HAMİLELİK DÖNEMİNDE BU MADDELERE MARUZ KALMAK RİSKLER DOĞURABİLİR
Plastiklerin içerdiği kimsayalların yol açtığı olumsuz etkiler hem yetişkinlerin hem çocukların hem de hamilelerin sağlığı açısından risk oluşturmaktadır. Özellikle polivinil klorür (PVC), bisfenol A (BPA), ftalatlar ve polistiren gibi plastik türleri sağlık açısından oldukça zararlıdır. Bu kimyasallar gıdalarla temas ettiklerinde veya sıcaklığa maruz kaldıklarında çözünerek vücuda girebilir. BPA, hormonları taklit ederek endokrin sistemi bozarken; ftalatlar, hormon dengesini değiştirir ve organ fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Hamilelik döneminde bu maddelere maruz kalan kadınların bebeklerinde düşük doğum ağırlığı, gelişimsel sorunlar ve doğuştan gelen bazı kusurlar görülebilir. Ayrıca, plastik kimyasallarının sinir sistemi üzerindeki etkileri de öğrenme ve davranış problemleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle plastiklerin sağlık üzerindeki potansiyel zararlarını bilmek ve bu maddelerden korunmak büyük önem taşımaktadır.
ÜREME FONKSİYONLARINI OLUMSUZ YÖNDE ETKİLER
Plastiklerin içerdiği zararlı kimyasalların doğurganlık üzerinde de olumsuz etkileri vardır. Özellikle BPA ve ftalatlar, kadın ve erkeklerde hormon dengesini bozarak üreme fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Kadınlar açısından bakıldığında BPA, östrojen hormonu gibi davranarak kadınlarda yumurtlama düzenini bozabilir ve erken menopoza neden olabilir. Özellikle endometriozis ve polikistik over sendromu (PCOS) gibi rahatsızlıklarla bağlantılı olduğu düşünülen bu kimyasallar, doğurganlık tedavilerini de olumsuz etkileyebilir. Yumurtaların kalitesini düşürerek embriyo gelişimini engelleyebilir ve gebelik oranlarını düşürebilir. Plastik kimyasalları, doğrudan hormonlarla etkileşime girerek üreme sağlığını riske atar. Erkekler için plastik kimyasallarının zararlı etkileri, genellikle sperm kalitesi ve sayısındaki düşüşle ilişkilendirilir; infertilite riskini artırabilir. Bu kimyasallar, üreme organlarının gelişimi sırasında zararlı etkiler gösterebilir ve gelecekte üreme yeteneğini olumsuz yönde etkileyebilir. Ftalat maruziyeti, sperm hareketliliğini azaltabilir ve DNA hasarına yol açabilir. Bu da, çocuk sahibi olma sürecini zorlaştıran bir faktördür. Erkeklerde hormon seviyelerinin bozulması, testosteron düşüklüğüne yol açarak hem cinsel fonksiyon hem de genel üreme sağlığını olumsuz etkilemektedir.
YAŞAM TARZINDA DEĞİŞİKLİKLER YAPILMALI
Bu zararlı etkilerden korunmanın yolları ise öncelikle plastikle temasın en aza indirilmesiyle başlar. Gıda ambalajları ve su şişelerinde plastik kullanımından kaçınmak, cam veya çelik alternatifler tercih etmek faydalı olacaktır. Ayrıca, plastik maddelerin mikrodalga fırınlarda veya yüksek sıcaklıklarda kullanılmaması, kimyasalların çözünerek yiyecek ve içeceklere karışmasını engelleyebilir. Taze gıdalar tüketmek ve plastikle kaplanmış işlenmiş gıdalardan uzak durmak da maruziyeti azaltmanın bir diğer yoludur. Sonuç olarak, plastik maddelerin üreme sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden korunmak için yaşam tarzında bazı değişiklikler yapmak gereklidir. Bilinçli tüketici olmak, plastik ürünleri mümkün olduğunca az kullanmak ve çevre dostu alternatiflere yönelmek, hem genel sağlık hem de üreme sağlığı açısından önemlidir.
Yapılan bilimsel çalışmalar ileri kadın yaşının, sigara-alkol kullanımının, obezitenin, stresin, bazı hormonal dengesizliklerin embriyo kalitesini olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Tüp bebek tedavisinde kaliteli embriyo elde etmek için izlenen yol oldukça detaylı ve titiz bir süreçtir. Başarıyı artırmak için kullanılan yöntemlerin yanı sıra teknolojik alt yapı ile donatılmış laboratuvar koşulları da embriyo kalitesinin korunmasında ve artırılmasında büyük rol oynamaktadır.
YUMURTA İLE SPERM KALİTESİ, GENETİK YAPI VE LABORATUVAR KOŞULLARI EMBRİYO OLUŞUMUNU ETKİLEYEN TEMEL FAKTÖRLERDİR
Embriyo gelişim süreci sperm ve yumurta hücrelerinin birleşmesiyle başlar. Embriyo, hücre bölünmeleri ve farklılaşmalar sonucu organ ile doku oluşumunun temellerini atar. Embriyonik gelişim, türüne bağlı olarak farklı sürelerde gerçekleşir ve canlı doğum veya yumurtlama ile sonuçlanır. İnsan embriyosu yaklaşık sekiz haftalık bir gelişim sürecinden sonra fetüs olarak adlandırılmaya başlanır. Kaliteli embriyonun oluşması, tedavinin başarıyla sonuçlanmasında etkin rol oynayan bir faktördür. Kaliteli embriyo oluşumunu etkileyen bazı temel koşullar vardır.
Bunlardan biri yumurta ve sperm kalitesidir. Kadının yaşı ve yumurtalık rezervi, yumurta kalitesini doğrudan etkiler. Genç kadınlarda yumurta kalitesi genellikle daha yüksek olup, embriyonun sağlıklı gelişimine katkıda bulunur. Sperm hareketliliği, şekli ve sayısı da kaliteli bir embriyo oluşmasında önemli rol oynar. Sperm kalitesini artırmak için sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek önemlidir. Laboratuvar koşulları da kaliteli embriyo oluşumunu etkileyen faktörlerden biridir. Embriyo gelişimi için kullanılan laboratuvar ortamının steril, kontrollü ve embriyonun ihtiyaçlarına uygun olması gerekir. Optimal sıcaklık, pH ve oksijen seviyeleri embriyo gelişimini olumlu yönde etkiler. Buna ek olarak yumurta toplama ve döllenme sürecinin uygun zamanlamayla gerçekleştirilmesi de kaliteli embriyo oluşumunu destekler. Embriyoların genetik yapısı da başarıyı belirleyen faktörlerden biridir. Sağlıklı genetik yapıya sahip embriyoların tutunma ve sağlıklı bir gebelikle sonuçlanma olasılığı daha yüksektir. Embriyo kültür ortamları ve takip yöntemleri de gelişim kalitesini doğrudan etkiler. Embriyolar laboratuvarda birkaç gün boyunca izlenir ve gelişim durumuna göre en kaliteli olanları seçilerek rahme transfer edilir.
İLERİ KADIN YAŞI, KÖTÜ SPERM KALİTESİ, SİGARA KULLANIMI, STRES VE OBEZİTE SAĞLIKLI EMBRİYO OLUŞUMUNU OLUMSUZ YÖNDE ETKİLER
Embriyo kalitesini olumsuz yönde etkileyen ve bozan hem biyolojik hem de çevresel bazı unsurlar bulunmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmaların sonucu ileri kadın yaşının, sperm kalitesinin kötü olmasının, sigara-alkol-madde kullanımının, obezitenin, stresin, endokrin bozukluklarının, çevresel toksinlerin ve yetersiz beslenmenin embriyo kalitesini olumsuz şekilde etkilediğini göstermektedir. Kadının yaşı ilerledikçe yumurta kalitesi düşer ve bu da embriyo kalitesini doğrudan olumsuz etkiler. Özellikle 35 yaşın üzerindeki kadınlarda embriyolarda kromozomal anormallik riski artar. Bunun yanı sıra düşük sperm hareketliliği, anormal şekil (morfoloji) ve sperm sayısındaki yetersizlik de sağlıklı bir embriyo oluşumunu zorlaştırabilir. Spermdeki DNA hasarları da embriyo gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir.
Tekrarlayan gebelik kaybı tanısı konduğunda altta yatan nedenlerin belirlenmesi için detaylı bir değerlendirme yapılmalıdır. Ardından kişiye özel yaklaşımla ve doğru tedavi planlarının uygulanması ile başarılı bir gebelik sağlama şansı artırılabilir.
