Son dönemde, hatta son bir yıldır konkordato talepleri artıyor. Ocak-Temmuz döneminde binin üzerinde şirket konkordato için başvurdu ve bu şirketlerin bazılarına geçici mühlet, bazılarına da kesin mühlet verildi ve 55 şirket için de iflas kararı alındı. Yine aynı dönemde 12 binden fazla şirket tasfiye kararı aldı.
Bir de malum geri ödenmeyen çek konusu var. Bu yılın ilk yarısında 68 milyar TL’lik çek karşılıksız çıktı. Karşılıksız işlemi yapılan çek tutarının ibraz edilen çeklere oranı bir önceki yıla göre arttı. Ocak- Haziran ayında karşılıksız işlemi yapılan çeklerin bankalara ibraz edilen çeklere oranı; tutar olarak yüzde 2.4 ve adet olarak yüzde 1.8 oldu. Bu da gösteriyor ki, karşılıksız çeklerin sayısında artış var.
KOBİ’LERİN ALACAK ENDİŞESİ
Bu verileri neden paylaştım. Gerek konkordatodaki artış gerek şirketlerin tasfiyesi gerekse de karşılıksız çek sayısındaki artış özellikle KOBİ’leri zorluyor. KOBİ’ler, zaten büyük sermayeleri olan yapılar değil. Öyle ki, mal sattığı şirketin konkordatoya gitmesi ya da çekinin karşılıksız çıkması demek, o KOBİ’nin kapısına kilit vurması demek. İşte bunu gören KOBİ’ler artık korkudan mı, başına geldiğinden mi bilinmez; bir süredir çareyi devlet destekli alacak sigortası yaptırmakta buldu. Daha açık bir anlatımla piyasadaki bu sıkışıklık alacak sigortasına talebi artırdı.
KONKORDATO SÜRECİ BEKLENMİYOR
Halen bilmeyenler için devlet destekli alacak sigortasını anlatayım. En basit haliyle, KOBİ’ler, vadeli satışlardan elde ettiği cirosu üzerinden alacak sigortası yaptırıyor; alacağını tahsil edemezse, devreye sigorta giriyor ve alacağını KOBİ’ye sigorta ödüyor. Örneğin, KOBİ’siniz, bir şirkete 100 milyon TL’lik mal satacaksınız. Alacak sigortası yaptırdınız; diyelim ki, mal sattığınız şirket konkordatoya gitti ya da iflas etti ve 100 milyon TL’yi ödeyemedi. Alacak sigortası devreye giriyor ve alacağınızı ödüyor. Bu kadar basit. Devlet destekli sistem olduğu için, primleri de devlet belirlediği için sigortanın primleri de öyle sanıldığı gibi yüksek falan da değil. Zaten devlet destekli alacak sigortası sistemini de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kuruluşu olan Türk Reasürans yönetiyor.
Biraz araştırma yaptım, ilgili kişilerle konuştum. Alacak sigortasının ana teminatlarından biri de konkordato, iflas, tasfiye gibi durumlarda sigortanın devreye girmesi. İkincisi, konkordatoda süreçler uzun sürüyor. Önce geçici müddet, üzerine bir de iflas kararı alınırsa konu yıllara yayılıyor. Bu gibi durumda alacağını sigortalatan işletmeye en geç dört ay içinde alacağı sigortadan ödeniyor. İflas ve tasfiye kararı varsa da bir ay içinde tazminat ödeniyor. İşin iyi tarafı, KOBİ’yseniz, alacağınızı sigortalatacaksanız, mal sattığınız şirketler ve satış tutarları ile ilgili bilgileri sigorta sistemine veriyorsunuz. O firmalar analiz ediliyor. Sorun yoksa sistem size sigorta teminatını veriyor. Eğer yapılan analiz sonucu o şirketlerin içinde bir veya birkaçının mali durumu uygun değilse, sistem size, ‘bu şirket için teminat vermeyiz’ ya da ‘veririz ama şu kadarlık alacağı sigortalarız’ diyor. Böylece satılan malın parasının ödenmeme riski en aza indiriliyor.
UZMANLAR UYARIYOR
Bankaya en düşük emekli aylığı 10.000 lira olarak yatırılıyordu. En düşük emekli aylığının 12.500 liraya çıktığını takip ediyorum. Temmuz ayında 12.500 lira yatması gerekirken 10.443 lira olarak yattı. Hesabıma göre 10.862 lira yatması gerekiyordu. Bu durumda en düşük emekli aylığı 12.500 lira bana yatırılmayacak mı? Neden en düşük emekli aylığından yararlanamıyorum? Ulviye K.
CEVAP: En düşük emekli maaşının 12.500 liraya çıkarılması sonrası yukarıdaki okuyucu sorusunun benzerlerini çokça alıyorum. Okuyucular ocak-haziran dönemi aldıkları maaşları yazıp, en düşük emekli aylığından yararlanıp yararlanmayacaklarını soruyorlar. Kimileri de, okuyucumun sorduğu gibi 12.500 lira maaşının neden yatmadığını merak ediyor. Tek tek cevap vermek yerine en düşük emekli aylığı ile ilgili bilinmesi gerekenlere değineyim. Benzer şekilde dul ve yetimler de yeni maaşlarını soruyor. Artan en düşük emekli aylığından dul ve yetimlerin nasıl yararlanacağına sonraki yazılarımda değineceğim.
Öncelikle en düşük emekli aylığı henüz 12.500 lira olmadı. Şöyle ki; olması için verilen yasa teklifi Meclis’te kabul edildi. Cumhurbaşkanı imzaladıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlanacak, sonrasında en düşük emekli aylığı 12.500 lira olacak. Yayımlandıktan sonra da aradaki farklar emeklilerin hesabına yatırılacak. Okuyucumuzun sorusu üzerinden gidersek, 2.057 lira olan aradaki fark yatırılacak, sonrasında da ağustos ayındaki maaş ödeme döneminde emekli maaşı 12.500 lira yatırılmaya devam edecek.
YANLIŞ HESAP YAPMAYIN
Gelelim merak edilen maaş hesabına. Aslında ocak-haziran döneminde en düşük emekli aylığı olan 10.000 lirayı alıyorsanız, temmuz ayından itibaren maaşınız 12.500 lira olacak. Maaş hesabı şöyle yapılacak: Kök maaşınız neyse onun üzerine temmuz emekli zammı olan yüzde 24.73’ü uygulayacaksınız, ortaya çıkan tutar üzerine yüzde 4 ek ödemeyi ekleyeceksiniz; bu durumda maaşınız 12.500 liranın altındaysa, temmuz ayından itibaren 12.500 lira alacaksınız. Örneğin, haziran ayında bankaya yatan emekli maaşınız 8.500 liraysa, bu sizin kök maaşınız değil, bunun içinde yüzde 4’lük ek ödeme de var. Aslında kök maaşınız 8.173 lira, ek ödeme ile hesabınıza 8.500 lira yatırılıyor. 8.173 lira üzerinden yüzde 24.73 temmuz zammını ekleyeceksiniz maaşınız 10.194 lira olacak, bunun da üzerine yüzde 4’lük ek ödeme koyacaksınız, bankaya yatırılacak tutar 10.601 lira olacak. En düşük emekli aylığı 12.500 lira olduğundan, bundan sonra hesabınıza 12.500 lira yatırılacak.
Kimi okuyucular, “Maaşım 10.000 lira, bana da 12.500 lira yatacak mı?” diye soruyor. Evet, yatacak. Şöyle ki, aslında maaşınız 9.615 lira, ek ödeme ile 10.000 lira oluyor. 9.615 liranın üzerine yüzde 24.73 zammı ve onun da üzerine yüzde 4’lük ek ödemeyi eklediğinizde maaşınız 12.472 lira oluyor. 12.500 liranın altında olduğu için, 12.500 lira alacaksınız.
Bir okuyucum da, “Maaşım 10.250 lira, ben de artık 12.500 lira alacağım, değil mi?” diye soruyor. Hayır, alamayacaksınız. Aslında maaşınız 9.855 lira. Bunun üzerine yüzde 24.73 temmuz zammı ve yüzde 4’lük ek ödemeyi eklediğinizde maaşınız 12.783 lira oluyor. En düşük emekli aylığı 12.500 lira olacağı ve maaşınız da bu rakamın üzerinde olacağı için, 12.783 lira almaya devam edeceksiniz.
