Naim Dilmener

Mükemmel bir albüm

5 Mayıs 2018
Dokunduğu her şeyi güzelleştirenlerdendir Mirady. Son albümü ‘Xwelî-Kül’ün mükemmel oluşu, bu sebeplerle şaşırtıcı değil.

Mirady, Kürtçe müziğin en ayrıksı müzisyen ve yorumcularındandır. Müziğini kimselerin emrine vermedi; her zaman doğru bildiğini okudu, kendi yolunda tökezlemeden devam etti.

2000’lerin ilk yarısında yayımladığı ‘Xemname’den beri böyledir bu. Sonraki kendi albümlerinde ve Raperîn’le birlikte yaptığı ‘Tarumar’da da, Metin Altıok şiirlerinden oluşan albümde (‘Metin Altıok Şiirlerinden Şarkılar’) ‘Kimliksiz Ölüler (Miriyên Bênasname)’ ile bütün zamanların en iyi şarkılarından birine imza atan sanatçı, büyük Kürt ozan ve yazar Bro Omeri’nin şiirlerinden oluşan ‘Peşk’ albümünün de prodüktörüydü ve bu albümde Mehmet Atlı, Dodan, Sakina, Anadolu Quartet dahil en önemli, en yenilikçi isimleri bir araya getirmişti.

Özetle; dokunduğu her şeyi güzelleştiren, hatta mükemmelleştirenlerdendir Mirady. Son albümü ‘Xwelî-Kül’ün mükemmel bir albüm oluşu, bu sebeplerle şaşırtıcı değil.

Yeni albümdeki sekiz şarkının tamamı onun bestesi. Sözlerin de ağırlığı kendisinde. Birkaç şarkıda Erd Reş, Mitan Şareza ve Selim Temo’dan destek almış.
Son olarak ‘Babamın Kanatları’ adlı film müziği albümüyle muhteşem bir iş çıkaran Bajar’dan Cansun Küçüktürk’ün elinin değdiği düzenlemeler sayesinde şarkıların her biri hem tek tek ayakta hem de aynı sound’un (ya da çerçevenin) birer üyesi. Bu çok zor, hatta genellikle yapılamaz işin başarılabilmesi için Mirady (ve Küçüktürk) olmak gerekiyor büyük ihtimalle; ne istediklerini bildikleri ve kariyerlerini hep iyi şarkıların üstüne inşa ettikleri için yapabilmiş, başarabilmişler.

Şarkıların büyük bir kısmından hüzün akıyor. Türkçe çevirileri de kapağa dahil edildiği için, hüznün kaynağını ve seviyesini (kalbinizi açmak şartıyla) görmek mümkün. ‘Kargaşa’ demek olan ‘Teşqele’de yaratılan coşku haliyse nadir olmasına nadir ama mevcut. Hayatın kendisi akıyor bu albümün şarkıları arasından; güzel ve cesur bir hayat...


Yazının Devamını Oku

Mavi umut

28 Nisan 2018
Mavi’nin yaptığı, popun genel çerçevesi içinde kalarak yapılabilecek değişiklikleri uygulamak ve dinleyiciyi, kulağını kapatıp kaçmasına fırsat vermeden yakalamak.

Geçen yıl bahar aylarında başlamıştı ‘Saz Söz’ projesi. Mavi’nin yaptığı da Tuna Kiremitçi’nin (‘Ve Arkadaşları’ projesiyle) yaptığının aynısıydı. ‘Videosuyla birlikte internete her ay bir şarkı koymak’ esasına dayanan bu yeni yol, müziği dinleyicisiyle buluşturmak yolunda atılmış en doğru ve en radikal adımlardandı.
Göründüğü gibi kolay bir yol değildi. “Her ay bir şarkı” dediğinizde, hele hele “Videosuyla birlikte” diye söz verdiğinizde, buna uymanız ve işi sarkıtmamanız beklenir. Hem Kiremitçi hem de Mavi başardı bunu. Ufak tefek gecikmeler dışında her şey iyi gitti ve her iki proje de tamamına erdi. Büyük ihtimalle her iki projenin ardında aynı firmanın (Pasaj) olmasındandır bu; sanatçısına güvenen ve bu uğurda kaynaklarını kullanıma sunmaktan çekinmeyen bir firma. Kiremitçi’nin projesi geçen yılın başlarında albüm haline gelmişti, Mavi’ninki ise bu aralar.


***** - Saz Söz, Mavi, Pasaj 

Pembe hayaller

Yazının Devamını Oku

Olmaması gereken şeyler

21 Nisan 2018
Sinan Akçıl’da ses yok. Ya da var da, şarkı söylemeye yetmeyecek kadar zayıf. Böyle bir sesle konuşabilir, sohbet edebilir, haberleşebilir, iletişim kurabilir ama şarkı söyleyemezsiniz.

Sinan Akçıl’ı hiçbir şey, hiç kimse şarkı söylemekten vazgeçiremiyor. Bu konuda ısrarlı. Ne eleştirmenler, ne müzikseverlerin itirazı ne de sosyal medya üstünden yapılan iğnelemeler, hatta kafa bulmalar işe yaradı.



Fena olmayan bir müzisyen, orta halli bir şarkı yazarıyken cebine koyduğu kredilerin hepsini bu uğurda sıfırladı. Stüdyoda oturup çalışma/çabalama yetmedi ona. Kamera ve ışık istiyor. Ona bakılsın, seyredilsin istiyor. Olabilir tabii, neden istemesin? Bunu düşünmek, böyle olmasını istemek herkesin hakkı. Ama bir şartla: Buna uygun yetenekleriniz ya da özellikleriniz olması lazım.
Sinan Akçıl’da ses yok. Ya da var da, şarkı söylemeye yetmeyecek kadar zayıf. Böyle bir sesle konuşabilir, sohbet edebilir, haberleşebilir, iletişim kurabilir ama şarkı söyleyemezsiniz. Tabiat bu; vermemiş işte. Şarkı söylemek için yeterli sesin bahşedildiği insan sayısı zaten çok değildir. İyi söylerler, kötü söylerler ayrı ama böyle bir yetenekle dünyaya gelmişler buna niyetlenebilir, bunu deneyebilirler. Akçıl’da durum tam tersi.
Ses yoksa şarkı
var olabilir mi?

Yazının Devamını Oku

Tunç Kardeşler görev başında

14 Nisan 2018
Mu Tunç’un çektiği ve ‘Türkiye’nin ilk punk filmi’ olarak sunulan ‘Arada’ dün vizyona girdi. Filmle birlikte de, ağabey Orkun Tunç’un seçtikleri ve yaptıklarından oluşan albüm, dijital platformlarda satışa sunuldu.


Arada (Soundtrack), Karma, GRGDN Müzik 4.5 YILDIZ

Orkun ve Mu Tunç kardeşlerden Orkun, bir müzik delisidir. Rashit grubunda davulun başındaydı. Nadir bulunan plak ve diskler satan bir dükkân açtı. Albümlere danışmanlık ve prodüktörlük yaptı. Bir dönem Ghetto’da da çalıştı, program danışmanlığı yaptı. Sonraki zamanlarda remiks üzerine uzmanlaştı ve ağırlıklı olarak bu işte karar kıldı. Pet Shop Boys için yaptığı remiks(ler) dünya çapında bilinirliğini sağladı. Armageddon Turk adını verdiği bir ekiple, memleketin karnesi zayıf bu alanına hayati katkılarda bulundu. Son projesi de piyasaya sunulmak için gün sayan Gülden Karaböcek’in Şah Plak dönemi. Karaböcek’in bir yıldız haline gelip arabeskin kitabını yazmaya başlamadan evvelki bu ilk ve çokça naif dönemini, temize çekti Tunç.

Punk’ın izinde

Mu ise her türden görsellik fanatiği. Fotoğraf, grafik, tasarım, video derken, nihayet sinemaya yöneldi. ‘Türkiye’nin ilk punk filmi’ olarak sunulmuş ‘Arada’ dün vizyona girdi. Filmle birlikte de, ağabey Tunç’un seçtikleri ve yaptıklarından oluşan albüm, dijital platformlarda satışta.

Yazının Devamını Oku

Şarkının mahalle kavgası olarak portresi

7 Nisan 2018
Şarkı yazarları artık işe “Öyle bir şarkı yazalım ki herkese kapak olsun” diye düşünerek girişiyor. Ya da “Öyle bir şarkı yazın ki bana, bütün sevmeyenlere kapak olsun” diye sipariş veriyor şarkıyı söyleyecekler. Derdimiz bu artık, ‘kapak yapmak’! Bağcı da isterse artık, bu kapağın altına saklanabilir. Dövülmek istiyorsa ayrı.

“Sana bana olamaz dediler, bir ihtimal bile vermediler, hasetlikten eridiler, ikimize hep nazar ettiler, sonunda kazananı gördüler” diye başlıyor şarkıya Demet Akalın ve Ömer Topçu. İncir çekirdeğini doldursa bile bir şarkının en ufak bir yerini dolduramayacak bir hikâye anlatıyor ikili. Birbirlerini sevmişler ama çevrelerinden hiç iyi niyet ya da destek görememişler. Bu aşkın devam etmesi ya da tamamına ermesi (‘gelinlik giymek’ diye kutsanan evre bu) konusunda ‘bir ihtimal’ dahi verilmemiş. “Olamaz” denmiş, hasetlikten erinmiş, nazar edilmiş, filan… Ama ne olmuş sonunda, bizim âşıklar kazanmış.
Kazanmışlar da ne olmuş? Mutlu, huzurlu, el/ele, diz/dize evlerinde oturmuş ve tadını mı çıkarmışlar? Hayır. Mahallenin ortasına dalmışlar, kavgaya başlatmışlar. Bir şarkı mantığı ya da çerçevesiyle sınırlı olsa da tuhaf değil mi böylesi? Her türden ruh halimizin aktığı yerlerse şarkılar (ki öyle), neden derdimiz üzüm yeme aşkı olmuyor da bağcıyı dövme tutkusuna dönüşüyor? Kıskananlar çatlasa ya da patlasa ne olacak? Kaybetmemişsiniz işte birbirinizi, daha ne? Hayır, mutlaka saydıracaklar: “Aşkımız ona buna kapak olsun, gelene geçene de ders olsun, ders olmazsa oh olsun…” Oh olmazsa ne olabilir?

Daha makul sözler yazılsa...

‘O Ses Türkiye’ yarışmasından geçmiş ve Murat Boz’un takımındayken elenmiş Ömer Topçu iyi bir ses. Zalim Ekşi Sözlük tayfası dahi, hakkını teslim etmişlerden. En azından fazla kafa bulunmamış kendisiyle.
Yarışmadan elenişi güzel bir gelişmeye yol açmış; Demet Akalın elinden tutmuş ve vokalisti yapmış. Şimdi de ilk single’ında yanında yer alıyor. Şarkının kendisi (Turgay Saka ve Zafer Kerey bestelemiş) fena değil. Gayet melodik, gayet pop. Vokaller de iyi; Akalın her zamanki gibi, o herkese kabul ettirdiği (ve peşinden Ajda Pekkan dahil herkesi sürüklediği) kendine özgü tarzında; Topçu da açık vermiyor, son derece derli/toplu.
Mesele sözlerde. Bu şarkıya daha makul, en azından daha mantıklı ya da daha az kavgacı/gürültücü sözler yazılsa (sözler bestede de payı olan Kerey’in), Topçu ve Akalın için de, dinleyiciler için de daha iyi olurdu elbette.

Yazının Devamını Oku

Durum pek iyi değil

31 Mart 2018
Nazan Öncel’de geriye düşüş bariz biçimde mevcut. Bu mesele yeni albüm ‘Durum Şarkıları’nda da devam ediyor. Şarkıların tamamında vokal eskisi gibi değil. Heyecan yaratmıyor, insan kendini kaptıramıyor ve peşine takılıp gidemiyor.

Büyük isimlerdendir Nazan Öncel. Nevi şahsına münhasırdır; duruşuyla, yazdığı/söylediğiyle kimselere benzemez. Her bir şarkısı birer şarkı olmanın ötesinde; ilaçtır, ruhların sıkışan düğümlerini açandır, kalpleri yıkayan ve ferahlatandır. Dinleyene, “İşte bu benim şarkım!” dedirtendir.

Böyle olduğu için de her yeni Öncel şarkısı/albümü heyecanla beklenir, çıkar çıkmaz alınır/dinlenir. Öncel’in hayatın orta yerinden çekip aldığı sorunlar/meseleler üzerine tamamıyla kendince kurduğu şarkılar, (en azından bir kısmımız için) hayatı değiştiren, dönüştüren şarkılar haline gelir. Bağlanırız onlara; kalbimizin/ruhumuzun dört bir tarafıyla.