GEBELİK KAYIPLARINA YOL AÇAN FAKTÖRLER ALTI FARKLI GRUPTA İNCELENİR
Tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olan faktörler çok çeşitli olup, bu problemleri altı ana başlık altında incelemek mümkündür. Bunlardan biri genetik faktörlerdir. Kromozomal anormallikler gebelik kayıplarının yaklaşık %50'sinden sorumlu olabilir. Özellikle ebeveynlerden birinde dengeli translokasyon gibi genetik bir bozukluk bulunması embriyoların gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Rahim yapısındaki anormallikler de tekrarlayan gebelik kayıplarına neden olabilir.
Rahim perdesi, submukozal miyomlar veya Asherman sendromu gibi rahim içi yapısal problemler bu bozukluklar arasında yer alır. Endokrin bozuklukları olarak sayabileceğimiz kontrolsüz diyabet, tiroid hastalıkları, polikistik over sendromu (PCOS) ve luteal faz yetmezliği gibi hormonal dengesizlikler de erken gebelik kayıplarına yol açabilir. Bağışıklık sistemi sorunları grubunda yer alan Antifosfolipid sendromu (APS) gibi otoimmün bozukluklar kan pıhtılaşmasını artırarak plasenta fonksiyonlarını bozar ve böylece gebelik kaybına neden olabilir. Geçirilen bazı enfeksiyonlar da özellikle ilk trimesterde, fetüs üzerinde doğrudan zararlı etki yapabilir ve bu da düşükle sonuçlanabilir. Ayrıca bazı çevresel faktörler, olumsuz yaşam tarzı, sigara içmek, alkol, obezite, aşırı kafein tüketimi ve bazı ilaçların kullanımı da gebelik üzerinde olumsuz etkiler yaratıp gebelik kayıpları yaşanmasına neden olabilir.
GEBELİK KAYIPLARINA NEDEN OLAN PROBLEMİN BELİRLENMESİ İÇİN DETAYLI DEĞERLENDİRME YAPILMALIDIR
Tekrarlayan gebelik kaybının tanısı konulduğunda altta yatan nedenlerin belirlenmesi için detaylı bir değerlendirme yapılmalıdır ancak sadece bir kez düşük yaşayan hastalar için bu tanı yöntemlerinin rutin olarak uygulanması genellikle önerilmez. İlk düşük, genel olarak rastlantısal bir olay olarak değerlendirilir ve çoğu zaman ek bir inceleme gerektirmez fakat belirli risk faktörlerinin veya şüphelenilen altta yatan bir durumun varlığında özel testler önerilebilir.
Tekrarlayan gebelik kaybı durumunun tanı sürecinde birtakım genetik testler istenir ve Karyotip analizi ile ebeveynlerde genetik anormalliklerin olup olmadığı araştırılır. Rahimde oluşabilecek yapısal anormalliklerin tespiti için ultrason ve histeroskopi ile değerlendirme yapılır. Tiroid fonksiyon testleri, prolaktin düzeyleri ve glikoz tolerans testleri ile hormonal bir dengesizlik olup olmadığı kontrol edilir. Antifosfolipid antikorları gibi otoimmün bozuklukların tespiti için kan testleri yapılır.Gebelik kaybına neden olabilecek enfeksiyonlar için de bazı özel testler uygulanır.
Doğurganlık ile doğrudan ilişkili olan kadın yaşı, tüp bebek tedavisinde de başarıyı etkileyen faktörler arasındadır. Bu sebeple 35 yaşın üzerinde evli olan ve anne olmayı planlayan kadınların hayallerini ertelememeleri, doğal yolla çocuk sahibi olamadıkları durumda üreme sağlığına yönelik tüm kontrollerini yaptırmaları ve gerekiyorsa zaman kaybetmeden tüp bebek tedavisine başvurmaları önerilmektedir.
YUMURTA KALİTESİNİ KORUMAK İÇİN SAĞLIKLI YAŞAM ŞEKLİ BENİMSENMELİ
Kadınlar dünyaya geldiklerinde belirli bir yumurta rezervine sahip olur; yani kadın vücudu, üreme hücresi olan yumurtayı sonradan üretmez. Doğum ile birlikte kadının yumurtalık rezervinde yaklaşık olarak 2 milyon yumurta bulunur. Ergenlik dönemine gelindiğinde bu sayı 300 bin-500 bin aralığına iner. Ergenlik döneminden menopoz dönemine kadar olan doğurganlık dönemi boyunca her ay yaklaşık bin yumurta kaybedilir. Yumurta rezervinde bulunan yumurtaların sayıca azalmasına ek olarak zaman geçtikçe yumurtaların kalitesinde de düşme yaşanır. Yumurtalık rezervinin azalmasının en önemli nedeni yaşın ilerlemiş olmasıdır.
