Merve Mercan

Her şeyi onların iyiliği için mi yapıyoruz?

19 Ekim 2018
Evlilik ile hayatlarını birleştiren bireyler çocuk sahibi olma kararı verdiklerinde eş rolleri dışında, anne baba rollerini de gerçekleştirmeleri gerektiğini bilirler. Bu roller her iki ebeveyn için de psikolojik ve fizyolojik anlamda hazır bulunuşluk gerektirir. Karar verme süreci ve doğum öncesi dönemde de bu doğrultuda çaba gösterirler.

Çocuğun doğumundan sonra ise gerek kitaplarda gerekse kendi ebeveynlerinde gördükleri yöntemleri çocuk üzerinde uygulamaya başlarlar. Nadir durumlar dışında ebeveynlerin önceliği çocukları olmakta ve her şeyi dünyaya getirdikleri çocuğun iyiliği için yapmaktadırlar. En iyi bezi almak, en pahalı en güzel oyuncakları almak, en kaliteli biberonu almak, en iyi kreşe göndermek, en iyi davranışları kazandırmak, en iyi mesleği seçmesini sağlamak…

Yaşla birlikte artan gereksinimler doğrultusunda bu listeyi uzatmak mümkün. Biz burada ebeveynlerin amacı üzerine odaklanırsak tüm davranışlarının çocukları için mükemmeli isteme çerçevesinde toplandığını görürüz. Peki, amacımız çocuklarımız için en iyisini isteyip her detayı düşünmekken sonuçta nelerle karşılaşabiliyoruz?

Şimdi bazı senaryolar üzerinden amaç ve sonucun nasıl farklı olabileceğini inceleyelim.

Her ebeveynin çocuğu, o ebeveyn için eşi benzeri olmayan niteliktedir. Dolayısıyla anne babalar çocuklarının onlara bağımlı olduğu düşüncesiyle, çocukların yapabilecekleri birçok şeyi onların yerine kendileri yaparlar. Burada amaç iyi anne baba olmaktır ancak çocuğun kazanması gereken becerilerin doğal sürecinde kazanılamaması sonucuyla karşılaşma olasılığı oldukça yüksektir.

Bunun dışında dışarıdan gelen bazı basit tehlikelere karşı çocuk yerine mücadele edip, çocuğun ileride karşılaşabileceği sorunlara kendi başına çözüm getirebilme konusunda yeterliliği de engellenebilir. Aşırı korumak ve kollamak temel ebeveynlik görevlerinden biri olarak görülse de çocuğun kişilik gelişimi ve özgüveni üzerinde olumsuz etkileri olabileceği açıktır. Temelde önemli olan çocuğa yapabileceği beceriler, çözebileceği problemler konusunda fırsat tanımak ve cesaretlendirmektir.

Bu başarı genellikle akademik başarıyı içerir ve çocuk okula başladığı andan itibaren genellikle onun için iyi olacağı düşünülen mesleğe yönlendirilmeye çalışılır. Özellikle eğitim konusunda anne babalar üstün bir çaba gösterirler. Çünkü çocuklarının güzel bir gelecek kazanması ancak akademik başarı sonucu gelen güzel bir meslekle mümkündür.

Bu doğrultuda çocuklarının sürekli başarılı olmasını isterler ve başarısızlıklarında ya da dikkatlerini ders dışında bir aktiviteye yönlendirdiklerinde farklı tepkiler gösterebilirler. Bazı ebeveynler böyle bir durumda çocuğa kızmakta, çocuğu kınamakta, aşağılamakta, “Sen adam olmazsın, tembelsin.” gibi ağır sözler söylemekte ve ancak bu şekilde çocuğun derslerine gereken özeni göstereceğini düşünmektedir. Bunun dışında sınıfın en çalışkan çocuğuyla kıyaslayan, çocuğa kendini değersiz hissettiren ya da tehdit eden tutumlarla da karşılaşılmaktadır. Burada yine amacı sorguladığımızda ebeveynlerin çocuklarının iyiliği için bu davranışlarda bulunduğunu söyleyebiliriz ancak çocuklar üzerinde ağır sonuçlar doğurabileceği gerçeği de yadsınamaz. Çocuğun akademik başarısızlığı, dikkat dağınıklığı gibi olumsuz davranışları cezalandırılarak değil, olumlu davranış pekiştirilerek aşılabilir. Çocuğa her koşulda onu sevdiğimizi ancak bazı davranışlarından rahatsız olduğumuzu açıkladığımızda davranışı değiştirmek için bizimle işbirliğine daha açık hale gelecek ve sevilmeme hissi sonucu agresyon göstermeyecektir.

