Murat Doğan

Çocuklarda zeka ve beslenme ilişkisi

3 Şubat 2021
Çocuklarımız sadece iyi bir eğitimle mi başarılı olur? Çocukların sağlıklı gelişimi ve okul hayatlarında başarılı olabilmeleri için beslenme neden önemli?

Bilgi çağında çocuklarımızın başarılı olması için önemli kriter onları en iyi şekilde hayata hazırlayan ebeveynlerin tutum ve davranışlarıdır. Peki çocuğumuzu hayata hazırlarken sürecin anne karnındaki davranışlarımızdan ve beslenmemizden etkilediğini biliyor musunuz? Yapılan araştırmalarda yaşamın ilk 1000 gününde beslenmenin beyin gelişimine doğrudan etkili olduğu belirtilmektedir. Hem hacim olarak hem de fonksiyonel beyin sağlığı için besinlerin önemi artık aşikardır. Bu dönemdeki beslenme ve yiyecekler çok önemlidir. Hamilelik sırasında hücreyle başlayan yaşamın basamakları hücrelerin çoğalmasıyla beyin dahil diğer organları ve sistemleri oluşturur. Bu süreçteki çoğalmanın sağlıklı olması, beslenmeyle doğrudan ilişkilidir.

Beyindeki hücreler, sinirler, sinirler arasındaki bağlantılar ve bu bağlantıların basit veya karmaşık bir durum içinde olması besinlerle doğrudan orantılıdır.  Beyin sinir hücrelerinin etrafındaki yağ dokuların oluşması büyüyen çocuğun duygusal gelişimini etkiler ve bu beyin hücresi ve sinirler arasında iletişimi sağlayan yağ dokuları çocuğun erişkinlikte nasıl hissedeceğine, düşüneceğine dair yön verecek sistemi oluşturur. Bu beyin yapısındaki bağlantılar ve değişiklikler çocuklarda duyusal sistemleri, öğrenmeyi, hafızayı, dikkati, işlem hızını, dürtüleri ve ruh halini kontrol etme yeteneğini ve hatta çoklu görev veya planlama becerisini etkiler. Anne rahminde oluşan İlk hücreden itibaren gelişen beyin yapısı, bağlantılar ve değişiklikler geri alınamaz. Hayat boyu sabit kalır ve eğitimle de yapısal değişikliklerle de geri döndürülemez.

Beslenmenin yanı sıra çocuğun büyüdüğü çevre, gördüğü sevgi ve eğitimde bütün bunların tamamı zeka ve başarı için önemlidir. Beslenme ile ilgili bazı önemli bilgileri edinmek ve bilinçli olarak çocuğa yaklaşmak önemlidir. Ebeveynler büyüme çağındaki çocuklarının beyin gelişimine katkı sağlayan önemli besinleri iyi tanımalı ve ona göre bir beslenme düzeni oluşturmalıdır. Bu besinler hem çocukların beyin yapısal gelişimine hem de beyin fonksiyonuna olumlu etki sağlar. Daha fazla odaklanma ve daha başarılı olma genetik değil multifaktöriyeldir. Bu durumun en önemli unsuru da beslenmedir. Çocuğunuza iyi bir eğitim sağlamak ve beslenmesinde gerekli düzenlemeleri yapmak da tek başına yeterli değildir. Bu durum için en önemli besin öğeleri çeşitli gıda takviyeleri ile sunulmaktadır. Sağlıklı beyin gelişimi için önerilen besinler aşağıdaki öğeleri içermelidir.

Çocuklarda zeka gelişimi için önemli vitamin ve mineraller

Yazının Devamını Oku

Bebeklerde yumurta alerjisi hakkında bilmeniz gerekenler

16 Ocak 2021
Yumurta kahvaltılarımızın olmazsa olmazı ve beslenmemizde önemli yeri olan bir protein kaynağı. Ancak yumurta, çocuklar için alerjiye neden olan gıdaların başında gelir. Çocuklarda yumurta alerjisi genellikle ek gıda döneminde ortaya çıkar ve yaşamı tehdit eden bir reaksiyon olan anaflaksiye neden olabilir.

Bildiğimiz gibi aslında yumurtayı sadece omlet yaparak tüketmeyiz. Yumurta kekte, bisküvide, makarnada hatta köftede de bulunur. Peki, bu durumda bebeğinizde yumurta alerjisi varsa ne yapmalısınız?

Bebeklerde yumurta alerjisi genelde yumurta beyazı tüketilmeye başlandığında anlaşılabilir. 1 yaş öncesinde yumurta beyazı ek gıda olarak başlanmadığından gözden kaçar. Bazen köfte yapan anne içine yumurtayı kırdığını unutur ve köfteyi yiyen bebek, alerji olduğunda ise sebebini bilmeden inek sütü, fındık, fıstık tarzı gıdalardan şüphelenir. Yumurta alerjisinin en iyimser tarafı genelde bu alerjinin 5 yaşına kadar görülmesidir.

Peki, nedir bu yumurta alerjisi?

İnek sütü alerjisi, fındık, fıstık gibi kabuklu yemiş alerjisi veya kabuklu deniz ürünlerine karşı alerji en sık duyduğumuz besin alerjileridir. Gıda alerjisi olan bir kişi eğer alerjik olduğu gıdayı yerse vücut bunu yabancı olarak algılar. Bakteri ve virüs gibi yabancı maddelere nasıl yanıt veriyorsa bu tarz alerji olan gıdalara da abartılı tepki verebilir. Bebeklerin bağırsakları ve bağışıklık sistemleri henüz gelişmemiş olduğundan yumurta beyazında çok fazla oranda bulunan proteini kolay hazmedemez ve bünyesi kaldıramaz. Bu nedenle bebekler çoğunlukla yumurtanın beyazına, nadiren de sarısına karşı alerjik reaksiyonlar oluşturabilmektedir.

Bebeklerde yumurta alerjisinde belirtileri nelerdir?

Yumurta alerjisi olan bebeklerde birkaç sistemi etkileyecek bulgu ve belirtiler olabilir. Bu sayacağım bulgu ve belirtilerden bir veya birkaçı ile karşılaşırsanız yumurta alerjisi konusunda dikkatli olup hekiminize müracaat ederek, çocuğunuzun takibini yaptırmanız önem arz etmektedir.

Genelde alerjik hastalıklar ciltte reaksiyon verdiğinden yumurta alerjisinde de deride kızarıklık, şişlik, egzama, kurdeşen tarzı lezyonlar veya bulgular gösterebilir.

İkinci olarak yumurta alerjisinde bulgu ve belirti veren mide ve bağırsak sistemimizdir. Mide bulantısı, kusma, karın ağrısı, ishal veya ağız çevresinde yırtıklar, kaşıntı veya şişlikler olabilir. Kusmanın sebebi bazen reflü olduğu düşünülerek tedavi edilebilir. Bu durumda altta yatan alerjik durum atlanabilir. Bu sebeple; aşırı kusması olan bebeklerde mutlaka besin alerjileri ve yumurta alerjisi akla gelmelidir.

Yazının Devamını Oku

Bebeklerde besin alerjileri

7 Ocak 2021
Bebeklere ek gıdayla tanıştırmak aileler için heyecanlı bir serüvendir. Ancak bebeğinizin bağışıklık ve sindirim sistemi anne sütü dışındaki yeni başlanacak besinlere karşı alerjik reaksiyon verebilir. Peki, bebeklerde alerjiye neden olabilecek yiyecekler hangileridir ve alerjik süreç önlenebilir mi?

Uzun yıllar boyunca, alerjik hastalık yönünden risk altındaki bebeklerde gıda alerjisinin önlenmesinde geçerli olan kural; bebeğin bağışıklık ve sindirim sistemleri alerjen ile baş edebilecek kadar geliştiğinde ek gıdalara başlanması şeklindeydi. Yüksek derecede alerjen olabilecek gıdalara başlanmaması veya geç başlanması, böylece alerjik duyarlılığı en aza indirmek için çaba göstermek ana beslenme kuralı idi.

Sıklıkla, en yüksek alerjenik gıdaların başlanması ile ilgili tavsiye, "ne kadar geç olursa o kadar iyi" şeklindeydi. Bu durumun sadece gıdaya değil, daha sonraki yaşamda soluma ve temas alerjisine karşı alerjiyi önleyeceği umuluyordu. Şu anki görüş ise bu düşüncelerden tamamen farklı! Eski düşüncenin tam tersine; erken yaşamda alerjenlere maruz kalmanın, bebeğin bağışıklık sistemi tarafından gerçekten tolere edilebildiği söylenmektedir. Ayrıca erken alerjenlere maruz kalmanın gıdaya karşı alerjik duyarlılığı önleyebileceği veya azaltabileceği düşüncesi yaygındır.

Son yıllarda pediatrik gıda alerjisi yönetimindeki en önemli değişikliklerden biri ise erken bebeklik döneminde gıda alerjisini önleme stratejilerinde olmuştur. Şu anda 4-6 aya kadar sadece anne sütüyle besleme, ardından tamamlayıcı gıdaların bireysel olarak başlatılması önerilir. Hamilelik ve emzirme sırasında annenin sadece kendi alerjenlerinden kaçınmak dışında diyetiyle ilgili herhangi bir kısıtlama yapmasına gerek olmadığı belirtilmektedir. Alerji riski olan bebek birinci derece akrabalarında alerjik bir tanı veya belirti olan çocukları ifade eder. Yani ya anne veya babası ya da kardeşinde alerjik bir olay mevcuttur. Bu alerjik yönden riskli çocuklara ilk 6 ayda anne sütü verilemiyorsa özel formüller verilmek suretiyle alerji riski azaltılmaya çalışılmıştır. Fakat çocuk büyüdükçe bu riskin azalmadığı ve hastalığın devam edebileceği bilinmektedir. Bu amaçla, yeni yaklaşım modelleriyle birlikte probiyotikler ile alerjinin önlenebileceği yönünde kanılar vardır.

Bebekler için alerji riski nasıl anlaşılır?

Alerjik hastalıklar çevre ve genetik yapı ile güçlü ilişki içerisindedir. ESPACI (Avrupa Pediatrik Alergoloji ve Klinik İmmünoloji Derneği) , ESPGHAN (Avrupa Pediatrik Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Derneği ) ve Amerikan Pediatri Akademisi'nin ortak bildirisi olarak birinci derece akrabalarının en az birisinde alerji tanı almış çocuklar yüksek alerik riskli bebek olarak kabul edilmektedir.

Gıda alerjenlerine duyarlılık, esas olarak yaşamın ilk yılında ortaya çıkar ve inek sütü alerjisi, duyarlı bebeklerde ortaya çıkan ilk gıda alerjisidir. Alerjik ebeveynlerin çocuklarında alerji görülme riski, alerjisi olmayan ailelerin çocuklarına göre önemli ölçüde daha fazladır; genetik faktörlerin astım ve alerjinin % 50-% 70'ini oluşturduğu tahmin edilmektedir. Fakat yine de yaşamın ilk yıllarında atopik hastalık geliştiren pek çok çocuğun ailesinde alerji öyküsü bulunmamaktadır.

Alerjenlerin her çocukta farklı yanıt oluşturmasının ana nedeni vücutta bağışıklık sistemi hücrelerinin yanıtına dayanmaktadır. Bu tamamen alerjenden bağımsız olabilmektedir. Fakat yine de alerjik yanıt oluşturma potansiyeli yüksek ürünlerde vardır.

Gıda alerjisi diğer alerjik hastalıklara sebep oluyor mu?

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda gelişim geriliği nedir?

31 Aralık 2020
Covid-19 sürecinde ebeveynler zorunlu olmadıkça sağlık kuruluşlarına başvurmak istemiyor. Ancak çocukların rutin doktor kontrollerinin yapılmaması gelişim geriliği riskini arttırıyor ve pek çok hastalığın teşhis ve tedavisini zorlaştırıyor.

Gelişme geriliği, çocukların aynı yaştaki akranlarına göre geri kalması olarak tanımlanabilir. Çocukluk çağında gelişim geriliği çok sık görülmektedir. Okul öncesi çocukların %10-15’i gelişim geriliği yaşamaktadır. Bu gerilik genelde çocukların izlemlerinde aile sağlığı merkezlerinde saptanmaktadır. Bazen rutin kontrollere gidemeyen ailelerde ise ebeveyn ve çevrenin söylemleri ile çocukta şüphe üzerine ailenin muayeneye yönlendirmesiyle çocuklarda gelişim geriliği tanı almaktadır.

