Kendine kafa atan keçi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi görevlileri, geçtiğimiz günlerde Başakşehir Ziya Gökalp metro istasyonundaki asansör kapısının kırıldığını fark ettiler. Bunlar kırılması hayli zor cam kapılar olduğu için, güvenlik kamerası görüntüleri incelemeye alındı. Karşılarına çıkan görüntüyse son derece şaşırtıcıydı: Camı bir keçi kırmıştı... Evet, mecazi değil, gerçek bir keçi. Hem de kafa atarak!

Haberin Devamı

“Olay yeri” ekiplerinin çözdüğü bu gizemli olay şöyle gerçekleşmişti: Nasıl oluyorsa oluyor, sahipsiz bir keçi sokakta dolaşırken metro asansörünün önüne denk geliyor. İşte o sırada asansör kapısının camında kendi yansımasını görüyor. Tabii karşısında rakip bir keçi görünce hemen “keçi inadı” kabarıyor... Kendi yansımasını başka bir keçi sanarak başlıyor var gücüyle kapıya toslamaya. Ne de olsa kimin patron olduğunu göstermesi lazım! O tosluyor vuruyor, karşısındaki “sanal keçi” de aynı şiddette karşılık veriyor. Bu inatlaşma, bir süre devam ediyor. Ta ki cam, maruz kaldığı boynuz darbeleriyle kırılana kadar. Kapı kırılıyor, mücadele bitiyor...

Kendine kafa atan keçi

Haberin Devamı

YA KEÇİ DEĞİLSE?

İlginç ve komik bir hikâye... Keçinin yanılgısına gülmemek elde değil. Ne var ki insanlardaki muhakeme yeteneğinden yoksun olan o inatçı keçiye kızamayız. Peki ama “keçi inadı” olan insanlara ne demeli? Hani kendiyle bile inatlaşıp karşılarına kim çıkarsa kafa tutup toslayanlara...

ÖNCE BEN

Başkalarıyla tartışıp inatlaştığımız konular çoğu zaman “benlik” kavgasından kaynaklanır: “Benim dediğim olacak”, “önce ben geçeceğim”, “ben ne dersem o”... Bir karakter özelliği olarak inatçılık, bitmek tükenmek bilmeyen bir kendini kanıtlama çabasıdır. Oysa inatlaşıp güç gösterisi yaparak elde ettiğimiz üstünlükle sadece nefsimizi/egomuzu tatmin etmiş oluruz. Çünkü bu “kırıcı” başarılar, ne bize kalıcı iç huzuru getirir ne de bize hakiki saygı kazandırır.

KİM DAHA BÜYÜK?

Kuran’da örneklenen en inatçı kişilerin başında firavun gelir. O, geceleri bir başına kaldığında kainatın bir yaratıcısı olduğuna inanıyor, ama sabahleyin insanlar sarayın kapılarında birikip “sen bizim Tanrımızsın” nidalarını duyduğunda nefsi kabarınca, inancından vazgeçiyordu. Ve tabii Hz. Musa’nın tebliğine her defasında şiddetle karşı çıkıyordu. Kuran “gerçeği kabul edip ona teslim olmamakta direnen inatçı kişilerden” söz ederken, zor kullanmaya meyilli olanları da anar. Ne de olsa inatçılığın en sık rastlanan sonuçlarından biri öfkedir.

Haberin Devamı

YAPICI DEĞİL YIKICI

Klasik dönem Müslüman düşünürleri, kibirlenip kendini başkalarından üstün görerek hakikati kabul etmeyen kimselere “müstekbir” kelimesini uygun görmüşlerdir. Bile bile inkâr etmek “cahd” kelimesiyle ifade edilirken kendi görüşünde direnip başkalarına hiçbir hak tanımayan gruplara “inâdiyye” (dogmatik) denilmiştir. Farklı düşünceleri dinleyip anlamaya çalışmadan, kendi görüşünü ilahi bir doğru gibi görmekse “taassup” olarak nitelenir. Öte yandan inatçılığın Türkçe’de “sebat etmek, pes etmeden çalışmak, doğru bildiği yoldan dönmemek” gibi anlamları da var. Elbette burada söz ettiğimiz, kararlılıkla hedefe yürümek anlamındaki olumlu değil; kibirli, katı ve yıkıcı inatçılık.

Haberin Devamı

Kendine kafa atan keçi

BÖYLE DE OLABİLİR

Kabullenmekte zorlansak bile hayatta birden fazla doğru olabilir. Çünkü “doğru” kişiden kişiye değişebilir. Ancak hakikat tektir. Veriye, bilgiye ve bunun getirdiği bilgeliğe kendimizi kapamakla sorunları aşamayız. Ayrıca olayların bizim istediğimiz şekilde gerçekleşmesi, bunun mutlaka en iyi ve en hayırlı sonuç olduğu anlamına gelmez. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dediği gibi... Mutlaka benim dediğim olsun diyerek... murâd etme/Olursa inad etme/Hak’tandır o reddetme/Mevlâ görelim n’eyler/N’eylerse güzel eyler. Gelin başkaları sandığımız yansımamıza kafa atmaktan vazgeçelim. Unutmayalım ki her vurduğumuzda aslında kendimize de vuruyoruz...

Haberin Devamı

Kendine kafa atan keçi


‘BENİ İNATÇI OLMAKTAN KORU’

Bencillik, kibir ve sabit fikir, inatçılığın en temel nedenleri. Unutmayalım ki inatla öfke; öfkeyle zorbalık arasında doğrudan bağ var. Nitekim Hz. Peygamber, “Yâ rabbi, beni zorba ve inatçı olmaktan koru!” diyerek dua etmiştir. Bir rivayete göre Medine’de bir bayram sabahı kurulan sofraya çok sayıda kişi sıkışık bir şekilde oturur. Hz. Peygamber’i herkesle eşit şekilde otururken gören bir bedevi, bu duruma çok şaşırır. Ne de olsa o devirde hükümdarların ve kabile liderlerinin, ayrı bir debdebesi vardı. Bedevi, Hz. Peygamber’in tevazuu karşısında “Bu oturuş da neyin nesi?” demekten kendini alamaz. Resulullah’ın ona cevabıysa, başkalarına saygının olduğu yerde kibrin ve inatçılığın olamayacağını anlatır: “Şüphesiz ki Allah beni mütevazı bir kul olarak yarattı, zorba ve inatçı biri olarak değil!”

Yazarın Tüm Yazıları