Linç meydanları

'Kuşatma’ başlıklı yazılarımız üzerine eski dostumuz Alev Alatlı aradı...

Haberin Devamı

Yıllar önce nasıl tanıştığımıza dair sözlerle başlayan sohbetimizde, yılların bir rüzgâr gibi nasıl da geçip gittiğini anlıyorduk...

Şehir hayatları böyle...

Kasabalardaki gibi değil...

Dostlarınızı her gün göremiyorsunuz, aynı şehirde yaşamanıza ve dolaşmanıza rağmen...

‘Dünya küçüktür’ diyorlar ama İstanbul galiba dünyadan da büyük...

Birini kaybettiğinizde bir daha göremeyebiliyorsunuz...

Ya da kaybetmek istediklerinizi...

*

Sosyal medyanın linç meydanlarında taşlanmayı hiç hak etmeyen Alev Alatlı üzgündü...

Bu noktaya nasıl geldiğimizi bilmiyoruz ama pusula insanları taşlayanların eşkıyaları nasıl kahramanlaştırdıklarına da her gün şahit oluyoruz.

Kahramanları ise nasıl şeytanlaştırdıklarına...

Kör kuyulara taş atan deliler arasında yaşıyoruz...

Kaç akıllı çıkartır bunu da bilmiyoruz...

*

Haberin Devamı

İfade hürriyetinden dem vuran kronik muhalif koro çifte standart dağlarının zirvelerinde geziniyor...

Kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan sosyal medya adreslerinin duvarlarında ve meydanlarında sürekli birileri linç ediliyor...

Alev Alatlı’nın iki sözüne tahammül etmesini bilmeyenler ifade hürriyetinden söz edebiliyor...

Muhalefette iken dahi tahammülsüzlüğün zirvelerinde dolaşanlar iktidara geldiklerinde kim bilir ne yapacak?

İktidarı destekleyenler yandaş, muhalif partilerin içinde at koşturup cirit oynayanlar ise yoldaş...

*

Rahmetli Tarık Buğra dostumuz eserleri hakkında çok ağır yazılar çıktığında çok üzülüyordu...

Bir gün kendisine ‘Meyve veren ağaç taşlanırmış’ dediğimde ise gözlerime bakıp demişti ki:

- Bende biliyorum meyve veren ağaçların taşlandığını ama bunlar ağaç yerine meyveyi taşlıyor!

*

Meyveleri taşlayanlar hiç eksilmedi...

Ve hâlâ taşlamaya devam ediyorlar...

Alev Alatlı da bunlardan biri...

Oysa, günlük siyasetin uzağında yaşıyor...

Kendisini yıllardan beri tanıyor, okuyor ve izliyoruz...

Pusula gibi insanları taşlayarak bir yere varamayacağız...

İçimizden bir Mevlana, Yunus Emre, Karacaoğlan çıkmıyorsa ve de Nâzım, ya da Necip Fazıl...

Suçlusu bizleriz...

Bizden öncekiler ya da sonrakiler değil...

*

Haberin Devamı

Pusula gibi insanlar var aramızda...

Birde kendini pusula zannedenler...

Kırk farklı yere dönseler dahi döndükleri her yeri kıble ilan ediyorlar ve birileri de hâlâ peşlerinden koşturmaya devam ediyor...

İhanetleriyle tescilli insanları sosyal medya adreslerinin duvarlarında bir iki sloganla kahramanlaştıranlar sabahtan akşama kadar pusula insanları taşlıyor...

Ve linç ediyor...

Bırakmalıyız bu pis huyu...

Herkes kan-revan içinde usulca bir köşeye çekiliyor...

Yazarın Tüm Yazıları