Meclis Başkanı ve anayasal sınır

MECLİS’in önündeki ilk iş artık bir başkan seçmek ve Başkanlık Divanı’nı oluşturmak.

Haberin Devamı

Hükümet kurma çalışmaları ancak ondan sonra başlayabilecek, çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan nedense bu kez Anayasa’ya uymaya karar verdi!
Meclis Başkanlığı için seçimden hemen sonra Deniz Baykal’ın ismi öne çıkmıştı.
Bence bu işi layıkıyla yapacak bir isimdi ama kulislerden yansıyan haberlere bakılırsa “Artık onun şansı yokmuş”!
Nedeni de Baykal’ın, Cumhurbaşkanı’nın davetine uyması ve gidip onunla görüşmüş olması.
Belli ki bu CHP Genel Başkanı’nın hoşuna gitmemiş, CHP şimdi başka adaylar arayacak, öne çıkan isim de CHP’lilerden başka kimsenin oyunu alamayacak olan Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç.
MHP’de başkan adayı olanak Meral Akşener’in ismi ilk önce akıllara gelmişti.
İlk önce akla gelmenin cezasını partinin Genel Başkanı Devlet Bahçeli kesmekte gecikmedi!
Belli ki o partide birilerinin isminin öne çıkması en çok genel başkanı rahatsız ediyor.
HDP’nin adayı da Dengir Mir Mehmet Fırat olarak açıklandı. Ancak bu Meclis tablosunda zaten bir HDP’linin başkan olma ihtimali de yok.
AKP’de ise henüz bir isim çok öne çıkmış gibi görünmüyor ama bir aday çıkarıp üçüncü turda da olsa başkanlığı almaya çalışacaklardır.
Gördüğünüz gibi her parti grubunun bir “adayı” var!
Ama işin ilginç tarafı şu ki parti grupları Meclis Başkanlığı için aday gösteremezler, Anayasa böyle emrediyor.
Milletvekillerinin oyları da “gizli” olmak zorunda.
Yani Anayasa diyor ki milletvekilleri özgür iradeleriyle önümüzdeki iki yıl için Meclis’i en iyi yönetecek adaya oy versinler, partilerin yöneticileri buna müdahil olmasın.
Ama bu memlekette en son dinlenen şey de zaten bu.
Kimse Anayasa’ya aldırmıyor, “Cumhurbaşkanı anayasal sınırları içine çekilsin” diyenler bile kendilerini anayasal sınırlar içinde tutamıyorlar!

Haberin Devamı

Baransu’ya yapılan işkencedir

BALYOZ belgeleri ile “kumpas kurduğu” iddiasıyla tutuklanan Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun eşi, açık görüş haklarının engellendiğini söyledi.
Nesibe Baransu şöyle anlatıyor: “Açık görüşlerimizde Mehmet’i ifadeye götürüyorlar. Ben sabahın erken saatlerinde cezaevine gidiyorum, Mehmet’i de aynı saatlerde Çağlayan’a ifade vermeye götürüyorlar. Kısa bir ifade için bile Mehmet adliye nezarethanesinde saatlerce bekletiliyor. Tam 20 saat eşimle görüşmeyi bekledim cezaevinde. Ben cezaevine gittim, Mehmet’i de adliyeye götürmüşler. Saat 17.00’de görüşme bitiyor, Mehmet’i 17.10’da adliyeden çıkarttılar. Cezaevine gelmesi de bir buçuk saat sürdü. Bunu Metris Cezaevi’nde de yaptılar. Silivri’de toplam beş kez görüşecektik ikisi bu şekilde engellenmeye çalışıldı.”
Eşinin açıklamasına göre Baransu’ya diğer yakınlarının ziyarette bulunması da savcılık tarafından kabul edilmiyormuş.
Nesibe Baransu “Mehmet aylardır tecrit altında tutuluyor. Tek başına bir hücrede kalıyor. Görüş günlerinde normalde 4 veya 5 mahkûm birlikte görüşe çıkıyorlar. Mehmet yine tek başına görüşe çıkıyor. Mehmet 110 gündür kimseyle görüştürülmüyor” diyor.
Belli ki Silivri Cezaevi yönetimi, daha önce Ergenekon ve Balyoz gibi davaların tutuklularına yaptığının bir benzerini Mehmet Baransu’ya da uyguluyor.
Tutukluluk bir cezaya dönüştürülüyor, sanığın insan olmaktan kaynaklanan hakları görmezden geliniyor.
Baransu’nun tutuklu yargılanıyor olması zaten en başında saçma. Bir de tutukluluğunun böyle bir işkence altında geçiyor olması, insan haklarına saygılı bir hukuk devletinde kabul edilemez.
Cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmların da hakları vardır, en ağır suç ile suçlanıyor olsalar bile bu hakları yok sayılamaz.
Tecrit, görüş engeli gibi uygulamalar açıkça kötü muameledir.
Baransu’nun belgeleri nedeniyle birçok kişi hapis yattı, benzer bir işkenceye maruz kaldı. Bugün de sıra Baransu’da. Bugünün muktedirlerine hatırlatmak isterim ki cezaevlerindeki kötü muameleye bugün karşı çıkmazsanız, yarın sizin başınıza da aynısı gelebilir.
Cezaevlerindeki şartları medeni olmayan bir ülkenin yöneticisi olmak da her şeyden önce utanç verici bir şey olmalıdır.

Haberin Devamı

Vali Bey görevini yapamıyor

GRUP Yorum, 30. yılını bir dizi meydan konseri ile kutluyor.
“5 Kent, 5 Büyük Konser” dizisinin ilki Adana’da Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılmış, 70 bin kişi izlemiş. Herhangi bir olay yaşanmamış.
İkinci konser İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda yapılmış, izleyici sayısının 400 bini geçtiği söyleniyor. Herhangi bir olay çıkmamış.
Konserlerin üçüncüsü 4 Temmuz günü Ankara’da Sıhhiye Meydanı’nda yapılacakmış.
Ama Ankara Valiliği meydanda böyle bir konser yapılmasını “uygun görmediğini” bildirdi.
Gerekçesi şu: “Konserin toplumun bazı kesimlerinin tepkisini çekebilme olasılığı!”
Ankara Valisi bu mesleğe nasıl girmiş, nereden girmiş bilmiyorum ama asıl görevinin, vatandaşların huzurunu sağlamak olduğunu unutmuş gibi görünüyor.
Görevi, barışçı gösteri, toplantı ya da böyle konserlerin huzur içinde yapılmasını sağlamak.
Böyle gösterilere dışarıdan müdahale edip kargaşa çıkarmak isteyenleri engellemek. Polis ve jandarma bunun için emrinde.
Ama o Türkiye’nin iki büyük şehrinde on binlerce insanın izlediği ve hiçbir olay çıkmayan konserleri görmüyor, “Birileri sataşabilir” diye konseri iptal ediyor.
Üç–beş azgından korkuyor, yetkilerini ve olanaklarını kullanarak konserin huzur içinde geçmesini sağlamak yerine, konseri yasaklıyor!
Ankara Valisi’ne önerim madem bu işi yapamıyor, istifa etmeli ki yerine bu işi layıkıyla yapabilecek birisi tayin edilsin.

Haberin Devamı

Okuyucularıma

Yurtdışındaki bir toplantıya katılacağım için bu hafta yazı yazacak zamanım olmayacak. Önümüzdeki hafta yine bu köşede buluşmak üzere, hoşça kalın.

Yazarın Tüm Yazıları