Özellikle ailesinde erken menopoz öyküsü olan kadınlarda yumurta sayısının genç yaşta azalma riski daha yüksektir. Yaşın yanı sıra yumurtalıkla ilgili geçirilen bazı operasyonlar, alınan radyoterapi ve kemoterapi, sigara-alkol tüketimi, çikolata kisti, fazla kiloya bağlı obezite ve uzun süreli yoğun stres altında yaşama gibi etkenler yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasında etkin rol oynar. Yumurta rezervini artırmak mümkün olmasa da kalitesini korumak sağlıklı bir yaşam tarzıyla mümkün olabilir. Sigara ve alkolden uzak durmak, sağlıklı beslenmek, haftada 3-4 gün egzersiz yapmak, stresi yönetmek, düzenli uyku uyumaya dikkat etmek yumurta kalitesi üzerinde pozitif etki yaratan faktörler arasındadır.
YUMURTA REZERVİ AZ OLAN KADINLARIN TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE KİŞİYE ÖZEL YAKLAŞIMDA BULUNULMALI
Kadınlarda adet döngüsünün 21-35 gün aralığında olması gerekir. Yumurta sayısı azaldığında iki adet arasındaki süre giderek kısalır. Adet sıklığının artması yumurtalık rezervinin azaldığına işaret eder. Ama bir gurup kadında da rezerv azaldığı halde düzenli adet döngüsü devam edebilir.Yani düzenli adet görmek rezervin iyi olduğunun kanıtı değildir. Yumurta rezervini değerlendirmek için bazı hormon testleri ve ultrasonografi muayenesi yapılır. Günümüzde ultrasonografi ile yumurtalıkların değerlendirmesi ve kanda Anti-Mullerian Hormon (AMH) düzeyinin belirlenmesi yumurta rezervine dair en doğru sonucu vermektedir. Ultrasonografi muayenesinde yumurtalıklarda bulunan küçük foliküller sayılır ve bu sayı 6‘nın altında ise azalmış yumurtalık rezervi olarak düşünülebilir. Kanda ölçülen AMH düzeyinin ise 1ng/ml’nin altında olması yine düşük yumurtalık rezervi olarak değerlendirilir. Yumurta rezervi azalan kadınların bir kısmı bu durumun hiç farkında olmazlar ve doğal yolla gebelik sağlayabilirler. Gebeliğin meydana gelmediği durumlarda tüp bebek tedavisi ile çocuk sahibi olabilirler.
Dokulara esneklik ve dirilik kazandırma özelliği olan hiyalüronik asitin EmbryoGlue uygulaması sayesinde embriyonun rahim duvarına tutunmasına yardımcı olacak şekilde yakınlaştırıcı ve yapıştırıcı bir etkisi bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar EmbryoGlue kullanılan olgularda canlı doğumların %30-40 oranında arttığını göstermektedir. Dünyanın önde gelen tüp bebek merkezlerinde kullanılan ve başarı şansını artıran bu uygulama artık ülkemizde de çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin tedavilerinde yer alarak anne-baba olmalarına yardımcı olmaktadır.
HİYALÜRONİK ASİT, TRANSFER EDİLEN EMBRİYONUN RAHİM DUVARINA TUTUNMASINA YARDIMCI OLMAKTADIR
Üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinde son yıllarda gözlenen baş döndürücü gelişmeler çiftlere moral kaynağı ve umut ışığı olmaya devam etmekte. Bu yeniliklerden birisi de rahime tutunma şansı en yüksek olan embriyonun tespit edilip transfer aşamasına geçildiği sırada kullanılan EmbryoGlue uygulamasıdır. EmbryoGlue içeriğinde hiyalüronik asit bulunan özel bir transfer sıvısıdır. Seçilen embriyo rahme transfer edilirken bu sıvı eşliğinde aktarılır. Bu sıvının kullanılmasıyla embriyonun rahim duvarına tutunma ihtimalinin ve gebelik oranlarının arttığı bilinmektedir.
