“Boğazlar Meselesi” ve “Sonradan Gurmeler...”

Önereceğim kitabın isminin altına, “Mide de, kalp gibi ‘sol’dadır...” cümlesi nakşedilmiş !

Haberin Devamı

 Burada vurgunun, mide ya da kalpte olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz demektir. Yanlış düşünüyorsam; zaten Serdar Hocam düzeltir ama, buradaki asıl güzellemenin, “sol”un insana kazandırdığı lezzete ilişkin olduğu ıskalanmamalı...  Sayfaları çevirmeye başlayınca, benzer yazılarımdaki “teessür” dolaştı yine kaleme. Düşündüm de ben “Gurme” sözcüğü ile tanışalı 40 yıldan fazla olmuş. O da, rahmetli Burhan Felek sayesinde... Önce, Osmanlıcasını öğrenmiştik Usta’dan çünkü: “Şikemperver...” Yemeğin, sadece yemekten ibaret olmadığı farkındalığı ile tanışınca, işi sığ sularda ticarete dökenlere acıyasınız geliyor. “Bir sonradan gurmeye katlanmak için, mide lâzım” demek zorunda hissediyor insan kendini.

 

Haberin Devamı

“Gâvur İzmirli ama eş durumundan Antakyalı sayıldığını” söyleyen Mülkiye’nin değerli Hocalarından, sevgili dost Dr. Serdar Şahinkaya’nın, “Boğazlar Meselesi / Mide de, kalp gibi ‘sol’dadır...” isimli kitabında, “kadîm” şeyler kıpraşıyor bence. Telgrafhane Yayınları’nın Yeme/İçme dizisinden çıkan bu “eser”in, Nedim Atilla tarafından yazılan ve “bâdeye revnâk veren”; “önsöz ve arka kapak” satırlarına göz atalım:

“Boğazlar Meselesi” ve “Sonradan Gurmeler...”

 

“Umberto Eco; gerçek bir yemek yazarlığı katına ulaştığı Prag Mezarlığı romanında eski bir Latince deyimi hafifçe yerinden oynatır ve der ki: ‘Carmina dant panem’; ‘Edebiyat ve felsefe karın doyurur.’ Latince deyişin söylediği aslında tersidir. Latincede ‘Carmina non dant panem’ denir, yani ‘Edebiyat ve felsefe karın doyurmaz…’ Serdar Şahinkaya Hocam bu kitabın son taslağını gönderdiğinde aklıma hemen Eco’nun bu lafı oynatması geldi. Kitabı okudukça lezzetleri kovalamaya başladım. ‘Keyifleri göze-gönle göre düzenlemek varsa Serdar Hoca bunu çok da iyi başarmış’, dedim ilk olarak… ‘Yemekte de edebiyat ve felsefe mümkünmüş ve karın doyuruyormuş’, dedim.” / “Serdar Şahinkaya’nın kitabının adının ‘sola’ vurgu yapması da boşuna değil elbette… ‘Birlik içinde çeşitlilik; çeşitlilik içinde birlik’, dünyaya sol memesinin altındaki cevahirle bakanlar için yaşamın her alanında olduğu gibi mutfak kültürleri için de geçerlidir. Mutfak kültürlerinde -özellikle de bu kitapta anlatılanlarda- kültürü uygarlığa dönüştüren belki de bu ruh... ‘Birlik içinde çeşitlilik; çeşitlilik içinde birlik’. Birlik Anadolu mutfağını, çeşitlilik ise sayılması olanaksız yemek kültürlerini simgeliyor. Çeşitlilik birliğe katılmayı önlemiyor. Birlik ise çeşitliliği ortadan kaldırmıyor. Şahinkaya, ‘Özgüveni’ yüksek makaleler ve yemekler sunuyor bize...”

 

Haberin Devamı

Bu güçlü girizgâhtan sonra, bari ben de, “kadîm” üstüne, “derviş meşrep çıkarımları”mı paylaşayım sizlerle: Ahmet Hâşim’im “melâli anlamayan nesle âşina değiliz” dediği zamanlardan kalma bir rûh, Yahyâ Kemâl’in, Şirâz’ın kabri için gölge olarak seçtiği, “Serin Serviler” tercihi gibi bir itinâ,  Can Yücel’in, “Baykuş aslen bir hatundur, bakmayın baylığına...” kahkahasındaki gibi çokça ters köşe, Orhan Veli’nin, “balık olmayı düşlediği rakı şişesi”nin etiketi veya “çok sevdiği salatayı aramaz olacağı” günlerin hicranı, Nâzım Hikmet’in, Haydarpaşa Garı’nın büfesine; “Gülden güzel kokan Arnavutköy” çileği ve “Asma yaprağına sarılı barbunya ızgarasıyla gelir” dediği “bahar”ın kıpırtısına benzer buldu kitabın içinde; benim “geleneksel tuhaflığım...”

 

Haberin Devamı

Nedim Atilla’nın (bu kez) köşe yazısındaki, “...Görgülü, yani ‘görmüş geçirmiş sofralar’dan bize uzanan sıcacık bir kitap...” betimlemesi yüzünden; sırf bu yüzden, “Boğazlar Meselesi”ni, Kütüphanemde nereye koydum dersiniz ? Hayır, Cemal Tukin; Kemal Baltalı, Seha Meray ya da Osman Olcay’ın “Boğazlar Meselesi”ni anlatan kitaplarının yanına değil elbette !“Sonradan görmelerin baştacı olduğu memleketimde meydan, bari -sonradan gurmeler-”e kalmasın diye,  Vefa ZAT’ın “Âdabıyla rakı ve Çilingir Sofrası”, Nedim Atilla’nın “En Yangın Aşklar Yemekte Başlar”, Emin Nedret İşli’nin “Âdâb-ı Taâm” kitaplarının komşuluğuna emanet ettim... Kitabın en önemli çağrışımı da, (bütün yemek tariflerinde olduğu halde...) sanki, yazarın işine geldiği gibi söylediği ve benim de işime geldiği gibi anladığım;“Aldığı kadar...” buğusu... İyi mi ?

Yazarın Tüm Yazıları