Yeni dünya düzeninde Y, Z ve Alfa kuşaklarının demokrasiyle bile yetinmeyen bir durumda olduğunu görmüyoruz galiba...
Teknolojinin imkânlarıyla dünyayı her an izleyen ve gören bu kuşakların hukuksuz sosyal medya adreslerinde nasıl davrandıklarını, düşündüklerini görüyor ve şahit oluyoruz...
Arap ülkelerinde dahi durum böyle iken hangi Osmanlı geri geliyor sorusuna da kimse bir cevap bulamıyor...
Bulamayacak da...
*
Ortadoğu araştırmalarıyla bilinen Prof. Bernard Lewis “Hata Neredeydi?” kitabıyla putları kırıyor...
Sadece Osmanlı’nın değil tüm İslam dünyasının neden ve nerede hata yaptığını yazan Lewis, neden kaybettiğini bilmeyenlerin nerede hata yaptıklarını da bulamayacaklarını ve yeniden geri dönüşlerinin de haliyle imkânsız olacağını belirtiyor...
Harvard Üniversitesi’nde tarih ve iktisat dersleri veren Prof.
Birileri de hayal kuruyor...
Hayalci ve kâbuslarıyla yaşayanlara açıklıkla diyebiliriz ki, o dönem bitti ve asla geri gelmeyecek...
Ve gelmeyecek şeyin de hayalini kurmaya da kâbusunu yaşamaya da gerek yok.
Hayalini kuranlara aldırış etmeye de...
*
Niye gelmeyecek?
O büyük kalabalıklar yeryüzünde yok...
Yani diyorum ki...
- İslamiyet’i kurtarmayı bırakalım, İslamiyet’le kurtulmaya bakalım...
*
Kendini kurtaramayanlar sürekli İslamiyet’i kurtarmaya çalışıyor...
Din bezirgânları ise tarih boyunca ‘gerçekleri’ saklayıp körkuyularda sakladıklarını din diye insanlara anlatıp yalan pazarlamış...
Diğer hak dinleri de böyle bozmuşlardı...
Hak kitapları böyle değiştirmişlerdi...
Dinler ve kitaplar bozuldukça Allah yeni bir din, yeni bir kitap ve peygamber göndermiştir...
Son din İslam ve son peygamber ise
Herkesin kendisiyle muhasebeleşmesi, hesaplaşmasıdır yani...
Ve suskunluğudur...
Günahlardan uzaklaşmasıdır...
Tövbe vakitleridir.
Pide ve hurma ayı hiç değildir...
Bayramının adı da şeker değildir!
Tabii ki iman edenler ve inananlar içindir oruç...
İnanmamaya kimsenin bir şey demeye hakkı da yoktur...
Tatile çıkmadığına göre, niçin geldiği de biliniyor...
Rusya, Afganistan’da kaybettiği savaştaki unvanını geri alacağı bir yer arıyor...
Ukrayna işin hikâyesi...
*
ABD; Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Yunanistan, Girit ve Malta adalarına yeni askeri üsler kuruyor...
AB ülkeleri de güvenliğini gerekçe gösterip destek oluyor...
İsrail, İngiltere ve Arap ülkeleri de ABD’nin yanında yer alıyor...
Tek amaç Rusya ve Çin’i durdurmak...
Bitmeyecek de...
Ve tabii ki ABD ve AB ülkelerinin de...
Yaralar kaşınıyor sürekli...
*
Pandemi günlerinin başlamasından beri evlerindeki kargaşayı, huzursuzluğu, işsizliği ve isyanı bitirmek isteyenlerin bin yıldan beri uyguladığı klasik bir metot sefere çıkmak...
Yani savaşmak...
Arıtılmış gerçekler piyasaya sunuluyor...
Ve herkesin sanal gerçeklerden oluşan bir gündemi var...
Yeni dünya düzeni ve dostluk anlayışı da böyle bir şey...
ABD, NATO ve AB dahil çifte standart uyguluyor...
Yunanistan, Rusya’dan alınca hiç kimse bir şey demiyor...
Türkiye aldığında ise yaptırımlarla tehdit ediliyor...
Neden?
*
Eski başkan Trump dahi ABD’nin uyguladığı çifte standardı G-20 Zirvesi’nde gündeme getirmiş ve Obama dönemini suçlamıştı...
ABD’den yıllarca hava savunma sistemlerini istedik vermedi...
Kavala, Selanik, Volos ve Girit’e üs kuruyor... Yunanistan Biden ile anlaştıklarını açıklıyor...
Bir yandan askeri ortak tatbikatlar, diğer yandan yeni üsler kurulmasının altında yatan amaç belli...
Rusya tehlikesine karşı korumak bahanesiyle Avrupa’ya yerleşmek isteyen ABD, diğer yandan Türkiye’ye karşı da Yunanistan’ı kışkırtmaya devam ediyor.
Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’daki Rusya varlığına karşı da kendi varlığını sürdüreceğinin mesajını veriyor.
Ve ayrıca Ege Denizi, Karadeniz ve Balkanlar’ı da kontrol edeceğini söylüyor.
*
Yunan medyasındaki haberlere göre ABD’nin 50 yerde askeri üs kuracağını ve bunun karşılığında ise büyük çapta hibe silahların verileceğini açıklıyor.
Hibe silahların listesini ise Washington’da bulunan Yunanistan Başbakanı
Ve AB’nin gerilemesi tehlikesine dikkat çekiyordu.
Ekonomisi modernleştirilmiş siyasi bir Avrupa Birliği’nin kaçınılmaz olduğunu ve “ortak bir ordu kurulması” teklifini gündeme getiriyordu...
ABD’nin iş yaptığına, AB’nin ise hâlâ düşündüğüne bir anlam veremediğini belirten Verhofstadt demişti ki:
- AB bir bisiklete benzer. Durması halinde ayakta kalamaz yıkılır!
*
Yıkılması halinde 50 yıllık emeklerinin boşa gideceğini, Euro’nun son bulacağını, sınır kapılarının yeniden oluşacağını ve serbest dolaşımının sona ereceğini anlattığı kitabında Türkiye’nin AB’ye katılımının faydalarına değiniyordu...
AB ülkelerinde aynı değer, gelenek ve kültürlerin buluşturulamayacağını vurgulayan Verhofstadt siyasi ve sosyal uyumun yeterli olabileceğini ifade etmişti...
Ortak bir para birimi sahibi olmanın bir anlamı olmadığını ve 50 yıldan beri bir savunma birliği kurma fikrini hayata geçiremediklerinden şikâyet eden
Bitcoin, Ethereum, Ripple, Monero, Zcash, Dash ve diğerleri...
Sahipleri kim?
Richard Branson, Elon Musk ve Bill Gates olduğu söyleniyor...
Kripto paranın karşılığı nedir?
Belli değil.
Sabah kalkan alıyor akşam kime bozduracağını bilmiyor.
Muhatap belli değil.
Kanunlar yetersiz...
Bir yandan ortak askeri tatbikatlar, diğer yandan Doğu Akdeniz’deki birliktelikler ve en son 25 Mart günü Osmanlı’dan ayrılışının 200. yıldönümü töreninde yaşananlar...
Ve ABD F-16’larının törendeki gösterileri...
Yunanistan ve Arap dünyasının Türkiye aleyhine birleşmesi de oldukça garip...
Güney Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan ve Suriye’deki PKK uzantıları olan YPG ve PYD ile olan gelişmeler daha da dikkat çekici...
*
Etrafımızda bir şeyler dönüyor, döndürülüyor...
ABD ve AB içerdeki ekonomik sıkışıklık ve karışıklık senaryolarını dışarıda çıkaracağı büyük krizlerle filme çekmeye hazırlanıyor...
Türkiye üzerinden Çin ve Rusya’yı da köşeye sıkıştırmak isteyen güçler kendi halklarını yeniden güvenlik sendromuna sokmayı düşünüyor...
Merkel, Macron ve diğerleri Türkiye’yi hukuk ve insan hakları konusunda uyarıyor...
Ne diyorlar?
- HDP.
- APO.
- PKK.
- Selahattin Demirtaş.
- FETÖ.
- Ve kendilerince önemli gördükleri kişiler...
Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın ‘Asimetrik Savaş ve Teknoloji Dağılımı’ kitabında son yıllarda sınır boylarımızda yaşanan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı adlı askeri operasyonlardaki bilinmeyenleri ve başkalarının savaşlarındaki amaç ve araçlarını özetliyor...
Gücün tek boyutlu olmadığını, bazı taktikleri avantajlı hale getirebileceğini belirterek diyor ki:
Operasyonel sanat ve stratejik beceriyle birleştirebilenler zafere daha yakın hale gelir...
*
Amaçların sonsuz olabileceğini ama araçların hiçbir zaman sonsuz olamayacağını, silah teknolojisinde yaşanan değişimlerin asimetrik savaşları tarihsel olarak nasıl etkilediğini kitabında anlatan Doç. Dr. Yalçın gelinen durumu şöyle özetliyor:
Silah sistemi, başarıyı mümkün kılabilir ama mecburi bir sonuç haline getirmez.
*
Etrafımız kuşatılıyor sanki...
Yani, güneşin doğduğu yön...
Bizans’tan beri ticaretin merkezi...
Batı asırlardan beri sürekli seçeneklerini arttırıyor...
Türkiye arttırmaya kalktığında ise seçenekleri daraltmaya zorlanıyor.
Neden?
Rakiplerimizden daha akıllı olmak suç ilan ediliyor...
*
Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum kesimi, İsrail, Fransa, Yunanistan ve Mısır petrol arayabiliyor.
ABD ve AB ülkeleri ise güya hesap soracaktı...
Yalan oldu her şey...
Perde arkasındaki ticari ve stratejik hesaplar yüzünden olay kapatıldı...
Ve Prens Selman cinayetin dışında tutuldu...
*
S. Arabistan o günden beri hiç rahat durmuyor.
Türk mallarına ambargo koyuyor...