Hiyalüronik asit vücudumuzda doğal olarak üretilen bir moleküldür ve dokularımızda yoğun bir şekilde bulunur. Dokularımıza esneklik, dirilik kazandıran, dokuları bir arada tutan yapışkan özellikte bir maddedir. Özellikle cilt sağlığı ve güzelliği için kozmetik amaçla sıklıkla uygulanmaktadır. Tüp bebek tedavilerinde ise transfer sonrasında embriyonun rahim duvarına tutunmasına yardımcı olacak şekilde yakınlaştırıcı ve yapıştırıcı bir etkide bulunur. Güncel çalışmalar hiyalüronik asit içeriğinden zengin transfer sıvılarının kullanımıyla gebelik oranlarının anlamlı bir şekilde arttığını bildirmektedir. Avrupa İnsan Üremesi ve Embriyolojisi Derneği (ESHRE) tarafından tavsiye edilmesiyle aynı anda Türkiye’de de çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin tüp bebek tedavilerinde uygulanmaya başlamıştır.
HİYALÜRONİK ASİT KADIN ÜREME SİSTEMİNDE YOĞUN BİR ŞEKİLDE BULUNAN DOĞAL BİR MOLEKÜLDÜR
Doğal yolla çocuk sahibi olamayan çiftlerin %15’i bu hasta grubundan oluşmaktadır ve bu durum açıklanamayan kısırlık olarak tanımlanmaktadır. Bu sorunu yaşayan çiftlerimiz için eğer yaşları 35’in altındaysa ve yumurta rezervi iyi durumdaysa tedavi öncesi bir süre beklemeleri önerilir. Önerilen süre içerisinde doğal yolla gebelik oluşmadığında ya da yaşı ileri olan hastalarda üremeye yardımcı tedavi yollarına başvurulabilir. Burada önemli olan nokta bilimsel yaklaşımlar esas alınarak kişiye özgü uygulamalar yapılmasıdır. Açıklanamayan kısırlık olgularına karşılık tecrübeli doktorlarla birlikte laboratuvarı gelişmiş iyi merkezlerde uygulanan tedavilerle yüksek gebelik oranları elde edilmektedir.
ANNE-BABA OLAMAYAN ÇİFTLERİN %15 ‘İNDE AÇIKLANAMAYAN KISIRLIK GÖRÜLÜYOR
Bir yıl boyunca korunmasız düzenli cinsel birlikteliğe rağmen doğal yolla çocuk sahibi olamayan çiftlerin hekime başvurmaları ve üreme sağlığına yönelik kontrollerini yaptırmaları gerekir. Kadın yaşı 35 ve üstü olan çiftlerde ise bekleme süresi altı ay olarak düşünülmelidir. Üreme problemi ile başvuran çiftlerde öncelikli olarak araştırdığımız temel konular vardır. Ultrason, hormon testi ve adet düzeni takipleriyle kadının yumurta rezervi ve yumurtlama durumu kontrol edilir; rahim filmi ya da gerekirse histeroskopi gibi ileri tetkiklerle rahim yapısı ve tüplerin durumu değerlendirilir, ek olarak sperm analizi ile erkeğin sperm sonuçlarına bakılır. Çocuk sahibi olmayı etkileyen bu ilk parametreler araştırılıp eğer herhangi bir etken saptanamıyor ise açıklanamayan kısırlık tanısı konulabilir.
Çocuk sahibi olma problemi ile tüp bebek kliniklerine başvuran çiftler üzerinde yapılan araştırma sonuçları bireylerin %85’inde gebeliğe engel olabilecek erkeğe veya kadına bağlı çeşitli faktörler ortaya koyarken %15’inde ise herhangi bir olgu göstermemektedir. Açıklanamayan kısırlık tedavilerinde uygulanan yöntemler; doğal gebelik bekleme süresi, aşılama ve tüp bebek tedavisi olarak sıralanabilir. Bu tedavilerden hasta için en uygunu doktor tarafından yapılan değerlendirmeler sonucu belirlenir. Yaklaşımımızı belirleyen en önemli parametreler kadın yaşı ve çocuk sahibi olmak istedikleri süredir. Özellikle genç, yeni evli ve yumurtalık kapasitesinin iyi olduğu çiftlerde hiçbir şey yapmadan gerekli önerilerle beklemek iyi sonuçlar verebilir. Bu çiftlere telaşa kapılmamaları konusunda destekleyici telkinlerde bulunmak, gebelik potansiyelinin en yüksek oldugu dönemlerle ilgili bilgilendirme yapmak ve bir zaman tanımak gebelik şansını arttırabilir. Bu sırada sigara, fazla alkol tüketimi veya aşırı kilo gibi durumlar mevcut ise bunların düzeltilmesi için çaba gösterilmesi de son derece önemlidir. Önerilen bekleme süresine rağmen gebelik oluşmaması durumunda aşılama tedavisi uygulanarak sonuç izlenmelidir. Eğer kadın yaşı 35’ten büyükse ya da sınırlı yumurta rezervi söz konusuysa zaman kaybetmeden tüp bebek tedavisine başvurulmalıdır.