Meclis Genel Kurulu’nda toplu sözleşme ikramiyesinin yer aldığı kanun teklifi görüşüldü ve kabul edildi. Buna göre sendikalı memurlara her ay 641.81 liralık toplu sözleşme ikramiyesi ödenecek. Peki toplu sözleşme ikramiyesi nedir ve kimler bu ikramiyeden yararlanacak; hepsine değineyim.
Toplu sözleşme ikramiyesi, sendika üyesi olan memurlara her ay düzenli yapılan ödemeye deniyor. Buna göre de kamu görevlileri sendikalarına üye olup, aylık ve ücretinden üyelik ödentisi kesilen memurlara aylık veya ücretleri ile birlikte toplu sözleşme ikramiyesi ödeniyor.
İşin aslı, 2005 yılındaki toplu sözleşme görüşmelerinde toplu sözleşme ikramiyesi, sendika ödeneği adı altında ilk kez gündeme geldi ve her toplu sözleşme döneminde de artırıldı. Nitekim 2024-2025’i kapsayan 7. Dönem Toplu Sözleşme’de de üye sayısı yüzde 2’nin üzerinde olan sendikalara üye memurlara ikramiye verilmesi karara bağlandı.
ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL ETTİ
Ancak yapılan itiraz sonucu Anayasa Mahkemesi, 2024’ün başında kamu görevlilerinin toplu sözleşme ikramiyesinden faydalanabilmesi için yüzde 2 barajını aşan sendikalara üye olma şartı getiren düzenlemeyi iptal etti. Anayasa Mahkemesi, iptal kararında ise gerekçe olarak; maddi sebeplerden ötürü çalışanların, üye sayısı yüzde 2’nin üzerinde olan sendikalara üye olmaya yönelebileceği, yeni sendikaların kurulabilmesi ve çalışanların istediği sendikayı seçmesinin engellendiği, bunun da meşru görülemeyeceği gösterildi. Bu kararla da toplu sözleşme görüşmeleri çerçevesinde yaklaşık 2.5 milyona yakın memura her ay ödenecek 538 lira toplu sözleşme ikramiyesi ödemesi durduruldu.
YÜZDE 1 BARAJI KALDIRILDI
Toplu sözleşme ödeneği vergi düzenlemeleri ile bazı kanunlarda değişiklik öngören yasa tasarısı ile yeniden gündeme geldi ve ödenek yeniden düzenlendi. Bu sefer tasarıya, yüzde 1 barajını aşan sendikalara üye memurlara toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesi maddesi eklendi. Ancak Meclis’teki görüşmeler sırasında itirazlar gelince yüzde 1’lik baraj da kaldırıldı. Buna göre kanun tasarısının yasalaşarak, Resmi Gazete’de yayımlanması durumunda herhangi bir şart aranmadan tüm sendikalara üye olan memurlar toplu sözleşme ödeneğinden yararlanacak.
HANGİ MEMURLAR ÖDENEK ALAMAYACAK
Üniversite tercih işlemleri 25 Temmuz’da başladı, 2 Ağustos’a kadar da sürecek. Yılın bu zamanlarında eşten dosttan, okuyuculardan, ‘bizim çocuk sigortacılık bölümünü tercih etsin mi, öneriyor musun?’ gibi çokça soru alırım. Önceden söyleyeyim, ‘önerir miyim?’; şiddetle öneririm.
Açıkçası, merak ettim, bir araştırma yaptım. Türkiye çapında 102 üniversitenin, 178 meslek yüksekokulunda sigortacılık bölümü bulunuyor. Bunlar da; ‘bankacılık ve sigortacılık’, ‘sigortacılık ve aktüerya bilimi’, ‘sigortacılık ve risk yönetimi’, ‘sigortacılık ve sosyal güvenlik’ bölümleri adları altında eğitim veriyorlar. Çoğunluğu da ‘bankacılık ve sigortacılık’ bölümü ve 2 yıllık (ön lisans) eğitimi veriyorlar.
Bir de 4 yıllık eğitim veren fakülteler var ve bunların içinde 17 üniversitede sigortacılık bölümü bulunuyor ama sadece 4’ünde tek başına sigortacılık eğitimi veriliyor. Diğerleri yine bankacılık ve sigortacılık, sigortacılık ve aktüerya bilimi, sigortacılık ve risk yönetimi bölümleri altında eğitim veriyor. 2023 yılında 15 bin 909 öğrenci sigortacılık ile ilgili bu bölümleri tercih etmiş. Hemen hemen her yıl da bu kadar öğrenci sigortacılık bölümlerini tercih ediyor. Bu senenin kontenjanları da bu sayılarda.
SİGORTACILIK NASIL BİR MESLEK?
Peki, sigortacılık nasıl bir meslek? Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Uğur Gülen’in bu konuda bir tespiti var; sigortacılığın her alanında çalışılıp, sonunda kendi işini kurabileceğin tek meslek olarak nitelendiriyor. Yani, doktorluk, avukatlık gibi sigortacılık bir meslek. Biraz açayım. Sigortacılık bölümünden mezun olanlar; başta sigorta şirketleri olmak üzere sigorta acentelerinde, sigorta brokerliklerinde çalışabilir, Türkiye’deki yabancı sigorta şirketlerinde başlayıp bunların diğer ülkelerdeki şirketlerinde çalışmaya devam edebilirler. Belli bir deneyimden sonra kendilerine sigorta acentesi ya da brokerlik kurup, kendi işinin sahibi olabilirler. Başta sağlık ve oto olmak üzere sigortacılıkla ilgili işlerde çalışabilir ya da bu alanlarda girişimci olabilirler. Yani seçenek ve alternatif çok. Misal, bankacılıkta çalışıp da banka sahibi olmak hemen hemen imkansızdır ama sigortacılıkta çalışıp sigorta acentesi ya da sigorta brokerliği kurmak daha olasıdır.
ÜNİVERSİTELER KABAHATLİ
Hal böyleyken, sigortacılık, gençler arasında pek de tercih edilen bir meslek değil. Ya puan başka bir bölüme yetmediği için mecburiyetten ve sigortacılığın ne olduğu bilinmeden giriliyor, öyle de bitiriliyor ya da ‘şu bölüm gireyim de başka bir bölüme atlarım’ diye tercih ediliyor. Hatta öyle ki, sigortacılık bölümünü okuyanlar bile neyi, ne için okuduğundan bile bihaber. Bunu nereden biliyorum? Toplantılar vesilesiyle üniversitelere gittiğimde, öğrencilerin ilgisizliğinden ve gelip de, ‘ben buradan mezun olunca ne yapacağım?’ diye sormalarından biliyorum.
Bunda da öğrencilerin kabahati yok. Birinci kabahatli, üniversiteler ve o üniversitelerdeki eğitmenler. Üniversiteler, ‘bizde de sigortacılık var’ diye bölüm açıyorlar. Öyle ki, bazı üniversitelerin bankacılık-sigortacılık adı altında 4-5 ayrı bölümü var ama çocuklara bu mesleğinde önemini anlatamıyorlar. Bu işi layıkıyla yapanların bir kenara koyuyorum. Daha ilginci, bu üniversitelerin ve bölümlerinin sigorta sektörü ile yakın ilişkisi, işbirliği de yok.
Kanun teklifi, sosyal güvenlik alanında da önemli değişiklikler içeriyor. Bunlardan birincisi, en düşük emekli aylığının 10 bin liradan, 12 bin 500 liraya çıkarılması ki, bu konuya önceki yazımda değinmiştim. İkinci önemli değişiklik ise EYT’li çalışana sigorta prim desteğinin kaldırılıyor olması. Üçüncüsü ise kısa vadeli sigorta kolları prim oranının yüzde 2.25’e artırılması. Bu düzenlemeler kimi, nasıl etkileyecek anlatayım?
Geçen yılın mart ayında EYT düzenlemesi ile birlikte emekli olanların, aynı işyerinde çalışmaya devam etmeleri halinde bu kişilerin işverenlerine yüzde 5 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) indirimi hakkı tanınmıştı. Neden böyle bir destek uygulandı? O dönem, istihdam piyasasında dalgalanmaları önlemek, sigortalı çalışmanın desteklenmesi ve EYT’lileri çalıştırmaya devam eden işverenlerin maliyetini azaltmak için SGDP desteği verildi.