Yazının Devamını Oku

Çocukların ilginç sorularına nasıl cevap vermeli?

14 Eylül 2018
Küçük yaşlardan itibaren etrafına ilgisi ve merakı olan çocuklar, anne babalarına pek çok ilginç soru sorar. Gelişimsel süreç içinde doğal karşılanan bu soruları sorduğunda çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğini Öğretim Görevlisi Merve Mercan anlattı.

Çocuklar iki veya üç yaşından itibaren kendi cinsiyetlerini ya da karşısındaki insanın kız mı erkek mi olduğunu anlayabilirler. Ancak onlar için cinsiyetin belirleyicisi giyim ve saçlardır.

Bir kız çocuğu saçları kesildiğinde erkek olacağını düşünebilir, bu durum cinsel korunumu henüz kazanamadığını gösterir. Cinsel korunum olarak ifade edilen durum ise kadınların pantolon giyse de kadın kalacağı, erkeklerin küpe taksa da erkek kalacağı ve yüzeysel değişikliklerle cinsiyetin değişmeyeceğinin öğrenilmesidir.

0-6 yaş arası çocuklar için oldukça önemli bir dönemdir. Otobüste, bankada, yolda, markette sürekli sorular soran, oyunlarında ve çevresinde gözlemlediği şeyleri taklit eden birçok çocukla karşılaşıyoruz. Hatta bunlara ek olarak ‘Çocuğum sen nereden buluyorsun bu soruları?’ ya da ‘Ama bir soru daha sorarsan atacağım seni bu otobüsten, git kimin çocuğu olursan ol!’ ya da ‘Şu an onu mu cevaplayayım bir sus artık!’ annelerini de görüyoruz.

Hakkını yemememiz gereken örnek tepkiler gördüğümüz de oluyor tabii; ‘Şu an başım çok ağrıyor, bir eve gidelim de’ ya da görmediğimiz ama umduğumuz ‘Bebeğim, soruların çok güzel ancak evimize alışveriş yapmam gerekiyor, bana alışveriş yaparken yardımcı olur musun? Eve gittiğimizde bütün sorularını cevaplayacağım, anlaştık mı?’ Biraz ütopik oldu evet.

Gün içinde milyonlarca soru soran çocuklara anne, baba ya da öğretmenler birçok mesajı içeren tepkiler verebilirler. Örneğin, sürekli ‘Bu ne?’ sorusunu soran çocuğa bir noktadan sonra bezginlik ifadesiyle cevap verilebilir ya da cevap verilmeyebilir, renkleri öğrenmeye başlayan çocuklarda ‘Anne bu ne renk, baba bu kırmızı değil mi?’ soruları karşısında yine istekle cevaplayan, sıkılan ya da cevap vermeyen anne babaları görebiliriz.

‘Anne, bu ne, neden burada duruyor?’ sorusuna gayet cici bir şekilde cevap veren annemiz ‘Anne Efe’nin çeşmesi var çişini onunla yapıyor, benim neden yok?’ sorusunu duyduğunda dehşete kapılıyor. Anne açısından bakıldığında bu tepki normal karşılanabilir çünkü nasıl cevap vermek daha uygun olur bilemeyebilir.

Çocuk açısından baktığımızda ise ‘Annem her zamankinden farklı tepki verdi, korktu bu kadın, o zaman daha çok merak etmeliyim, daha çok soru sormalıyım. Efe’ye sorabilirim ya da öğretmenime!’ Tabii bunları bir cümle içinde böyle ifade etmiyor çocuğumuz ama kendisine verdiğimiz mesaj maalesef bu oluyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuğum okula alışamıyor!

30 Ağustos 2018
Okul öncesi eğitim çocuklarda okul şemasının oluştuğu ilk süreçtir. Tüm ebeveynlerin ve öğretmenlerin hayalindeki süreç ise çocuğun sorunsuz bir şekilde okula uyum sağlamasıdır. Ancak bu durumu etkileyen oldukça fazla faktör vardır ve bu faktörlere göre sonuç değişebilir.

Bu yazıda tabii ki başarılı adaptasyon sağlayan çocuktan bahsetmeyeceğim, okula şöyle güzel geldi, annesiyle-babasıyla böyle güzel vedalaştı diye. Bizim işimiz adaptasyon problemi yaşayan çocuklarla.

Çocuk okula başlayana kadar ev düzenine alışmış, annesi, babası, büyükannesi, büyükbabası varsa kardeşi ve kuzenleriyle vakit geçirmiş, kendi güvenli alanında yaşamıştır. Bu alandan dışarı attığı ilk adım da okuldur. Okula başladığında çocuğu anlamak ve uyum sağlayana kadar uygun tutum ve davranışları sergilemek önemlidir. Okula uyum süreci bazen bir haftadan bir aya kadar uzayabilir.

Şimdi kendimizi çocuğun yerine koyarak düşünmek ve onu anlamak için şu örnek üzerinden gidelim. İş yerimizde çok mutluyuz. İş arkadaşlarımızla iyi anlaşıyoruz, işimizi biliyoruz, üç ya da dört yıldır her şey mükemmel gidiyor. Bir gün patronunuz geliyor, size hiçbir şey söylemeden sizi başka bir ofise götürüyor ve bundan sonra sekiz saatlik mesainin dört saatini burada geçireceğinizi söylüyor. Üstelik biraz gergin. Tam bu noktada neye ihtiyacımız olduğunu ve ne hissettiğimizi düşünelim;

- Patronumuzdan en azından iki ya da gün önce buraya geleceğimizi ve nedenini söylemesini beklerdik,
- Burada kimlerle olacağımız ve neler yapacağımız konusunda bir ön bilgilendirme yapılmasını isterdik,
- Patronumuzun gergin değil bizi rahatlatıcı bir tutum göstermesini beklerdik,
- Burada çalışacağımız söylendiğinde bizden memnun olunmadığını ve belki de işten çıkarılacağımızı hissederdik,

Yazının Devamını Oku

Bu oyunlar modern zamanın katilleri mi?

1 Ağustos 2018
Sosyal medya ve birçok uygulama aracılığıyla kolaylıkla yayılan bu oyunları incelediğimizde, temelinde insan psikolojisine hatta hayatına zarar verme amacı taşıdığını görüyoruz. Oyunların kurbanları genellikle ergenlik dönemindeki bireylerden oluşuyor, ge

Henüz Mavi Balina kadar bilindik olmasa da son günlerde ülkemizde de adından söz ettiren bir oyun var gündemde; MOMO.

Momo ya da Mavi Balina ile ilgili genel bilgileri içeren birçok kaynak var, ben isimden bağımsız olarak bu oyunları farklı bir açıdan ele almak ve üzerinde düşünmeyi sağlamak istiyorum. Oyun, insanın vaktini hoş geçirmesine, oyalanmasına yarayan, genellikle belli kuralları olan eğlence olarak tanımlanıyor. Ancak yukarıda adı geçen oyunlar, bireyleri oyalamaya yaramasına rağmen hoş vakit geçirme ve eğlence noktalarında eksi puanlar alıyor.

MOMO

Sosyal medya ve birçok uygulama aracılığıyla kolaylıkla yayılan bu oyunları incelediğimizde, temelinde insan psikolojisine hatta hayatına zarar verme amacı taşıdığını görüyoruz. Oyunların kurbanları genellikle ergenlik dönemindeki bireylerden oluşuyor, genel tema ise meydan okuma ve akran kabulü üzerine. Peki, bu oyunların kurucularının amacı ne? Mavi Balina’nın kurucusu Rusya vatandaşı Philipp Budeikin, çıkarıldığı duruşmada, toplumda temizlik yaptığını söyleyerek, kurbanlarını "biyolojik atıklar" olarak tanımlıyor. Biyolojik atık olarak tanımladığı kurbanlarını elli günlük süreç sonunda ölüme sürüklüyor. Bu süreçte kurbanlara verdiği yönergelerle direkt olarak psikolojik şiddet uygularken dolaylı olarak da fiziksel şiddet uyguluyor.

MAVİ BALİNA

Şimdi bu durumun asıl ilginç yönünden bahsetmek istiyorum. Oyun, kurucunun kendini ikna ettiği bir fikir doğrultusunda onlarca gencin ölümüne sebep oluyor. Oyunun kurucusu ve kurbanlar arasındaki ilişki, seri katillerle kurbanları arasındaki ilişkiyle oldukça benzer. Seri katil, birbirinden farklı zamanlarda üçten fazla insan öldürmüş kişi anlamına geliyor. Katilleri cinayetlere yönlendiren temel nedenler ise çoğunlukla; maddi kazanç, heyecan, güçlü hissetmek ve dünyayı günahtan, kötülüklerden temizlemek olarak karşımıza çıkıyor. Onlarca cinayetten sonra ifadesinde ‘Hep durmak istedim ama yapamadım. Başka bir heyecan veya mutluluk kaynağım yoktu.’ diyen bir seri katil de bu durumu açıklar nitelikte. Seri katillerin yaşantıları incelendiğinde ise en büyük ortak noktanın, çocukluk çağında ihmal ve istismara uğramış olmaları olduğu görülüyor. Başka bir deyişle istismar edilen istismar ediyor. Mavi Balina veya Momo, ismi her ne olursa olsun bu oyunlar adeta modern çağın seri katilleri. Bize de oldukça dikkatli olmak ve tüm ipuçlarını okuyup önlem almak düşüyor. Peki, kurbanlarını şantajla ve psikolojik baskıyla etkisi altına alan bu oyunlara karşı gençlerimizi nasıl koruyabiliriz?

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda cinselliğin keşfine ilk adım

24 Temmuz 2018
Mastürbasyon, haz almak amacıyla kişinin kendisini cinsel anlamda uyarmasıdır. Yetişkinlerde cinsel doyum sağlayan mastürbasyon, çocukluk döneminde farklı bir anlam taşır. Öğretim Görevlisi Merve Mercan, çocuklarda cinselliğin keşfine ilk adım olan mastürbasyon hakkında bilgi verdi.

Temizlenme, yıkanma, cinsel bölgesini incelerken dokunuşlar, bisiklete binme gibi durumlarda tesadüfi olarak haz aldığını fark eden çocuğun ara sıra bu eyleme başvurması doğaldır. Ebeveynler veya eğitimciler genellikle 3-5 yaşlarında görülen bu davranışa karşı oldukça aşırı tepkiler verir. Çocuğu korkutarak, tehdit ederek, kötü çocuk olduğuna inandırarak bundan vazgeçirmeye çalışırlar. Ancak doğru yaklaşım; bunun bir problem olup olmadığını anlamayı, problemin kaynağına inmeyi ve problem varsa çözüm bulmayı gerektirir.

  

Yazının Devamını Oku

İyi ki doğurmuşum seni!

20 Temmuz 2018
İnsan, sosyal bir varlık olup sosyal normlara göre yaşama eğilimi gösterir. Toplum, her ne kadar dirensek de hayatımızı yönlendirecek gizil bir güce sahiptir. Hayatımızın belirli aşamalarında, yazısız bazı görevleri yerine getirmemiz beklenir; üniversiteden mezun olmak, bir iş bulmak, evlenmek ve çocuk yapmak gibi. Dolayısıyla mezun olduktan ve/veya iş bulduktan sonra aşağıdaki sorularla karşılaşmamız muhtemeldir:

• Eee, yok mu biri?
• Kızım yalnız nereye kadar, başında bir erkek olsun.
• Darısı başına!
• Eee, kaç yıl oldu, adını koyun artık.
• Eee, düğün ne zaman?
• Çocuksuz aile olmaz, bir an evvel yapın arada büyür gider.
• Anacım sen adamı eve bağlamayı bilmiyorsun, yap çocuğu bak sana nasıl bağlanıyor.

Yazının Devamını Oku