Bana bilgiçlik taslayan adamlar

Daha biz el kadarken, bir tabure çekip oturuyor içimize erkekler.

Haberin Devamı

Bazen içimizde bir erkek sesi duyuşumuz ve kız kardeşlerimize acımasızca konuşmamız da bundan.
Bir insanın içinde ses olmaktan daha fazlası var mı?
Biz kadınlar, diğer kadınlara o taburedeki erkek gözüyle bakmaya başlıyoruz zamanla.
Onların sıfatları, yakıştırmaları, aşağılamalarıyla yapıyoruz yorumlarımızı.
Dedikodularımızı...
O taburedeki adamı kızdırmamak için, sürekli kendimize de çeki düzen verip duruyoruz.
Kariyer hırslarımızı rafa kaldırıyoruz.
Bazı işlere kalkışmıyoruz bile.
Aynı işi yapıp, onlar kadar kazanmamayı kabul ediyoruz.
Bazı sporları hiç denememeyi.
Her türlü şiddeti onların doğası kabul ediyor, sinirlendirmemeye çalışıyoruz.
Bağırır da, saldırır da, döver de, öldürür bile diyoruz.
İlişmemenin arka yollarına sapa sapa, bir çıkmaza sıkışıp kaldık.
Ne elimiz, ne de sesimiz ulaşıyor birbirimize.
“Herkes başının çaresine baksın”lara geliyoruz sonunda.
Ördeklerin uçup gitmesini engellemek için, birkaç tüyünü yolarsınız ya, kızların da küçükken kopartıveriyorlar kanadındaki
tüyü işte.
Ve hepimiz hatırlıyoruz, o tüyün kopartıldığı günü.
Havalanamayalım diye.
Kendimize olan güvenimizi alıveriyorlar bir çırpıda.
Sadece erkekler ve sınırsız iktidarları değil, içimizdeki tabureli adamın ağzıyla konuşan bizler de.
İnsanı mahveden içindeki ses.
İçimizdeki sesleri değiştirmedikçe, daha çok okuruz bu haberleri.
“Erkektir elinin kiridir”leri, “erkektir yapar”ları, “erkek adam ağlamaz”ları.
Sadece erkeklere inanmayı... Onların kurallarına uymayı... Onların suyuna gitmeyi...
Zaman içinde fark etmeden erkekleşip, kendimize bile gölge olmayı...
Bırakmamız lazım kızlar bunları.
Onların yaralayıcı, tüylerimizi yolup bizi kanatsız bırakan, birbirimize düşüren bakış açılarından çıkmamız lazım bizim.
Rebecca Solnit’in “Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar” diye bir kitabı var. Alıp okuyun.
Neden her şeyi bize erkekler anlatıyor, neden hayatı, hatta kendimizi bile, onlardan dinliyoruz?
Neden “Dur şimdi ben sana bir anlatayım da sen onu bir anla” diyorlar bize?
Biz niye peki’liyoruz, peki’lemeyelim, “Bir dakika o öyle değil” diyelim.
“Ben öyle hissetmiyorum” diyelim. “Bu lafı hak etmiyorum” diyelim.
“Bu açıklamayı beğenmedim, bana uymadı” diyelim.
“Bunu yapamazsın, izin vermiyorum” diyelim.
Neden masal dinler gibi o tabureli adamın söylemleriyle uykudayız?
Neden bize, başımıza gelenlerle nasıl baş edeceğimizi bile erkekler anlatıyor?
Neden kadında hep bir bahane, hep bir özür, hep bir açık?
Yoruldum, bıktım, usandım bu korkularla yaşamaktan. Açıklamaya çalışmaktan. Anlamaya çalışmaktan.
Onların anlattıklarına inanmaya çalışmaktan bitkin düştüm.
İnsan, nasıl bir bedende doğmuş olursa olsun, insandır insan.
Erkeklere aslansın, kaplansın demeyi de bırakalım artık.
Ormanda değiliz, hepimiz insanız.
Önce orada bir eşitlenelim.
Bir buluşalım aynı hizada.
Bizim kanadımız böyle değildi. Bütün tüylerimiz tamdı bizim.
Uçmak için doğduk biz.
İnsanlığı, kadınlığın da erkekliğin de önüne koymak istiyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları