Siyasi sorumlular da hesap vermeli

HRANT Dink’in öldürülmesinde ihmalleri ve sorumlulukları oldukları iddia edilen kamu görevlileri ile ilgili iddianame Başsavcılık tarafından mahkemeye gönderildi.

Haberin Devamı

Mahkemenin iddianameyi kabul edip etmeyeceğini elbette şu anda bilebilmemize olanak yok.

 

Ancak bu iddianamenin, aynı konuda üçüncü kez hazırlandığını, Başsavcılığın eksikliklerin tamamlanması için üzerinde ciddiyetle durduğunu biliyoruz.

 

İddianame ile ilgili en önemli sorun, bildiğimiz bütün çok sanıklı davalarda olduğu gibi bir “hesaplaşma” için mi hazırlandığı yoksa bir suçu ve ihmali gerçekten aydınlatmak için mi hazırlandığıdır.

 

Mahkeme süreci başlayıp savcılık elindeki delilleri ortaya koyduğunda, sanıkların savunmalarını da dinlediğimizde daha iyi anlayacağız.

 

Haberin Devamı

Aslına bakarsanız, cinayetin üzerinden çok geçmeden bugün bildiklerimizin büyük çoğunluğunu biliyorduk.

 

Hrant Dink’in bir suikasta kurban gideceğini polisin ve jandarmanın zamanında öğrendiğini, buna rağmen hiçbir önlem alınmayarak Dink’in öldürülmesine göz yumulduğunu, bu göz yummanın boyutlarının sıradan bir ihmal olmadığını da biliyorduk.

 

Gazeteci Nedim Şener’i Silivri zindanına gönderen şeyin de “cemaatçi” polislerin bu cinayetteki rollerini sorgulayan kitabı yazması olduğunu da biliyorduk.

 

Müfettiş raporlarına, ortalığa saçılan istihbarat bilgilerine rağmen, o vakit bu ihmalin soruşturulmasını önleyenin kim olduğunu da biliyoruz.

 

O gün işbaşında olan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, bu kamu görevlilerinin soruşturulması için izin vermemişti, bunu da hatırlıyoruz.

 

Hatta bu davada şimdi sanık olarak bulunan bazı kamu görevlilerinin terfi ettirilerek, taltif edildiğini de unutmayalım.

 

Soruşturma izni o tarihte verilmiş olsaydı, gerçeğe ulaşabilmek çok daha kolay olacaktı.

 

Haberin Devamı

O vakit bu soruşturmalara izin vermeyenlerin şimdi “Bunları yapan paralel polisler ve savcılardı” diyerek bu işten ellerini yıkayıp çıkmaları mümkün mü?

 

Bu işin siyasi sorumluları nerede?

 

BEŞ BAKAN VE DÖRT MÜDÜR UYUMUŞ OLABİLİR Mİ?

 

HRANT Dink cinayetinin işlenmesine göz yuman polisler ile ilgili iddianamede ilginç bir ayrıntı var.

 

Sanıklardan Ramazan Akyürek, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yaptığı tarihte, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde kendisine bağlı bir “çalışma grubu” kurmuş.

 

C-5 Bürosu olarak bilinen bu grup, 2006 yılından 2012 yılına kadar mevzuat dışı çalışmış, büroya tayinler yapılmış.

 

İddianameye göre bu grup, Ergenekon soruşturmalarının hazırlıklarını yapmış.

 

Haberin Devamı

Büroda bulunan evrak arasında Ergenekon soruşturması, Malatya Zirve Yayınevi katliamı ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü ile ilgili çok sayıda belge var.

 

Bu büro ne iş yaptı, Balyoz davasında rastladığımız gibi sahte belgeler mi üretti yoksa o soruşturma ve davalara temel teşkil edecek olayları mı planlayıp hazırladı, şimdilik bilmiyoruz.

 

Bunları da savcılık dava süresince ortaya koyacaktır herhalde.

 

İşin ilginç tarafı Emniyet’in olağan örgütü içinde bulunmayan bir büronun kurulabilmesi ve bu büroya komiserler, komiser yardımcıları ve polislerin tayin edilebilmiş olması.

 

Bu süre içinde üçü AKP’li, ikisi de seçim nedeniyle “bağımsız” olan ancak yine AKP’li başbakanlar tarafından atanan beş İçişleri Bakanı görev yaptı.

 

Haberin Devamı

Dört Emniyet Genel Müdürü, bu kurumu yönetti.

 

Ve bir İstihbarat Daire Başkanı, bunların hepsini uyutup Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde böyle kendine bağlı bir birim oluşturabilmiş, öyle mi?

 

Bunun siyasi himaye olmadan, Bakan’ın ve Emniyet Genel Müdürü’nün bilgisi olmadan gerçekleşmesi mümkün değil.

 

Hadi biri uyudu, fark etmedi diyelim, arkasından gelen mutlaka fark etmiş olmalı.

 

Onlar neden iddianamede yoklar?

 

4.5 DENİLİNCE 4.5 OLMUYOR!

 

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, günün birinde çıkıp pişmiş aşa su katmasaydı, bunların hiç biri olmayacaktı.

 

Ama Erdoğan çıktı ve dedi ki, “Niye 4G’ye geçiyoruz, doğrudan 5G’ye geçelim.”

 

Biliyorsunuz Erdoğan’ın sözünün üzerine söz söyleyecek yürekte bürokrat bu iktidar döneminde en nadir bulunan hatta hiç bulunmayan bir “şey”!

 

Haberin Devamı

Hemen durumdan vazife çıkardılar ve “4.5G” diye, dünya yüzünde olmayan bir şey icat ettiler!

 

Nitekim frekans ihaleleri “4.5G’ye geçiyoruz” diye yapıldı, operatörler frekanslara dünyanın parasını ödeyip aldılar.

 

Ben de 29 Ekim günü bu köşede bu konuyla ilgili yazdım ve dedim ki “Cumhurbaşkanı’nı kandırıyorlar, 4.5G diye bir şey yok!”

 

Hürriyet muhabiri Ahmet Can’ın geçenlerde yayımlanan haberine göre şimdi mobil hizmet veren operatörleri bir düşüncedir almış!

 

Sorun da şu: Mobil cihazlarda ekranda ne yazacak?

 

Dünyada böyle bir şey olmadığı için cep telefonlarını üretenler “4.5G” yazamayacağını söylüyorlar.

 

Ekranda ya “4G” yazacakmış ya da “LTE”! Bir cep telefonu operatörü “4G+” formülünü bulmuş ama bütün cihazlarda bu simge kullanılamıyormuş.

 

Şimdi cep telefonu operatörleri, telefon üreticileri ile “4.5G” yazacak cihazlar üretilmesi için görüşmeler yapıyorlarmış.

 

Yerli üreticiler, android cihazlarda bunu sağlayacak program yazılımı için harekete geçmişler.

 

O tarihte yazmıştım, tekrarlayayım.

 

Kimseyi kandırmayın, Cumhurbaşkanı’nı hiç kandırmayın.

 

“4.5G” zaten yok, 5G kapasitesine ulaşmayı sağlayacak fiber optik altyapımız da mevcut değil, daha 3G’ye bile tam olarak geçemedik.

 

Baz istasyonlarımızın yüzde 60’ı hâlâ 2G teknolojisinde.

 

Bu işler “Ben yaptım oldu” diyerek yapılamıyor maalesef!

Yazarın Tüm Yazıları