Naim Dilmener

Popa biraz eski, biraz yeni bir kılık

21 Temmuz 2018
Mahmut Orhan’ın öne çıkan özelliklerinden başta geleni, bizim buraların renk ve seslerini, dans müziğine dahil edişiydi. ‘One’ albümüyle, bu özelliğin o kadar layıkıyla yapılmamış olduğu ve bulunmuş tek bir formülün, her seferinde tekrarlandığı anlaşılıyor.


One
Mahmut Orhan
Sony
Henüz 16 yaşındayken DJ’liğe merak sarmış bir isim Mahmut Orhan. Bu yaştayken Bursa’da başlayan kariyeri, birkaç yıl sonra İstanbul’a uzanıyor, hem de şehrin en seçkin kulüplerine... ‘One’ albümü, Orhan’ın bugüne kadar yaptığı remix’lerden 15’ini bir araya topluyor. Tarkan’dan Ajda Pekkan’a, Yalın’dan Kenan Doğulu’ya, Teoman’dan maNga’ya, Sofi Tukker’dan Mark Eliyahu’ya uzanan göz kamaştırıcı bir listeye sahip bu albüm; kimi yerlerinde remix’in olmazsa olmazı şarkıyı dönüştürmek işini gayet iyi başarmış. Kimi yerlerinde ise oldukça tekdüze... Orhan’ın öne çıkan özelliklerinden başta geleni, bizim buraların renk ve seslerini, dans müziğine dahil edişiydi. Bu albümle, bu özelliğin o kadar layıkıyla yapılmamış olduğu ve bulunmuş tek bir formülün, her seferinde tekrarlandığı anlaşılıyor. Bütün bunlar ‘One’ın yapısıyla ilgili olabilir. Nihayetinde bu, ‘özel bir albüm’ olarak tasarlanmış/çalışılmış değil. Farklı zamanlarda yapılmış bu remix’ler, tek tek ve ayrı ayrı dinlendiklerinde, pistlerin ruhuna hitap etmekteydi büyük ihtimalle. Ama bunları toplayıp tek bir yere sıkıştırınca, açıkları daha fazla göze batar olmuş. İyi bir kariyeri var Orhan’ın; bunu zayıflatmak ya da kaybetmek istemiyorsa, bu tür toplama albümlerden kaçınması gerekir. Albüm yapacaksa eğer işini sıkı tutmalı, planlı programlı bir biçimde, sıfırdan işe girişmeli.

Latin cazında yeni dalga
Melbreeze’in Latin caz rüzgârları savuran albümü ‘Animazonia’ çıkar çıkmaz ilgi gördü yurtdışında. ‘Allaboutvocals’ adlı internet sitesindeki 3 Temmuz tarihli yazıda, sanatçının ses rengi ‘egzotik’ olarak tanımlandı ve işin Türkiye tarafına bir gönderme yapmak için, “Efes kadar dikkat çekici” şeklinde nitelendi. Jazz Monthly ise, “World-music akımının, üretken ve tanımlanması zor bir sanatçısı” diye yazdı. Eleştirmenlerin, özellikle Latin cazı konusunda yetkin eleştirmenlerin, Mellbreeze ve ‘Animazonia’ konusunda heyecana kapılmalarının en büyük sebebi, albümde imzaları bulunan çok kıymetli iki müzisyen (Scott Kinsey ve Jimmy Haslip) olmalı. Ama yalnız bu değil elbette; Melbreeze’in farklı ve yaratıcı olma konusunda yıllardır verdiği mücadele, artık görmezden gelinemeyecek bir noktaya ulaştı. Latin cazını bir de böyle dinleyin; enerjiyle dolacak, yerinizde duramayacaksınız.

Yazının Devamını Oku

Dip neresiydi?

14 Temmuz 2018
Esra Zeynep Yücel’in şarkısı ‘Adamın Dibi’, pop niyetine bir zaman için dinlenebilir. Sonra da unutulur gider.

