Bu ortamda referandum mu?

REINA’da masum insanları gözünü kırpmadan öldüren terörist Kırgızistan’dan 20 Kasım’da İstanbul’dan Türkiye’ye girmiş.

Haberin Devamı

Türkiye’ye daha önce de 2014 ve 2015 tarihlerinde girdiği tespit edilmiş bulunuyor.

Gazetelerdeki haberlere göre, teröristin daha önceki gelişlerinde, yasadışı yollardan Suriye’ye geçip silah ve bomba eğitimi aldığı, çatışmalara katıldığı değerlendiriliyormuş.

Bir teröristin, hele bu tür eylemleri planlayan bir teröristin tam olarak ne zaman ve nerede harekete geçeceğini istihbar etmek kolay bir iş değil.

Onun için Emniyet ve MİT istihbaratını bu konuda suçlamak da çok hakkaniyetli bir tutum olmaz.

Üstelik biliyoruz ki güvenlik güçleri, birçok hücreyi ve teröristi harekete geçmeden yakalamayı da başardı.

Ancak bu olayda ortaya çıkıyor ki iki kez Türkiye’ye girmiş, oradan yasadışı yollarla Suriye’ye geçip, çatışmalara katılıp, yeniden Türkiye üzerinden memleketine dönmüş bir terörist var.

İşte tam bu noktada bir istihbarat zafiyetinden söz etmek mümkün. Bu gidiş gelişler sırasında nasıl oldu da fark edilemedi?

Tabii Suriye sınırımızın bir eleğe dönüşmüş olmasından da söz etmeliyiz.

Belli oldu ki terörist, Türkiye’de çok da dar olmayan bir çevreye sahip. Ev tutabiliyor, ülke içinde rahatça dolaşabiliyor, yardım alabiliyor. İstediği gibi Suriye’ye gidip gelebiliyor.

Demek ki böyle bir çevrenin varlığı istihbar edilememiş. Yurtdışından gelen yabancı teröristleri sınırdan geçirebilen örgüt de.

Evet, çok yönlü bir saldırı altındayız.

Bir yandan PKK, diğer yandan FETÖ, üstüne IŞİD. Böyle bir saldırı karşısında istihbarat ve Emniyet yetkililerinin işlerinin de ne kadar zor olduğunu teslim etmek gerek.

Böyle bir ortamda, bir de ülkenin yönetim sistemini altüst edecek Anayasa değişikliğine uğraşmak, böyle bir ortamda referandum yapmaya kalkışmak ne kadar doğru?


HUKUK DEVLETİ OLABİLMENİN ÖNEMİ
İSRAİL Başbakanı Netanyahu, hakkındaki bir yolsuzluk suçlaması nedeniyle polise 3 saat ifade verdi.

Başsavcının görevlendirdiği polisler, ifadeyi başbakanlık konutunda aldılar.

İddia Netanyahu ve aile üyelerinin yerli ve yabancı işadamlarından hediye kabul etmiş olmaları.

Daha önce ifadesi alınan bir Amerikalı işadamı, Netanyahu’ya bir takım elbise hediye ettiğini, oğlunun da yurtdışı gezisinin masraflarını karşıladığını kabul etmişti.

Ancak polis, hediyelerin yüz binlerce liraya ulaştığını düşünüyor, soruşturma bu yönde yürüyor.

Bizim aklımızın kolaylıkla alamayacağı bir öykü bu.

“Ne olmuş canım bir elbise hediye edildiyse” diye başlayıp “Bu, İsrail derin devletinin Netanyahu’ya bir operasyonudur”a kadar varabiliriz.

Bizim bunu aklımız kolayca alamıyor çünkü Türkiye gerçek bir hukuk devleti değil.

Gerçek bir hukuk devleti olsaydı, bütün vatandaşlar gibi siyasetçiler de polise ifade verebilirlerdi, bunu yadırgamaz, altında bir hinlik aramazdık.

Savcının gerçekten hukuk adına hareket ettiğini bilir, adli sürecin tamamlanmasını sükûnetle beklerdik.

Nitekim orada öyle oluyor işte. Suçlanan kişi bir yandan başbakanlık görevini sürdürürken, diğer yandan adalet sistemi her şeyden bağımsız olarak soruşturmasını yürütebiliyor.

Günün birinde Türkiye’de de böyle olur mu diye soracak olursanız şunu söyleyebilirim:

Ülkemizde yargı, gerçekten bağımsız ve tarafsız bir güç olabilirse, neden olmasın?

Peki ülkemizde yargı, bağımsız bir güç olabilecek mi?

İşte orada yolun sonuna geldik ve eğer bu yeni Anayasa değişikliği de kabul edilirse geri dönebileceğimiz noktayı da geçmiş olacağız.


ARAŞTIRMA KOMİSYONU GÖREVİNİ YAPMADI
DARBE girişimini araştırmak için kurulan komisyonun AKP’li başkanı bugüne kadar 141 kişinin ifadesine başvurulduğunu bildirdi.

Ama aynı komisyonun AKP’li üyelerinin kararıyla darbe girişiminin en kilit isimlerinden biri olan MİT Müsteşarı’na yazılı ya da sözlü soru da sorulmayacak.

Soru sorulmama kararı verilen iki kişi daha var:

Biri, darbe girişiminde canına kastedilmiş Cumhurbaşkanı, diğeri darbe girişimi başarılı olsaydı başına nelerin gelebileceğini düşünmek bile istemeyeceğimiz Başbakan.

Darbenin gerçekleştirileceği gün, öğlen saatlerinde bir binbaşı, MİT’e giderek bir ihbarda bulunmuştu.İhbarın, MİT Müsteşarı’na yönelik bir askeri girişim ile ilgili olduğu komisyonun ön taslak raporunda yer alıyordu.

Sonra MİT Müsteşarı, Genelkurmay’a gitmiş, Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın da katıldığı toplantılarda meseleyi konuşmuştu.

Komisyonun yanıt bulması gereken soru, o 5 saat 45 dakikalık sürede nelerin olduğu, darbe girişiminin neden erkenden önlenemediği de olmalıydı.

Ama komisyonun AKP’li üyeleri nedense bunu hiç merak etmiyorlar.

Böylece göstermelik bir araştırma yapılmış olacak, birçok nokta karanlıkta kalacak.

Yeri gelmişken komisyonun CHP’li üyesi İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’ın, bana yönelik bir sitemini de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çıray, komisyonun AKP’li üyelerinin, gerçek bir araştırmayı engellediğini söylüyor.

Yazılarımda, TBMM Araştırma Komisyonu’nu yeterli araştırma yapmamakla suçlarken, komisyonun CHP’li üyelerine haksızlık ettiğimi belirtiyor.

Evet, bu konuda haklı olabilir, komisyonun görevini yapmadığını söylerken, tüm üyelerini de suçlamış gibi oluyorum.

Ancak niyetim bu değildi. Konuyla ilgili yazdığım yazılarda, komisyonun AKP’li üyelerinin bu tavırlarına zaman zaman vurgu yapmıştım ama demek ki yeterli olmamış.

Şunu söylemeliyim ki bu komisyonun görevini yapamamış olmasının nedeni, komisyonun tüm üyeleri değil, çoğunluğu oluşturan AKP’li üyeleridir.

Yazarın Tüm Yazıları