Paylaş
Bakmayın siz tapu dairesindeki kayıtlara... Aslında hiçbirimiz tam anlamıyla sahibi değiliz üzerinde yaşadığımız bu dünyanın. Hele de havanın, denizin, yeraltının. Ve dahi cümle mahlukatın... Atalarımızın konakladığı bu mülkü, torunlarımıza devretmek üzere emaneten idare ediyoruz. İşte vakıf kurmak da böyle bir şey: Elinizdeki varlığın sadece size ait olmadığı inancıyla... birikimlerinizle kalıcı bir hizmet kurumu meydana getirmek.
MEYVESİNİ HERKES YESİN
Hz. Ömer sahip olduğu bir hurma bahçesini hayır işlerinde kullanmak istemiş, bunu nasıl yapması gerektiğini Hz. Peygamber’e danıştığındaysa şu cevabı almıştı: “Satılmaması, hibe edilmemesi, miras bırakılmaması ve ancak meyvesinden infak edilebilmesi (yararlanılması) şartıyla oranın aslını tasadduk et (sadaka ver).” Vakıf, İslam medeniyetinin geliştirdiği bir kurum. Temel gayesi, uzun vadeli bir sadaka kaynağı sağlamak. Geliri veya mahsulüyle vakfettiğiniz mülk, sizin olmaktan çıkar; vakıf senedinde belirtilen hizmet ne ise sadece onun için kullanılabilir.
YÜZYILLARCA YAŞASIN
İslam coğrafyasında pek çok muhteşem eser, yüzyıllardır ayakta olan vakıfların eseridir. Örneğin Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii, Fatih Sultan Mehmet Vakfı ve Bezmialem Valide Sultan Vakfı... Bağış olarak yaptırılan okul, hastane, aşhane gibi yapıların etrafındaki dükkanların gelirleri, vakıf hizmetlerinde devamlılığı sağlamıştır.
*
Ancak vakıf deyince gözümüzde sadece binalar canlanmasın. Bağışladığınız dönümlerce çayır da olabilir, tek bir ağaç da. Hatta bir çeşme veya içme suyu kaynağı da. Resulullah’ın bir sözü, vakfın temel mantığını, yalın bir şekilde açıklar: “Bir Müslüman bir ağaç diker de onun meyvesinden bir insan yahut hayvan yerse muhakkak o yenilen şey, ağacı diken kimse için bir sadaka olur.”
GEREKSİZ BİNA YAPMA
“Çevrecilik” yeni bir kavram. Ancak çevreyi koruma bilinci modern dünyaya özgü değil. Resulullah, insanlara şu tavsiyede bulunmuştu: “Elinde fidanı olan, kıyamet koparken bile derhal onu diksin!.” Kuran, “İnsanların kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu (Rum, 41)” der ve bunun kötü sonuçlarını bu dünyada yaşayacaklarını belirtir. Nitekim Hz. Peygamber, şöyle söyler: “Mutlaka gerekli olan binalar dışında, yapılan her bina, sahibi için bir vebaldir.” Ayrıca bina yapımında doğal akışın gözetilmesi gereğine de işaret etmiştir: “Evini komşunun evinden yüksek yapma ki komşun hava, rüzgâr (ve güneşten) mahrum olmasın.”
*
Aynı anlayışla geçmişte, çevreyi ve doğal kaynakları gözeten, irili ufaklı pek çok vakıf kurulmuştur. Bunlardan bazısı nehir kenarlarına ağaç dikmek amacını taşırdı. Bazıları da su kaynaklarını koruma, taşkınları önleme... Arazisini herkese açık orman olarak bağışlayanlar da vardır. Şehir manzarasının bozulmaması gayesiyle arsasını, üzerine bina yapılmaması şartıyla vakfedenlere bile rastlanır.
MİSAFİRE YAKIŞAN
Atalarımız “Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi?” diye sorarken bize evrensel bir gerçeği hatırlatmışlar: Biz bu dünyanın sahibi değiliz... Göğün altındaki, yerin üstündeki “bir ömürlük misafirlik” bizimkisi sadece. Öyleyse şu dünyadaki “oyalanma” sürecinde emanete iyi bakalım; çevreye ve doğaya daha fazla özen gösterelim. Misafirliğimiz ardından bu dünyaya kalıcı eser bırakmanın bir yolu da faydalı bilim ve çevresine yararlı evlatlar yetiştirmek değil mi?
RAMAZANDA DOYURAN VAKIFLAR
Osmanlı vakıfları arasında en yaygın hizmetlerden biri halka ücretsiz olarak yemek dağıtan imarethanelerdi. Ayrıca gayesi yazın soğuk su içirmek, şerbet dağıtmak veya helva yedirmek olan vakıflar da vardı. Aşhanelerin en yoğun olduğu ayların başında da ramazan gelirdi. Pek çok vakıf senedinde bu ayda sunulacak ek hizmetler için özel kaynak ayrılması talimatı bulunurdu. Ayrıca imarethanelerin tamiratı, yenilenmesi gibi çalışmalar da her yıl ramazana birkaç ay kala başlardı. Bakır kapların kalaylanmasından tabak-çanağın tamamlanmasına, mutfak eşyalarının yenilenmesinden derin temizliğe varıncaya kadar yoğun bir faaliyet yürütülürdü.
BİR AYET
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. (Zuhruf, 51)
BİR HADİS
Her kim ölü bir toprağa bakıp onu ihya ederse bundan ecir (manevi karşılık) kazanır. (Darimî, Büyû’, 65)
ESMA-İ HÜSNA
El-Melik
Mülkün, görünen - görünmeyen tüm âlemlerin sahibi.
Paylaş