Ancak bir süredir, Nazan Öncel’de geriye düşüş ya da eskisi gibi olamayış da (ne yazık ki) bariz biçimde mevcut. Bu durum, özellikle ‘Sakin Ol Şampiyon’ gibi single’larda ve bir önceki albümü ‘Bazı Şeyler’de gösterdi kendisini. Enerjisi düşüktü artık ve bu da şarkılarına sarılmayı, içlerine dahil olmayı zorlaştırmaktaydı.

İrtifa kaybı

Öte yandan da vokalinde bir seviye kaybı vardı. Belki ‘ses zayıflığı’ yaşamaktaydı; belki bu değil de kayıt sırası ve sonrasında solistin sesine yeterince ihtimam gösterilmemiş, iş bu eksikliklerle tamamlanmıştı.

Bu mesele  yeni albüm ‘Durum Şarkıları’nda da devam ediyor. Şarkıların tamamında vokal eskisi gibi değil. Heyecan yaratmıyor, insan kendini kaptıramıyor ve peşine takılıp gidemiyor.

Şarkılar kötü mü? Hayır. İyiler. Bir kısmı çok iyi, bir kısmıysa biraz daha az. ‘Umut’ta başka popüler şarkılardan izler mevcut ama yine de sağlam şarkı. Bütün şarkılar, bin metre öteden “Bunlar Nazan Öncel şarkıları” denilebilecek kadar sanatçının keskin damgasını yemiş.

Yazının Devamını Oku

Dinleyiciyi ikna edemiyor

17 Mart 2018
Tuna Kiremitçi’nin yeni şarkısında geçen fetiş nesneler, dinleyiciye, “Bu da nereden çıktı, acaba neyi atladım dinlerken” sorularını sorduruyor.

Geçen yıl çıkardığı ‘Ve Arkadaşları’ albümüyle çok güzel düetlere imza atan Tuna Kiremitçi, bu projenin ikinci ayağına dair planlar yaparken solo bir şarkı yayımladı. ‘İstanbul Köleleri’, dinlenmeden (ya da seyredilmeden) önce, şehrin kalabalıklığıyla, karmaşıklığıyla ilgili zannedilebilir ama değil. Bir aşk şarkısı bu; kayıp sevgiliyi arama çabalarını anlatıyor. Ama biraz farklı bir yoldan anlatıyor; kırbaç, zincir ve yüksek-sivri topuklu ayakkabı gibi diğer ‘fetiş’ aletleriyle: “Ne yüksek sivri topuklar, ne de ıslak dudaklar soruyor kalbimin yerini... Yanacaksa kırbacı sırtımızda, sevişiriz çözmeden zincirleri, biz İstanbul köleleri...”

Hiç şüphesiz şarkı sözü yazarı şarkısını dilediğince kurmakta özgürdür. Ve bu özgürlük eğer onun canı öyle çekiyorsa kırbaçlarla, zincirlerle de donatılabilir. Ama tabii bunu, önümüze sürülen şarkının da istemesi, en azından buna sesini çıkarmaması gerekir. Ama şarkımızdaki ‘köle(ler)’ halinden memnun gibi durmuyor. Yumuşacık bir melodiye sahip olmasına ve Kiremitçi’nin hafif 'puslu’ çokça da sigara dumanına bulanmış sesini de bulmasına rağmen; iş fetiş nesnelerine geldiğinde (gözler değil) kulaklar büyüyor, “Bu da nereden çıktı, acaba neyi atladım dinlerken” sorularını sorduruyor. Denilebilir ki bu sevgiliyi arama/tarama işleri sahibini o kadar zorlamış, o kadar yormuş ki şarkı yazarı, macerasını ancak böyle anlatabileceğine ikna olmuş. Belki. Ama dinleyiciyi ikna edemiyor. İşin video tarafıysa çok olağan; yormayan, zorlamayan, günlük bir aşk hikâyesi akıyor. Üstelik mutlu son.


İstanbul Köleleri
Tuna Kiremitçi
Pasaj & Garaj
5 üzerinden 2 yıldız

Anlattığı hikâyelerin hepsi rüya gibi

Yazının Devamını Oku