TÜP BEBEK TEDAVİSİNE KARAR VEREN ÇİFTLER MERKEZ SEÇERKEN DİKKATLİ OLMALI
Tıbbın her alanında olduğu gibi açıklanamayan kısırlık olgularının tedavilerinde de bilimsel yaklaşımlar esas alınarak kişiye özgü uygulamalar yapılmalıdır. Açıklanamayan kısırlık tanısı alan ve anne-baba olmanın hayalini kuran çiftlerin tedavi konusunda karar verip merkez arayışına geçtiği noktada dikkat etmesi gereken çok önemli faktörler vardır. Tedavi olunacak adresin her şeyden önce köklü ve bilimsel alt yapısı olan bir merkez olması son derece önemlidir. Bu aşamada çiftler doktoru ile ilgili fikir birliği sağladıktan sonra merkezin başarı oranını, tıbbi olanaklarını, teknolojiyi ne kadar kullandığını ve tedavinin mutfağı olarak nitelendirdiğimiz laboratuvar koşullarını göz önünde bulundurup karar vermeliler. Kişiye özel değerlendirmenin büyük önem taşıdığı tüp bebek tedavilerinde uygulanan testler ve yeni yöntemler pozitif gebelik sonucuna ulaşmayı hızlandırmaktadır.
STRES VE ÇEVRE BASKISI DA ÇİFTLER ÜZERİNDE OLUMSUZ ETKİ YARATIYOR
Geçirilen bazı cerrahi operasyon ya da enfeksiyonlar rahim duvarında incelmeye sebep olabilir. Rahim iç tabakasını hem yapısal olarak hem de kalınlık olarak göz önünde bulundurmak ve tespit edilen problemleri çözüme kavuşturduktan sonra tüp bebek tedavisine başlamak pozitif sonuca ulaşmak adına büyük önem taşır. Çocuk sahibi olma problemiyle bize başvuran bu hasta gruplarında uyguladığımız yöntemler ve kişiye özel yaklaşımlar ile çiftlere bebek müjdesi vermek mümkündür.
GEÇİRİLEN BAZI CERRAHİ OPERASYONLAR VE AĞIR ENFEKSİYONLAR RAHİM DUVARINDA İNCELMEYE YOL AÇABİLİR
Gerek tüp bebek tedavisi sürecinde gerekse hamilelik döneminde rahim iç tabakasının doğru şekilde değerlendirilmesi son derece önemlidir. Doğal yollarla hamile kalamayan ya da gebeliği düşüklerle sonuçlanan kadınların durumu incelendiğinde yaş faktörü, yumurtalık rezervi, genetik hastalıklar, hormonal dengesizlikler gibi konuların yanı sıra rahim duvarının istenilen kalınlıkta olup olmadığı da mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Kadında hamile kalmayı engelleyen herhangi bir yumurtlama problemi görülmüyorsa ya da erkekte sperm kaynaklı bir sorun olmasa da rahim duvarı olması gereken kalınlığa ulaşmıyorsa elde edilen gebeliğin düşükle sonuçlanma ihtimali çok yüksektir. Geçirilmiş cerrahi operasyonlardan veya ağır enfeksiyonlardan sonra oluşan yapışıklıklar, östrojen hormonunun yetersizliği, bilinçsiz yapılan diyetler, yoğun egzersiz programı, yağ tüketmemek, tiroid hastalıkları, turner sendromu ve bazı ilaçların kullanımı rahim duvarında incelme oluşmasına neden olabilir. Ayrıca dolaşım sisteminde oluşan sorunlar da rahim duvarının yeterince beslenememesine yol açabilir. Rahim duvarı inceliği genellikle kadınlarda adet dönemindeki kanama miktarında azalma ile kendini gösterir. Adet döneminin sancılı geçmesi de rahim duvarı incelmesinin anlaşılmasına yardımcı olan belirtiler arasında yer almaktadır. Bu sebeple kadınların adet döngülerini iyi takip etmeleri ve herhangi bir olumsuzluk yaşadıkları noktada doktora başvurmayı ihmal etmemeleri çok önemlidir.
