatı kolay değil.
Belgesel bunu da gösteriyor.
Mizgin’in koşarak bir tepeye tırmandığı, aynı zamanda Sezen Aksu şarkısı Küçüğüm’ün fonda çalındığı final sahnesi ise unutulmaz olmuş.
Bu vesileyle yönetmen Çağatay Kaya ve prodüksiyonda emeği geçenlere ayrı ayrı teşekkür etmek gerekiyor.
Ve tabii Bu Kızın Öyküsü’nün hayata geçmesini sağlayan Elidor markasına da...
Çünkü dokuz bölümlük bu belgesel cesaretlendirilmeyi sonuna kadar hak ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları