Mağaradan çıkmak...

İnsanlık mirasını bize ulaştıran, ortak eserleri muhafaza eden yerlerdir mağaralar. Adeta medeniyetin zaman tünelleridir.

Haberin Devamı

Mağaradan çıkmak...

Örneğin Denisova... Altay Dağları’ndaki bu mağara, DNA zincirimizin nadide örneklerini korumuştur. Ve tam 50 bin yıl boyunca, en eski el yapımı nesnelerden birini saklamıştır bizim için: Kopuk parçaları birbirine diken bir iğneyi...

SANATIN EVİ

İnsanın sanatla ilişkisinin en eski örnekleri yine mağaralarda karşımıza çıkar: İspanya’da Altamira (MÖ 36 000), Fransa’da Chavet (MÖ 30.000) ve Lascaux, Arjantin’de Cueva de Las Manos... Doğadan ilham alarak duvarlara işlenmiş o harikulade figürler, medeniyetin ilk renkli imzaları gibidir. 

*

İnsanlığın inanç yolculuğunda da mağaraların ayrı bir yeri vardır. Örneğin Tevrat’a göre, “Tanrı Dağı Horev’deki bir mağara”, putperestlerle mücadele eden İlyas Peygamber’in sığınağı olmuş, Rab ona bu mağarada seslenmiştir. 

*

Haberin Devamı

Mağaradan çıkmak...

Yahudiliğin, Hıristiyanlığın ve Müslümanlığın ortak atası kabul edilen Hz. İbrahim, oğulları Hz. İsmail ve Hz. İshak tarafından Hebron/Halil’deki Makpela Mağarası’na defnedilmiştir. Bu mağaradaki meşhed (peygamberlerin, şehitlerin defnedildiği yer) yüzyıllar sonra, içindeki kabirlere hürmeten yapılan bir bazilikanın/caminin içinde muhafaza edilecektir.

Mağaradan çıkmak...

MANEVİ SIĞINAK

Hıristiyanlıkta ve Müslümanlıkta, “Yedi Uyurlar” mağaraları da yüksek manevi değere sahiptir. Efes, Tarsus ve Afşin’in yanı sıra İspanya’dan Doğu Türkistan’a kadar pek çok yerde hep aynı hatırayı yaşatırlar: Putperestlerin baskısından kurtulup tek tanrı inancını korumak için bir mağaraya sığınan gençlerin kıssasını. Kuran’da “Ashab-ı Kehf” olarak anılan bu gençler ve dost köpekleri (Kıtmir), samimi imanlarının bir karşılığı olarak uzun yıllar boyunca korunmuşlardır: “O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve ‘Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla’ demişlerdi. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk).” 

*

Haberin Devamı

Kapadokya’da mağaralara inşa edilmiş kiliseler veya Hindistan’daki zarif tapınaklar, on binlerce yıl önceki mağara sanatının, inançla harmanlanmış ileri örnekleridir. Sümela Manastırı gibi dağlara nakşedilen nice mabedin de ilham kaynağı mağaralardır. Bu mekânlar, insan ruhu için sığınak, debdebeden ve savaşlardan uzaklaşmanın adresi olmuştur.

Mağaradan çıkmak...

UZUN YOLCULUK ORADA BAŞLADI

İnanç ve insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri de yine bir mağarada başladı: Mekke yakınlarındaki Hira/Nur Dağı’nın tepesindeki küçücük bir mağarada. İnzivaya çekilip içine dönen, varlığın ve kâinatın anlamını arayan son peygamber Muhammed Mustafa, “Oku, Yaratan Rabbinin adıyla. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı” vahyini ilk defa burada işitmiştir. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız” ve “Bir insanı öldürmek tüm insanları öldürmek gibidir” diyen, üstünlüğün paraya ve güce değil, samimi inanç ve güzel davranışa dayandığını söyleyen, siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü olmadığını anlatan, kabileciliğin bir cahiliye âdeti olduğunu bildiren Hz. Peygamber’in 22 yıllık manevi yolculuğu, işte o mağarada başlamıştır.

Haberin Devamı

SÖZÜN BİTTİĞİ YER

Bugün, medeniyetin ilk adımlarının atıldığı “mağara devrinden” çok uzaktayız. Ama bunca mesafeye rağmen mağaralar, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bile yüreklerimizi parçalayan şiddet ve katliam haberlerinin kaynağı olabiliyor. Sadece doğa bilimlerinin ve arkeolojinin konusu olması geren mağaralar, müzelere değil “meşhede”, yani “şehitlerin kabrine” dönüşüyor. 

*

Platon ve Mevlânâ, yüzyıllar önce “mağara (zindan)” benzetmesiyle tarif etmişler insanlığın kurtarıcılarını: Onlar, zihnindeki zincirlerden kurtulup dışarıdaki aydınlığı gören ve mağarada karanlık içinde kalanları uyaranlardır. Ne var ki bizler, bu zamanda dahi karanlıktan çıkabilecek olgunluğa erişemediğimizi görüyoruz, içimiz acıyarak. 

*

Haberin Devamı

Yolumuz hâlâ zorlu ve uzun: “Mağara devri” artık son bulmalı; gençler, karanlık mağaralardan ışığa çıkmalı. Bunun için cahiliye kabileciliğine alet edilen ellerin, silah değil kalem tutmasına, gün ışığında eserler üretmesine muhtacız. Elbette “oku”manın ve üretmenin esas gayesi, nefret dilini yaymak veya hegemonya kurmak değil, aynı “topraktan”, “bir damladan” ve “aşılanmış yumurtadan” gelen insanlığı daha iyi yaşatmaktır. Söylemesi kolay, başarması zor. Eğer samimi dileğimiz insanca bir arada yaşamaksa, usanmadan çabalamak hepimizin borcu. Kopuk parçaları birleştirebilmek için hem Denisova’da bulunanlar gibi sağlam iğnelere, hem de bizi birbirimize bağlayan ortak değerlere ihtiyacımız var.

Yazarın Tüm Yazıları