Doğrudur, sosyal güvenlik sisteminde bir değişiklik konuşuluyor. Nitekim hükümet yetkilileri, emeklilik sisteminde daha dengeli, adil bir uygulamaya geçileceği yönünde açıklamalar da yapıyor. Hatta değişikliğin yeni yasama döneminde ele alınacağı da söyleniyor. Peki, nasıl bir değişiklik öngörülüyor?
Bildiklerimi paylaşayım ama önce TÜİK’in yeni açıkladığı 2023-2100 nüfus projeksiyonunu kısaca değineyim. Çünkü bu projeksiyon, sosyal güvenlikte neden reforma ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Yaşlı nüfusun, yani 65 ve üzeri yaştakilerin, oranının tüm senaryolara göre artması bekleniyor. Projeksiyona göre, 2023 yılında yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10’u geçti ve bu oranın, 2050’de yüzde 23.1, 2075’te yüzde 31.7 ve 2100’de yüzde 33.6’ya ulaşması bekleniyor. 2075 yılında her 3 kişiden 1’i yaşlı olacak. 2023 yılında çalışma çağındaki nüfus oranı yüzde 68.3 ve bu oranın da 2050’de yüzde 61.9, 2075’te yüzde 55.9, 2100’de yüzde 54.6 olması bekleniyor.
DAHA AZ ÇALIŞAN DAHA ÇOK EMEKLİ
Özetle bu da şu anlama geliyor; gelecekte daha az çalışan daha çok emekli olacak. Bugün için sosyal güvenlikte aktif/pasif oranı 1.65. Daha açık anlatımla, bugün 1.65 çalışan 1 emekliyi finanse ediyor. TÜİK’in bu projeksiyonuna göre de gelecekte emekliyi finanse edecek çalışan olmayacak. Bu durumda da sosyal güvenlik sistemi sürdürülemez hale gelecek, emekli aylığı ödenmesi bile riske girecek.
İşte bunun için sosyal güvenlikte yeni bir reforma ihtiyaç var.
Geçmişte şu reformalar yapıldı, içeriği şuydu gibi konulara girmeyeceğim. Aslında SGK’nın 2023 yılı raporunda reformun sinyalleri veriliyor. 1999 ve 2008 yıllarında iki köklü reforma yapıldığı, bu reformların etkisinin tam anlamıyla henüz görülmeden EYT gibi genişleyici düzenlemelerin yapılmaması vurgulanıyor. Sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak için de nüfusun yaş ortalaması, istihdam, çalışma çağındaki nüfus gibi kriterlere göre emekli aylığına esas teşkil edecek parametrelerin otomatik güncellenmesi öneriliyor.
AYLIK BAĞLAMA ORANINDA DEĞİŞİKLİK
Bu ne anlama geliyor? Yaşam sürelerine ve emekli sayısı ile çalışan sayısındaki orana uyumlu emeklilik kriterleri ve emeklilik yaşı otomatik olarak ayarlanacak. Bununla birlikte aylık bağlama oranında (ABO) yeniden düzenlemeye gidilecek. Bugün için ABO, prim gün sayısına, 1999 öncesi, 2000 sonrası, 2008 sonrası sigortalı girişine göre yüzde 28 ila yüzde 76 arasında değişiyor. 2008 sonrası sigortalı olanlarda ABO oranı yüzde 40’lara kadar düşüyor.
Orman yangınları sonucu hasar tespit çalışmaları halen devam ediyor. Zarar gören tarım arazileri için devlet destekli tarım sigortaları varsa, sorun yok; TARSİM oluşan tüm hasarı öder. Peki, bu yangınlarda zarar gören yapıların hasarını kim, nasıl karşılayacak? Son tespitlere göre bu binaların 11’i yıkık, 92’si ağır hasarlı, 32’si ise az hasarlı.
Keşke, Meclis tatile girmeden, şu zorunlu afet sigortasını (ZAS) çıkartsaydık. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, haziran ayının başında, “Zorunlu afet sigortasını haziran sonu itibariyle devreye alıyoruz. Depremin yanı sıra diğer doğa kaynaklı afetler de sigorta teminatına dahil ediliyor. Deprem için binalar, diğer afetler için binalar ve taşınır mallar teminat altına alınırken, köy alanları da kapsama alınıyor” açıklamasını yapmıştı.
YANGINLAR DASK KAPSAMINDA OLACAKTI
Bu açıklamanın ardından Meclis tatile girmeden, vergi kanunları ile bazı kanunlarda değişiklik içeren kanun teklifinin içine zorunlu afet sigortası da girecekti. Ne olduysa, kanun teklifine alınmadı. Öğrendiğime göre de ekim ayında Meclis açılınca, gündeme gelecekmiş.
Keşke orman yangınları sezonu açılmadan zorunlu afet sigortası kanununu çıkarıp, uygulamaya geçebilseydik. Eminim birileri diyecek ki, ‘afet sigortası ile orman yangının ne alakası var?’. Çok alakası var. Anlatayım. 24 yıldır, DASK kapsamında uygulanan zorunlu deprem sigortası kalkacak, yerini zorunlu afet sigortasına bırakacak. Afet sigortası da başta deprem ve sel olmak üzere; heyelan, yer kayması, dolu, hortum, fırtına, yanardağ patlaması gibi tüm afetleri kapsayacak. Bir şeyi de kapsayacak; o da, orman yangınları sonucu konutlarda oluşan hasarı. Bu durum da dünyada tek olacak. Yani, zorunlu afet sigortası dünyada, orman yangınları sonucu binalarda oluşan hasarı kapsam altına alan tek afet sigortası olacak.
ZORUNLU AFET SİGORTASI EKİME KALDI
Daha bitmedi. Malum, zorunlu deprem sigortası, köy alanlarını ve köy evlerini kapsamıyor. Zorunlu afet sigortası ise köy alanlarını ve köylerdeki konutları da kapsam altına alacak. Daha açık şöyle anlatayım. Orman yangını nedeniyle köydeki evler zarar görürse DASK, bu konutların hasarlarını da ödeyecek.
Eğer biz, Meclis tatile girmeden, orman yangınları da başlamadan zorunlu afet sigortasını devreye alabilseydik; son yangınlarda hem köy alanlarında hem de İzmir gibi şehirlerde zarar gören 142’den fazla konutun hasarını DASK ödeyecekti. Konutları zarar görenler de şimdi olduğu gibi, ‘yıkılan binamın yerine yenisini kim koyacak, benim zararımı kim karşılayacak?’ diye kara kara düşünmeyecekti.
Okuyucular, ‘Mesai saatleri düşecekmiş, doğru mu?’ diye soruyor, kimi okuyucular da ‘Mesai saatleri kısalırsa ücretler de düşer mi?’ diye merak ediyor. Doğrudur, son haftalarda mesai saatlerinin kısılacağı konusu gündemde. Hatta bu konuda kamunun taslak hazırladığı da yazılıp, söyleniyor. Yine söylenenlere göre mesai saatleri kamuda 40, özel sektörde ise 35 saate düşecek
İşin aslı, mesai konusu ilk olarak Hazine ve Mali Bakanı Mehmet Şimşek’in kamuda tasarruf paketi ile ilgili detayları açıklaması sırasında; kamuda esnek ve uzaktan çalışma modellerinin geliştirileceğini gündeme getirmesi ile konuşulmaya başlandı ve esnek ve uzaktan çalışma uygulaması, ‘Kamuda mesai saatleri kısalıyor’ gibi algılandı.
Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın ücretler, iş sağlığı ve güvenliği, işçilerin refahı, çalışma süreleri, istihdam ve işgücü piyasası uygulamalarının önümüzdeki dönemde gündemlerinde olduğunu açıklaması üzerine yine konu ‘Mesai saatleri kısalıyor’ şeklinde yorumlandı. Şu bilgiyi de vereyim, geçen senenin sonunda mesai saatlerinin kısaltılması konusunda Meclis’e kanun teklifi de verilmişti ama kabul görmedi.
KAMUDA 40, ÖZELDE 45 SAAT
Peki, mesai saatlerinde mevcut durum ne? İş Kanunu’na göre kamuda çalışma süresi haftalık 40 saat, özel sektörde ise 45 saat. İşçi statüsünde çalışanlar için bu 45 saatlik çalışma süresinin üzerindeki her bir çalışma, fazla mesaiye girer ve ücretlendirilir. Ücretlendirme de, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücretin yüzde 50 fazlası olarak uygulanır. Örneğin, bugün için saatlik asgari ücret 88.90 lira ve fazla çalışılan her bir saat için çalışana 133 lira ödenmelidir.
Haftalık 45 saatlik çalışma süresi işçi ile işverenin anlaşması halinde bölünebilir. Bu süre 6 güne de bölünebilir, 3 güne de bölünebilir; daha farklı da bölünebilir, 24 saatlik vardiyalı da çalışılabilir. Ancak haftalık çalışma süresi aşılamaz. Sağlık hizmetleri gibi bazı meslek gruplarında farklı uygulamalar da olabilir. Bu konuda Yargıtay’ın farklı farklı kararları da var ama o konulara girmeyeceğim.
DÜNYADA UYGULAMA NE?
Şu bilgiyi de paylaşayım; Türkiye’de, mesai saatleri Avrupa’ya göre daha uzun. Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama haftalık çalışma süresi 36.4 saatlerde ve 35 saatlik çalışma süresine doğru da gidiyor. ABD’de ise 35-40 saat arasında değişiyor. Benzer şekilde Almanya’da da 35-40 saat arasında değişiyor, İngiltere’de ise 37.5 saat. Bizde de sendikalar her platformda ve toplu iş sözleşmelerinde 35 saati gündeme getiriyor. Aslında bu talepleri daha az çalışmak için değil de daha çok fazla mesai ücreti ödenmesi amacıyla atılan adımlar olarak da yorumlayabiliriz.
Cevap: Merkez Bankası son enflasyon raporunda 2024 yılsonu için enflasyon tahminini değiştirmeyerek, yüzde 38’de tuttu. Yine Merkez Bankası’nın 2025 yılı enflasyon tahmini ise yüzde 14. 2024 yılının başında asgari ücret yüzde 49 zamlanarak, brüt 20 bin 2 lira, net 17 bin 2 lira olarak belirlendi. 2023 yılı yıllık enflasyonu yüzde 64.77, son 6 aylık enflasyon ise yüzde 37.57 olarak gerçekleşti. Buna göre 2023’ün son 6 aylık enflasyonun 11.43 puan üzerinde asgari ücrette artışa gidildi. Hatırlatmakta fayda var, 2023 yılının temmuz ayında da yüzde 34’lük artışla asgari ücrete ara zam yapılmıştı. 2024 yılında ise asgari ücrete temmuz ayında ara zam yapılmadı. Yani, sene başındaki yüzde 49’luk zam 2024 yılının tamamı için geçerli oldu. Bu açıdan değerlendirirsek 2025 başında asgari ücrete, hedeflenen 2025 enflasyonu kadar zam yapılmayacağını, bu zam oranının çok düşük kalacağını söyleyebiliriz. Benim tahminim, 2025 Ocak ayında asgari ücrette yüzde 40’lar civarında bir artış yapılacağı yönünde. Önümüzde daha 4 aylık bir süre var. Kasım sonu, aralık başı gibi asgari ücret zam tutarı daha da netleşir.
PRİMLERİ BAĞ-KUR ÜZERİNDEN ÖDEYECEKSİNİZ
Soru: Kardeşim 24.08.1976 doğumlu, erkek. İlk sigorta girişi 16.12.2006. Şuanda 4450 sigortalı günü var. Bir kısmı SGK, bir kısmı Bağ-Kur üzerinden. Emeklilik için Bağ-Kurlu devam ederse 9000 görünüyor, SGK 7200 gün, 60 yaş. Kendine ait bir dükkanı var. Sigortasını aile olarak biz ödüyoruz. Primleri ödemeye nasıl devam edelim? Gül K.
Cevap: Kardeşinizin kendine ait bir dükkanı ve dolayısıyla da kendine ait bir şirketi varsa SSK üzerinden prim ödeyemezsiniz. Eğer halen SSK üzerinden prim ödüyorsanız, SGK bu primleri Bağ-Kur üzerine geçirecektir. Bu durumda Bağ-Kur üzerinden sigortalı olunmak ve Bağ-Kur primi ödenmek durumunda. Aksi bir durum sosyal güvenlik mevzuatına aykırıdır.
KISMİ EMEKLİLİK KALKMADI
Soru: 1999 öncesi SGK girişi olan kadınlar 58 yaşında 3600 prim gün sayısını doldurduklarında kısmi emekli olabiliyorlar. Bu hakkın ortadan kalktığına ilişkin bir haber işittim. Bu konuda bizi aydınlatırsanız memnun olurum? Hakkı K.
Cevap:
Kelimenin tam anlamıyla kamusundan şirketlere, vatandaşına kadar tüm kesimler, ‘bırakın ne olacaksa olsun artık’ modunda. Neden bunları yazdım, anlatayım.
Türkiye Sigorta Birliği (TSB), 2024 yılının 6 aylık teknik sonuçlarını açıkladı ve durumun vahameti ortaya çıktı. Yılın ilk yarısında sigorta şirketleri trafik sigortasında toplam 10 milyar TL zarar açıkladı. Rekor diyorum, çünkü 2023’ün tamamında trafik sigortasındaki zarar tutarı 13 milyar TL’ydi. Yani, bir yıllık zararı, şirketler bu yılın ilk yarısında yaptı. Bu hızla gidilirse yılı 20 milyar TL zararla kapatırlar ki, bu da sigorta tarihinin en yüksek zararı anlamına gelir.
SİGORTACI İLE VATANDAŞ MAHKEMELİK
Biraz inceledim, yılın ilk yarısında, trafik sigortası satan 30 sigorta şirketinin 26’sı zarar açıklamış. Neredeyse sigorta şirketlerinin tamamı trafik sigortasından zarar ediyor. Peki, bu zarar nereden kaynaklanıyor? Onu da inceledim. Bu yılın ilk yarısında şirketler trafik sigortası satışından 59 milyar TL prim toplamışlar, 46 milyar TL de hasar ödemişler, 119 milyar TL daha da ödeyecekler. Daha açık bir anlatımla, vatandaşla sigorta şirketi hasarda anlaşamamış, anlaşmazlık hukuka yansımış, her iki kesim de mahkemelerle uğraşıyor ve davalar bitince de sigorta şirketleri 119 milyar TL daha hasar ödeyecek. Kaba bir hesapla, sigorta şirketleri trafik sigortasından 59 milyar TL para toplamış, 165 milyar TL hasar oluşmuş, aradaki 106 milyar TL’yi de şirketler kendi kasalarından ödeyecek. Bu rakamları işin tekniğine girmeden, basit olsun ve vatandaş anlayabilsin diye verdim. Üstelik bu rakamlar daha yılın ilk yarısına ait. Bir de siz sene sonunu düşünün.
YABANCI SERMAYE ARTIK KAÇIYOR
Yıllardır da bu tablo devam ediyor. Tek fark, zarar rakamı her geçen yıl artıyor. İşin ilginci sigorta şirketleri sürekli zarar ettikleri için, vatandaş da her geçen yıl trafik sigortası fiyatı arttığı için feryat ediyor. Yani ne satıcı ne de alıcı memnun. Durum öyle hale geldi ki, trafik sigortasındaki bu zarar yüzünden sigorta şirketlerinin sermayeleri eriyor ve her sene yeni sermaye ihtiyacı doğuyor. Kimi sermaye koyuyor, kimi ‘yeter artık’ deyip, koymuyor. Koymadıkça şirketlerin mali yapıları zayıflıyor. Yabancı şirketlerin sermayedarları şaşkın şaşkın izliyor. Kimi yabancı sermayedar satıp Türk sigorta pazarından biran önce çıkmanın yollarını arıyor ki, bugün yabancı sermayeli bazı şirketler satılık ve bunun da en büyük nedeni trafik sigortasıdır.
GEÇİCİ ÇÖZÜMLER BİR İŞE YARAMIYOR
İşin bir başka ilginç tarafı da ne yapılırsa yapılsın çözüm bulunamaması. Mesela, devlet, bu yılın ortasına kadar trafik sigortası primlerini sene başlarında belirler, açıklar ve şirketler bu açıklanan primlere göre trafik sigortasını satardı. Bu yılın mayıs ayında trafik sigortasında hasar maliyet endeksi uygulamasına geçildi, artık devlet, yani Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), fiyat artışlarını aylık belirlemeye başladı. Kabaca, artık trafik sigortasının fiyatına aylık müdahale edilir hale geldi. İşe yaradı mı, yaramadı mı, kimin işine yaradı; o tarafını bilemeyeceğim ama tablo değişmedi. Yine zarar. Bu da gösteriyor ki, palyatif çözümler bir işe yaramıyor, hatta öyle ki artık günü de kurtarmıyor. Sigorta şirketine soruyorsun fiyat yetersiz kalıyor, vatandaşa soruyorsun fiyat yüksekliğinden yakınıyor. Şunu da belirteyim, faizler yüksek de, şirketler mali karla zararı bu seviyelerde tutuyor. Bir de faizler düşük olsa ya da yarın öbür gün düşmeye başlasa –ki, eninde sonunda düşecek bu seviyelerde gitmeyecek- işte o zaman görün siz şirketlerin halini.
Hem temmuz ayı emekli maaşlarının zamlanması hem en düşük emekli aylığının 12.500 liraya çıkarılması hem de mevcut emeklilere yıl ortasında yeni emekli olanların eklenmesi ile birlikte bankalar arası emekli promosyon yarışı da kızıştı.
Bu yılın mart ayında SGK, emekli promosyonları ile ilgili 19 banka ile anlaşma yaptı ve promosyon ödemeleri iki katına çıkarılarak 8 ila 12 bin lira arasında belirlendi. Temmuz ayı ile birlikte birçok banka emeklilere ödenen promosyon tutarlarını artırdı. Bugün emekli maaşına göre bankaların ödedikleri promosyon tutarı 18 bin liralara kadar çıkıyor. Kimi bankalar fatura ödeme talimatı verilmesi, kredi kartı kullanılması ve bir emekliyi daha aynı bankadan maaş almaya ikna edilmesi gibi şartlarla promosyon tutarlarını 20 bin liralara kadar çıkartıyor.
SON TARİH 31 AĞUSTOS
Peki, hangi banka, ne kadar promosyon ödüyor ve şartlar neler? Hemen hemen tüm bankaların ortaya koyduğu şart aynı; 3 yıl boyunca emekli maaşının bankadan alınacağının taahhüt edilmesi. Yeni promosyon tutarlarından yararlanmak için son tarih ise 31 Ağustos. SSK ve Bağ-Kur emeklileri SGK’ya başvurarak ya da e-Devlet üzerinden emeklilik başvuru işlemleri sırasında promosyon ödemesi alacakları bankayı tercih edebiliyorlar. Memur emeklileri de aynı işlemi yapıyor.
Mevcut promosyon tutarları 31 Ağustos tarihine kadar geçerli olsa da bankalar henüz promosyon tutarlarını 10.000 liradan 12.500 liraya çıkartılan en düşük emekli aylığına göre henüz ayarlamadılar. Ancak 10.000 liraya göre en düşük emekli aylığına ödenen promosyon tutarı 31 Ağustos tarihine kadar 12.500 lira için de geçerli olacaktır. İşte, bazı bankaların 31 Ağustos tarihine kadar uyguladıkları emekli promosyonları ve şartları.
HANGİ BANKA NE KADAR ÖDÜYOR?
Garanti Bankası:
Öncelikle şunu belirteyim, 12.500 liraya çıkan en düşük emekli aylığından 4.5 milyonu bulan SSK ve Bağ-Kur’dan dul ve yetim aylığı alanlar da yararlanacak; tabi hisseleri oranında. Malum; ölüm aylığından, vefat eden sigortalının eşi, çocukları ve bazı şartlara göre de anne ve babası yararlanabiliyor. Vefat eden sigortalının dul eşine yüzde 50 oranında aylık bağlanırken, sigortalının çocuğu yoksa ve eşine kendi sigortalılığı nedeniyle gelir ya da aylık bağlanmamışsa yüzde 75’i oranında ölüm aylığı bağlanıyor. Çalışmayan ya da kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış çocuklardan; 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde de 20 yaşını, yükseköğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanlara maaşın yüzde 25 oranında aylık bağlanıyor.
3.125 LİRADAN DÜŞÜK OLMAYACAK
Bu çerçevede dul ve yetim aylığı alanlar 12.500 liraya çıkan en düşük emekli aylığından yüzde 25, yüzde 50 ve yüzde 75 oranında yararlanacaklar. En basit şöyle anlatayım. En düşük emekli aylığının artması ile birlikte; yüzde 25 hisseye göre aylık alanların maaşı ağustos ayından itibaren 3.125 liradan, yüzde 50 hisseye göre 6.250 liradan, yüzde 75 hisseye göre de 9.375 liradan düşük olmayacak.
Peki, maaş farkları hesaplara yattıktan sonra dul ve yetim aylığı alanların kafaları neden karıştı? Emekli maaşlarında olduğu gibi dul ve yetim aylığı alanlarda da kök maaş hesabı var. Bu yılın Ocak ayında en düşük emekli aylığı 10.000 liraya çıkarılmıştı ve bu kapsamda en düşük dul ve yetim aylığı alanların maaşları da artmıştı. 2023 yılının Aralık ayında yüzde 25 hisseye göre 1.500 lira maaş alanların hesabına 2024 Ocak ayından itibaren 2.500 lira yatırıldı. Neden? En düşük emekli aylığı 10.000 liraya çıkarıldığı için yüzde 25 hisseye göre de en düşük aylık 2.500 liradan daha az olmayacağı için. Oysa bu kişilerin kök maaşları 1.500 liraydı.
YANLIŞ HESAP YAPMAYIN
Temmuz ayında SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin zam oranı yüzde 24.73 oldu. Temmuz ayında da yüzde 24.73’lük zamlı maaşlar hesaplara yatırıldı. Aynı şekilde dul ve yetim aylığı alanların da maaşları yüzde 24.73 zamlandı ve bu hesaba göre zamlı maaşlar hesaplara yatırıldı. Yüzde 25 hisseye göre kök maaşı 1.500 lira olup da en düşük emekli aylığı 2 bin 500 lirayı alanların maaş hesapları 1.500 lira üzerinden yapıldı ve önce yüzde 24.75 zam uygulandı, maaş 1.886 lira çıktı, bunun üzerine yüzde 4 ek ödeme eklendi; böylece temmuz maaşı 1.961 lira oldu ve temmuz ayında da hesaplara bu tutar yatırıldı. En düşük emekli aylığı 12.500 liraya çıktığı için ve yüzde 25 hisseye göre en düşük dul ve yetim aylığı 3.125 liradan az olamayacağı için; 7 Ağustos tarihinde bu kişilere maaş farkı olarak 1.164 lira yatırıldı. Ağustos ayından itibaren de kök maaşı 1.500 olanların hesaplarına 3.125 lira yatırılacak.
Yanlış hesap yapılmasının bir nedeni de ocak-haziran döneminde bankaya yatan maaşlar içinde yüzde 4’lük ek ödemenin olması. Yani, bankaya her ay 5.200 lira yatırılıyorsa, bunun içinde yüzde 4’lük ek ödeme tutarı (200 lira) var. Maaşınız aslında 5.000 lira. Dolayısıyla yüzde 24.73’lük Temmuz zammını 5.000 lira üzerinden hesaplamanız gerekiyor.