HAZİNE’DEN ÖDENİYORDU
Peki, nedir, SGDP? Emekli olup, emekli aylığı bağlananların yaşlılık aylığı kesilmeden yeniden çalışmaya başlamaları halinde Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kesiliyor. Bu kesinti hem işverenden hem de çalışandan yapılıyor. EYT düzenlemesi ile emekli olup da aynı işyerinde çalışmaya devam edenlere, yani Sosyal Güvenlik Destek Primine (SGDP) tabi çalışmaya başlamaları halinde, bu kişilerin işverenleri, yüzde 5 oranında sosyal güvenlik destek primi indiriminden yararlandı. İşveren hissesi için uygulanan 5 puanlık indirim Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından karşılandı. Aynı işyerinde çalışmaya devam etmeyip başka işyerinde çalışmaya başlayanlar için bu destek uygulanmıyor. Ayrıca, aynı işyerinde belirli bir süre çalışıp başka işyerine geçenler de bu destekten faydalanamıyor.
HAKSIZLIK YARATTI
İşverenler, EYT düzenlemesinden bu yana yaklaşık 1.5 yıldır bu destekten yararlanıyordu. İşte, Meclis’te görüşülen vergi tasarısı yasalaştıktan sonra artık EYT’li çalışanlar için uygulanan yüzde 5’lik prim desteği kalkıyor. Neden kalkıyor? Kanun tasarısında nedeni hakkında da açıklama getirildi. Birincisi, işverenlerin ani işgücü kaybından dolayı yaşayacakları olumsuz durum ortadan kalktı. İkincisi, EYT’lileri çalıştıran işverenler bu destekten faydalanırken, EYT dışında gerekli şartları tamamlayarak emekli olan ve SGDP’ye tabi çalışanlar için bu destekten faydalanılmamasının ayrımcılığa ve haksızlığa neden olması. Bu iki nedenden dolayı EYT’li çalıştıran işverenlere uygulanan yüzde 5’lik destek bundan sonra artık uygulanmayacak.
PRİM ORANI YÜZDE 2.25’E ÇIKIYOR
Karara göre DASK, hasarları poliçede yazan tutar üzerinden ödeyecek. Karar sonrası da DASK durdurduğu hasar ödemelerine başlayacak. Önce neler olmuştu, kısaca değineyim; sonra Yargıtay’ın bu kararı ne anlama geliyor anlatayım.
2022’nin sonunda DASK, zorunlu deprem sigortasının teminatlarını artırarak, bir konut için 320 bin lira olan en yüksek teminat tutarını 640 bin liraya çıkardı. Bu artışlar tebliğ olarak yayımlandı ve o tarihte vatandaşlara da, ‘yeni teminatlardan yararlanmak için ek prim ödeyerek poliçelerinizi yenileyin, zeyilnamenizi yaptırın’ diye duyuruldu. Kimileri zeyilname yaptırıp poliçelerini yeniledi ama büyük bir çoğunluk yenilemedi, eski teminatlarla devam etmeyi tercih etti. 6 Şubat depremleri yaşandı ve DASK kanunun hükmettiği gibi zeyilname yaptıranların hasarlarını yeni teminatlar üzerinden; yaptırmayanların hasarlarını ise poliçede yazan teminatlar üzerinden ödedi. DASK, Kahramanmaraş depreminde, konutu hasar gören 600 bin vatandaşa 36 milyon TL de ödeme yaptı.
NELER YAŞANMIŞTI?
Bu noktada bu işten kendine pay çıkarmak isteyen birileri çıktı, deprem bölgesinde tek tek depremzedelerin kapısını çalıp, ‘zeyilname yaptırılmasa bile DASK hasarları yeni teminatlar üzerinden ödemek zorunda, dava açın, tahkime gidin, kesin kazanırsınız’ diyerek, vatandaşın aklını karıştırdı. Kamu Denetçiliği Kurumu, Kahramanmaraş depreminde zorunlu deprem sigortası olup da konutu hasar görenlere DASK’ın, 2022 yılı tarifesine göre ödediği sigorta tazminatının 2023 yılı tarifesine göre ödenmesi yönünde tavsiye kararı da aldı. Vatandaş da daha çok hasar alabilir miyim umuduyla ya mahkemelere ya da Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurdu. Buraya kadar sorun yok; vatandaş hukuk yoluyla hakkını aradı. Fakat başvurular sonrası ilginçtir, iki farklı karar çıktı. Birinde, ‘DASK, zeyilname yaptırmayanlara poliçelerinde yazan teminatları ödeyerek, kurallara uygun hareket etmiştir’ diyerek, DASK lehine karar verildi. Diğerinde tam tersi, ‘Zeyilname olmasa bile DASK yeni teminatlar üzerinden ödeme yapmak zorunda’ denerek, DASK aleyhine, tüketici lehine karar verildi.
DASK ÖDEMELERİ DURDURDU
Farklı farklı kararlar üzerine, vatandaş arasında ayrımcılık olmaması için DASK, deprem bölgesindeki tüm hasar ödemelerini durdu ve ‘Yargıtay ne karar verirse onu öderiz, eski teminatlı poliçeleri yeni teminatlar üzerinden öde derse onu da öderiz’ diyerek, Yargıtay’a başvurdu. Yargıtay, beklenen kararını açıkladı. Özetle, DASK’ın sorumluluğunun poliçede yazan teminat ile sınırlı olduğuna, ek prim alınmaksızın yeni teminatlar üzerinden ödeme yapılamayacağına hükmetti ve Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından alınan kararı da bozdu.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Peki, şimdi ne olacak? DASK, deprem bölgesinde zeyilname yaptırmayan ve konutu depremde yıkılan depremzedelerin hasarlarını poliçelerindeki teminat limiti neyse –ki, bir konut için en yüksek teminat tutarı olan 320 bin lira- ödeyecek.
‘Biz yaptık işte, alın uygulayın’ demekle bu işler olmuyor. Neden mi bahsediyorum? Bina tamamlama sigortasından. Müteahhitinden vatandaşına, belediyelerden sigortacısına kadar tüm kesimlerin beklediği düzenleme haziran ayının ortasında uygulamaya girdi. Tam olarak uygulanabilmesi için de vergisel açıdan küçük bir düzenleme, daha doğrusu uyarlama yapılması gerekiyordu. Düzenleme de şu sıralar Meclis’te görüşülen vergi paketi içinde yer alacaktı, ama olmadı. Artık unutuldu mu, önemsenmedi mi, ‘onlar şimdilik beklesin mi?’ dendi, bilinmez. Konuyu biraz açayım da neyin unutulduğu ya da önemsenmediği anlaşılsın.
Bina tamamlama sigortası, yıllardır bir türlü tam anlamıyla gerçekleştiremediğimiz kentsel dönüşümün itici gücü olacaktı ve uygulama başladı. Şöyle ki, vatandaş, evini ya da binasını dönüştürürken müteahhit ile yapacağı anlaşmanın içine bina tamamlama sigortasını ekletecek. Müteahhit süresinde konutu teslim edemezse devreye sigorta şirketi girecek ya vatandaşın ödediği paraları faizi ile geri ödeyecek ya da müteahhitten inşaatı devralacak ve konutları bitirip, vatandaşa teslim edecek. Teslim edeceği süre içinde de vatandaşa kira ödemesi yapacak. Bu kadar basit ve işlevsel.
HAKSIZ REKABETİN BU KADARI
Peki, sorun nerede? Bina tamamlama sigortasının işleyişinde bir sorun yok; sorun, vergi tarafında. Onu da anlatayım. Müteahhit, inşaat öncesinde bankadan teminat mektubu aldığında damga vergisi ve harçlardan istisna tutuluyor. Bu, bankalara tanınmış bir hak. Ama aynı müteahhit, bina tamamlama sigortası yaptırırsa, vergi ve harç ödemek durumunda kalıyor. Çünkü bu istisna sigorta şirketlerine tanınmamış durumda. O zaman ne oluyor? Bir, müteahhitin maliyeti artıyor, ikincisi ve daha önemlisi bankalarla, sigorta şirketleri arasında haksız rekabet ortamı oluşuyor.
İşte hem bu haksızlığın giderilmesi için hem de bina tamamlama sigortasının tam anlamıyla uygulanabilmesi için şu günlerde Meclis gündemindeki vergi paketi içine bina tamamlama ve kefalet sigortası teminat senetlerine de bankalardaki gibi vergi muafiyeti tanınmasına yönelik madde eklenecekti. Ama eklenemedi.
YA PARASINI YA EVİNİ ALACAK
Şimdi birileri diyecek ki, ‘bu bahsettiğin vergi kaybına giriyor’. Hiç alakası yok. Müteahhit sigortaya gideceğine, bankaya gidecek; vergi kaybı açısından ne fark edecek? Ayrıca bankanın vereceği teminat mektubunun evini dönüştürecek vatandaşa hiçbir faydası yok. Müteahhit işi bırakıp giderse, vatandaş ortada kalacak. Geçmişte yaşandığı gibi. Sigortada ise vatandaş her şart altında ya parasını ya evini alacak.
