Türkiye’nin dış politika öncelikleri (1)

Türkiye önemli bir seçim sürecini tamamladı. Temmuz ayının ilk yarısında yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümetinin göreve başlaması; yeni hükümette Dışişleri Bakanlığı ile Avrupa İşlerinden Görevli Devlet Bakanlığının birleşmesi bekleniyor. Yani yeni Dışişleri Bakanı Avrupa Birliği ile ilişkilerin yürütülmesinden de sorumlu olacak. İlk Cumhurbaşkanı Hükümetinde yer alacak Dışişleri Bakanının masasında esasen önemli dış politika sorunları, başa çıkılması gereken meseleler bulunuyor.

Haberin Devamı

Orta Doğu’daki gelişmeler Türkiye’nin gündeminde bulunan en önemli dış politika sorunlarını oluşturmaya devam edecek gibi görünmektedir. Türkiye güney (Suriye ve Irak’la) sınırının güvenliğinin sağlanmasını (dış politikasında da) ilk öncelik olarak değerlendirmektedir. Bu çerçevede Suriye ve Irak’ın (siyasi) geleceği de Türkiye için hayatı bir önem taşımaktadır. Bu iki ülkenin de toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine yönelik tehditler halen devam etmektedir.

Yeni Hükümet ve bu Hükümette yer alacak Dışişleri Bakanı için Suriye’de siyasi çözüm en zor ve çetrefilli sorun olmayı sürdürecektir. Türkiye, Suriye’deki iç savaşın bu ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği bozulmadan ve Şam’da (kısa dönemde olmasa da) orta veya uzun dönemde rejim değişikliğinin gerçekleşmesini sağlayacak şekilde çözümünü yönünde çalışmaya devam edecektir. Rusya ile İran’ın Şam rejimine, ABD’nin ise (Doğu Suriye’yi kontrolü altında tutan) PYD/YPG’ ye verdikleri açık destek ve sağladıkları siyasi, askeri ve mali desteğin Ankara için sorun oluşturmaya devam edeceği görülmektedir.

Haberin Devamı

Rusya’nın 2015 yılında Suriye iç savaşına (ABD’nin itirazıyla karşılaşmadan) doğrudan müdahalesi Şam rejimini düşmekten kurtarmış ve iç savaşta üstün (kazanmakta olan) taraf durumuna getirmiştir. Rusya’nın Şam rejimi ile olan bağlarına Türkiye’nin ise Suriye’de rejim değişikliği isteyen tarafta yer almasına rağmen,  (başlangıçta yaşanan problemlere karşın) Ankara ile Moskova Suriye’de (iki taraf için de) işleyen bir işbirliği tesis etmede başarılı olmuşlardır. Halen işleyen (ve Suriye’de siyasi çözüm için ümit bağlanan) Astana-Soçi süreci bu işbirliğinin sonucudur.

Yine Türkiye, Suriye’de Rusya ile kurduğu yapıcı işbirliği sayesinde (Cerablus, El-Bab bölgesinde) Fırat Kalkanı ve (Afrin bölgesinde) Zeytin Dalı askeri operasyonlarını daha sorunsuz ve daha kısa zamanda (başarılı bir şekilde) bitirme imkanı elde etmiş, bu askeri operasyonlarda (Suriye hava sahasını kontrol eden) Rusya’nın işbirliği sağlanabilmiştir. Önümüzdeki dönemde de Suriye’de alanda ve Astana-Soçi sürecinde (diplomasi masasında) Ankara-Moskova işbirliğinin (yine etkili bir şekilde) sürdürülmesi gerekmektedir.

Haberin Devamı

Ankara’nın PYD/YPG (hem Türkiye-Suriye sınırının güvenliği hem de Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği için ABD’nin açık desteğiyle) yarattığı tehdidinin sınırlandırılması ve (büyümesinin) engellenmesi yönünde (2016 yılı Ağustos ayından bu yana) başarılı olunduğu izlenmektedir. Suriye içindeki iki (başarılı) askeri harekattan sonra, ABD ile varılan Menbiç Anlaşması Türkiye için (bu kez) diplomatik bir başarı olarak ortaya çıkmıştır. Menbiç Anlaşmasının (Yol Haritasının) uygulanması konusunda atılan ilk adımlar olumludur.