Okuyucumun başından geçenleri özetleyeyim. Okuyucumun aracının trafik sigortası var ama kaskosu yok. Trafikte lüks bir araca çarparak, maddi zarara neden oluyor. Zarar trafik sigortasının teminat limitinin –ki, bugün için bu tutar 200 bin TL- çok üzerinde. Kasko da olmadığı için, trafik sigortasının karşıladığı tutarın üzerini karşı taraf doğal olarak okuyucumdan istiyor. Rakamı vermeyeyim ama büyük bir tutardan bahsediyorum. Okuyucum da haliyle ‘şimdi ben ne yapacağım?’ diye soruyor.
Aslında bu olay birçok sürücünün başına geliyor. Eğer okuyucumun kaskosu olsaydı, sorun olmayacaktı. Çünkü kasko sigortasının içindeki ihtiyari mali mesuliyet, kısa adı İMMM teminatı ki, buna da ben trafik sigortasının tamamlayıcı sigortası diyorum, tüm zararı karşılayacaktı ve okuyucumun başı ağrımayacaktı, kara kara düşünmeyecekti.
TRAFİK SİGORTASINA GÜVENMEYİN
Buradan yola çıkarak, trafik sigortası olup da kaskosu olmayan sürücülere tavsiyelerimi sıralayayım. Trafikte 30 milyona yakın araç olduğuna ve her 4 araçtan 1’inin kaskosu bulunduğuna göre; konu, 22 milyon 500 sürüyü yakından ilgilendiriyor. Daha açık şöyle söyleyeyim, kaskosu olmayan bu 22.5 milyon sürücü, ‘nasıl olsa trafik sigortam var’ diyerek, trafik sigortasına güvenip yollara çıkmasın. Tıpkı okuyucumun başına gelen gibi bir gün trafikte bir nedenden lüks bir araca çarparsanız başınız çok ağrır. Keza ortalık lüks araçtan geçilmiyor. Araştırdım, marka vermeyeceğim ama bu araçların sadece bir tamponunun değeri bile 140-150 bin liradan başlıyor.
TEMİNATLAR ARTIK YETMİYOR
Peki, ne yapmak lazım? Duymak istemiyorsunuz ama o klasik lafı edeceğim; trafik sigortası gibi kaskoyu da mutlaka yaptırın. Şu sıralar da kasko yaptırmanın tam zamanı, çünkü sene sonundan itibaren fiyatlar en az yüzde 25-30 artacak. Yok, kardeşim ben kasko falan yaptırmam diyorsanız; o zaman, trafik sigortasının tamamlayıcısı olan ihtiyari mali mesuliyet sigortasını mutlaka yaptırın. Ne işe yarıyor? Trafik sigortasının yetersiz kaldığı durumlarda -ki, artık trafik sigortasının hem maddi ham de manevi tazminat limitleri yetersiz kalıyor- devreye giriyor ve karşı tarafa verdiğiniz tüm zararı karşılıyor. Yani bir anlamda trafik sigortasının teminatlarını tamamlıyor.
22.5 MİLYON SÜRÜCÜYÜ İLGİLENDİRİYOR
Bu teminat sadece maddi değil vefat, sakatlık gibi bedeni halleri de kapsıyor. Onu da şöyle anlatayım. Okuyucum, lüks araca çarpıp maddi zarara neden olmuştu ya; trafikte birisine çarpıp ölümüne neden olsaydı ve mahkemeler ölen kişinin ailesine 2 milyon 500 bin liralık tazminat ödenmesine hükmetseydi; bunun 1 milyon 800 binini trafik sigortası karşılayacaktı, kalan 700 bin lira yine ölüme sebep olan sürücüden istenecekti. İhtiyari mali mesuliyet teminatı olursa, bu 700 bin lira buradan ödenecek, sürücünün başı ağrımayacak.