Öğretmenler derste öğrenciler nerede

Pandemi koşullarında öğretmenler her sabah işbaşında. Peki ya öğrenciler, onlar ne durumda?

Haberin Devamı

Pandemi nedeniyle evde kalan milyonlarca öğrenci, önceden kaydedilmiş video derslerle sesli eğitim görüyor. “Gerçek” öğretmenleri onlara destek olabilmek için çırpınıyor. Online canlı ders görebilen “şanslı” öğrencilere gelince... Onlar derse katılıyor katılmasına da, bazıları sadece ekranda yazan bir isim olarak. Çünkü çok sayıda öğrenci görüntülerini kapatarak ders “dinliyor”. Öğretmen “kendi kendine” ders anlatırken, yüzlerini görmediği öğrencileri o sırada online oyun mu oynuyor, kendi arasında yazışıyor mu, yani ders mi dinliyor, yoksa eğleniyor mu bir fikri yok. Öğretmenlerin işi hayli zor.

Öğretmenler derste öğrenciler nerede

ÇOCUKLARIN TATİL KEYFİ

Kuşkusuz pandemi koşulları müstesna. Ama Osmanlı’da da ramazan, eğitim takviminin tersyüz olduğu bir zamandı. Çünkü bu ayda okullar ya tümüyle tatil edilir veya dersler iyice azaltılırdı. Haliyle öğrenciler için ramazan keyif ve eğlence zamanıydı. Varlıklı ailelerin çocukları, hemen çiftliğe veya yazlığa giderdi. Gerçi okul olmasa da ramazan bir tür “manevi eğitim” zamanıydı. Ama ödülü, eğlencesi boldu. Örneğin küçükler, sahurdan öğlene kadar “tekne orucu” tutar, bu sayede bir hediye kazanırlardı. Gündüzleri cami-türbe ziyareti dönüşünde oyuncakçılara uğramak, harika bir “teşvik primi”ydi. Geceleri teravih namazının ödülüyse, Karagöz-Hacivat gösterisi veya sokak şenlikleriydi.

Haberin Devamı

TOPLU EĞLENCELER

Sahura kalkmak da başlı başına bir eğlenceydi. Çocuklar, oyuncak davullar ve ellerinde küçük fenerlerle ramazan davulcusunun –ki bu genellikle mahallenin bekçisi olurdu- peşine düşmeye, bazen de onu kızdırmaya bayılırlardı. Bu mücadele, davulcu manilerine konu olmuştur: “Cem oldu uşaklar (çocuklar) başına/ Tuttular sapan taşına / Bekçi de gayet darıldı / Düştü uşak savaşına”.

*

Ramazana özel yerel gelenekler (örneğin Kütahya’da “Küpecik”, Sinop’ta “Halesa Yalesa” alayı) çocuklar için unutulmaz anılar demekti. Bu tip eğlencelerde çocuklar tekerlemeler eşliğinde kapı kapı dolaşarak para veya şeker toplar, toplanan paralar sadaka olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırılırdı.

Haberin Devamı

ÇALIŞMA ZAMANI

Çocukların aksine, medrese öğrencileri, cami görevlileri ve yüksek ulema, ramazanda senenin belki de en yoğun zamanını yaşardı. Aslında medreseler, üç aylar (recep, şaban, ramazan) süresince tatil edilirdi. Ne var ki “üniversite” öğrencileri evlerine değil, “stajyer öğretmen” olarak tayin edildikleri beldelere giderlerdi. Onlar bu süreçte öğretmenliğe adım atar, deneyim kazanırlardı. Kısıtlı imkânlara sahip köy-kasaba halkı da az maliyetle iyi eğitimli birinden doğru şekilde bilgilenmiş olurdu. İşte “cerre çıkmak” adı verilen bu uygulama, iki taraf için de kazançlıydı. Halk, kendilerine hizmet eden stajyer öğretmenlerin masraflarını karşılar, ayrılırken de onlara “cer akçesi” yani harçlık verirdi. Fakir öğrenciler için bu harçlığın değeri büyüktü.

Haberin Devamı

AKILLI ÇÖZÜMLER

Bu sıra dışı, akıllı yöntem, uzun süre faydalı olsa da zamanla işlevini yitirdi. Çünkü medreseler gerilerken, birtakım sahtekârlar kendini öğretmen diye tanıtıp halkın sırtından geçinir olmuştu. Mesleki disiplinin ve kişisel ahlakın olmadığı yerde, bilimden veya değer eğitiminden söz etmek mümkün mü? Yunus Emre’nin dediği gibi: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır?” İçinden geçtiğimiz zamanlarda bu sözler daha da anlamlı. Eğer okul eğitimi, “kuru bir emek” olarak kalmasın istiyorsak, daima öğrencilerin ilgisini çeken, hem zihinlerine, hem de gönüllerine seslenen yenilikçi yaklaşımlar aramalıyız.

Haberin Devamı

ÖZEL DERS ALANLAR

Üst sınıf konakları, ramazanda bir tür okula dönüşürdü. Zenginler evlerindeki kalabalık iftarlara imam ve müezzinin yanı sıra âlimleri de davet ederlerdi. Namazlar evde kılınır, hep birlikte “ilmi sohbet” edilir, hocalar sorulan soruları cevaplardı. Seçkinler, ay boyunca en iyi hocaları “kapmak” için rekabet ederdi. Elbette bunu doruğu, sarayda padişah huzurundaki “Huzur Dersleri” idi. İmparatorluğun en donanımlı din âlimleri bu toplantılarda bir araya gelir, “seminerler” verilir, “sempozyum” türü akademik tartışmalar yapılırdı. Bu toplantıları, hanım sultanlar da takip ederdi.

BİR AYET

Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu! (Zümer, 9)

BİR HADİS

Haberin Devamı

Allah’ım... fayda vermeyen ilimden sana sığınırım. (Tirmizî, Deavât, 68)

ESMA-İ HÜSNA
El-Alim

Ezeli-ebedi tüm bilgilerin sahibi, her şeyi hakkıyla bilen.

Yazarın Tüm Yazıları