Fırtınanın ortasında Yunus olmak

Moğollar Anadolu’yu kasıp kavurmuş... Selçuklu sarayında buhran var. İktidar, kapanın elinde kalıyor... Gün geliyor, başkenti isyancılar ele geçiriyor... Kimi beyliklerse, Memluklerin yardımıyla Moğollardan kurtulma peşinde. Ama bu hesap gerçeklere uymayınca Anadolu halkı büyük bir mezalime daha uğruyor... Tarlalar sürülemez, “yaylalar yaylamaz, kışlalar kışlamaz olmuş”. Ticaret yolları tekinsiz; insanlar perişan. Hemen herkeste aynı kaygı: “Acep ne ola benim halim?”     

Haberin Devamı

‘BU NE DERTTİR, DERMAN BELİRMEZ’

Yunus Emre’yi değerlendirirken onun nasıl bir ortamda yazdığını daima hatırlamak gerekir. Neredeyse tüm koşulların “eğri büğrü” olduğu bir devirde yaşadı “biçare Yunus”. Ama buna rağmen doğruluktan ödün vermedi; “odunların bile düzgününü” toplamaya gayret etti. Hakka ve hakikate bağlı kaldı daima. Ne de olsa asıl marifet, bolluk içinde bilgelik taslamakta değil, en zor zamanda bile “insan” kalabilmekte.

Fırtınanın ortasında Yunus olmak

Yunus, manevi rehberinin edebiyle, yani “Tapduk’un tapusunda” pişti. “Dostun cefasına sabırla” olgunlaştı. “Yiğitlerin gök ekini biçmiş gibi” can verdiği, “nazik tenlerin toprağa düştüğü”, insan hayatının hiçe sayıldığı bir dönemde, “kamu derdine derman olup” insanların hayatına anlam katmak için çabaladı. Ona yönelen sevginin tohumları, karanlık bir dönemde insanları olumlu duygulara çağırmasıyla kök saldı. 

Haberin Devamı

‘BİRLİKTEDİR VARLIĞIMIZ’

13. yüzyıl sonlarında Anadolu’nun siyasi ve toplumsal birliği dağılırken Yunus Emre’nin “tevhid”, yani “birlik” vurgusu özellikle anlamlıdır. O, şiddetin hüküm sürdüğü bir dönemde dahi, insan ve kâinat sevgisinden vazgeçmedi, çünkü bu dünyaya “kavga için değil sevgi için” geldiğine inandı. “Senlik-benlik” davasına, “ayrık olmaya” karşıydı. Hoyratlık çağına, güzel sözler ve incelikle mukabele etti: “Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı/Söz ola ağulu (zehirli) aşı/Bal ile yağ ede bir söz.”

Fırtınanın ortasında Yunus olmak

O, mal-mülk kavgasının ortasında “Ne varlığa sevindi, ne yokluğa yerindi”. “Köşk ü saray beğenmeyenlere” dünyaya tapmanın anlamsızlığını hatırlatırken hayata çıkarsız, ilahi bir aşkla baktı: “Yaratılanı sevdi, Yaradan’dan ötürü”. Yunus’un “gönül yapmayı” esas alan öğütleri, yüreği yaralı Anadolu insanına adeta merhem olmuştur.

Haberin Devamı

‘ÇOK SÖZ, YÜKTÜR’

“Bilene bir söz yeter/Canda cevher var ise” diyen Yunus, filozofların kaleminde sayfalar tutan inanç ve varoluş gibi derin konuları, sadece birkaç dizeyle, kısa yoldan açıklar. İslam’ın temel değerlerini duru bir Türkçeyle anlatır. Kolayca ezberlenen sade şiirleri ayrıca “popüler” ilahilere dönüşmüş; “Rum’dan Şam’a, yukarı illere” kadar tüm Türkçe coğrafyasına yayılmıştır. Yani eserleri günümüzde bile okunan en eski Türkçe “şarkı sözü” yazarlarındandır Yunus Emre.

‘YABANCIYSAN BİLİŞELİM’

“72 milleti bir” gören, “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım”, “Beri gel barışalım” diyen Yunus, farklı görüşten, farklı meşrepten ve mezhepten insanları yüzyıllardır ortak değerlerde buluşturuyor: Sünnî, sufî, Alevî-Bektaşî, hümanist, evrenselci, genç, yaşlı... Günümüzde bile hemen herkes, çağları aşan o dizelerde kendinden bir şeyler buluyor. Elbette bu durum tesadüf sayılmaz. Çünkü Yunus’ta kim olursan ol, temel gaye “kendini bilmektir (men arefe nefsehu)”: “İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsin/Bu nice okumaktır”.

Haberin Devamı

YUNUS EMRE NEREDE YATIYOR?

“BİR garip ölmüş diyeler/Üç günden sonra duyalar/Soğuk su ile yuğalar/Şöyle garip bencileyin.” Ölümünden sonrasını işte böyle tahayyül etmişti koca Yunus. Kesin tarihi bilinmese de onun 1320 veya 1321’de vefat ettiği düşünülür. Yunus Emre, UNESCO ve Türkiye’nin girişimleriyle, vefatının 700. yılı sayılan 2021’de daha da sık anılacak.

Fırtınanın ortasında Yunus olmak

İşin garibi, vefatından sonra bile Yunus’un adıyla şiirler yazılmaya devam etti! Çünkü aynı ismi veya mahlası taşıyan başka şairlerin dizeleri, zamanla Yunus Emre’ninkilere karışmıştır. Tabii halkın sevgisiyle çoğalan sadece Yunus’un sözleri değil, aynı zamanda kabrinin bulunduğu yerlerdir: Eskişehir Mihalıççık, Manisa Kula, Aksaray (ili) Ortaköy, Ankara Nallıhan, Ordu Ünye... Bu listeye Ege’den Azerbaycan’a kadar daha nicelerini eklemek mümkün. Ama gelin görün ki Yunus Emre’nin asıl makamı tüm bunların çok daha ötesinde bir yerde; yüzyıllardır sözleriyle dokunduğu, “dostun evi” dediği gönüllerdedir: “Ten fânidir, can ölmez/Çün gitti, geri gelmez/Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.”

 

Yazarın Tüm Yazıları