‘Ekmekçi Koca'dan evde pideye

Sosyal medya, evde yapılan ramazan pidesi ve ekmek fotoğrafları ve videolarıyla dolup taşıyor. Hamurun fırınla olan tarihi aşkı sanki yeniden canlanıyor... Aynı ‘Ekmekçi Koca’ veya ‘Somuncu Baba’ adıyla bilinen Hamîdüddin Aksarâyî’nin aşkı gibi.

Haberin Devamı

İnsanlığın en önemli buluşlarından olan ekmek, Ortadoğu’dan dört bir diyara yayılmış, tarih boyunca fırınlarda, tandırlarda veya sac üstünde çok farklı yöntemlerle pişirilmiştir. Türkler bazlama denilen yassı ekmeklerde uzmanlaşmış, yufka açmayı, gözleme pişirmeyi pek sevmişlerdir. Balkan-Ortadoğu coğrafyasında bu yassı ekmeklerin bazı çeşitleri pide, pite, pita diye isimler aldılar ki, bunun da İtalyanların pizzasına ilham verdiği düşünülür.

ORUÇ AÇILAN YİYECEK

Türkler zamanla pidenin “hastası” oldular. Hatta Osmanlı zamanında günlük ekmek bile bugünkünden (somun) ziyade ramazan pidesine benzerdi. Bu kolay koparılan pide-ekmeğe “fodula” denirdi. Oruç açılan yiyecek anlamındaki “fature” kelimesinin “fodula”ya dönüşmesi bir ihtimalse de bu bağlantı net değildir. Adı nereden gelirse gelsin, “fodula” askerin, öğrencinin, garibanın en temel gıdasıydı. Öyle ki devlet görevlilerine maaş olarak verilirdi. Keza vakıf imarethanelerinde ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Pide yanında hurmayla birlikte, halka açık cami iftarlarının değişmeziydi. Selçuklu zamanında aşevlerinde yemeğe yetişemeyenlere 100 dirhem (300 gr civarı) pidenin yanında “80 dirhem bal ve 50 dirhem peynir” ikram edilirdi. Yüzyıllar sonra II. Abdülhamid döneminde ramazan ayındaki Kadir gecesinde askerlere Kiler-i Hümayun’dan peynirli büyük pideler ve şerbet dağıtılıyordu.

PİDENİN HASI

Elbette üst sınıflar kaliteli undan yapılan pideler yerdi. Osmanlı saray kayırlarındaki “nan-ı pite” yani pide ekmeğine “içli” pideleri de katmak gerek. Örneğin Fatih Sultan Mehmet zamanında sarayda “pide-i hassa”, yani ıspanaklı veya peynirli pide yapılırdı. Tabii yumurtalı pideleri de unutmayalım. Yumurta, ramazan pidesine de eşlik etmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber’in şifa için “Size çöre otunu tavsiye ediyorum” dediği çörekotu ve susam, ramazan pidesinin tamamlayıcısıdır. Ramazan pidesinin tam olarak hangi dönemde popüler hale geldiğini tespit etmek biraz güç. Ama bu geleneğin zamanla Anadolu’daki büyük şehirlere yayıldığını biliyoruz. Öyle ki Ramazan’da artan talebi karşılamak için fırınlar, pideye şekil veren “tırnakçı ustaları” çalıştırmışlardır. Pidenin yanı sıra simitler de fırınlardan alınırdı. İçi genellikle evde hazırlanan pideler ve lahmacunlar da yine buralarda pişirilirdi. Tüm bu pide tutkusuna rağmen arşiv belgelerine göre ekmek de ramazan sofralarında varlığını korumuştur.

'SOMUNLAR, MÜMİNLER!'

Konu ekmek olunca, akla Anadolu halk kültürünün önemli bir ismi gelir. Hamîdüddin Aksarâyî, Aksaray ilinden Şam’a, oradan Tebriz’e uzanan bir eğitim hayatı geçirdikten sonra Anadolu’ya döner ve Osmanlı Devleti’nin merkezine, Bursa’ya yerleşir. Burada debdebeden uzak bir hayat sürer. Her gün ormandan getirdiği odunlarla ekmek pişirdiği ve sırtına yüklediği bu ekmekleri para almaksızın halka dağıttığı kulaktan kulağa anlatılır. Ekmek dağıtırken “Somunlar, müminler!” diye bağırdığı için halk arasında “Somuncu Baba” veya “Ekmekçi Koca” (büyük anlamında) ismiyle tanınır. Onun hakkında günümüze dek ulaşan menkıbelerden biri şöyledir: Bursa’nın meşhur sufîlerinden, geçimini çömlekçilik yaparak kazanan Emir Sultan (Külâl), bir gün Somuncu Baba’nın fırınına gider. Ondan getirdiği yemeği pişirmesini ister. Somuncu Baba, çömleği bir türlü fırına sığdıramadığını söyleyerek Emir Sultan’ın yardımını talep eder. Emir, çömleği fırına kolayca vermiştir ama bir de ne görsün, fırında ateş yoktur. Ne var ki yemek, bir süre sonra “ateş olmayan yerden” pişmiş olarak çıkar! Yemeği pişiren fırının ateşi değil, Somuncu Baba’nın tüm yaratılmışlara duyduğu ilahi aşkın ateşi olmalıdır. Aynen ilahilerde “Yanar yüreğim dumanım tütmez” dendiği gibi... Bu menkıbeyle bağlantılı mıdır bilinmez ama Emir Sultan’ın kayınpederi padişah Yıldırım Bayezid’i Somuncu Baba’yla tanıştırdığı, hatta Bursa Ulu Cami’nin açılışında (1399-1400) ilk hutbeyi Somuncu Baba’nın verdiği rivayet edilir. Bu olayın ardından yüksek tabaka ve iktidar nezdinde tanınması nedeniyle şan şöhretten hoşlanmayan Somuncu Baba, Bursa’dan ayrılıp Adana Sis’e, oradan da 1412’de vefat ettiği Aksaray’a (bazı kaynaklara göre Malatya Darende’ye) gider. Hayatının bu son dönemindeyse Anadolu’nun gönül sultanlarından Hacı Bayram-ı Veli’nin yetişmesine vesile olur.

Yazarın Tüm Yazıları