Bu da geçer ya hu!

Son derece sıra dışı bir zaman yaşıyoruz. Pek çoğumuz evde kapalı durumda. Kimilerimiz hâlâ kaygı içinde. Ne var ki 1440 yıldır olduğu gibi ramazanın sonu yine ‘bayram’.

Haberin Devamı

‘Arkası gelmez dertlerimin, bıktım illallah’ der, Türk rock müziğinin efsanesi Erkin Koray. Haline isyan ederken bir yandan da korku içindedir: “Böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım vallah.” Ama şunu da eklemeyi ihmal etmez: “Kader bir gün bize de güler, güler inşallah.” Erkin Baba’nın ‘Fesupanallah’ adlı şarkısında bir çırpıda dile getirdiği, aslında İslam kültürünün önemli kavramlarıdır: Yeis, havf ve reca. Bu “eski” kelimeler gözünüzü korkutmasın. Gündelik dilde “korku ile ümit arasında olmak” diye özetlenir bu hal. “Yeis” ümitsizliğe düşmek demek. “Havf”, kişinin durumundan korkuya kapılması. “Reca” ise ilahi rahmete güvenerek, işin sonunun iyi olacağını düşünmektir. Yani, “ümitli olmak.” Bu anlayışa göre, korkuya kapılıp ümitsizliğe düşmek, nefsin doğal tepkisidir. Ancak “Allah’tan ümit kesilmez”, çünkü her zorluğun yanında bir kolaylık, bir çıkış yolu vardır. İşte tüm bu kavramlar, tarih boyunca pek çok öğretinin merkezinde oldu.

Haberin Devamı

MURADINA ERENLER

Eski zamanlarda kahvehanelere asılan “duvar yazıları” içinde en sık görülenlerden biri “Bu da geçer yâ hû!” olurdu. Bu yazıya hemen her yerde rastlamak mümkündü. Bazen sarayda hat sanatının nadide bir örneği olarak, bazen de Ömer Seyfettin’in ‘Nakarat’ isimli hikâyesindeki gibi izbe bir odanın duvarında, el yazısıyla... Pek çoğumuz bu meşhur cümledeki “yâ hû” ifadesini “yahu” diye biliriz. Aslında “yâ hû”, “Ey Rabbim” anlamına gelir. Yani sözün sahibi, derdini “dertlerin dermanı”na niyaz etmektedir. “Bu da geçer yâ hû!” diyen, ümidini koruyarak kendini teskin eder. Aynı Âşık Daimî’nin (1932-1983) dediği gibi: “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım/Yusuf sabır ile vardı Mısır’a/Bu da gelir bu da geçer ağlama.” Bu dokunaklı dizeler, İslam âlimlerinin “Kuran’daki kıssaların en güzeli” dediği, Hz. Yusuf kıssasına göndermedir: Hz. Yakub’un gözü gibi baktığı, sevgili oğlu Yusuf, kardeşlerinin kıskançlığı yüzünden bir kuyuya atılır. Onu kurtaranlarsa Mısır’a götürüp köle olarak satarlar. Genç Yusuf, zengin bir yöneticinin evinde hizmetkârdır artık. O kadar yakışıklıdır ki, evin hanımı Züleyha ona âşık olur ve birlikte olmak için her şeyi göze alır. Yusuf karşılık vermeyince Züleyha’nın iftirasına uğrar ve hapse düşer. Aynı Yusuf, hapisteki sabrı ve ümidiyle peygamberlik makamına erişecek, hem Mısır’a vezir olacak, hem de babası Hz. Yakub’a ve ailesine kavuşacaktır. Yaşadığı derin acıya rağmen kaybolan evladıyla bir gün tekrar buluşacağına inanan Hz. Yakub da muradına erer. Yani “sabrın sonu selamet”tir.

Haberin Devamı

AKLISELİM SAHİPLERİNE

“Sabır” kelimesinin, Hz. Yusuf’un kuyuda ve hapiste kapalı kalmasıyla ilginç bir bağlantısı var. “Sabır” kök anlam itibarıyla “engellemek, hapsetmek” demek. Yani sabreden kişi, içindeki korkuları, kaygıları, olumsuz düşünceleri hapseder. Ümidini koruyarak, korku ve kaygının kendini ele geçirmesine izin vermez. Ne kadar dertli olursa olsun, elindekilerin kıymetini unutmaz. Konu sabır olunca Eyyûb Peygamber’den bahsetmemek olmaz. Tevrat’a göre Hz. Eyyûb, çok varlıklı, kalabalık bir aileye sahip, sağlıklı ve yakışıklı bir adamdı. Uğradığı felaketler sonucunda malını, mülkünü, ailesini kaybederken amansız hastalıklara kapıldı. Ama o tüm bu musibetlere ve hastalığa sabırla direndi. Kuran’da onun sabrının karşılığı olarak sağlığına, ailesine ve varlığına tekrar kavuştuğu anlatılır: “Aklıselim sahiplerine bir ibret olmak üzere ona hem ailesini, hem de onlarla beraber bir mislini armağan ettik. Gerçekten biz onu sabreden bir kul bulmuştuk. Ne güzel kuldu o!”

Haberin Devamı

ÇIKIŞ YOLU

Bu kıssalardaki sabrı, olumsuz anlamda kullanılan “kadercilik” ile karıştırmamak lazım. Yusuf Peygamber, sabrının yanına erdemli olmayı, özgüveni, zekâyı ve çalışkanlığı katarak sıkıntılardan kurtulmuştur. “Aklıselim” ile hareket edip hapistekilerin saygısını kazanması ve kurduğu iyi ilişkiler, güzel günlere giden yolu açmıştır. Hz. Peygamber’in dediği üzere “Sabır, ışıktır”. Elbette ışığı sadece görmek yetmez, aydınlığa erişmek için ışığa doğru ilerlemek gerekir. Yunus’un dediği gibi, “Derdine sabretmeyen yolda kalagan olur.” Biz de ışığı gördüğümüz şu zor günlerde, metanetin yanına bilgiyi ve çalışkanlığı katarak ümitli şeyler söyleyebiliyoruz: Bu da geçer ya hu... “Ne de olsa kışın sonu bahar”, ramazanın sonu bayramdır.

 

Yazarın Tüm Yazıları