Duyduğuma göre, bina tamamlamadaki bu düzenleme ekim ayındaki ikinci vergi paketine kalmış, yani bırakılmış. Niye? Bir taraftan 6 Şubat depremlerinin yarattığı kaybı telafi etmek için paket üstüne paket açıklayıp, bundan sonraki olası depremlerdeki maliyeti azaltmak için kentsel dönüşümü dilimizden düşürmüyoruz; diğer taraftan da bu işe çözüm olacak ufak bir düzenlemeyi bile yapmıyoruz, erteliyoruz.
işçi statüsünde çalışanların alacağı yeni kıdem tazminatı da belli oldu. Çalışanların, 2024 Temmuz-Aralık döneminde alacağı kıdem tazminatının üst sınırı 41.828 lira olarak açıklandı. Bu yılın ilk yarısında ise kıdem tazminatının tavanı 35.058 lira olarak açıklanmıştı. Buna göre, kıdem tazminatı yüzde 19.31 artırıldı.
Bu yılın ikinci yarısında kıdem tazminatı ile ilgili şöyle bir gelişme daha yaşanacak. 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücret senedi iki kere belirlendiğinden, çalışanların alacağı kıdem tazminatı da artıyordu. Bu yılın ikinci yarısına yönelik asgari ücrette bir artışa gidilmezse -ki, görünen gidilmeyeceği yönünde- çalışanların alacağı kıdem tazminatında bir değişiklik olmayacak. Şöyle ki; sene başında asgari ücret brüt 20 bin 2 lira olarak açıklandı ve sene sonuna kadar da asgari ücret bu şekilde devam edecek. Bu durumda asgari ücretli bir çalışanın kıdem tazminatı sene başında 20 bin 2 lira üzerinden hesaplandığı gibi 2024’ün ikinci yarısında da aynı tutar üzerinden hesaplanmaya devam edecek.
TAZMİNATA HAK KAZANMA ŞARTLARI
Şu ayrıntıyı da vereyim; bu yılın ikinci yarısında yüksek maaşlı çalışanların alacağı kıdem tazminatı da arttı. Nasıl mı? Senenin ilk yarısında kıdem tazminatı tavanı 35.058 lira üzerinden hesaplanırken, Temmuz ayından itibaren 41.828 lira üzerinden hesaplanacak.
Peki, kimler kıdem tazminatına hak kazanıyor? Çalışanın işveren tarafından işten çıkarılmış olması gerekiyor. Çalışan işyerinde bir yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatına hak kazanıyor. Erkeklerde askerlik nedeniyle, kadınlar da evlilik nedeniyle işten ayrılma halinde kıdem tazminatını alabiliyor. Tabi bir de çalışan emekliliğe hak kazandığında kıdem tazminatını alıyor.
Bunların dışında istisnai bir durum daha var. 8 Eylül 1999 öncesi sigortalı olanlar eğer EYT’den emekli olamadıysalar (prim gün sayısı, çalışma yılı eksikliği nedeniyle), 15 yılı doldurup, 3 bin 600 prim gün sayısını tamamladıklarında kıdem tazminatı alıp, işten ayrılabilirler. İlk sigortalı olduğu tarih 8 Eylül 1999-30 Nisan 2008 arasında olanlar ya 25 yıl çalışıp, 4 bin 500 prim günü doldurduklarında kıdem tazminatı alabilirler ya da çalışma yılına bakılmaksızın 7 bin prim günü doldurduklarında işyerinden kıdem tazminatı alıp, işten ayrılabilirler.
BU HESABA DİKKAT!
Yeri gelmişken kıdem tazminatının nasıl hesaplandığına da kısaca değineyim. Çalışılan her tam yıl için 30 günlük giydirilmiş ücret (ikramiye, prim, yol ve yakacak yardımı gibi tüm ödemelerin dahil olduğu ücret) üzerinden kıdem tazminatı ödeniyor. Brüt ücret ile çalışılan yılın çarpımı sonucu toplam kıdem tazminatı hesaplanıyor.