Meriç Çağrı Ağır

Rahmi olmayan bir kadın bebek sahibi olabilir mi?

10 Aralık 2018
Uterus nedir? Uterin transplantasyonu nasıl gerçekleşir? Kimler uterus (rahim) nakli yaptırır? Doğuştan rahmi olmayan veya kanser gibi nedenlerden dolayı rahmin tamamı alınan kadın çocuk sahibi olabilir mi?

UTERUS NEDİR?

Uterus; döllenmiş olan yumurtanın fallop tüplerinden geçtikten sonra yerleştiği alandır. Bu nedenle rahim her ay, döllenmiş bir yumurta gelecek diye hazırlık yapar ve buna bağlı olarak yapısal değişiklikler geçirir.

Bu hazırlıklar neticesinde döllenmiş yumurta rahme ulaştığında ortalama 9 ay sürecek olan hamilelik süreci başlamış olur ve bu süre boyunca bebek burada büyür ve gelişir. Şayet döllenmiş yumurta gelmezse rahim içinde yapılan hazırlıklar adet kanaması olarak dışarı atılır. Yani ‘uterus’ kadınlarda hem mensturasyonun hem de gebeliğin oluşmasını sağlar.

UTERİN TRANSPLANTASYONU BİR ORGAN NAKLİDİR!

Doğuştan rahmin olmaması veya kanser gibi nedenlerden dolayı rahmin tamamının alınması durumlarında kalan kadınlar, uterus kaynaklı infertilite sorunu yaşayabilmektedir.

Uterin transplantasyonu ise bu gibi durumlarda fertiliteyi sağlamak amacı ile yapılan hayati olmayan bir organ naklidir.

UMUT IŞIĞI OLDU…

Sağlıklı çiftlerde adet dönemi boyunca gebelik elde edilme ihtimali olarak adlandırdığımız fekundabilite oranlarına baktığımızda, dünyada milyonlarca kadının uterus transplantasyonu için aday olabileceğini söyleyebiliriz.

‘Uterus Transplantasyonu’, çocuk sahibi olamayan veya uzun yıllar infertilite (kısırlık) tedavisi gören hastalar için büyük bir umut ışığı olmuştur. Ve çok sayıda kadın uterus transplantasyonu olmak için sırada beklemektedir.

İLK DENEME BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANDI

70‘li yıllarda deney hayvanlarında denenmeye başlanan uterus transplantasyonu dünyada ilk olarak 2000 yılında 26 yaşında bir hastaya uygulanmış fakat başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Ülkemizde ilk uterus transplantasyonu ise başarıyla yapılmış ve bebek 8 haftaya kadar anne karnında yaşamını sürdürebilmiştir.

YENİ ALTERNATİF OLDU

Çocuk sahibi olamayan anneler için ‘taşıyıcı annelik’ bir alternatif olarak devam ediyordu. Uterus Transplantasyonu da artık çocuk sahibi olmak isteyen annelerin başvurduğu yeni bir yöntem halini aldı.

ARAŞTIRMALARA DEVAM EDİLİYOR

Halen ABD ve birçok Avrupa ülkesindeki merkezlerde hayvanlar üzerinde bu konu ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Yöntem ile ilgili araştırmalar hala yeterli görülmemektedir. Bu görüşün nedenlerinden biri de; transplantasyon yapılacak kadına uygulanması gereken bağışıklığı baskılayıcı (immunosupresif) tedavinin, gebelik olması durumunda fetus için hangi sonuçlara yol açacağının tam olarak bilinmemesidir.

Ayrıca uterus transplantasyonunun bazı etik, hukuki ve toplumsal sorunları da beraberinde getirebilme olasılığı vardır. Uterus transplantasyonunda kadavradan ya da canlı donörden uterus alınmaktadır.

Canlı donörden alınması durumunda başarı oranının artacak olmasına rağmen, donörün;

• Histerektomi (rahim alma ameliyatı) benzer cerrahi bir işlem geçirecek olması,• İleride çocuk sahibi olmayı düşünmemesini gerektirecek olması,• Cinsel birtakım sorunlar yaşayabilme ihtimali olmasından dolayı donör tarafından dikkatlice düşünülmesi gereken bir süreç olmaktadır.

Yöntem ve beraberindeki süreç, hem organ veren hem de alan kişiler için oldukça hassas dengeler içerir. Bu yöntemin daha önce çocuk sahibi olmayan ve bu özlemle yaşayan kadınlar tarafından talep göreceği aşikardır.

Uterus; döllenmiş olan yumurtanın fallop tüplerinden geçtikten sonra yerleştiği alandır. Bu nedenle rahim her ay, döllenmiş bir yumurta gelecek diye hazırlık yapar ve buna bağlı olarak yapısal değişiklikler geçirir.

Bu hazırlıklar neticesinde döllenmiş yumurta rahme ulaştığında ortalama 9 ay sürecek olan hamilelik süreci başlamış olur ve bu süre boyunca bebek burada büyür ve gelişir. Şayet döllenmiş yumurta gelmezse rahim içinde yapılan hazırlıklar adet kanaması olarak dışarı atılır. Yani ‘uterus’ kadınlarda hem mensturasyonun hem de gebeliğin oluşmasını sağlar.

Doğuştan rahmin olmaması veya kanser gibi nedenlerden dolayı rahmin tamamının alınması durumlarında kalan kadınlar, uterus kaynaklı infertilite sorunu yaşayabilmektedir.

Uterin transplantasyonu ise bu gibi durumlarda fertiliteyi sağlamak amacı ile yapılan hayati olmayan bir organ naklidir.

Sağlıklı çiftlerde adet dönemi boyunca gebelik elde edilme ihtimali olarak adlandırdığımız fekundabilite oranlarına baktığımızda, dünyada milyonlarca kadının uterus transplantasyonu için aday olabileceğini söyleyebiliriz.

‘Uterus Transplantasyonu’, çocuk sahibi olamayan veya uzun yıllar infertilite (kısırlık) tedavisi gören hastalar için büyük bir umut ışığı olmuştur. Ve çok sayıda kadın uterus transplantasyonu olmak için sırada beklemektedir.

70‘li yıllarda deney hayvanlarında denenmeye başlanan uterus transplantasyonu dünyada ilk olarak 2000 yılında 26 yaşında bir hastaya uygulanmış fakat başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Yazının Devamını Oku

Fetal kordon ne zaman kesilmeli?

15 Kasım 2018
Fetal kordon anne ile bebek arasında kurulan ilk bağdır. Bu bağ sayesinde bebek anne karnındaki bütün ihtiyaçlarını karşılar ve bu kordonun kesilme süresi son zamanlardaki tartışma konularından biridir.

FETAL KORDUNUN KESİLME SÜRESİ

• Bebek doğar doğmaz kesmek• 30-60 sn sonra kesmek• 1-3 dk arası kesmek• Kordondaki atımların bitmesini beklemek• Kordonu kesmeden plasenta (eş) ile beraber çıkartmak gibi seçeneklerden biri seçilirken ailenin tercihlerinin yanında tıbbi gereksinimler de önem arz eder.

ACİL TIBBİ MÜDAHALELERDE KORDUNUN ERKEN KESİLMESİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Örneğin, günümüzde eskinden önerilen bebek doğar doğmaz kordonun kesilmesinin sanıldığı kadar faydalı olmadığı ispatlanmışken, bebeğin kötü doğduğu ve acil tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyduğu durumlarda erken müdahale için kordonun erken kesimi çok önemli olabilir. Yine özellikle spinal anestezi değil de genel anestezi uygulanan sezaryen doğumlarda bebeğe anestezik madde geçişi bebeğin solunumunu baskılayabileceğinden kordon kesim süresi oldukça önem taşımaktadır. 

Dünyada yapılan çalışmaların birçoğu 30-60 sn kadar beklenilmesini önerirken, 1-3 dk beklenmesini öneren çalışmalarda az değildir.

Doğal doğum veya doğadaki gibi doğum savunucuları genelde kordonu kesmek için kordondaki atımların tamamen durması gerektiğini savunurken, nadiren de olsa kordonun kesilmeden plasenta ( eş ) ile beraber çıkarıldığı örnekleri de günümüzde görmekteyiz.

BEBEĞİN HASTALIKLARA KARŞI KORUNMASI AÇISINDAN KORDON BİRKAÇ SANİYE BEKLETİLEREK KESİLMELİDİR

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu kordonun doğumu takiben 30-60 sn beklendikten sonra kesilmesini önermektedir. Böylece kordondaki kanın büyük kısmının bebeğe geçişi sağlanmış olacaktır. Kordonun beklenerek kesilmesi bebeğin ihtiyacı olan başta demir olmak üzere birçok maddenin bebeğe geçişini sağlayarak yine başta anemi ( kansızlık ) olmak üzere birçok hastalıktan bebeğin korunmasını sağlayacaktır.

