Galataport nasıl olmuş?

Galataport’a gidecekleri baştan uyarayım. Benim gibi Karaköy’e kadar gitmeyin.

Haberin Devamı

Oralar henüz kapalı.
Giriş yok.
Meğer en yakın giriş Mimar Sinan Üniversitesi’ne çok yakın bir yerdenmiş.
Bir başka giriş ise İstanbul Modern ve MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin kesiştiği noktadaki müze meydanından.
Oturma gruplarıyla beraber çok iyi düzenlenmiş olan geniş müze meydanıyla ilgili tek eleştirim şu olabilir: Çok çıplak olması. Yeşilin azlığı.
Bu arada müze meydanının göbeğinde eski İstanbul Modern binasından anımsadığımız tarihi Tophane Saat Kulesi var.
Dikkatli gözler fark edecektir; saat kulesi eski haline göre dişleri yeni beyazlatılmış insan misali ışıl ışıl parlıyor. Bu restore edilmiş “aşırı parlak” versiyonu yine tartışmalara yol açabilir ama işin bir başka tarafı daha var.
O kısmı gerçekten takdir edilesi.
Meğer üzerinde yer alan sancak direğinin etkisi ve denize bakan kısımdaki zeminin oynamasıyla zaman içinde kule denize doğru 12 derece yatmış.
İtalya’daki Pisa Kulesi misali. 
Kulenin restorasyonu için çalışma yapan Hollandalı Bresser firması da bu eğimi azaltmak için kulenin toprakla örtülmüş, kimsenin fark etmediği bir katını daha ortaya çıkararak yapıyı yükseltmiş.

EN ÇOK SEVİNDİĞİM ŞEY

Müze meydanından Galataport’a girer girmez mağazaları görüyorsunuz.
İlk algı bu nedenle “açık bir AVM” hissiyatı oluyor.
Ama deniz tarafına doğru çıkınca ortam şahane.
Nihayet Boğaz’ın bu tarafında da tıpkı Bebek ve Tarabya’da olduğu gibi deniz kenarında yürüyüp koşabileceğiz. Benim en çok sevindiğim yanı bu oldu.
Sahilde dizi dizi sıralanmış, şezlong gibi kullanılmaya da uygun, New York High Line’dakine benzer ahşap oturma gruplarını ise ayrıca sevdim.

YERALTINDAKİ GİZLİ DÜNYA

Biz görmüyoruz ama gemilerle gelenlerin göreceği bir başka dünya daha var Galataport altında. O da özel bir kapak sistemiyle yerin altına kurgulanan terminal.
Dünyada ilk kez kurgulanan bu terminal alanı 29 bin metrekarelik ve tasarımı Seyhan Özdemir Sarper ile Sefer Çağlar’ın sahibi olduğu Autoban’a ait.

GİNA VE BEYMEN

Galataport’un deniz tarafında yan yana çok fazla sayıda restoran ve kafeler var.
Seçenek bol. Big Chefs de var Mezzaluna da.
Kanyon’da tanıdığımız, bir süredir kapalı olan ama yakın zamanda tekrar aynı yerinde açılacak olan Gina da Galataport’un denize bakan kısmında bir şube açacakmış.
Ocakta açılacak büyük Beymen mağazasının yanında ise Liman Lokantası var.
Onunla ilgili detaylar ise hemen aşağıdaki satırlarda.

Haberin Devamı

Yeni nesil Liman Lokantası’na dair her şey

Haberin Devamı

Galataport’taki Liman Lokantası dekorasyonu ve ruhuyla yepyeni bir mekan.
Ama ismi ve kimliği çok eski. Hemen tarihi bir özet geçeyim:
◊ Bugün yerle bir olan eski Karaköy rıhtımında yer alıyordu Liman Lokantası.
1947 yılında İktisat Bakanlığı ve İstanbul Liman İşletmecileri’nin açtığı yarışmayı kazanan Prof. Dr. Rebii Gordon’un projesine göre yapılmıştı.
◊ Mehmet Yaşin’in bir yazısında anlattığına göre, açıldıktan kısa süre sonra İstanbul sosyal hayatının önemli mekanlarından biri haline gelmişti Liman Lokantası.
◊ Mekan 1997’de Celal Çapa tarafından işletilmeye başlandı.
◊ 2000’lerin başında ise bir dönem Aslı Altan’ın Safran’ı Liman’a taşındı, ki ben de o dönemlerini yakaladım. Ne güzel günlerdi!

HAYLİ ÜST SEGMENT

d.ream Grubu’nun isim hakkını alıp yeniden açtığı Liman Lokantası’na birkaç gün önce arkadaşlarla gittik.
Mekanın özellikle üst katı ve barındaki tasarım çok güzel.
Balkonda “kabak gibi aydınlatma” diye tarifleyeceğim sorun var ama çözülür.
Biz o gece mezelerini ve içli köftesini denedik, gayet lezizdi.
Ana yemekler, mesela Cafe de Paris 215 lira.
Pideli köftesi 180.
Yeni nesil Liman’ın fiyatları hayli üst segment diyebiliriz. Olabilir, çünkü yeni mekan öyle bir havada çünkü.
Ama sanki bu durumun biraz suyu çıkarılmış.
Ultra çarpıcı misal: 70’lik bir rakı 1050 liraydı.
İstanbul’da karşılaştığım en pahalı fiyattı bu.

Yazarın Tüm Yazıları