Menbiç bölgesinde şimdi başlatılan (Türkiye ve ABD) kontrollü bağımsız devriye operasyonlarının, (bir aşamada) iki ülke askerlerinin birlikte gerçekleştirilecekleri ortak devriye operasyonlarına dönüştürülmesi (iki NATO müttefiki) Türkiye ve ABD arasında (Suriye’de) güven ortamının (yeniden) kurulmasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Yeni Türkiye Hükümetinin ve Dışişleri Bakanı’nın masasındaki önemli bir konunun Menbiç Yol Haritasının (başarılı bir şekilde) uygulanmaya devam edilmesi, (Menbiç Anlaşması örnek alınarak) Suriye’de Fırat Nehri’nin doğusundaki PYD/YPG varlığı ve kontrolünün de Türkiye için bir tehdit unsuru olmaktan çıkartılması olacağı görülmektedir.

Haberin Devamı

Yeni Türkiye Hükümeti ve Dışişleri Bakanı için Suriye’den Türkiye’ye (güney sınırımıza) gelen güvenlik tehdidinin engellenmesi ve Suriye’deki siyasi gelişmelerin Türkiye’nin uzun dönemli çıkarları açısından olumlu (yönetilebilir) bir yönde gelişmesi büyük bir önem taşıyacaktır. Ankara için Suriye bağlamında Rusya ve ABD ile ilişkilerimizin ve (başlatılan) işbirliğinin (etkili ve sahaya yansıyan bir şekilde) sürdürülmesi  (dün ve bugün olduğu gibi) önümüzdeki dönemde de dış politikada ilk önceliği taşımaya devam etmektedir.

Güney sınırımızın güvenliği bakımından Irak’taki gelişmeler de (Suriye’deki gelişmeleri tamamlayacak şekilde) Dışişleri Bakanının masasında öncelikli yerini korumayı sürdürecektir. Türkiye’nin Irak’ta uygulamaya koyduğu (yeni) PKK ile mücadele stratejisi ve Irak’tan Türkiye’ye PKK sızmalarının Irak içinde (gerekirse sürekli bir şekilde) durdurulması yönünde atılan adımlar, Ankara’nın merkezi Irak hükümeti yanında Erbil ve Süleymaniye ile yakın ve işleyen bağlar (diplomatik temaslar) sürdürmesini gerektirmektedir. 

Haberin Devamı

Irak’taki ABD ve İran etkisi ve varlığı yeni Türkiye Hükümetinin Irak politikasını sürdürürken Vaşington ve Tahran’ı da dikkate almasını gerekli kılacaktır. Kandil’e yapılabilecek geniş kapsamlı bir askeri operasyon da Tahran’la eşgüdümün sağlanmasına (Kandil Dağı’nın Irak-İran sınırındaki coğrafi konumu nedeniyle) daha da önem kazanmaktadır.

Irak’la işbirliği (bu ülkedeki yoğun PKK varlığı sebebiyle)  güvenlik açısından Ankara için (geçmişte ve günümüzde olduğu gibi) önümüzdeki dönemde de önem taşımaya devam edecektir. Irak ayrıca Türkiye açısından Orta Doğu bölgesindeki en önemli ekonomik ortaklardan biridir. Irak’la güvenlik konusundaki işbirliğimizi devam ettirirken bu ülkenin Türkiye için ekonomik ve ticari bir ortak olarak kalmasını sağlamak, Irak’la ekonomik alandaki işbirliğimizi de genişleterek arttırmak yeni Hükümetin de öncelikli bir hedefi olmalıdır.

Haberin Devamı

Türkiye’nin güvenlik nedenleri,  tarihi ve kültürel bağları ve (giderek önemi artan) ekonomik çıkarları nedeniyle Orta Doğu’daki gelişmelere ilgisiz ve kayıtsız kalması imkan dahilinde değildir. Bölgesel ve Küresel güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği ve (yeniden) şekillendirmeye çalıştığı Orta Doğu bölgesi Türkiye için hayati önemdedir ve yakın bölgemizdeki gelişmelere gösterilecek ilgisizlik (ve aldırmazlık) Türkiye’nin uzun ve orta, hatta kısa dönemli çıkarları üzerinde çok olumsuz sonuçlar doğurabilecektir.

Bu çerçevede (Suriye ve Irak yanında) Orta Doğu’nun neresinde olursa olsun bütün gelişmeler Türkiye’nin ilgi alanında (gündeminde)  bulunmak zorundadır. Ankara’nın önümüzdeki dönemde de bölgede giderek büyüyen Suudi Arabistan-İran mücadelesini yakından izlemesi, bu mücadelenin bölge için doğurduğu sonuçları değerlendirmesi gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde şimdi (Yemen’de olduğu gibi) yerel savaşlara neden olan Suudi Arabistan-İran çatışmasının daha da yayılması tehlikesi (Trump Yönetimi’nin İran Nükleer Anlaşmasından çekilmesinden sonra) daha da artmıştır. Bölgede (ciddi sorunlar yaratacak) nükleer bir silahlanma yarışı tehlikesi de bulunmaktadır.

