Ağız kokusunun sebebi büyük oranda diş ve dişeti problemleri olsa da ağzımız; kulak, burun, boğaz, mide hatta akciğerlerimizin birleşim yeri olduğu için çözüm için bazen geniş çapta araştırmalara ihtiyaç duyulur.
Ağız bölgesinde, özellikle anaerop bakteriler dediğimiz oksijensiz ortamda çoğalan mikro organizmalar bu duruma sebep olur. Kötü ağız hijyeni en yaygın sebeptir. Temizliği güç bölgelere ve dil yüzeyinin temizliğine dikkat etmek gerekir.
Çürük, kronik çürükler, diş eti enfeksiyonları, kök enfeksiyonları, yirmi yaş dişlerinin üzerinin bakteri girecek şekilde yarı kapalı olması ağız kokusunun en önemli sebepleridir. Bunun için öncelikle ağız hijyeni sağlanmalı, ağızdaki çürükler, diş eti enfeksiyonları tedavi edilmeli, kanal tedavisi gerektiren dişlerin tedavileri yapılmalıdır. Eski dolgu ve kuron köprü restorasyonları incelenmeli, gerekirse çıkartılarak temizlenmelidir.
Yirmi yaş dişleri bu açıdan değerlendirilmelidir. Diş taşı temizliği ve diş eti tedavisinden sonra ağız bakımı ile ilgili kişiye özel tavsiyeler gereklidir. Diş ve diş eti fırçalaması, diş aralarının diş ipi ve diş arası fırçaları ile temizlenmesi, dil yüzeyinin dil temizleyicilerle temizlenmesine özen göstermek gerekir. Ağız bakımı bir süre bakterileri baskılayıcı gargaralarla desteklendikten sonra ağızda normal bakteri florasının oluşması için ağız probiyotiği kullanılarak daha ideal bir sonuca ulaşılabilir.
Problem çözülmüyorsa ileri tetkiklere başvurulmalıdır. İkinci olarak incelediğimiz bölgeler, ağıza komşu olan boğaz, kulak, burun, mide bölgelerindeki enfeksiyonlardır. Sinüzitte, burun deviasyonlarında, burundan nefes almayı engelleyen durumlarda hem enfeksiyon hem de gece ağızdan solunum yapmak, burunu kullanamamak ağız kokusuna sebep olabilir. Kronik boğaz enfeksiyonları, midede bulunan helikobakter gibi mikroorganizmalar da ağız kokusuna sebep olur. Bu bölgelerin tetkik edilerek tedavileri yapılmalıdır.
Bunun dışında ağız kokusu, sistemik hastalıklar, tükürüğü etkileyen ilaçlar ve hormonal değişikliklerden de kaynaklanabilir. Bütün bunlar tükürüğün yapısını ve akışkanlığını etkilediği için ağzın doğal temizlenme mekanizmasını ve bakteri dengesini bozar.
Aynı zamanda ilaçlar ve sistemik rahatsızlıklarda kan dolaşımındaki bazı maddeler akciğerlerden nefesle atılır ve bu da ağız kokusuna sebep olur. Bu sistemik hastalıklar, diabetes mellitus, karaciğer yetmezliği, siroz, böbrek yetmezliği, üremi, skorbüt, pnomoni, gibi akciğer, karaciğer, böbreklerimizle ilgili veya hormonal rahatsızlıklardan kaynaklanır.
Bu ciddi tablolara rağmen çoğunlukla sebep ağız ortamındaki basit enfeksiyonlar ve kötü ağız hijyenidir. Bunun için temel enfeksiyon odakları kaldırıldıktan sonra günlük uygulayacağımız bakım ve düzenli diş hekimi kontrolü çoğunlukla sorunu çözmektedir. Sadece antiseptik gargaralar problemi çözmekte yetersiz kalır çünkü ağız kokusuna sebep olan bakteriler daha derin bölgelerde yerleşerek varlıklarını sürdürürler.
Eksik bir diş, yanındaki ve karşılığındaki dişlerin boşluğa doğru hareketine yol açarak ağızda kalan dişlerin doğal ilişkilerinin bozulmasına ve çürük oluşumuna sebep olur. Ayrıca diş eksikliği sebebiyle tek taraflı çiğneme alışkanlığı çene eklemi rahatsızlıklarına yol açar. Bu boşluklar eskiden komşu dişlerin aşındırılması ile yapılan köprülerle dolduruluyordu. İmplant uygulaması sayesinde eksik dişin yerini tek başına, diğer dişlere dokunmadan kökü ile birlikte tamamlayabiliyoruz.
Eğer diş eksikliği arka bölgedeyse köprü protezi için dayanak alacak diş bulunmadığından implant öncesi dönemlerde köprü protezleri de yapılamamakta, takıp çıkartılan yarım, iskelet protezlerle diş eksiklikleri giderilmekteydi. İmplant uygulamalarıyla arka dişlerimizi hareketli bir protez kullanmadan tamamlama imkanına kavuştuk. Aynı zamanda total protez dediğimiz hiç diş olmayan ağızlarda kullandığımız tam protezleri de rafa kaldırıp implantlarla sabit diş sahibi olmak mümkün hale gelmiştir. Bu sebeplerle implant diş hekimliğinin temel uygulama alanlarına girmiştir ve her geçen gün gelişme kaydederek dijital tasarımla birleşecek seviyeye gelmiştir.
Hayatımızı bu kadar kolaylaştıran ve gün geçtikçe gelişerek ilerleme kaydedilen implant uygulaması acaba herkese uygun mudur?
Her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki implantın başarısını etkileyen en önemli şey, doğru planlamadır. Çünkü implantın kendisi doku dostudur ve materyali vücudun reddetmesi ihtimali yok denecek kadar azdır ancak implantı tasarlarken her zaman üstüne yapılacak dişle beraber düşünmek lazımdır. İmplant uygulanan bölgede diş kaybı olduğundan zaten bölgede bir diş eti sorunu veya kemikte bir deformasyon olma ihtimali büyüktür. İmplantın yerleşeceği bölgede kemiğin kalınlığı, genişliği, yapışık diş etinin seviyesi, karşılığındaki ve yanındaki dişlerin açıları da gözetilmelidir. Diş yapıldıktan sonra gelecek kuvvetlerin dengeli olması, implantın temizlenebilir olması, diş etinin bakteri barındırmayacak pozisyonda olması önemlidir.
Bunların dışında kişide iyileşmeyi etkileyen bir durum olması göz önünde bulundurulmalı ve ona göre hareket etmelidir. Kemik erimesine karşı kullanılan ilaçlarda mutlaka hekime bilgi verilmelidir. Diyabet gibi bazı sistemik hastalıklarda implantın kemik dokusu ile kaynaşma süreci çok iyi yönetilmelidir. İyileşme sürecinde kişiyi medikal olarak destekleyerek ve implant seçimine dikkat ederek sistemik hastalıklarda başarı şansını yükseltmek mümkündür.
İmplant başarısını etkileyen bir diğer husus implantın bakımıdır. İyileşme sürecinde sigara içmekten kaçınmak gerekir. İmplant bölgesi özel ipler ve özel fırçalar yardımıyla iyi temizlenmelidir.
İmplantın uygulanamayacağı vaka oranı çok düşüktür. Kemik nekrozuna sebep olabilecek ilaç kullanımlarında, çoklu sistemik hastalık varsa ve kişi hassas bir ilaç dengesi içindeyse, kemiğin ufak bir vidanın bile giremeyeceği kadar yok olduğu nadir durumlarda implant uygulamasından kaçınılmaktadır. Tüm önlemlere rağmen imlant kaybı oluşmuşsa korkmamalı ve tekrar implant uygulamaktan kaçınmamalıyız.
Artık çok ince kemiklerde, dijital ölçüler yardımıyla diş eti altında ağ gibi kemiğe oturan desteklerle subperiostal implant, kişiye özel üçboyutlu ve detaylı ölçü ve tasarımlarla zor bölgelere de uygulanabilmektedir. Her geçen gün insanların yaşam kalitelerine yönelik gelişmeler hızla artmaktadır. Sağlıklı olmak herkesin hakkıdır, beden sağlığı bir bütündür, onu korumalıyız çünkü vücudumuz yaşamla olan bağımızdır.
Diş eti kanamasının, dolayısıyla diş eti iltihabının altında yatan en yaygın sebep diş taşlarıdır. Bakteri plağının tükürük ile mineralize olması sonucu oluşan diş taşları diş etlerinin içine doğru ilerleyerek diş etine baskı yapar ve diş eti iltihabına sebep olur. Bunların profesyonel yardımla temizlenmesi gerekir. ‘Temizledikçe daha çok temizletmek gerekir’ kanısı yanlıştır. Diş taşlarının daha hızlı oluşmasına yol açan temizlenmesi değil, diş taşlarından dolayı çekilen diş etinin açtığı boşluklardır. Bazı ağızlarda anatomik yapıdan dolayı diş taşına daha çok rastlanır. Mesela dişin anatomik yapısı besin retansiyonuna sebep oluyorsa veya dişlerimiz çapraşıklıklardan dolayı temizlenemiyorsa, kapanış bozukluğundan dolayı çiğneme fonksiyonu sırasında temizlenme olamıyorsa, kapanış diş etinde besin gömülmesine sebep oluyorsa diş taşı daha çabuk oluşur. Bu durumlar diş eti iltihabına ve kanamaya sebep olur.
Diş etlerini irrite eden restorasyonlar da dişeti iltihabının ve kanamasının sebeplerinden biridir. Ağzımızda kuron, köprü, dolgu, implant gibi uygulamalar varsa bunların özel bakımı gereklidir. Özel ipler ve spesifik fırçalar yardımıyla köprü altları, implant çevresi temizlenmelidir. Ulaşılamayan bölgelerden başlayan dişeti iltihabı ağzın diğer bölgelerine de yayılabilir.
Diş kayıplarında eksik dişin karşılığındaki ve yanındaki dişlerin kaymaları sonucu dişlerin ilişkileri bozulur ve ağızda bakteri plağı ve diş taşı için retansiyon bölgeleri oluşur. Bu diş eti problemi ve çürük oluşumu için bir alt yapıdır.
Diş eti çekilmesi aslında dişlerimizi taşıyan kemiklerinde erimesi anlamına geldiğinden telafisi zor bir durumdur. Bazı spesifik durumlarda başka bir bölgeden aldığımız diş etini sorunlu bölgeye taşıyabilmekteyiz ancak genellikle sebebi ortadan kaldırarak çekilmenin ilerlemesini engellemek tedavinin kendisini oluşturmaktadır. O yüzden diş etimizi kaybetmeden en sık belirti olan kanamayla karşılaştığımızda doktora başvurmalıyız.
Dişeti çekildikçe dişlerimizin boyun bölgeleri açılır, çürük oluşmaya zemin oluşur, oluşan boşluklarda besin birikimi bizi rahatsız eder, hassasiyet ve boşluklardan dolayı görüntü bozukluğu oluşur; aynı zamanda iltihap kaynağının ilerlemesi vücudumuz için de bir tehdittir.
Ağzımızdaki bir problem diğer dişleri de etkiler ve dengeyi bozar, bu yüzden basit gördüğümüz problemlerin de önemli sonuçları olabileceğini unutmamamız gerekir. Dişlerimizde çürük sebebiyle madde kaybı varsa veya diş kaybımız varsa hemen dengenin yeniden oluşması için tedavi edilmelidir.
Bütün bu tablonun engellenmesi çok basittir ve bu problemlerden kaçınmak mümkündür. Diş eti problemimizin sebebi her ne olursa olsun iyi bir plak temizliği ve bakımla sorunları engelleyebiliriz. Kan dolaşımı dokuların iyileşmesi için önemli bir unsur olduğundan diş etlerine masaj yaparak fırçalamak ve bakteri plağından korumak tedavinin önemli bir parçasıdır. Gerekli durumlarda diş arası fırçası, ağız duşu, köprü altı ipleri gibi spesifik bakım ürünlerini de hayatımıza katmalıyız. Herhangi bir problemde ihmal etmeden bir diş hekimine başvurmak ve düzenli kontrollere gitmek ilerde oluşacak komplike sorunların önüne geçer.
Herkese sevgiler...
Öncelikle ölçülerin artık bir tarayıcı kamera vasıtasıyla ağız içinin taranarak alınması ve aynı saniyede dünyanın istediğimiz yerindeki laboratuvarıyla üç boyutlu görüntünün paylaşılması bize baş döndürücü bir hız kazandırdı. Bu, aynı zamanda ölçü işleminde materyallerle ağız içinde işlem yapılmadığı için hijyeni de optimize etmek anlamına geliyor. Kolayca, sadece dijital kameranın ağız içinde dolaşması ile tüm ağzın ayrıntılı üç boyutlu modeli bilgisayara aktarılabilmektedir. Bu ölçümüz ister dolgu üretiminde, ister protez, ortodonti, estetik restorasyonlarda olsun son derece detaylı olmakta ve bize hem dijital olarak tasarlayarak çalışma hem model üreterek üzerinde çalışma imkanı vermektedir.
Biz diş hekimleri, gülüş tasarımında gene dijital ortamda tarayıcıları kullanarak hastalarımızın görüntüleri üzerinde diş formları deneyebilmekte ve tasarım yapabilmekteyiz. Burada cihaza yüklenen fotoğraflar üzerinde diş formları değiştirilerek hangi form ve büyüklüğün nasıl sonuç vereceği konusunda bize uygulama öncesi deneme imkanı verir.
Dijitalleşme kamerayla alınan ölçülerin ve gülüş tasarımının yanında bize dolguların, onley restorasyonlarının ve kuronların dijital olarak üretilip diş dokusunun restore edilebilme imkanı vermektedir. Yani bir kamerayla dişinizin eksik kısmı tüm detayıyla okunarak dişin ideal şekli gene dijital olarak üretilip dişinize kimyasal yapıştırıcılarla adapte edilir ve bu çok kısa sürede bitebilecek bir işlemdir. Dişte fazla madde kaybı olan durumlarda eksik kısım tasarlanır ve özel cihazlarla porselen olarak üretilip diş eski bütünlüğüne kavuşabilir.
Dijital olarak alınmış ve dijital ortama aktarılmış bir ölçüde üç boyutlu olarak diş çapraşıklıklarınız çözülerek ideal forma getirilir ve aşamalara bölünerek belirlenen plak sayısıyla dişler ideal konumuna taşınır. Yapay zekanın da dahil olduğu bu uygulama sayesinde ortodontik tedaviniz telsiz, şeffaf plaklarla yapılmış olur. Dışarıdan görünmeyen, temizliği kolay, yemek yerken çıkartılabilen bu plaklarla çapraşıklıklar kolayca çözülmüş olur.
Dijital teknoloji çene cerrahisi ve implant uygulamalarına da yenilikler getirdi. Cerrahi uygulamalarda çene kemiklerinin formu dijital ortama aktarılarak kemiğin üzerine oturan titanyum ağlar yardımıyla çok ince kemiklere implant uygulaması yapılabilmektedir.
Yapay zeka ve dijitalleşme diş hekimliğini baş döndürücü bir yere taşıdı. Tabii ki dileğimiz ve uğraşımız dokularımızda hiç hasar olmadan, onları koruyarak yaşamı sürdürmek ama bizi zaman zaman ürküten teknoloji bedenimizin eksik kısımlarını tamamlamak için uygulama alanlarında önümüzü açmıştır.
Enerji kaynağımızın çoğunluğunu oluşturan karbonhidratlar, yapaylaştıkça ve gereğinden fazla tüketilmeye başlandıkça çoğumuzun problemi haline gelmiştir. Karbonhidratların, yapılan hayvan deneylerinde kokainle benzer bağımlılığa yol açtığı görülmüştür. Fareler, bir süre, şeker içeren diyet sonrası şeker kesildiğinde madde bağımlılığı belirtileri göstermişlerdir; diyete şeker sınırı koyulmadığında hayvanlarda obezite ortaya çıkmıştır. Araştırmalarda fastfood tüketimine alıştırılan kobaylarda elektrik şok tehdidine rağmen karbonhidratın tüketilmeye devam edildiği görülmüştür. Bütün bunlar şeker bağımlılığını hafife almamamız gerektiğini gösteriyor.
Karbonhidrat, sanayileşmenin sonucu olarak ucuz bir enerji kaynağı olarak tüketimi arttırılmış gıdalardır. Beynimizin glikoz ihtiyacı sanılanın aksine karbonhidrat dışındaki gıdalardan da vücut tarafından üretilebilmektedir. Normal bireylerde şeker azlığı değil, insülinin dengesiz salınımı zihinsel aktivitemiz için daha zararlıdır.
Doğal meyveler, patates havuç gibi kök sebzeler, nohut fasulye, tahıllardan fazlasıyla karşılayabileceğimiz günlük karbonhidrat tüketimimiz, unlu şekerli, paketli gıdalar eklenince bir beslenme bozukluğuna dönüşür. Yaşam şeklimiz sebebiyle hızlı beslenmenin büyük oranda karbonhidratla karşılanması vücudumuzun insülin dengesini bozar ve metabolik hastalıklar ortaya çıkar. Artık tükettikçe daha çok ihtiyacını duyduğumuz bir bağımlılık olmuştur karbonhidrat. Hem de azımsanmayacak kadar çok insan için.
Meyve, sebze, tahıl, baklagiller gibi aklımıza ilk gelen besin guruplarının çoğu karbonhidrat içerir. Karmaşık moleküllü karbonhidratların sindirimi ağızda başlar ve ağzımıza aldığımız andan itibaren başlayan sindirim sürecinde basit şekerlere indirgenirler.
Ülkemizde 1962 yılında 12,5 kg olan şeker tüketimi 2000 yılında 30,3 kg’a çıkmıştır. Ağız sağlığı otoriteleri karbonhidrat tüketiminin günlük enerjimizin yüzde 10’ u kadarının aşılmaması gerektiğini önermektedir. Bu da ortalama 40-50 grama tekabül eder. Bu miktarın dört seferi aşmayacak biçimde olması gereklidir. Karbonhidratlı gıda yediğimizde ağzımızda oluşan asit ortamı tükürük tarafından belirli bir sürede normale döner ancak sık karbonhidrat tükettiğimizde tükürük bunu toparlayamadığı için çürük kaçınılmaz olur. Bu sebeple zor temizlenen yapışık gıdalar çürük açısından daha tehlikelidir.
Bu tür bir beslenme düzeninde diş çürüğünün de kontrol altına alınması zorlaşmıştır. Karbonhidrat alım sıklığı ve karbonhidratın ağızdan uzaklaştırılma zamanı çürük aktivitesinde rol oynamaktadır.
Meyveler çürük oluşumu açısından çikolatayla benzer etkiye sahiptir. Şekerli kahve ağız PH’ını çikolataya göre daha fazla düşürür. Karamela, yapışık kurabiyeler, cipsler, kuru meyveler ağızdan zor temizlendiği için çikolataya göre daha fazla çürük oluşturur.
Diş çürüğünün yaşam şeklimizle birebir ilişkili olduğunu unutmayalım. Karbonhidrat alım sıklığı iki katına çıktığında çürük hızı beş altı katına çıkabilir. Düşük oranda şeker ve nişasta içeren bitkisel kaynaklı ve protein içeren gıdalara ağırlık verilmesi hem ağız sağlığımız açısından hem beden ve zihin sağlığımız açısından önemlidir. Bu tür bir yaşam şekli zorlaştırılmıştır; çünkü hızlı beslenme için etrafımıza baktığımızda her tarafımızın karbonhidratla çevrelendiğini görüyoruz. Beslenme şeklimizi değiştirmek kendimizi tedavi etmenin bir yöntemi olabilir. Bilinçli bir şekilde karbonhidrat tuzağına düşmeden aralardaki sağlıklı gıdalara uzanabiliriz.
Ağız-diş enfeksiyonlarından en yaygın görüneni dişeti iltihabıdır. Diş eti iltihabını kişi fark edecek boyuta gelene kadar dişin etrafındaki destek kemik dokusunu da kaybetmiş oluruz. Diş etinin yapıştığı bu dokuların uyumu bozulunca enfeksiyonun ilerlemesi daha kolay olur. Diş eti iltihabı dişlerimizin köklerine doğru bir açıklık oluşturacak kadar ilerlemişse enfeksiyon odağını tamamen iyileştirmek zorlaşır, antibiyotiğe zor cevap verir; hatta dişi kaybedebiliriz.
Bazı diş yapıları ve bazı kişilerin ağız ortamı enfeksiyon açısından daha fazla risk içeren bir alt yapıya sahiptir. Dişlerin morfolojileri sebebiyle bakteri plağının daha çok tutunması, ağız içindeki bakteri yoğunluğu ve çeşidi, tükürük yapısının bunları kompanse edemeyecek özellikte olması, kişinin immünitesinin yetersiz olması gibi dezavantajlara, kötü ağız bakımı ve geç kalınmış müdahale ilave olursa enfeksiyonun dokularımıza yayılması hızlanır. Ağızdaki bir enfeksiyon diğer dişlere de kolayca yayılır. Bir noktaya kadar gizlice ilerleyen enfeksiyon bir aşamada toplu diş kayıplarına sebep olabilir. İlerlemiş diş eti iltihaplarında kök yüzeyleri özel bir yöntemle temizlenerek sağlıklı dokunun oluşması desteklenir ve kalan diş dokularının korunması sağlanır.
İkinci en sık görünen diş enfeksiyonu, kaynağını çürüklerden alır. Diş çürüğünün ilerleyerek, diş kanallarının enfekte olması ve kök ucundan enfeksiyonun kemik içine ve yumuşak dokuya yayılması ile olur. Bu tür enfeksiyonlar kronik enfeksiyona dönüşerek uzun süre kendini hissettirmeden büyüyebilir. Bu durumda beklenmedik bir anda apse ortaya çıkabilir, fark etmeden çene içinde kemik defekti oluşabilir, diğer dokulara enfeksiyon yayılabilir.
Diş eti kanaması, diş etlerinde kaşınma, ağız kokusu, dişte yükselme hissi, sallanma, temasta hassasiyet, ağız içine akıntı, zonklama, harekete bağlı ağrı, yüz boyun bölgesinde şişlikler, ateş enfeksiyon belirtisi olabilir. Gizli ilerleyen enfeksiyonlara karşı önlem almak için, bu belirtiler olmasa da doktor kontrollerine önem vermek gerekir. Eğer sistemik bir rahatsızlığımız varsa, diş enfeksiyonları daha büyük risk taşır. Vücuttaki enfeksiyon, kalp kapağı, böbrek, karaciğer gibi önemli organlara etki edebilir. Doktora danışmadan kullanılan antibiyotikler, hastalığı baskılayıp sorunun büyümesine zemin hazırlayabilir. Bir bölgede iltihap varsa hemen tedavi ettirmeli, yaygınlaşmasını önlemeliyiz. Öncelikle baş-boyun bölgesine yayılan ağız bölgesindeki iltihaplar bütün organlarımızı etkileyebilir.
Yirmi yaş dişlerinden kaynaklanan iltihaplar da diğer dişlere zarar veriyorsa, sık tekrarlanıyorsa, kronik iltihaba dönüşmüşse hemen müdahale edilmesi gerekir.
Dişlerimizin fonksiyon halinde olması yani dişlerimizi normal sınırlar içinde sağlı sollu kullanıyor olmamız ağız sağlığı için önemlidir. Bunun için ağızda eksik diş bulunması, dişlerimizi kullanmamızı engelleyecek bir problemimiz olması, tek taraflı çiğneme alışkanlığı uzun dönemde diğer dişlerin de sağlığını etkiler ve enfeksiyon riskini arttırır.
Düzenli ağız bakımı ve diş hekimi kontrolü enfeksiyondan kaçınmak için ilk yapmamız gereken şeydir. Bedenimiz bir bütündür, bir organımızın rahatsızlığı bütün vücudumuzu etkileyebilir. Dokularımızı kaybetmemek için bakım ve kontrollerimizi aksatmamak ve probleme hemen müdahale etmek yeterlidir. Geride bıraktığımız sene bize sağlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu öğretti.
Herkese sağlıklı ve mutlu bir yıl diliyorum.
Şunu söyleyebilirim ki yeni beyazlatma ajanları oldukça başarılı ve yapısal renklenmelerde bile yüz güldürücü sonuçlara ulaşabiliyoruz; ancak beyazlığın derecesi ve kalıcılığı birtakım koşullara bağlı. Bu koşulların temelinde biyolojik yapı ve alışkanlıklar olduğu için sorumuzun cevabı da değişkenlik gösteriyor.
Beyazlatmanın uygulama ve başarı süreci, renklenmenin sebebine, derinliğine, kişinin diş yapısına, beslenme alışkanlıklarına göre değişir. Beyazlatma uygulaması bir sistemdir. Tek bir ilaç veya yöntem yoktur. Süreç kısa bir seanstan sonra belirlenebilir ve bazen birkaç yöntem bir arada uygulanabilir. Burada kişi sabırlı ve kurallara uymada dikkatli olmalıdır.
Dişlerimiz canlı dokulardır ve yapılarında mikroskobik kanalcıklar bulunur. Zaman içinde renkli gıdalar veya boyalı yiyeceklere maruz kalarak bu kanalcıklar dişlerin derin tabakalarına kadar renkleri absorbe edebilirler. Bu kanalcıklardaki sıvının hareketi sebebiyle dişlerde hassasiyet meydana gelir.
Dişlerimizin mikroskobik kanalcıkları genişse renklenmeleri daha kolay olur ve bu tip dişlerde hassasiyet de fazladır. Aynı zamanda geniş mikroskobik kanalcıklar beyazlatma ilacını da daha kolay alır ve beyazlatma işlemi çabuk sonuç verir. Bu tip diş yapısında, tekrar renklenme oluşmaması için özen göstermemiz gerekir. Dişler, yapılarından dolayı özellikle ilk on beş günde renkleri tekrar absorbe etme eğiliminde olacaktır.
Kanalcıklarımız daralmışsa, dişlerin renkleri absorbe etmesi de zor olur. Bu tip dişlerde uzun yıllar kullanıma bağlı renklenme oluşmuşsa bu, dişlerin daha derin katmanlarında olacağından dişer beyazlatmaya biraz daha zor cevap verir. Beyazlatma ajanlarının derin katmanlara etki etmesi için seans sayısını arttırmak ve sabırlı olmak gerekir. Hatta birkaç yöntemi birlikte uygulamak daha başarılı sonuç verir. Bu tip diş yapısında beyazlatma süreci bittikten sonra beyazlatmanın kalıcılığı daha uzundur.
Eğer renklenme yapısal veya dişlerin gelişim dönemindeyken ilaçlara maruz kalmasından kaynaklanıyorsa gene seans sayılarımız uzayabilir, ilacımızın konsantrasyonu değişebilir. Beyazlatma işlemi biraz daha sabır ister.
Diş beyazlatma sırasında oluşan hassasiyet bir gün sürer ve geçicidir. Dentin tabakasında herhangi bir hasara yol açmaz. Uygulama sırasında hassasiyet oluşmuşsa seanslar daha kısa uygulanır ve aralarda hassasiyet giderici ilaçlar kullanılır.
