Damak hafızasıyla zamanda yolculuk

Vatanım, memleketim dediğimiz yerlerden göç ederken evimiz, sevdiklerimiz, dolaştığımız sokaklar, her şeyi geride bırakmak zorunda kalıyoruz.

Haberin Devamı

Yanımızda götürebildiğimiz en büyük bagajımız hafızamız oluyor. Birçok şey anılarımızda yaşıyor ama bir tek şey var ki geride bıraktığımız topraklarla bağı canlı tutuyor, o da damak hafızası.
Saklanılan, akılda kalan tariflerle yapılan yemekler sayesinde gelenek sürüyor, mutfak kültürü yüzlerce yıl yaşamaya devam ediyor. Hatta kimi zor zamanlarda o yemeğin kokusu, tadı insanları hayata bağlıyor. Ve unutmayalım ki şu an dünyada milyonlarca insan toprağından vatanından ayrı yaşam savaşı veriyor.
Kısa bir süre önce elime geçen “Topraktan Sofraya Sakarya Mutfağı” bana bunları bir kez daha düşündürdü.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kapsamlı bir yemek antropolojisi olan çalışmada her biri konusunda çok değerli Kübra Sultan Yüzüncüyıl, Aynülhayat Uybadın, Arif Bilgin ve Suavi Aydın’ın imzası var.

Haberin Devamı

Damak hafızasıyla  zamanda yolculuk

Bu başarılı çalışmaya Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası destek vermiş. İtici güçleri ise kentlerini gastronomi turizminin önemli duraklarından biri yapmak olmuş. Böylesi bir hedefe ulaşmak için bu çalışmanın tek başına yeterli olması tabii ki düşünülemez ama sahip olunan hazineyi ortaya çıkartması, göçlerle büyüyen kent Sakarya’nın bölgeye kültürel ve gastronomik zenginlik kattığını göstermesi çok önemli.
Bence “Sakarya Mutfağı” kitabının üstlendiği bir başka önemli işlev de bir bölgeyi, bir şehri gastronomisiyle anlatmanın, tanıtmanın nasıl yapılacağını göstermesi.
Bu iddiada olan diğer kentlerin de çalışmayı örnek almasında yarar var. Mutfak kültürünü ekonomik, sosyal ve siyasi tarihten bağımsız anlamak, anlamlandırmak mümkün değil. Hepimizin bildiği gibi yemek sadece yemek değil, geçmişimiz ve geleceğimiz de aynı zamanda.
Önsöz’de Yüzüncüyıl ve Uybadın’ın vurguladığı gibi sofraların hikayesini dinlerken “Kimse yokken orada olan Yörükleri ve onların gözlemelerini; peynirin dilinden anlayan, ceviz ağaçlarıyla dost yaşayan Çerkezleri ve Abhazları; odun fırınının başında mısır ayıklayan Lazları; erik ekşisi kaynatan Gürcüleri; bahçesinde mutlaka karalahana olan Karadenizlileri; meyve ve sebze yapacağınız sepetleri yapan Romanları; kara salçasını güneşe seren Kurmançları; bu şehirle özdeşleşen ıslama köftenin fikir sahibi Rumeli ve Balkan göçmenlerini; çiğböreğe destan yazan Tatarları, daha doğrusu geçmişten günümüze Sakarya’yı görürsünüz”...

Haberin Devamı

YOK ÇÜNKÜ TELAFİSİ

İnsanın etkilendiği bir romanı anlatması zordur, hele de yazarı çok sevdiğiniz bir arkadaşınızsa. Gazeteci-yazar Zeynep Göğüş köşe yazarlığını bıraktıktan iki yıl sonra ilk romanı “Işık Ülkesinden”i ve hemen ardından “Zeytin Kuşu”nu yazdı. İkisi de çok etkileyici, dili sağlam romanlardı. Zaten ilk romanı ile Yunus Nadi Ödülü alması bunun en büyük kanıtı.

