Gerçekten çalışıyor musunuz?

David Foster Wallace’ın The Pale King adlı romanında bir ofis çalışanı masasında ölüyor ve adamın öldüğünü üç gün boyunca kimse fark etmiyor.

Haberin Devamı

Romandır deyip geçmeyin, bu olayın gerçeği de mevcut.
2004 yılında Finlandiya’da bir vergi memuru işbaşında öldü ve 100 kişinin çalıştığı ofis katında öldüğünü iki gün boyunca fark eden olmadı.
Buradan çıkacak iki sonuç var; birincisi çalışma ortamları, masabaşı işleri insanın yaşayan ölüler gibi görünmesine neden oluyor, ikincisi de çalışanlar o kadar verimsiz ki ölseler bile işler aksamıyor, kimse “işler neden yürümüyor” diye sorma gereği duymuyor.
Bundan bir süre önce de Almanya’da emekliye ayrılan bir adam çalışma arkadaşlarına bıraktığı veda mesajında son 14 yıldır işe gelip gittiğini ama ofis saatlerinde hiçbir şey yapmadığını yazdı.
Hadi şimdi bir de buradan buyurun.
Gerçekten de çalışma saatlerini iş yapmak yerine özeline ayıranların sayısı sandığımızdan da fazla.
Yapılan araştırmalara göre işyerinde kişisel aktivitelere ayrılan vakit en iyimser haliyle 1,5 ile 3 saat arasında değişiyor.
Amerika’da porno sitelerine yapılan girişlerin yüzde 70’inin çalışma saatleri içinde olduğu tespit edildi.
İnsanlar internet alışverişlerini de ofiste çalışır görünürlerken yapıyorlar.
İnternet üzerinden yapılan satın almaların yüzde 60’ı sabah 09.00 ve akşam 05.00 arasında.
İşyerinde tez yazanlar, çalışma saatlerinde sınavlara hazırlananlar, beste yapanlar, internette gezinenler, iş saatlerini kendi işlerini halletme vakti olarak görenler çoğunlukta.
Patronsanız bu yazıyı üzülerek okumuşsunuzdur.
Ama şu da bir gerçek ki bütün gün çalışma da çekilir gibi değil.
En doğrusu dengeyi işten yana korumak, işi hakkını vererek, sallamadan yapmak ve nefes almak adına abartmadan özele de vakit ayırmak.
“Ben 14 yıldır hiç çalışmadım” diyen Alman işçinin yüzsüzlüğüne ise diyecek bir şey yok tabii.
Aldığı paranın kuruşunun helal olmadığı kesin.

Haberin Devamı

Godot’yu beklemekten sıkıldım


Bodrum’da kendi köpeğini kafasına vurarak, döverek öldüren İngiliz’in ceza alması için bizim yasalar yetmedi, İngiltere’yi deneyeceğiz diye yazmıştım.
Yusuf Ünal’dan şöyle bir mail geldi: “Hayvan hakları konusunda duyarlılığınızdan dolayı teşekkür-lerimi sunmak isterim.
Sözünü ettiğiniz vahşeti İngiltere’de bir Türk vatandaşı yapmış olsaydı, söz gelimi Londra’da köpeğini döve döve öldürseydi, konu büyük ihtimal dünya çapında haber olurdu. Belki de Avrupa Birliği gündemine bile taşınırdı.”
Ünal son derece haklı.
Bu vahşeti yurtdışında bir Türk yapmış olsaydı haber dünyaya yayılmıştı, ne barbarlığımız kalmıştı, ne hainliğimiz, ne de medeniyetsizliğimiz.
İşte bu nedenle bu olayı gündemde tutmayı ve İngiliz’e verilecek cezanın uluslararası alanda yankı bulmasını önemsiyorum.
Böylelikle Türkiye’de artık çıkmasını beklediğimiz hayvan hakları yasası da biraz olsun hızlanmış olur belki.
Godot’yu beklemekten sıkıldık artık, devletten aksiyon istiyoruz.

Haberin Devamı

Hacı Sabancı’ya büyük alkış

Yanındaki kadını kollayan, sahip çıkan adamlara bayılıyorum.
Üstüne o adam bir de zekiyse tamamdır.
Özge Ulusoy’la yeniden birlikte olmaya başlayan Hacı Sabancı’nın Twitter’daki hadsiz, kötücül, Özge’yle şahsi sorunu olduğunu düşündüğüm, kıskançlıktan kuduran bir takipçisine verdiği cevap bunun en güzel örneği.
Takma isimle esip gürleyen MMeralla, Hacı Sabancı’ya şöyle yazmış: “IQ seviyesi düşük kadınlarla birliktelik rahatsız etmiyor mu bir erkeği, kendi seviyesini düşürmüyor mu diye bir an düşündüm.”
Hacı Sabancı’nın cevabı aynen şöyle: “Bilmem ki... Bence varsa erkek arkadaşına sor bu soruyu. En iyi onun cevaplaması gerekir.”
İşte cevap budur, bravo!

Yazarın Tüm Yazıları