Gelişim geriliği değerlendirilmesinde büyüme eğrileri dediğimiz persentil eğrileri kullanılmaktadır. Büyüme eğrileri yanında; işitme ve görmenin değerlendirilmesi, bazı kan testleri, yaşa uygun gelişimsel basamakların uygunluğu ve sistemik muayeneye bakılarak, sonuçlara göre karar verilir. Herşey normalse “çocuk normal büyüme ve gelişimdedir” denir. Anormal veya standartta sapmalar olursa çocuk takibe alınır ve aileye bilgilendirmeler yapılır. Eğer sınırda bir durum var ise 3 aylık takiplerle kontrol altına alınan çocuk izlemde tutulur.

Gelişme geriliği izole bir alanda olduğu gibi birden fazla alanda da gözlenmektedir. Örneğin; sadece dilde gecikme olursa izole gelişim geriliğinden söz edilir. Fakat hem dil hem yürüme hem de yutkunmada sorunları gibi birden fazla alanda gecikme olan olan bir çocukta global (küresel-yaygın)  gelişme geriliği tanımı kullanılır. Gelişim geriliği %10-15 civarında görülürken yaygın gelişim geriliği %1-3 arasına saptanmaktadır.

Sağlam çocuk takiplerini ihmal etmeyin

Bazen gelişim normalken ilerleyen zamanlarda gerileme de görülebildiğinden düzenli uzman takibi çocuklar için çok önemlidir. Otizmli çocuklarda olduğu gibi büyüme gerçekleşirken zamanla gelişim geride kalabilmekte erken tanı konmadığında tedavi daha uzun ve zorlu olabilmektedir. Gelişim geriliği bazen hastalıklara eşlik ettiğinden hastalık tanısının da erken konulması gelişim geriliği saptanan çocuklarda yapılan muayene ve testlerle ortaya çıkabilmektedir. Çocuklarda gelişim geriliği; çocuğun fiziksel, bilişsel, iletişim, sosyal, duygusal veya davranışsal becerilerini etkileyebilir.

Bazı durumlarda gecikme yaşanması her zaman altta bir bozukluk olduğu anlamına gelmez. Bu durumlara normalin varyasyonu da denilmektedir. Örneğin; bazı ailelerde konuşma becerileri geç olabilmektedir. Anne baba veya diğer bir yakınında da aynı şekilde gecikme hikayesi mevcuttur. Bazen de çevresel durumlar bu varyasyonlara sebep olabilmektedir. Anaokuluna giden bir çocuk ilkokula giderken hiç anaokuluna gitmeyen bir çocukla aynı sınıfta aynı gelişim düzeyini göstermeyebilir. Bu durum anaokuluna gitmeyen çocukta patolojik durum olarak değerlendirilmez, gelişimsel varyasyonel bir durum olarak değerlendirilir.

Erkeklerin dil beceri gelişiminin kızlardan daha geç olduğuna dair bilgiler vardır ki bu doğru bir bilgi değildir. Erkeklerin geç konuşması kızlardan geç olur bilgisi doğru değildir. Bazı ailelerde iki dil birlikte konuşulduğundan bazen dilde gelişim geriliği gibi görünmesine rağmen ilerleyen yıllarda bir sorun olmadığı ve normal gelişim gösterdiği bilinmektedir.

Fakat gelişimsel varyasyon olan çocukların takibi önemlidir bazen normali varyasyonu denmesine rağmen gelişim geriliği saptanan veya altta bir hastalık tanısı konana çocuklar da mevcuttur. Bu nedenle mutlaka doktor izlemi oldukça önemlidir.