Suudi Arabistan (ve yerel müttefikleriyle) İran arasındaki mücadeleye İsrail’in aktif bir şekilde katılması bölgeyi (daha da) istikrarsızlaştıracak gelişmelere yol açabilecektir. Bölgesel güçler Suudi Arabistan ile İsrail’in İran’la mücadelesi (küresel güç) ABD’nin katılımıyla zaten daha karmaşık ve tehlikeli bir şekil almış gözükmektedir. Bu mücadelenin alacağı şekil ve ortaya çıkartacağı yeni gelişmeler yeni Türkiye Hükümetinin dış politika gündeminin en ön planına çıkmak ve gündemi baskısı altına almak potansiyeli taşımaktadır.

Orta Doğu’da önümüzdeki dönemde (Türkiye’nin ki dahil uluslararası alanda gündemde ön plana çıkabilecek) istikrarsızlık kaynağı olabilecek bir sorun da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Katar arasında bir yıl kadar önce şiddetli bir şekilde ortaya çıkartılan çatışmadır. Suudi Arabistan ve müttefikleri bir yıl kadar önce (pek de beklenmedik bir zamanda ve şekilde) Katar’a karşı kara ve havadan bir ablukayı ve Katar yönetimini değiştirmeyi hedeflediği anlaşılan (Katar karşıtı) diğer sert uygulamaları başlatmışlardır.

Suudi Arabistan ile BAE ve Katar arasındaki çatışmanın ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaretten hemen sonra gelmesi ve Başkan Trump’ın Katar’ı suçlayıcı bazı ifadeleri Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) içindeki ülkeler arasındaki bu çatışmanın arkasında Trump Yönetimi’nin olduğu düşüncesinin öne sürülmesine neden olmuştur.  Başkan Trump Katar’a karşı olan tutumunu daha sonra değiştirmiştir. ABD’nin “ ikna” çalışmalarına rağmen Suudi Arabistan ve BEA ile Katar arasındaki sorunlar bugün de aynen devam etmekte, Katar üzerindeki Suudi Arabistan-BAE baskısı aynen sürdürülmektedir.

KİK içindeki bu çatışmada Bahreyn Suudi Arabistan’ın yanında yer almış, Kuveyt ve Oman daha tarafsız bir tutum içine girmişler, Katar üzerindeki (ağır) baskı ancak İran ve Türkiye’nin (Katar yanında yer almasıyla) dengelenebilmiştir. Suudi Arabistan ve Katar arasındaki çatışma İran’ın işine yaramış, iki tarafla da (Suudi Arabistan ve Katar) iyi ilişkiler sürdürmeye çalışan Ankara ise (Katar’ın yanında yer almakla beraber) oldukça güç durumda kalmıştır. Türkiye’nin Katar’da önemli (ve büyüyen) bir askeri üssü bulunmaktadır. Suudi Arabistan-Katar ilişkilerinde yeni sarsıntılar ve tırmanmalar yeni Türkiye Hükümetinin dış politikası için istenmeyen gündem maddelerini ve sonuçları ortaya çıkartabilecektir.

Orta Doğu’da bütün bölge (ve Türkiye dış politikası için) önemli çalkantılar yaratabilecek gelişmelerin Filistin Sorununda yaşanabileceği yönündeki işaretler de artmaktadır. ABD’nin bu yılın başında Kudüs’le ilgili aldığı kararlar Orta Doğu’da ve İslam Dünyası’nda tepki yaratmış, uluslararası toplumun tepkisi İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve BM Genel Kurulu (olağanüstü) toplantılarında kabul edilen kararlarla gösterilmiştir. Şimdi (Kudüs kararından sonra) Trump Yönetimi’nin (Arap ülkeleri üzerinde baskısını arttırarak) Filistin sorunu “çözmek” için harekete geçtiği ve yeni bir “çözüm planının” hazırlandığı ortaya çıkmaktadır.

Türkiye Trump Yönetiminin Kudüs kararlarına uluslararası toplumun gösterdiği tepkinin ( İİT ve BM içinde) şekillenmesinde ön planda bir rol oynamıştır. Türkiye’nin oynadığı bu rolün Vaşington’da Trump Yönetiminin İsrail ve Filistin konularındaki (Başbakan Netanyahu yanlısı) politikalarının şekillenmesini sağlayan çevrelerce (ve lobilerce) yakından izlendiğine şüphe yoktur. Bu çevrelerin Trump Yönetimin “çözüm planına” bölgede oluşacak tepkileri de yakından izleyecekleri açıktır.

   

     

    

               

  

 

Yazarın Tüm Yazıları