Ofis tipi dediğimiz ışınlı beyazlatmalar, home tipi olarak bilinen plaklı uygulamalar, profesyonel laser beyazlatma sistemleri veya ofiste uyguladığımız ışınsız beyazlatmalar ilaç içerikleri birkaç çeşit olmak üzere, benzer etki mekanizmasına sahiptir. Ancak doz ve yöntemleri ve etkinlikleri kişiye göre değişiklik gösterir. Kişinin diş yapısına, renklenmenin derinliğine, hassasiyet derecesine, ağızda restorasyon olup olmamasına göre yöntemler belirlenir veya bir kaçı bir arada kullanılabilir.
Yeni nesil kompozit restorasyonlar da bunlardan birisi. Elbette ki bu materyaller de ileride başka şeylere evrilecek ama şu anda yapabildiklerimiz bile on yıl öncesine göre çok ileri. Yeni nesil kompozit dolgu materyalleri uygulamalarımızda neleri değiştirdi?
Yeni malzemelerimizin en büyük avantajları partikülleri ve yüzey özellikleri sayesinde diş ile kimyasal olarak ve görsel olarak çok iyi bütünleşmeleri, hibrit özelliği sayesinde dayanıklılık açısından çok büyük restorasyonlarda bile yeterli dirence ulaşabilmesi, özel kristalize yapısı ile renk olarak bukalemun özelliği göstererek dişle uyum sağlaması, çeşitli kıvamlarda üretildiği için zor bölgelerde bile bizlere uygulama imkanı sunması, sertleşmeleri sırasında önem taşıyan boyutsal stabilitesi arttırıldığı için uzun dönemde de başarısını koruması gibi bir takım teknik özellikleri taşıyor. Bu teknik özelliklerin uygulamalara yansıyan pek çok avantajı var.
Özellikle ön gurup dişlerde belli aşamaya kadar olan yüzey deformasyonları, diastema dediğimiz diş aralıkları, boy asimetrilerinde, belli sınırdaki renk bozukluklarında dişi, doğal dokusunu tamamen koruyarak kendi formuna geri döndürebiliyoruz, üstelik de tek seansta. Bu değişiklikleri dişlerin doğal kontörlerini takip ederek yaptığımız için diş formu tamamen kendi orjinalliğini koruyor.
Arka gurup dişlerde, gene dişle ayırt edilemeyecek kadar iyi bütünleşmiş ve form verilebilen büyük restorasyonlar yapabiliyoruz. Dörtte üçü deforme olmuş dişlerde bile eğer dişin kökü sağlamsa biz dişi restore edebiliyoruz. Bu uygulamalar, kuron dediğimiz dişin dış yüzeyini çepeçevre kaldırdığımız kaplamaları büyük ölçüde azalttı; çok daha kolay, ekonomik, az seansta en önemlisi de doğal dişi koruyarak restorasyonlarımızı bitirebiliyoruz. Dişlerin doğal dokularını mümkün olduğu kadar korumak istediğimizden bu uygulamalar ilk tercihimiz oluyor; özellikle de genç yaşlarda bu tür bozukluklara rastladığımızda ve dişlerinin doğal diziliminden ve kontörlerinden memnun, ama belli deformasyonlara sahip hastalarımızda.
Gene arka dişlerde çok büyük restorasyonlarda, büyük doku kayıplarında inley, onley dediğimiz dijital olarak üretilebilen dolgularla eskiden kaplamak zorunda kaldığımız birçok dişi, yeni nesil materyallerle çok iyi kimyasal yapıştırıcılarla restore edebiliyoruz. Kaplanmayan diş dokusu hem kesilmediği için madde kaybına uğramıyor hem görülebilir olduğu için çürük kontrolü sağlanıyor hem de dişlerin doğal hissiyatı bozulmamış oluyor.
Özetle kaplama talebiyle gittiğiniz diş hekiminiz size birçok başka seçenek sunabilir. Dişlerinizde yüzey bozuklukları, deformasyonlar, büyük madde kayıpları, kırıklar, diastemalar varsa ertelemeden, korkmadan diş hekiminize gidebilirsiniz. Sizler için yapabileceğimiz çok şey var.