Damak hafızasıyla  zamanda yolculuk

Ama doğrusunu söylemem gerekirse en çok nisan ayında raflara çıkan ve yaz başında okumaya başladığım “Yok Çünkü Telafisi” romanını sevdim.
Başlarken bu kadar çok beğeneceğimi, birçok cümlenin altını çizerek okuyacağımı, etkisinden uzun süre kurtulamayacağımı düşünmemiştim.
“Yok Çünkü Telafisi” bende iz bırakan romanlar arasına girdi. Bu kitapta Zeynep’in aldığı siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler eğitimlerinin, uzun yıllar sürdürdüğü gazeteciliğin, yazdığı araştırma kitaplarının, kültüre, sanata ilgisinin daha doğrusu bugüne dek biriktirdiklerinin payı büyük.
Edebiyat dünyasında yazarın erkek, baş kişisinin kadın olduğu, birinci tekil şahıs diğer bir deyişle olayların onun ağzından anlatıldığı romanların sayısı az değil. Aralarında başarılı olanlar da var, bu sorumluluğu üstünde taşıyamayanlar da. Zeynep ilk grupta. “Yok Çünkü Telafisi” çok başarılı ve inandırıcı.
Brüksel’de yaşayan gazeteci Murat’ın biyografisini yazacağı Oğuz Bey ve ailesinin sırlarıyla İstanbul ve Brüksel’de eş zamanlı sevgilileriyle ilişkilerinin iç içe geçtiği, olayların önyargısız anlatıldığı roman, dili kadar kurgusuyla da son sayfasına dek okuyucusunu merak ve heyecanla sürüklüyor.
Erkekler alınmasın ama kadınlar empati duyguları daha geliştiği için erkek hallerini ve duygularını çok daha gerçekçi anlatabiliyor.
Yeter ki her türlü duyguyu ifade etme özgürlüğünü oto sansür yaparak kısıtlamasın. Zeynep de kendini kısıtlamamış, Türk edebiyatına muhteşem bir eser kazandırmış...

Haberin Devamı

ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

Her ne kadar “ben öyle değilim” desek de hepimiz bazen şekilci olabiliyor, kafamızdaki kalıplara göre yargılıyor ya da karar verebiliyoruz.
Ben galiba bunu en çok kitaplar konusunda yapıyorum. Son zamanlarda pembe dizilerin kitapların yerini aldığını düşündüğüm iyilik, daha doğrusu iyi yaşam kitaplarını alıp bir yerlere koyuyorum.

Damak hafızasıyla  zamanda yolculuk

Tabii böyle bir durumda önünüze tam da pembe kapaklı bir kitap gelince kenara ayırmanız kaçınılmaz.
Haksızlık ettiğimi Bahar Eriş’in “Şimdi Değilse Ne Zaman” denemelerini elime aldığımda anladım. İçinde ne var derken bir baktım ki yarısını okumuşum.
Bilgiçlik taslamayan, insani mesajlar veren, gündelik sorunlarımıza çözümler üreten kitabı sevdim. Yine de muhtemelen bir pazarlama stratejisinin ürünü olan tasarımı ve rengi için “keşke başka türlü olsaydı” demeden duramadım...

Haberin Devamı

BİR ÖMÜR BİN TUTAM LEZZET

Bir süre önce yaptığım Kayseri seyahatim sırasında Vinolus şaraplarının sahibi Oluş Molu, aile üyelerine ait iki kitap armağan etmişti. Biri amcası Sait Molu’nun anlatımıyla “Toprak Ağalığından Sanayiciliğe/ Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kayserili Molu Ailesinin Hikayesi” adlı anı kitabı, diğeri de “Bir Ömür Bin Tutam Lezzet”ti.

Damak hafızasıyla  zamanda yolculuk

Molu ailesi üyesi Melahat Kınoğlu’nun aile anıları eşliğinde Kayseri ve kendi mutfağını anlattığı Bir Ömür Bin Tutam Lezzet 1900’lerden günümüze akan tam bir sözlü tarih örneği. Best in the World Gourmand ödüllü kitabı Sedef İybar ve Melahat Kınoğlu’nun kızı Mehveş Pisak derlemiş.
Kitapta klasik Kayseri mutfağına ait tarifler kadar kendi yaratıcılığını kullanarak yaptığı ya da farklı mutfaklardan esinlendikleri de var. Hepsi de çok başarılı, ayakları yere basan, daha okurken bile evet iyi olur dedirten tarifler. Artık aramızda olmayan Melahat Kınoğlu bundan böyle benim mutfağımda da yaşamaya devam edecek...

Yazarın Tüm Yazıları