RAHİM İSTENİLEN KALINLIĞA ULAŞTIĞINDA EMBRİYO TRANSFERİ GERÇEKLEŞTİRİLİR
Rahim, kadın üreme sisteminin en önemli organlarından biridir. Yumurtanın sperm hücresi ile döllenmesi sonucunda oluşan embriyo, rahmin en iç kısmında bulunan tabakaya tutunur ve yaklaşık 40 hafta süren gebelik süreci boyunca rahim içinde gelişimini sürdürür. Bu yüzden hem gebeliğin oluşabilmesi hem de bebeğin anne karnında sağlıklı bir şekilde gelişip büyüyebilmesi için yapısal bozukluğu olmayan ve gerekli kalınlığa ulaşmış olan rahim büyük önem taşır. Rahim duvarı incelmesi, adet dönemi boyunca her kadında gerçekleşir ancak bazı durumlarda rahim içi duvarı adet döneminin sona ermesine rağmen kalınlaşma sürecine girmez. Gebeliğin sağlanabilmesi ve sağlıklı bir şekilde doğuma kadar sürdürülebilmesi için rahim duvarının 7 mm’den kalın olması gerekir. Rahim duvarı inceliğine bağlı olarak arka arkaya üzücü sonuçlarla karşılaşan ya da hiç hamile kalamamış hastaların tüp bebek tedavisine başvurmaları, bebeklerini kucaklarına alacakları süreyi daha da hızlandıracaktır. Çünkü elde edilen embriyonun transferi öncesi rahim hazırlık aşamalarından geçer. Rahim istenilen kalınlığa ulaştığında ve embriyonun tutunma ihtimalinin en yüksek olduğu zaman doğrultusunda transfer yapıldığında gebeliğe ulaşma şansı artar. Rahim kaynaklı problemler ortadan kaldırıldıktan sonra doğru zamanlamayla gerçekleştirilecek olan embriyo transferi sağlıklı bir gebelik sürecini de beraberinde getirecektir.
RAHİM DUVARINDA İNCELMEYE YOL AÇAN PROBLEME GÖRE TEDAVİNİN ŞEKLİNE KARAR VERİLİR
Rahim duvarı incelmesi her kadında farklı sebeplere bağlı olarak meydana gelebilir. Bu yüzden tedavi süreci öncelikle hastanın tıbbi öyküsünün dinlenmesi, rahim duvarının incelmesine yol açan problemin tespit edilmesi ile başlamaktadır. Rahim duvarı inceliği östrojen eksikliğinden kaynaklanıyorsa kişiye hormon takviyesi yapılabilir. Enfeksiyon gibi farklı rahatsızlıkların varlığında ise odak hastalığa yönelik tedaviler uygulanabilir. Rahim duvarının inceliği rahim için yapışıklıklara bağlı olarak gelişmiş ise cerrahi müdahale ile tedavi edilmesi gerekebilir. Ayrıca rahim duvarı inceliği bulunan kişilerin uzun süre ile hareketsiz kalmaması gerekir. Düzenli egzersiz yapmak kişinin kan dolaşımını hızlandırır. Bazı vakalarda yalnızca egzersiz yapmak dahi kişinin rahim duvarının gebelik için uygun kalınlığa ulaşmasını sağlayabilir.
Kadın yaşının ileri olması, yumurta kalitesinin kötü olması, rahim kaynaklı sorunlar, genetik hastalıklar, erkekte sperm sayısının az ve kalitesiz oluşu tüp bebek tedavisinin başarısız sonuçlanmasına yol açabilecek temel problemler arasındadır. Bu gruptaki hastalarda yeni bir tedaviye başlamadan önce mutlaka kapsamlı bir araştırma yapılıp başarısızlığa yol açan problemin saptanması gerekir. Ardından teknolojinin üreme sağlığı alanına kattığı yapay zeka gibi yenilikler de dahil edilerek kişiye özel bir tedavi programı oluşturulmalıdır. Arka arkaya üzücü sonuçlar yaşamış olan çiftlerin de bu noktada tedavi olacakları merkezi iyi araştırmaları, laboratuvarları hakkında bilgi almaları ve teknolojiyi ne oranda kullandıklarını öğrenerek karar vermeleri hayallerine kavuşmalarına yardımcı olacaktır.