KORDONUN ÇOK GEÇ KESİLMESİ SARILIĞA NEDEN OLABİLİR

Bunun yanında kordonun geç kesilmesinin yenidoğan sarılık riskini artırma ihtimali düşünülse de günümüzde yenidoğan sarılığı konusunda hekimlerin bilgi ve deneyimlerinde ki artışla beraber bu durum ciddi bir risk oluşturmamaktadır. Yine son zamanlarda anne ve babaların kordon kanı saklama tercihlerinde ki artış da kordonun kesilme süresini etkilemektedir. Kordonu kesmek için fazla beklenmesi durumunda, kordon kanı bankacılığı için yeterli miktarda kan alınamama riski ile karşılaşılabilinir. 

Ayrıca enfeksiyonlardan korunma amacı ile oda ısısı düşürülmüş doğumhane ve ameliyathanelerde kordon kesilmesi için beklenen sürede bebeğin ısısının korunmasına da özen gösterilmelidir.

PLASENTE KORDON ARACILIĞI İLE ANNEDEN ALDIĞI KANI BEBEĞE İLETİR

Kendi doğumlarında yenidoğan bebek ile ilgili ek bir risk faktörü yok ise, ailelerin farklı bir tercihi yok ise 30 -60 sn beklemeyi tercih ediyorum. İşin özünde plasenta anneden kanı alıp süzer ve süzdüğü kanı kordon aracılığı ile bebeğe iletir. Plasentanın bebek tarafı olan kordondaki kan bebeğe aittir, doğum anında da bebeğe ait olan bebeğe verilmelidir.

Sonuç olarak her doğum kendi içinde değerlendirilip, yenidoğan bebeğin durumuna bakılarak ve ailelerin tercihlerini de göz önünde bulundurularak kordon kesim süresine karar verilmesi uygun olacaktır.

• Bebek doğar doğmaz kesmek
• 30-60 sn sonra kesmek
• 1-3 dk arası kesmek
• Kordondaki atımların bitmesini beklemek
• Kordonu kesmeden plasenta (eş) ile beraber çıkartmak gibi seçeneklerden biri seçilirken ailenin tercihlerinin yanında tıbbi gereksinimler de önem arz eder.

Örneğin, günümüzde eskinden önerilen bebek doğar doğmaz kordonun kesilmesinin sanıldığı kadar faydalı olmadığı ispatlanmışken, bebeğin kötü doğduğu ve acil tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyduğu durumlarda erken müdahale için kordonun erken kesimi çok önemli olabilir. Yine özellikle spinal anestezi değil de genel anestezi uygulanan sezaryen doğumlarda bebeğe anestezik madde geçişi bebeğin solunumunu baskılayabileceğinden kordon kesim süresi oldukça önem taşımaktadır. 

Dünyada yapılan çalışmaların birçoğu 30-60 sn kadar beklenilmesini önerirken, 1-3 dk beklenmesini öneren çalışmalarda az değildir.

Yazının Devamını Oku

Gebelikte uzun süren yolculuklara dikkat!

24 Ekim 2018
Gebelik sürecinde anne adaylarının en sık sorduğu soruların başında; gebelik döneminde seyahat konusu geliyor.

Gebelik sürecini biz doktorlar 3 döneme ayırırız; ilk üç aylık dönem aşerme, bulantı, kusma gibi problemlerle geçerken, ikinci üç aylık dönem nispeten daha rahat geçer. Son üç aylık dönemde ise büyüyen karın ve gebelikten dolayı çabuk yorulma, hareketlerin kısıtlanması ile geçmektedir.

Ben anne adaylarına ikinci üç aylık dönemde, seyahat etmelerini tavsiye ediyorum. Eğer riskli bir hamilelik geçirmiyorsanız, bu dönem son haftalara nazaran daha rahat geçecektir.

Gebelik döneminizin sağlıklı ilerlediği, anne adayı ve bebek için herhangi bir risk olmadığı müddetçe gebelikte seyahat edilmesi güvenlidir. Ancak seyahate çıkmadan önce mutlaka doktorunuz ile görüşüp, onayını almalısınız.

Doktor kontrolünde elbette seyahat edebilirsiniz ancak burada asıl önemli olan, gideceğiniz mesafenin uzunluğudur.

Uzun süre seyahat etmek, gebelikte zaman zaman sorunlar yaratabilir. Yolculuklarda uzun süre hareketsiz oturmak bacaklarınızdaki kan dolaşımını kısıtlayabilir, bel ve sırt ağrılarına neden olabilir. Bunlardan kaçınmak için mümkünse 2-3 saate bir mola verip 10-15 dakika yürüyüş yapmak gerekir.

Yazının Devamını Oku

Gebelikte beslenme

21 Ekim 2018
Anne adaylarının hamilelik sürecinde oldukça kritik bir rolü olan beslenme ile ilgili ipuçlarını ve tüm merak edilenler, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Meriç Çağrı Ağır kaleme aldı.

GEBELİKTE SAĞLIKLI VE DOĞRU BESLENME ŞART

Hamilelik döneminde en çok dikkat edilmesi gereken konu olan beslenme, bu dönemde bebeğiniz ve anne adayının gelişimini ciddi derecede etkilemektedir. Bu yüzden gebelik sürecinde, hangi gıdalarla besleneceğinizi çok iyi seçmeli ve bilinçli bir şekilde beslenmeye özen göstermelisiniz.

GEBELİKTE İKİ KİŞİLİK YEMEYİN

Hamilelikte sağlıklı olmanın ilk kuralı, sağlıklı ve doğru bir şekilde beslenmedir. Toplumda hala geçerliliğini koruyan “Artık sen iki kişisin, buna göre iki kişilik beslenmen gerekiyor” düşüncesi, aslında oldukça yanlıştır. Aynı şekilde hamilelik sürecinde kilo almamak için yetersiz beslenme, hem anneye hem de bebeğe zarar vermektedir.

GEBELİK SÜRECİNDE TÜKETİLMESİ GEREKEN BESİNLER

Hamileler için, günlük ideal kalori alımı miktarı 2.500-2.700 arasıdır. Yenilen besinlerin içerisinde mutlaka vitamin, mineral ve nutrientler olmalıdır. Ayrıca protein ve kalsiyum alımı da çok önemlidir. Dört temel besin grubu olan et, süt, tahıllar, meyve ve sebzeler her gün düzenli bir şekilde alınmalıdır.

  

Protein kaynağı olan tavuk, et ve kurubaklagil hamilelik süresi boyunca tüketilmesi büyük önem taşır. Besinlerin, mutlaka tüketilmeden önce iyice yıkanması gerekmektedir. Ayrıca, mevsim dışı olan meyvelerin tüketilmemesine önem gösterilmelidir. Hamilelikte en önemli bir diğer faktör ise sıvı tüketimidir.

Vücuttaki günlük sıvı miktarının tamamlanması hem bebek için hem de anne için oldukça faydalıdır. Bu sıvı su, ayran, taze meyve suları ve sütten karşılanabilir.

HAMİLELİKTE UZAK DURULMASI GEREKEN BESİNLER

Şeker ve yağ miktarı yüksek, besin değeri düşük olan besinlerin hamilelere hiç bir yararı yoktur. Bu yüzden çok fazla tüketilmemesi, şeker ihtiyacının ise meyvelerden karşılanması gerekmektedir.

Kaçınılması gereken bir diğer besin ise, konserve ve paketlenmiş gıdalardır. İçerisinde katkı maddesi bulundurduğu için, konserve ve paketlenmiş ürünlerden hamilelerin kesinlikle uzak durması gerekmektedir.

Ayrıca hamileyken, sigara ve alkolden kesinlikle uzak durmalı, sigara içilen ortama bile girilmemesi gerekmektedir. Sigara dumanı bebeğinize ciddi anlamda zarar vermektedir. Toplumumuzun vazgeçilmezi konumunda bulunan çay ve kahve tüketiminde ise, hamilelik süresince aşırıya kaçmamaya özen göstermelisiniz.

Gebelikte beslenmenin önemi ve faydaları

9 ay boyunca sağlıklı bir şekilde beslenmenin, hem bebeğinin gelişimine hem de hamilelik süresince sana sayısız faydası söz konusu. İşte hamilelikte sağlıklı beslenme programının 9 önemli faydası:

    Bebeğin sağlıklı bir doğum kilosuyla dünyaya gelmesini sağlar.Bebeğin daha iyi bir beyin gelişimi göstermesini sağlar.Bazı doğum sakatlıkları riskini azaltır.Bebeğin çocukluk yıllarında daha iyi bir beslenme alışkanlığı kazandırır.Hamilelikte yaşanan anemi, gebelik şekeri, preeklampsi gibi durumların yaşama riskini azaltır.Bulantı, bitkinlik, kabızlık, kramplar, tansiyon, mide yanması gibi birçok hamilelik semptomunu en aza indirerek, hamilelik süresince kendinizi daha dinç ve rahat hissetmenizi sağlar.Duygusal savrulmaları yumuşatır. Gerginlik, hassasiyet gibi hislerinizi minimuma indirir.Zamanında doğum yapmanızı kolaylaştırır. Çünkü genel olarak düzenli ve iyi beslenen kadınların erken doğum yapma ihtimali daha düşüktür.Doğumdan sonra daha çabuk toparlanmanızı sağlar ve kilo vermenizi kolaylaştırır. İyi beslenmiş bir vücut daha hızlı ve daha kolay iyileşebilir.

