İçimizdeki ışıklar

Bu ramazan, kısıtlamalar nedeniyle mahyaları görme imkânı bulamıyoruz. Öyleyse ışıkları, minarelerin arasında değil, evlerimizde yakalım.

Haberin Devamı

HEP karanlık, hep karanlık... Bir nefes ver, bir fısılda... Bir aydınlık bana”... “Hep Karanlık” adlı şarkısında böyle der Kayahan (ö.2015). “Odalarda Işıksızım”ı da yazan kıymetli ozanın yüreğinde hissettiği karanlığın bir benzerini, Çiğdem Talu’nun (ö.1983) sözlerinde buluruz: “Bendeki karanlığı gel de bana sor.” İnsanın, insanlığın en büyük ideallerinden biridir hem içindeki, hem de dışındaki karanlıktan kurtulup aydınlığa çıkmak.

İLK IŞIKLAR

Allah’ın kainatları yaratışı, Tevrat’ta “ışıklı” bir sembolizmle anlatılır: “Rab, ‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu. Rab ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı”. Tüm yaygın dinlerde “nur”, manevi aydınlıktır. Hatta insanların da etrafına bir ışık yaydığına inanılır. Örneğin inanca göre manevi ışık, iki kaş arasındaki “üçüncü gözden” yayılır ama “çıplak” gözle görülemez. Ayrıca Budist ve Hıristiyan ikonografide, peygamberler, azizler/ermişler, hep başlarında nurdan bir hale ile resmedilirler.

Haberin Devamı

İçimizdeki ışıklar

O, BİR NURDUR

Allah, Kuran’da “nur üstüne nur (Nur, 35)” olarak tanımlanır. Nitekim Miraç’ta Allah’ın zatını görüp görmediğini soranlara Hz. Peygamber, “O bir nurdur, nasıl görebilirim!” demişti. Resulullah, melekleri de “nurani” varlıklar olarak tarif etmiştir. Ayrıca “Nur-ı Muhammedi”, İslam kültüründe önemli yer tutar. Örneğin Pir Sultan, “Hak yarattı Muhammed’i nurundan” derken Süleyman Çelebi, Resulullah’ın gelişini yine bu kavramlarla anlatır: “Geldi ol nur, gitti âlem zulmeti (manevi karanlık).” Hz. Peygamber’in Kuran ayetlerini ilk işittiği yer olan Hira Dağı, aynı zamanda “Nur Dağı” olarak da anılır.

YARASIN, NUR OLSUN

“Nur” kavramı, günlük dilin de parçası olmuştur. “Nur yüzlü” derken içindeki aydınlık bakışlarına yansıyan, “pozitif enerji” yayan güleç kişiler kastedilir. “Nur topu” gibi bebeklerimiz olduğunu sevinçle duyururuz. Ürettiklerimiz “el emeği, göz nuru”dur. Biliriz ki “eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı”. Her yemekte “yarasın, nur olsun” veya “soframız nur olsun, hanemiz mamur” diye dua edilir. Ve tabii, ölmüşler “nur içinde yatsın” diyerek anılır...

NUR VE ZİYA

Haberin Devamı

Elbette, aydınlığın bir manevi anlamı vardır, bir de fiziki. “Nur”, yaratılışı mümkün kılan ilahi enerjidir; gönül aydınlığıdır. “Ziya” ise fiziki anlamda “ışık”. Biri ölçülemeyen diğeri ölçülebilen nur ve ziya, inanç tarihinin ayrılmaz ikilisidir. Sonuçta dini ritüellerin icra edildiği zamanlar, ışığın doğal akışıyla bağlantılıydı: Güneşin doğuşu-batışı, mevsim ve gündönümlerinde ışığın artıp azalması... Arkeoloji, binlerce yıllık tapınakların bile ateşler yakılarak aydınlatıldığını söylüyor. Belki de bu nedenle “nur” ve “nar” yani ateş kelimelerinin aynı köke dayanmasına şaşırmamak gerek. Hem nura, hem ziyaya büyük önem veren İslam medeniyeti de, elektriğin kullanımına dek, ibadethanelerin aydınlatılması konusunda öncü konumdaydı.

Haberin Devamı

IŞIĞINI YANSIT

Pandemi nedeniyle bizler bu ramazanda, camilerdeki mahyaların ışıklarını, geceleyin ışıl ışıl olan meydanları çıplak gözle görmeyeceğiz (tabii evinin penceresinden görebilenler müstesna). Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen birbirimizin gözlerinde daima hayat ışığını görmeyi deneyebiliriz. İçimizdeki ışığı, gözlerimize, sözlerimize yansıtabiliriz. “Evlerin ışıkları bir bir yanarken”, gönüllerimiz arasına mahyalar kurup, hep birlikte “odalarda ışıksız” kalmaktan kurtulabiliriz. Ne de olsa başkalarının hayatını aydınlatırken, kendi ışığımız da parlar. El emeği, göz nuruyla...

RAMAZANIN IŞIĞI

KARANLIK saatlerde de ibadet edilen İslam medeniyeti, camilerin hem doğal ışıkla, hem de mumlar ve kandillerle aydınlatılmasına büyük özen göstermiştir. Ayrıca dini anlam taşıyan özel gecelerde, sadece camiler değil sokaklar, binalar ve evler de kandiller yakılarak aydınlatılırdı. “Kandil gecesi” sözü de zaten buradan kaynaklanır. Elbette bu “aydınlık geceler”in zirvesi ramazandı. Ramazanda Medine’de her gece “mum alayı” düzenlenirdi. Işıklandırma işini çok “yukarı” taşıyarak görsel bir şölen haline getirenlerse Osmanlılar olmuştur. Minareler arasındaki mahyalar, yüzyıllar sonra dünyamızı aydınlatacak elektrikli-ışıklı, neon tabelalara öncülük etmişlerdir.

Haberin Devamı

ESMA-İ HÜSNA
En-Nur
Nurlandıran, maddi-manevi her şeyi aydınlatan.

BİR AYET
Allah, göklerin ve yerin nurudur. (Nûr, 35)

BİR HADİS
Allah’ım! Kalbime, gözüme, kulağıma... nur ver ve nurumu arttır. (Buhârî, “Da‘avât”, 9)

Yazarın Tüm Yazıları