İncitme incinme

Okumuşsunuzdur... Osman Müftüoğlu, yeni yıla girerken Hürriyet okurlarına bazı sağlıklı-iyi yaşam önerileri verdi. Bu tavsiyelerden birisi özellikle dikkatimi çekti: “İncitme, incinme.”

Haberin Devamı

“İncitmeyelim, incinmeyelim”, hepimiz bildiği “Kalp kırmayalım, birbirimize saygılı olalım, sevelim sevilelim” gibi anlamı gayet açık bir söz. Ne var ki bilmek başka, yapabilmek başka. Asıl marifet, eskilerin ifadesiyle “kâl”den “hal”e geçmekte. Yani, sözünü özüne taşımakta.

İncitme incinme

Anadolu bilgeliği “incitme, incinme” tavsiyesini, olgun insan olma yolundaki en önemli değerlerden bellemiş; kuşaktan kuşağa aktarmıştır. Dostlara “elleriniz dert görmeye, gönlünüz incinmeye” diyerek hayır duası etmek âdettendi. Tasavvuf ilminin ne olduğunu soranlara en kestirmeden “incitme, incinme” cevabı verilirdi. 17. yüzyıl şairi Nailî oğluna “Hatırın incitme oğlum kimsenün/Hatırın incinmesün tâ kim senün” diyerek nasihat etmiştir. Divan şiirinin en önemli kadın şairlerinden Leyla Hanım (ö.1847) içinse incitmemek edebin aslıdır: İncitme sen ahbabını, incinmeye senden/Bu âlem-i fânide zarafet budur işte.”

Haberin Devamı

SANATKÂRA SAYGI

İnanç dünyasında “incitmemek” kavramı, sosyal saygının ötesinde bir anlam daha taşır. Buna göre nasıl bir sanatçının eserine hakaret veya kötü muamele sanatçıyı üzerse, aynısı “eşref-i mahlukat” olan insanlara muamele için de geçerlidir. Çünkü insan gönlü, Kuran’daki ifadesiyle “ona kendi ruhundan üfleyen” Yaradan’ın manevi emanetini taşıyan bir cevherdir. Yunus Emre şöyle der: “Gönül Çalabın (Allah) tahtı/Çalab gönüle baktı /İki cihan bedbahtı/Kim gönül yıkar ise.” Dolayısıyla ancak gönül kırmaktan ve insanları incitmekten kaçınan kişi, “Severiz yaratılanı Yaradan’dan ötürü” sözünün hakkını vermiş olur.

*

“İncitmemek”, kendimizi ne kadar kudretli görürsek görelim, en zayıf varlığa bile merhametle yaklaşmaktır. Kuran, “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir” der ve ekler: “Başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın.” Hz. Peygamber de özellikle yetimleri incitmemek gerektiği vurgulamıştır. Hoca Ahmet Yesevî, insanları azarlamamak, gücendirmemek, incitmemek ilkesini sünnet olarak görüp, söz konusu tavrın sadece garibana veya yakınlarımıza değil farklı inançtaki insanlara da gösterilmesi gerektiğine işaret eder: “Sünnet imiş, kâfir olsa, verme azar/Gönlü katı, gönül inciticiden Hüdâ bîzar.”

Haberin Devamı

KALP SAĞLIĞI İÇİN

İncitmemeyi hepimiz zaten biliyoruz diyelim... Peki ya incinmemek? O bizim elimizde mi? Akla hemen şöyle itirazlar gelebilir: “Ne yani, insanlar bizi kırıp üzecek ama biz incinmeyeceğiz, öyle mi? Hayal kırıklığına uğrasak bile yine de gücenmeyeceğiz... Var mı böyle bir dünya?” Elbette yok. Hiç şüphesiz hayat “dikensiz gül bahçesi” değil. Üstelik “Düşmanımın attığı taş incitmez de dostumun attığı gül gönlümü acıtır” sözünde olduğu gibi asıl yakınlarımızın söz ve davranışlarından inciniriz. Dolayısıyla incinmemek, incitmemekten bile zor gelir insana.

İncitme incinme

Kuran’daki ifadesiyle Yaradan, insanlara “şah damarından bile yakındır”. Yani her daim onların gönlündedir. İslam düşüncesinden gönül, her birimizde mevcut olan, aynı ilahi kaynağa bağlı bir cevherdir. Dolayısıyla insan her an şunu hatırlamalıdır: İncittiğinde de incindiğinde de kırılan aynı özdür. O cevheri kırılmaktan korumanın yolu, özümüzdeki güzel vasıfları parlatmaktan geçer. Gönlümüz ancak, merhametli (Rauf), çok seven (Vedûd), başkalarının ayıplarını örten (Settar), affeden (Afüv) biri olduğumuzda güçlenir. Kalp güçlenirken aynı zamanda yumuşar, yükü hafifler, ferahlar, yükselir; böylece “kalb-i selim” olur. Tüm bunlar olgunlaşmanın, yani “insan-ı kâmil” olmanın gereğidir. Ve tabii, moralimizi ve bedenimizi doğrudan etkileyen; içten dışa doğru kendini belli eden, duygusal “kalp sağlığı”nın.

Haberin Devamı

KİNTSUKUROİ?

Kintsukuroi (veya kintsugi), Japon kültüründe kırılan bir eşyayı altınla/gümüşle yapıştırıp tamir etme sanatıymış. Amaç, yapıştırılsa bile eskisi gibi olmayacağı bilinen bir nesnenin kırıklarını gizlemek yerine, onu kırıklarıyla birlikte güzel ve değerli hale getirmek. Varlıkları kusurlarıyla birlikte sevebilmek...

İncitme incinme

Bu anlayıştaki derin zarafeti görünce insanın aklına kırılan gönüller geliyor. Elbette yapılan bir hata ardından dilenen özür, incinen, kırılan bir kalbi eski haline getiremeyebilir. Belki yaşanan üzüntünün izi kalır, kolay unutulmaz. Ama karşımızdaki kişinin samimi özrü, onun aynı zamanda bize verdiği değerin, kırılanı tamir edip yaşatma çabasının göstergesi değil midir?

 

Yazarın Tüm Yazıları