Yazının Devamını Oku

Çocukları öperken dikkat! Öpücük hastalığı belirtileri ve tedavisi

24 Aralık 2020
Öpücük hastalığı ((EBV hastalığı, Enfekiyoz mononükleoz hastalığı, mono hastalığı ) derken sevgi hastalığıymış gibi bir durum akla gelmesin, sağlıklı birisini öpersek bu hastalığa yakalanmayız. Sadece hasta kişiler hastalığı damlacık yolu yani tükürükle bulaştırdığı için öperken bulaşabilme ihtimali nedeniyle öpücük hastalığı kavramı oluşmuştur. Diğer tüm damlacık ile bulaşan durumlarda öğrendiğimiz gibi bu hastalığı da yine bir virüs yapıyor.

Öpücük hastalığı virüsü bizim uçuk hastalığını da yapan herpes virüs ailesine mensuptur. Yani uçuk virüsü ile yakın genetik benzerlikleri vardır. Fakat bu herpes virüs olarak söylenmez. Epstain Bar Virüs  olarak isimlendirilir. Kısaltma olarak EBV olarak söylenir ve yazılır. Öpüşme hastalığı, öpücük hastalığı, EBV enfeksiyonu, enfeksiyoz mononükleoz, mono hastalığı, mononükleoz hastalığı hepsi aynı hastalığın farklı isimlendirmesidir. Sonuçta tek bir hastalık vardır o da EBV enfeksiyonudur.


Öpücük hastalığı nasıl bulaşır?

Dünyadaki nüfusun neredeyse yüzde 90'ı bu enfeksiyonu erken veya geç yaşta bir şekilde geçirir. Bu hastalık genelde çocukluk ve ergenlik döneminde belirtiler çok ağır olmadan geçirilir. Fakat Diğer herpes virüsler gibi bu virüste bazı zamanlar tekrar hastalık yapabilir. Bildiğimiz gibi uçuk virüsü de herpes ailesindendir aralıklı olarak dudakta veya başka yerlerde  çıkar ve hastalık oluşturur. EBV yani enfeksiyoz mononükleoz (öpücük hastalığı) da tekrar tekrar geçirilme olasılığı olan bir hastalıktır.

EBV tüm dünyada yaygın olarak görüldüğünden özellikle hijyen kuralları zayıf ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan bölgelerde erken yaşlarda geçirilir. Erken yaş döneminde enfeksiyon çok belirti vermez veya belli belirsiz bir şekilde atlatılır. Fakat gelişmiş olan bölgelerde ve hijyen kurallarının iyi uygulandığı yerlerde enfeksiyon daha geç yaşlarda görülmekte ve çoğunlukla hastalık belirgin olarak tüm klinik bulguları verebilmektedir. Bu hastalık gelişmiş bölgelerde 18-22 yaş aralığı ile  bazen 18-25 yaş aralığında olan yetişkinlerde  daha çok görülmektedir. Özellikle virüs  vücut sıvılarında  yani tükürükte daha çok bulunduğundan öpüşme ile hastalığın bulaştırıcılık riski çok yüksektir. Bundan dolayı da öpüşme veya öpücük hastalığı tanımı kullanılmaktadır.
Öpücük hastalığı belirtileri nelerdir?

Öpücük hastalığı viral hastalıklarda görülen tüm bulgularla karşımıza çıkar. Viral hastalıklarının başlangıç belirtilerinden olan prodrom dönemi bu hastalık içinde geçerlidir. Genelde ateşten önce görülen bu dönemde yorgunluk ve döküntüler oluşabilmektedir. Prodrom dönemi 2 haftayı bulabilir. Prodrom döneminde ayrıca  lenf bezleri büyüyebilir ve boğazda ağrı olabilir. Fakat prodrom döneminin en önemli özelliği aşırı yorgunluktur, ikinci olarak ta dalak ve karaciğer büyüklüğüdür. Döküntü olunca genelde kırmızı noktasal kabarık veya kabarık olmayan döküntüleri görebiliyoruz. Karaciğer tutulduğunda kaşıntı karşımıza çıkabilmektedir. Ateş, prodrom döneminden sonra olmaktadır. Bu genelde inatçı düşmeyen ateş şeklinde olabilmektedir. Virüs kan dolaşımından yayılırken lenf sistemini de etkilediğinden boyunda koltuk altında veya kasıklarda yaygın lenf bezi büyümeleri devam etmektedir. Özellikle 2. veya 3. haftalarda dalak büyümesi olur. Karaciğer büyümesi  de bu duruma eşlik edebilir. Halsizlik aylarca geçmeyebilir.

Boğaz içerisinde beyaz iltihabi görüntü veren lekeler oluşur. Bu belirti  boğazda  hastalık yapan bakterilerde de görüldüğünden (kriptik tonsillit) başlangıçta öpücük hastalığıyla bakteri ayrımı yapmak zor olabilir. Bu durumda bazen antibiyotik verilir, eğer hasta bakteriyel değil öpücük hastalığı geçiriyorsa döküntü sık görülür. Bu durum aslında öpücük hastalığı lehine bir bulgudur, antibiyotiğe bağlı bir alerjik döküntü olarak düşünülmez.

Yazının Devamını Oku

İştahsız çocuk şiddet mağduru

18 Aralık 2020
Covid-19 salgını hayatı derinden etkilemeye devam ediyor. Salgının en büyük mağduru ise çocuklar. Okula gidemiyor, özgürce sokaklarda oynayamıyor, sosyalleşemiyor, uzun saatlerini bilgisayar karşısında geçirmek zorunda kalıyor ve aile içi şiddete maruz kalıyorlar. Çocuklara karşı şiddet uygulamak çocuk psikolojisini ve iştahı nasıl etkiliyor?

Geçmiş yıllarda yapılan araştırmalara dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; yaşadığımız toplumda görülen hastalık, çevrede olan bir yakının ölümü, uzun süren sosyal izolasyon ve yetersiz beslenmenin bu kişiler üzerinde derin ve kalıcı etkiler bırakır. Şu andaki yaşadığımız pandemi süreci ise toplumlardaki eşitsizlikleri korkunç şekilde açığa çıktığı bir dönem. Özellikle ırkçılık, yoksulluk, aile içi şiddet, çocuk bakımındaki yetersizlik ve ihmal trajik bir şekilde önümüzdeki süreçte çocuk gelişimi ve akıl sağlığı gelişiminde olumsuz etkilerini muhtemelen artıracaktır.

Bu özel kriz döneminde bazı konularda daha dikkatli olmalı ve ailemizle birlikte çocuğumuzun sağlığını koruyacak önlemleri mutlaka gözden geçirmeliyiz.  Covid -19 pandemisi sadece ekonomiyi değil, halk sağlığını ve aile yaşamını da kökten değiştirmiş, hayatımıza yeni kurallar ve alışkanlıklar katmıştır. Burada en savunmasız kalan ve yönergelere uyan belki de bu doğrultuda ezilen çocuklar olmakta ve ruhsal olarak büyük tehlike altında kalmaktadır. Pandeminin hayatının her alanındaki yıkıcı etkileri aile hayatına da olumsuz bir şekilde yansımıştır. Evde kaldığımız ve hastalığın tedavisi ile ilgili belirsizliğin sürdüğü bugünlerde çocuklara ve gençlere yönelik şiddet yaygınlaşmakta olup, bunun etkileri gelecekte yıkıcı olabilecek sonrasında da yüksek maliyetlere neden olacak sonuçlar doğuracaktır. Çocuğa uygulanan şiddetin en önemli nedenlerinden biri ise çocuğun yemek yemeyi reddetmesidir.
İştahsızlığın nedeni psikolojik olabilir

İştahsızlığın pek çok nedeni vardır ancak özellikle psikolojik yeme reddi çocuklarda zor geçen bu günlerde unutulmamalı ve üzerinde durulması gereken bir konu olarak ele alınmalıdır. İştahsızlıkta aile içi çatışmaların bir sonucu olarak çocuktaki psikolojik bozulma sürecinin en başındaki belirti olabilir. Son zamanlarda artan boşanmalar ve aile içi tartışmalar çocukların yeme bozukluklarıyla birlikte anne veya babanın çocuk üzerinde olan baskıyı artırmasına neden olabilmektedir. Genellikle çocuklar kendini ifade edemediğinden ve savunmasız olduğundan, ebeveynler streslerini çocuktan çıkarmaya ve çocuğa karşı şiddet uygulamaya meyillidir.

Özellikle olgunlaşma ve gelişme dönemindeki çocuklarda çevresel ve besinsel etkiyle büyüyen beyin yapısı, psikolojik etmenlerle de genetik yapıyı etkileyecek düzenlemelere maruz kalır. Epigenetik düzenlenme dediğimiz bu durum; sağlıklı gelişim sürecinde olmayan çocukta normal genetiğinde olan bir çocuğun stres yanıtları artmasıyla, zararlı genlerin aktivasyonuna ve olumsuz psikolojik sürecin başlamasına katkı sağlayabilir. Bununla ilgili makalelerde epigenetik değişimler ve reseptör düzeyinde kanıtlar tıp litaratürüne girmeye başlamıştır. Bu nörobiyolojik süreç uzun dönemde oluştuğundan ilerideki yaşamda pek çok izler oluşturacak sorunlara neden olacaktır.

Dünyada her yıl yüksek sayılarda çocuk istismarları ve şiddete maruz kalmış çocuk hikayeleri yaşanmaktadır. Bu insanlığın utanç duyması gereken ve korumasız çocukların acı çekerek katlandıkları tatsız bir durumdur. Hele bir de bu öz anne ve baba tarafından çocuğa yaşatılıyorsa bu çocukların genelde yaşam ile ilgili deneyimleri maalesef hiçbir zaman normal standartları yakalayamamaktadır. Bu noktada zihinsel, fiziksel veya duygusal travmalar konusunda aile bireylerinin özellikle bilinçli olması gerekmektedir. Bazen çok iyi eğitim almış olsalar bile anne veya baba öfke kontrolünü sağlayamadığında, çocuklarına karşı farkında olmadan duygusal travmalar yaşatmaktadır. Bu şiddet olayları genelde çocukluk çağının en önemli psikolojik gelişim dönemi olan 13-24 yaşlar arasında izlenmektedir.

Çocuklarda iştahsızlık hastalık belirtisi olabilir

Ev içi beslenme gelişimin en önemli parçasıdır. İştahsız olan çocuklar özenle üzerinde durulması gereken altta bir patoloji varsa düzeltilmesi gereken çocuklardır. İştahsız çocuklarda alerjiden tutun da kansızlığa kadar pek çok neden saptanmıştır. Hatta bağırsaklardaki parazitler bile çocuklarda iştahsızlık ve kilo kaybı yapabilmektedir. İştahsız çocuğun duygusal istekleri de önemlidir. Bu istekler de bir açlık durumudur eğer bunlar doyurulmazsa ve çocuk gittikçe kendini yalnız hissederse sıvıları bile içmez bir hale gelebilir. Böyle çocuklar yoğun psikolojik destek ve ilaçla bile zor düzelebilmektedir. Bundan dolayı evde iştahsızlık yaşayan çocuğun mutlaka her yönüyle ele alınıp, bir uzmanca takibi en sağlıklı yoldur. Zorlamak hele bir de zaten stresin fazla olduğu salgın sürecinde sinirlerine hakim olmayan bir anne baba modeliyle çocuğu hırpalamak, hiç doğru bir davranış olmayacaktır.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir?

10 Aralık 2020
Bu kış döneminde özellikle viral enfeksiyonlardan korunmak ve hasta olduğumuz zamanda çabuk atlatmak için neler yapmalıyız? Çocuklarda bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir?

Koronavirüs günlerinde çocukların sağlığı ebeveynler için çok daha önemli bir hale geldi. Çocukların yaşam şeklini ve eğitim alma özgürlüklerini kısıtlayan, parklarda oynamalarına engel olan zor günler yaşıyoruz. Çocukların hastalık riskine karşı bağışıklıklarını güçlendirmek ve evde geçirdikleri zamanı verimli kullanmalarını sağlamak gerekiyor.  Peki, ebeveynler olarak bu konuda biz ne yapabiliriz? 