Dip’ dediğimiz neydi/neresiydi? ‘Cehennemin dibi’ mesela; nerede olduğunu bilemeyebiliriz ama iyi bir yer olmadığından zerre kadar da şüphemiz yoktur. Ama dille canının çektiği gibi oynayan genç kuşak, önlerindeki/ellerindeki teknolojik imkânlarla ve sosyal medyanın gücüyle son derece ‘yaratıcı’ işlere imza atıyor ve bu ‘yaratılanlar’ da çorap söküğü gibi yayılıyor, dillere yapışıyor. ‘Efsane’ ve ‘fenomen’ sözcüklerine/hallerine özel bir düşkünlüğü olan genç kuşağın keşiflerinden biri de ‘adamın dibi’... Olumlu, hem de çok olumlu bir anlam atfetmişler buna. Sanki ‘dip’ değil de ‘zirve’den bahsediyorlarmış gibi. Bu durumda şu oluyor: ‘Adamın dibi’, ‘adam(lığ)ın zirvesi’ anlamına geliyor.
Esra Zeynep Yücel’in şarkısı adlı adınca bu/böyle. Sezen Aksu’nun ‘Çakkıdı’da dalga geçme havası bu şarkıda da tekrarlanmış gibi. Sözler Yücel’in. Müzikse Halil İbrahim Işık’la birlikte yapılmış. Rapçi Zeo’nun da müdahil olduğu şarkı, pop niyetine bir zaman için dinlenebilir. Sonra da unutulur gider. Ama Yücel’in kamerayı bir saniye unut(a)madığı klibi öyle değil. Serra Yılmaz’ın filmi ‘Cebimdeki Yabancı’ gibi geniş bir yemek masasında geçen klip, başta Raisa&Vanessa’nın tasarladığı kılık/kıyafet olmak üzere çok fazla komik an/şey ihtiva ediyor. Yücel’in bu fırfırlı ve hangi parçasının nereye gideceği belli olmayan elbisesiyle merdivenlerden inerken gösterdiği azami “Aman düşmeyeyim şimdi” dikkatiyse ‘efsane’.


Bir martı gibi

“Bir yaz yağmuru gibi, içime yağsan yine” diyor Meral Azizoğlu, ‘Bir Martı Gibi’de. Bu şarkının da dahil olduğu 13 üç şarkılık ‘Gülistanbul’ albümünde, sanatçının niyet ve isteğini iyi anlamış bir müzisyen kadrosuyla çalışılmış. Lajos Sarközi, Benedek Csik, Janos Dani, Gyula Csik ve Vilmos Csikos; Azizoğlu’nun niyetini iyi anlamakla kalmamış, yaratılmak istenen hava ve atmosferi güçlendirmek için ellerinden geleni yapmış. ‘Adres Defteri’ albümünden çok daha farklı bir yol denendiği açık. ‘Adres…’te, Volga Tamöz ve Ozan Doğulu gibi isimlerle çalışmıştı sanatçı ve yaptıkları ana hatlarıyla, popun alanında kalmaktaydı. Bu sefer durum farklı. Çok genel olarak şu söylenebilir: Azizoğlu, Sema’nın (Moritz) büyük bir başarıyla günümüze taşıdığı tango, kanto ve bu müzikal türlerin popüler olduğu zaman diliminde, bu türlerin havasını solumuş Türk sanat müziği şarkılarını, bugün dinlenirlerse yadırganmayacakları bir kılıkla günümüze çekmek istemiş. Başarmış mı? Hiç şüphesiz, evet. Eksik olan, Sema’nın kuş kondurduğu böyle bir alana (ya da tür ve sound’a), ne vokal biçimi ne de müzikal anlamda yeni bir şey katmadığı/eklemediği. Kimi yerlerde (mesela ‘Gönlüm Sensiz Olmaz’da), sesini farklı biçimlerde kullanma cesaretinin ters teptiği de söylenebilir. Buna rağmen bu albüm ve sahibi, günümüzün çamurlu müzik ortamında çoğunluğun peşine takılıp gitmediği için saygı ve alkışı hak ediyor. “Bir yaz yağmuru gibi” içinize yağmasına ve sizi ferahlatmasına izin verin.

Yazının Devamını Oku

Düğünümüzde ne çalsın?

7 Temmuz 2018
Evlenirken hangi şarkıyı mırıldanalım? Salona girerken ne çalsın? İlk dans için piste ilerlerken ne duymak istiyoruz? Bu işin pastası ve sonrası da var tabii... Spotify yaz düğünleri için meseleye el atmış.

Büyük ve popüler müzik platformlarından Spotify, güçlü ve renkli bir katalogla/arşivle müzik sunması dışında bir başka mühim özelliğiyle de öne çıkanlardan. Bu işin sosyal ve toplumsal yönlerine dikkat çeken listeler de yayımlıyor sıklıkla. Sonuncusu, ‘2018’de En Çok Tercih Edilen Düğün Şarkıları Top 10 Listesi’ oldu.