KADIN YAŞI BAŞARIYI ETKİLEYEN TEMEL FAKTÖRLERDEN BİRİDİR
Anne-baba olmanın hayaliyle tüp bebek tedavisi gören çiftlerden bazıları ilk denemelerinde pozitif sonuca ulaşırken bazı çiftler ise kucaklarına almayı bekledikleri bebekleri için yıllarca mücadele ederek çok sayıda tedavi yoluna başvurmaktadır. Hamile kalmayı engelleyen ve tüp bebek tedavilerinin olumsuz sonuçlanmasına yol açabilecek faktörlerden birisi anne adayının yaşıdır. Kadın yaşı ilerledikçe yumurta rezervi ve kalitesinde azalma başlar. Kadın yaşı yumurta rezervini azalttığı gibi tedaviyle birlikte elde edilecek embriyonun kalitesini de etkilemektedir. Dolayısıyla tüp bebek uygulamalarında başarıyı etkileyen en önemli faktörün kadın yaşı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Özellikle kadın yaşının ileri olduğu durumlarda ve buna bağlı olarak tekrarlayan başarısızlık yaşayan çiftlerin tedavi protokolünde genetik testlerin de yer alması gerekir. Böylelikle karşılaşılabilecek düşük tehlikesinin riski azaltılmış olup, taşıyor olabilecekleri muhtemel genetik hastalık embriyonun transfer aşaması öncesinde kontrol altına alınmış olur. Tüp bebek tedavisi sonucunda başarılı bir gebelik elde edebilmek için rahmin embriyoyu kabul edebilmesi çok önemlidir. Rahim ağzında darlık, perde, rahim içerisindeki polip, miyom ve yapışıklık gibi problemler embriyonun tutunmasına engel olabilir. Histeroskopi ile bu problemlerin teşhis ve tedavisi sağlanır. Tüp bebek tedavisinin negatif sonuçlanmasına sebep olan kadın kaynaklı faktörler ele alındığında karşılaşılan sorunlardan birinin de rahim iç zarı problemi olduğunu söyleyebiliriz. Rahim iç zarında problem olması transfer edilen embriyonun tutunamamasına neden olur. Bu durum da tekrarlayan tüp bebek başarısızlığına sebep olur. Rahim iç zarının doğru tedavilerle hastaya uygun olarak hazırlanması son derece önemlidir. Uygun kalınlıkta ve ideal görünümde olan bir rahim iç zarı tüp bebek başarısını da beraberinde getirecektir.
YAPAY ZEKA TEKNOLOJİSİ İLE HAREKETLİLİĞİ VE HIZI EN İYİ OLAN SPERM SEÇİLİR
Çiftlerin anne-baba olmalarını engelleyen ve başvurdukları tüp bebek tedavilerinde üzücü sonuçlarla karşılaşmalarına sebep olan önemli etkenlerden biri de erkek kaynaklı problemlerdir. Sperm hücrelerinin üretimi, miktarı ve yumurtayı dölleme özelliği yeterli olmadığında beklenen gebelik gerçekleşememekte veya süreç oldukça uzamaktadır. Varikosel, geçirilen birtakım enfeksiyonlar, inmemiş testis, hormonal bozukluklar, kromozomal anomaliler ve geçirilmiş bazı cerrahi operasyonlar sperm üretimini engelleyerek veya üretilen spermin kalitesinde bozulmaya yol açarak erkeklerin baba olmasının önüne geçen faktörlerdir. Erkek kaynaklı yaşanan üreme problemlerine karşılık bilimsel veriler ışığında uygulanan tedaviler gebelik şansını artırmakta ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı yaşayan çiftlerin yıllarca bekledikleri bebeklerine kavuşmalarını sağlamaktadır. Son dönemde tüp bebek laboratuvarlarında yerini alan yapay zeka teknolojisi dölleme ve kaliteli embriyo oluşturma şansı en yüksek spermin seçilmesini sağlayarak tedavinin başarı şansını artırmaktadır. Yapay zeka teknolojisi, insan gözünün bile algılamakta yetersiz kaldığı sperm hareketlerini veri tabanına kaydedilmiş milyonlarca spermle karşılaştırır ve en kaliteli spermleri anında işaretleyerek embriyoloğa bildirir. Hareketliliği ve hızı en iyi olan sperm seçilerek kaliteli embriyo oluşması sağlanır. Elde edilen kaliteli embriyoların transferinin ardından pozitif sonuca ulaşma şansı artar ve çiftler yıllarca bekledikleri gebelik haberine bir adım daha yaklaşmış olur.