Hastalıklardan korunmak için bağışıklığı güçlendirmek şart

Bağışıklık, doğum sırasında gelişmeye başlar. Bu nedenle kadın doğum uzmanları mümkün olduğunca vajinal doğumu tercih ederler. Çocuk doğum kanalından geçer ve bu süreçte antijenlerle temas eder. İlk birkaç ayda bebeğin annesinden gelen antikorları vardır. Çocuklar, onlarla yakın temasa geçtikten sonra antijenlere karşı antikor oluştururlar . Hayatın erken dönemlerindeki emzirme veya biberonla beslenme de önemlidir. Sezeryanla doğum bile kendine özgü riskler barındırır. Mesela sezeryanla doğan bebeklerdeki flora değişikliği allerjiye yatkınlık yapıyor diye söylemler mevcuttur.

Bağışıklık sistemi birçok viral hastalığa karşı antikor oluşturur

Bir çocuğun bağışıklık sisteminin gelişiminde önemli bir kilometre taşı, okula başlamasıyla temsil edilir. Bu süre zarfında çocuklar, başka türlü evde karşılaşamayacakları yeni hastalıklarla karşı karşıya kalırlar. Çoğunlukla çocukların hastalığa yakalanma olasılığı daha yüksektir, ancak her zaman böyle olmayabilir. Öte yandan, grip mevsimsel bir sorundur ve vücut buna karşı uzun süre koruyucu antikor oluşturamaz. Bu anlamda ilk doğan çocuklar, kapalı bir aile çevresinde büyüdükçe hastalığa daha yatkın hale gelirler.

Koronavirüs tedbirleri sayesinde viral hastalıklar daha az görülmeye başlandı

Yazının Devamını Oku

Bebeklerde ek gıdaya geçiş nasıl olmalı?

3 Aralık 2020
Bebeğin sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanabilmesi için ek gıdaya başlama süreci çok önemlidir. Peki, bebeğimize ilk kez hangi besinleri verebiliriz? Bebeklerde ek gıdaya geçiş nedir, nasıl olmalıdır? Doğru bildiğimiz yanlışlar nelerdir?

Doğumdan sonra beslenme açısından bazı önemli dönemler vardır. Bu dönemleri iyi bilmek ve sağlıklı nesil yetiştirmek her ebeveyn için çok önemlidir. Bebek doğduğunda sadece anne sütü almasını istediğimiz ilk dilim anne sütü dönemi’dir. Bu genelde doğduktan sonraki ilk 6 ayı kapsar. Bazen erken doğan bebeklerde düzeltilmiş yaş nedeniyle, bu dönem biraz daha uzun olabilmektedir. Daha sonrasında, 2. dönem başlar. Bu dönemde anne sütü ve ek gıdaya geçilmesi gerekir. Bu geçişe tıp dilinde “weaning dönemi” denilmektedir. Türkçesini   “anne sütü ve ek gıda dönemi’’ olarak adlandırabiliriz.

Bu bölümde, annelerin en çok merak ettiği ek gıdalara ne zaman geçilmesi gerektiği ve hangi gıdalarla başlanması gerektiğine dair sorulara cevap bulacağız.

Bebek için erken dönemde ek gıdaya başlamanın zararları

Ek gıda dönemi genellikle 4. ayda başlanmakta ve 2 yaşa kadar devam etmektedir. Sonrası ise artık “erişkin diyet” dönemidir. Annelerin ek gıdaya erken dönemde başlamasının en sık görülen sebebi kendi sütünün yetmediği, çocuğunun aç kaldığı ve sağlıklı gelişemeyeceği düşüncesidir. Erken dönemde ek gıdaya başlayan bebeklerde, genellikle sindirim sistemi tam gelişmediğinden ishal görülebilir. Aynı zamanda besin alerjisi de erken dönmede ek gıdaya geçen bebeklerde sorunlara neden olacaktır. Bu bebekler erken dönemde ek gıdaya başladığında anneyi daha az emmekte, bunun sonucunda da annenin sütü azalmaya başlamaktadır.  Hem anne sütü azaldığı için hem de ishal ve alerji dolayısı ile bu çocuklar daha fazla kilo kaybı ve malnütrisyona maruz kalmaktadır. Annelerin yanlış bilgilendirilmesi, çocukların doktor veya hemşire izleminin yapılmaması da erken dönmede ek gıdaya geçişe sebeptir.

Ek gıdaya geçişle ilgili bazı durumları şu şekilde özetleyebiliriz;

Yazının Devamını Oku