Hamilelik döneminde en çok dikkat edilmesi gereken konu olan beslenme, bu dönemde bebeğiniz ve anne adayının gelişimini ciddi derecede etkilemektedir. Bu yüzden gebelik sürecinde, hangi gıdalarla besleneceğinizi çok iyi seçmeli ve bilinçli bir şekilde beslenmeye özen göstermelisiniz.

Hamilelikte sağlıklı olmanın ilk kuralı, sağlıklı ve doğru bir şekilde beslenmedir. Toplumda hala geçerliliğini koruyan “Artık sen iki kişisin, buna göre iki kişilik beslenmen gerekiyor” düşüncesi, aslında oldukça yanlıştır. Aynı şekilde hamilelik sürecinde kilo almamak için yetersiz beslenme, hem anneye hem de bebeğe zarar vermektedir.

Hamileler için, günlük ideal kalori alımı miktarı 2.500-2.700 arasıdır. Yenilen besinlerin içerisinde mutlaka vitamin, mineral ve nutrientler olmalıdır. Ayrıca protein ve kalsiyum alımı da çok önemlidir. Dört temel besin grubu olan et, süt, tahıllar, meyve ve sebzeler her gün düzenli bir şekilde alınmalıdır.

  

Protein kaynağı olan tavuk, et ve kurubaklagil hamilelik süresi boyunca tüketilmesi büyük önem taşır. Besinlerin, mutlaka tüketilmeden önce iyice yıkanması gerekmektedir. Ayrıca, mevsim dışı olan meyvelerin tüketilmemesine önem gösterilmelidir. Hamilelikte en önemli bir diğer faktör ise sıvı tüketimidir.

Vücuttaki günlük sıvı miktarının tamamlanması hem bebek için hem de anne için oldukça faydalıdır. Bu sıvı su, ayran, taze meyve suları ve sütten karşılanabilir.

Şeker ve yağ miktarı yüksek, besin değeri düşük olan besinlerin hamilelere hiç bir yararı yoktur. Bu yüzden çok fazla tüketilmemesi, şeker ihtiyacının ise meyvelerden karşılanması gerekmektedir.

Yazının Devamını Oku

Hamileyken duygularınıza esir olmayın!

18 Ekim 2018
Hamilelik döneminde yaşanan duygu değişimleri ve depresyonla başa çıkmanın yollarını, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Meriç Çağrı Ağır anlatıyor.

Hamilelikte en çok şikayetçi olunan konu duyguların ani bir şekilde değişmesidir. Salgılanan hormonlardan dolayı hamilelikte, strese meyilli, çok fazla duygusal bir ruh haline geçiş yapılır.

Hamilelik sürecinde, anne adayları genellikle gelecek kaygısı yaşarlar. Çünkü, alışagelmiş hayat tarzlarından çıkıp, sorumluluklarının üzerine çocuk bakmak eklenir. İçgüdüsel olarak bu yetenek annelere verilse bile, çocuk doğana kadar bu stres üzerlerinde olur. Hamilelerin bir diğer kaygısı ise, alınan kilolardır.

Hızlı kilo değişimi, değişen hormonlardan kaynaklı strese meyilli olmaları ve çok duygusal olmaları, depresyon riskini oldukça artırmaktadır. Hamilelerin son aylarında mutsuzluk, halsizlik, isteksizlik durumu çok daha fazla yoğunlaşır. Bu süreç bazen uzayıp, doğum sonrasında bile devam etmektedir.

Bunun nedeni ise gebeliğin sonuna doğru yükselen östrojen, progesteron ve böbreküstü bezleri hormonlarının, doğumdan sonra birdenbire azalmasıdır. Bu azalma sonucunda annelerde yetersizlik hissi oluşmaktadır. Hamilelik döneminde depresyon, bebeğe ve anneye oldukça zarar vermektedir. Bu yüzden duygularınıza esir olmadan, depresyondan uzak durmanız gerekmektedir.

Yazının Devamını Oku