İşin özeti şu: Evlenirken, düğün dernek yaparken hangi şarkıları mırıldanalım istiyoruz? Salona girerken ne çalsın? İlk dans için piste ilerlerken ne duyalım? Bu işin pastası ve sonrası da var tabii...

* * * 

Müzik yazarlarına en fazla sorulan ikinci (ilki, “Şöyle bir şarkı vardı, kimdi bunu söyleyen?”) sorudur bu: “Düğünümüzde ne çalalım?” Hatıra binaen cevaplarken dahi mutabakata varılması, birkaç telefon konuşmasına, bir dizi e-mail’e sebep olmakta. O gecenin DJ’i sizseniz eğer, daha da fazla yorulmak, yüz yüze yapılan toplantılara gitmek, yakında hayatı paylaşacak çiftin (bazen “Eyvah, büyük bir kavga geliyor ve ayrılacaklar” diye düşünmeye de sebep olabilen) birbirlerini ikna çabalarına şahit olmak gerekiyor.

Spotify listelerini hem dünya hem de Türkiye için ayrı ayrı oluşturmuş. Ortak noktalar da var, birbirine benzemez taşlarla dolu bir okey ıstakası havası da...

Herkesin 1 numarası Ed Sheeran

Ed Sheeran, dünya düğün listesinde üç şarkısıyla yer alıyor. Bunlardan ‘Thinking Out Loud’ bizim listemizde 1 numara. Elvis Presley’in ‘Can’t Help Falling in Love’ı da diğer ortak şarkı. Bir de Jason Mraz var ortaklık niyetine; dışardakiler ‘I Won’t Give Up’ı tercih ediyor düğünün fon müziği olarak, biz ise ‘Lucky’yi. Her ülke düğününün de bir yoğurt yeme şekli var demek ki.

Salona girildi, düşüncesi dahi günlerce sürmüş gerginliklere yol açan ilk dans yapıldı ve rahatlandı. Artık pastaya hazırız demektir. Büyüklüğü ve çok katlılığı da bir statü sembolüne dönüşmüş pastanın salona tekerlekler üzerinde sürülüşü için de görkemli tarafından bir müzik seçmek gerekiyor tabii. Salondakileri (biliyor olsalar dahi), “Aaa, mühim bir şey olacak galiba” beklentisine kilitleyecek kadar keskin, gürültülü bir şey. Gök gürültüsü, fırtına, şimşek çakışı benzeri bir şey...

Yazının Devamını Oku

Sosyal medyanın gücü adına

23 Haziran 2018
Gökhan Tepe “Slogan olsun canımı yesin” diyenlerdendir. Sırf bu takıntı uğruna, şarkılarını hep ‘aynı tas aynı hamam’ haline getirmiştir ama bundan vazgeçememiştir. Son albümü de bunun kanıtı.


Sosyal medyadan beslenir, sosyal medyayı besler olduk. Her düşündüğümüz bununla ilgili; ne yazsak da daha fazla RT ya da ‘like’ alsak? Ne desek de, cevaplar su gibi aksa? Ne yapsak da ‘fenomen’ olsak? Kafamız böyle çalışır oldu. İstisnasız hepimizin.

Bu konuya en kolay popçular ayarlayabildiler kendilerini; saniyesinde hem de. Çünkü hamurları (ya da kumaşları) başından beri çok uygundu bu işe. Dipsiz bir slogan okyanusunda kulaç atıp durmuşlardı yıllar boyu ve bu zaman zarfında biriktirdikleri, bin sosyal medyaya yeterdi.

En kolay ama bu kategoride de kolaydan kolay ya da kolayın en kolaycıları var tabii. Gökhan Tepe mesela; saçını bu uğurda süpürge etmişlerdendir. “Slogan olsun canımı yesin” diyenlerdendir. Sloganın etki gücünü, bir çırpıda/alevde yayıldığını en iyi bilenlerdendir. Sırf bu takıntı uğruna, şarkılarını/hep ‘aynı tas aynı hamam’ haline getirmiştir ama bundan vazgeçememiştir. Ya dinleyicisini çok iyi tanıyordur ve bu tip şarkılara uzak durmayacaklarını çok iyi biliyordur ya da ayakları daha yere basan bir şey; bizzat o da, o dinleyicilerden biridir ve derdi hep kahvehane masalarında okeye dönmektir. Yeni takıntılarımızdan (hem de bireysel değil, toplumsal takıntılarımızdan) #hashtag ile süslenmiş yeni albüm: #Yaz2018... Bir isimle, pop müziğimizin birkaç takıntısını birden vurmak istemiş Tepe. Yaz takıntısı dillere destandır, açıklamaya gerek bile yok; ama bir de tarih/sene, “Yeniyim/yepyeniyim, sakın uyuma dinleyici” anlamında. Ve tabii hem hash, hem de tag.

Etiket değil hashtag

Şarkılar da bu anlayışı destekler nitelikte. Yaz güneşinin zaten yaktığı vücutları bir de arzunun ateşleriyle kavurmak (‘Yak Ateşinle’; “Yak ateşinle beni, yak kavursun; gözümün içine bak aşkla dolsun”), ‘Ayıp yorganın altındadır’a tost-modern bir yorum getirmek (‘Yastık Yorgan’; “Gel yeter bi’yastık yorgan, her geçen günün ardından, senle ben ve aşk ömür boyu”) gibi hem gündüz güneşlenirken dinlenecek, hem de geceleri kendinden geçirecek şarkılar var; hem de ola ki ateş söner ya da yastık/yorgan iki kişiye yetmez olur diye, içe doğru mır/mır mırıldanılan şarkılar (‘Kal Biraz Daha’; “Karanlıktan üşüdüm, üşüdüm; lambaları yak, düşünüp, düşünüp”). Bir tek yazın değil, her mevsimde vazgeçilmezimiz ‘göbek havası’na doğru kıran (‘Unuturuz İnşallah’; “Bir o yana, bir bu yana koca dünya dar geliyor, bu gece bitmez, sabaha unuturuz inşallah”) şarkı da var. Gökhan Tepe kardeşiniz, hiçbir şeyi ıskalamamış sevgili günümüz pop dinleyicileri. Bu ve buna benzer albümlerde/şarkılarda ‘aşk’ın ‘seks’ sanılması da ayrı konu; ama bu eleştirinin değil, sosyolojinin alanına giriyor.

Yazının Devamını Oku

Pop ve dansın ortaklığı

16 Haziran 2018
İyi bir albüm ‘Ben Bazen’; single başarısından sonra ne yapacağı merak edilen Simge, bu zor virajı da çok iyi dönmüş. Bundan sonra önü gayet açık.


Ben Bazen, Simge, DMC

Son birkaç yılın isimlerinden/seslerinden biri gibi görülür/kabul edilir Simge ama değil; geçmişi daha öncelere uzanır. ‘Yeni Çıktı’ adlı altı şarkılık mini albümünü 2011 yılında çıkarmıştı. Albümü yayımlayan Kaya’nın genç şarkıcıyı tanıtmak için çaba harcamadığı söylenemez ama niyeyse olmadı ve bu iyi sesli genç şarkıcı gerektiği kadar duyuramadı sesini.
Birkaç yıl sonra DMC ile anlaşınca işin rengi değişti. Yeni firmasında gayet doğru bir tercih ile albüm değil, single esaslı bir yol tercih etti ve çıkardığı her şarkı ile de hayran kitlesini büyüttü, hatta katladı. ‘Bip Bip’, ‘Miş Miş’, ‘Yankı’, ‘Kamera’, ‘Prens&Prenses’ ve ‘Üzülmedin mi?’ şarkılarının hepsi (kimi az, kimi daha fazla olmak üzere) sevildi. Bu kadar tek şarkıdan sonra albümün de vakti gelmişti tabii; Simge ve memleketin en yetenekli müzisyenlerinden Ozan Bayraşa kafa kafaya verdiler ve ‘Ben Bazen’i hazırladılar. Albümde ilk dikkati çeken şey, yukarıda sayılan şarkılardan ‘Üzülmedin mi?’ hariç (iki versiyonu mevcut) hiçbirine albümde yer verilmemiş olması. Belli ki ‘yepyeni’ bir albümü amaçlamışlar. Kolay yola başvurmamış olmaları takdire değer.

Dansın ritme mecburiyeti

Yazının Devamını Oku

Gülden Karaböcek’in bir eli dünde, bir eli bugün ve yarında

9 Haziran 2018
‘Hüzün kraliçesi’, ‘Orijinal Kayıtlar ve Remixler 1971/1973’ ile çok gösterişli bir biçimde döndü aramıza. Hoş geldi, sefalar getirdi.

Her zaman çok sevilmiştir Gülden Karaböcek; hem de her sınıf ve kesim tarafından. Üstelik (mesela Müslüm Gürses gibi) sonradan da keşfedilmemiştir. Bu yazının konusu ilk dönemi Şah Plak ile birlikte değil de, ikinci dönemi olan ve tamamını bir yükselme çağı saymakla hata etmeyeceğimiz Elenor dönemiyle birlikte... Kalpleri yakan, gözyaşlarımızı (tabir çok caiz) sel gibi akıtan bu dönemde ‘Dilek Taşı’ da vardır, ‘Sürünüyorum’ da, her biri birer kült şarkı olan onlarca başkası da.

Kitleleri sürüklerdi

Elenor dönemi; planlı programlı bir şekilde, bir tarih
ya da sıraya uygun olmasa da farklı zamanlarda, farklı karma albümlerle birlikte aktarılmıştır disklere; bu dönem, dijital çağı yakalamayı bir şekilde başarmıştır. LP’leri arkamızda bırakıp tamamıyla kasetlere teslim olduğumuz yıllarda ‘Bir Mucize Allahım’ albümü, memlekette satışa sunulan ilk CD olma şerefine erişmişti. Üstelik henüz kimseler CD nedir tam bilmezken ve bunu evde dinleyebilecek alete sahip olanların sayısı çok azken dahi çok satmıştı. Gülden Karaböcek buydu işte; her biçimde arkasından sürüklerdi kitleleri. 70’lerin ilk yıllarıyla birlikte başlayan Şah Plak dönemindeyse bunun böyle olmadığı söylenebilir. O yıllar deneme-yanılma zamanlarıydı Karaböcek için. Bağlı olduğu firmanın da kafası karışıktı, kendisininki de...

Selda Bağcan mı Ajda Pekkan mı?

70’lerin başıyla birlikte esmeye başlayan Selda (Bağcan) fırtınası sebebiyle Şah Plak, Karaböcek’in şahsında kendi Selda’sını yaratmak istedi önce. ‘Adaletin Bu mu Dünya’, ‘Derdimi Dökersem Derin Dereye’ bu dönemden şarkılardır. Ama olmadı. Bir yandan Selda, öte yandan Hümeyra ve Esin Afşar vardı Anadolu popu zirveye çıkaran kadın sanatçılar arasında.

Keskin bir yol ayrımına gelindi bunun üzerine. “Kendi Selda’mızı yaratamıyorsak kendi Ajda Pekkan’ımızı yaratalım” diye düşündüler büyük ihtimalle ve popüler yabancı şarkıları seçerek bunlara Türkçe söz yazdırdılar. Bu döneme katkı verenler arasında Ülkü Aker de (‘Koşma Koşma’, ‘Taka Taka-Şaka Şaka’) vardır, Çiğdem Talu da (‘Dur Bırakma Beni’).

Yeni albüm bu dönemi tamamına yakın bir biçimde toparlıyor (malum telif sorunları sebebiyle çok az eksik var).Eksiklikler Orkun Tunç’un ekibi Armageddon Turk’un yaptığı remix’lerden oluşan ikinci diskle fazlasıyla dengelenmiş.

Yazının Devamını Oku

Ciwan’dan içli bir mektup

26 Mayıs 2018
Ciwan Haco son derece aralıklı olarak yeni albüm çıkarmasına rağmen her zaman popülerdir, hep hatırlardadır. Bir önceki albümü ‘Veger’i beş-altı yıl önce çıkarmıştı. Çok özlendi, çok beklendi ve nihayet ‘Felek’le geldi.


Kürtçe müziğin en büyük isimlerindendir Ciwan Haco; aynı zamanda en farklı ve yetkin olanlardandır. Çok da popülerdir. Farklı ve yetkin olanın çok popüler olmasına nadiren rastlanır müzik piyasasında. Ama Haco örneğinde bir mucize gerçekleşmiş, öyle olmuş. Başka örnek vermek gerekirse, tıpkı Bülent Ortaçgil gibi, Mazhar-Fuat-Özkan gibi.
En yakın rakibi Şivan Perwer her türden gündelik gelişmeyi kullanır, popülerliğini ayakta tutabilmek için her fırsatı kollar ve her türden politik gelgitler yaşar/yaşatırken, Haco sessiz ve sedasızdır. Albümünü çıkarır, şarkısını söyler ve evine (ya da stüdyosuna) çekilir, dinleyeni ya da seyredeni müziğiyle baş başa bırakır. Ona göre, konuşulması gereken şey müziğin bizzat kendisidir. Haklı ve doğru yolda olduğu da söylenebilir. Son derece aralıklı olarak yeni albüm çıkarmasına rağmen her zaman popülerdir, hep hatırlardadır. Bir önceki albümü ‘Veger’i beş-altı yıl önce çıkarmıştı. Çok özlendi, çok beklendi ve nihayet ‘Felek’le geldi.
Geçecek bu günler
Çok sakin, bir o kadar da hüzünlü bir albüm yapmış bu sefer. Hüzün, Haco’nun vazgeçilmezlerindendir zaten ama bu duyguyu genellikle birkaç tempolu şarkıyla dengelemeye çalışırdı. Ama yok, bu sefer boydan boya hüzün var.
Büyük ihtimalle içinde olduğumuz zamanların bir sonucu böyle oldu. İçinde yer aldığımız bütün coğrafya kaynarken, savaşın sardığı bölgelerde hayatlar altüst olmuşken, yurtdışında yaşayan Haco gibi bir sanatçı, istese de keyfi, mutluluğu katamazdı şarkılarına. Güneydoğu’dan (Mardin’den) Suriye’ye göçmüş bir ailenin çocuğu olan Haco’nun, hepimizin yüreğini delik deşik eden durumların yarattığı bezginliği daha ağırca yaşadığına hiç şüphe yok. Son albüm ‘Felek’ bütün bu ruh hallerinin yansıdığı bir albüm olmuş. Albümde yalnızca ‘Fato’ ve ‘Besna’ birer istisna sayılabilir; ama bunlar da tam değil, yarımşar istisna.
Kürtçe müziğin en önde gelen müzisyenlerinden Ayhan Evci albümün prodüktörlüğünü yapmış; miks dahil, çoğu iş ya da safhada da onun eli var. Yıllardır birlikte çalışıyorlar ve Evci, Haco’nun her duygusunu nasıl öne çıkaracağını en iyi bilenlerdendir. Bu sefer de öyle olmuş. Yaylı ve nefesli enstrümanların katkısıyla Haco’nun hüznü keskinleşmiş, elle tutulur hale gelmiş.

Yazının Devamını Oku

Radyo ve televizyonda temiz bir şarkı

12 Mayıs 2018
Zeki Güner’e ait şarkı gayet derli/toplu. Nilgül de o tadına doyulmaz ses rengi ve vokal yeteneğiyle şarkının üstüne katılabilecek her iyi şeyi katmış ve yükseltmiş.


Beş üzerinden üç yıldız
Radyoda Bi’ Şarkı, Nilgül, Pasaj

TMC önde gelen yapım firmalarından biri olmaya doğru giderken tanıdık Nilgül’ü. 2000’lerin ilk yıllarıydı. ‘Ömürsüz Sevdalar’ adlı ilk albümü, ‘Balalayka’ filmi için söylediği aynı isimli parça, şarkılarını kolay kolay başkalarının söylemesine izin vermeyen İlhan İrem’in ‘Konuşamıyorum (Ayrılık Akşamı)’ dahil çok sayıda başka şarkı/albüm yaptı. Ama tam da “İşte TMC’nin yıldızlarından bir başkası” denilecekken, evlendi ve müzik hayatını noktaladı.

Fakat müzik aşkıyla dolup taşan bir solistseniz, her türlü karardan da dönebiliyorsunuz işte. Nilgül de özel yaşamındaki karışıklığı çözdükten sonra, ‘Dualarım Seninle’ şarkısıyla geri dönmüştü birkaç yıl önce. Şimdi de ‘Radyoda Bi’ Şarkı’ ile hatırlatıyor kendisini. Belli ki Nilgül, müziğe devamda kesinlikle kararlı: “Her açıdan çok içime sinen bir şarkıyla dönmek şahane. Bu defa hiç durmayacağım, hiç bırakmayacağım şarkı söylemeyi, nefes almayı,” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu cümledeki şifre ‘nefes almak’. Şarkı söylemeyi böyle görüyor...

Tecrübeli isim Zeki Güner’e ait şarkı gayet derli/toplu. Nilgül de o tadına doyulmaz ses rengi ve vokal yeteneğiyle şarkının üstüne katılabilecek her iyi şeyi katmış ve yükseltmiş.

Şarkının videosu da sade ve temiz, hem de bu piyasada alışık olmadığımız kadar. Beş-on kere değiştirilen kıyafet/kostüm yok, renk ve zenginlik katalım diye hiçbir şey abartılmamış. Nilgül, şarkısını söyleyerek sokakları turluyor. Temiz şarkıya temiz video!

Yazının Devamını Oku