Ve kendisinin de kahraman olacağını sanıyordu.
Saddam ise uğradığı ihanete isyan edercesine hâkime bağırarak
diyordu ki:
Senin babanı ben emniyet müdürü yapmıştım!
*
Evet, Saddam ve Kaddafi’de antidemokratik duruş ve davranışlarıyla halkını mutsuz ve terörize etmeyi başarmış liderlerdi.
Hepsi de ardında büyük bir yıkım bırakmıştı. Her şeyi ele geçirdiklerini düşündükleri sırada her şeylerini kaybederek hayata veda etmişlerdi.
Arkalarında ise yıkık dökük kentler ve milyonlarca ölen insan.
Herkes sessizliğe büründü... ABD, büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı...
Ve sessiz oyun devam etti...
Arap Birliği birkaç cümleden ibaret açıklamalarla yetindi...
Şimdi Çekya ülkesi bile Kudüs’te ofis açmış...
Yakında tüm Batılı ülkeler önce ofis, sonra büyükelçiliklerini taşıyacak...
Arap Birliği ise sessiz film izliyor gibi dünyalıklarıyla ve iktidarlarıyla daha fazla meşgul...
Nasıl birlikse, ne oyun bozabiliyor ne de oyun kurabiliyor.
*
Nedense, önündeki felaketlerle ilgilenmekten daha çok daima yarınları merak eden bir yanımız var...
Geçmiş felaketlerden ders çıkaramayan insanın bir türlü vazgeçemediği bu alışkanlık, bize göre içinde bulunduğu en büyük felaket gaflettir...
Ders alınmadığı için de felaketler de sürekli tekrar ediyor...
*
Gizem, şifre merakı insanı falcıların esiri haline getirmiş...
Bugünün değil yarının peşine düşmüş...
Nostradamus’un söylediklerinin gerçekleşmesini oturup beklemek yerine yapılması gerekenleri unutarak yaşamak herkese daha kolay geliyor...
Bilmeliyiz ki, bugün nasıl yaşıyorsak yarın da yaşadıklarımızın faturası bizleri bekliyor...
Kimilerine göre ise felaket tellalı...
Kimilerine göre kâhin...
Ve bazılarına göre de vizyon sahibi...
Kim olduğundan daha çok söyledikleriyle daha çok ilgilenilen biri...
Dünyada ne zaman yeni bir felaket yaşansa hemen herkes Nostradamus’u bir daha gündeme taşıyor...
Niye?
Başka hangi felaketlerin yaşanacağı merak ediliyor...
*
Türkiye’yi yıllarca kapılarında tam üyelik için bekleten, oyalayan ve sürekli uyduruk gerekçelerle kapılarını kapatan AB liderlerine gerçeklerle yüzleşilmesi gerektiğinin zamanı geldiğini söylüyor...
Ve diyor ki:
AB’yi Türkiye koruyor!
*
AB’nin savunma harcamalarını arttırma, yeni askeri kapasite inşa etme ve savunma sanayisinin güçlendirilmesi yönündeki projelerini desteklediğini belirten Stoltenberg, bunun tek başına yeterli olmadığını vurgulayarak asıl sorunun ne olduğunu açıklıyor:
AB, Avrupa’yı savunacak durumda değil.
*
Stoltenberg meseleye tek gözünü karartarak bakmanın kimseye bir faydası olmadığını ve meseleyi de çözmediğinin altını çiziyor ve diyor ki:
Karartılan gece
Regaip Kandili akşamıydı...
Rusya ve Esad rejiminin İdlib’deki saldırılarında 33 Mehmetçiğin şehit edildiği, 36 Mehmetçiğin yaralandığı haberleriyle yüreğimiz kanadı...
İçimizdeki ışığı kararttılar adeta...
*
Evet, dünya iki delinin eline kalmış sanki...
Biri Trump, diğeri Putin...
Ve piyonları...
*
Rusya saldırıda bulunmadıklarını açıklıyor ve inkâr ediyor...
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise yaptığı açıklamada diyor ki:
Birliklerimizin bulunduğu yerler, önceden Rusya’nın sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleşmiştir.
İlk atışı müteakip bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen saldırı devam etmiş, bu hava saldırıları sırasında ambulanslar dahi vurulmuştur.
Yani, Rusya çirkef yüzünü göstermiştir...
*
Saldırıdan sonra ise ABD, S-400’den vazgeçmemiz gerektiğini açıklıyor...
Lakin “Patriot füzelerini veririz” demiyor...
Savunmasız bırakılan müttefik hesaplarına kargalar bile gülüyor artık...
Dostluk anlayışları da böyle işte...
*
AB Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor ise Türkiye’ye tek taraflılıktan uzak durulması çağrısı yaparak bize akıl vermeye devam ediyor.
4 milyon Suriyeli mülteciye kapıları açan ülkemize bu mültecilerin maliyeti 60 milyar dolar...
Buna rağmen AB kapılarını kapatmış, bize akıl vermeye devam ediyor...
Türkiye ise düzensiz göçmenler için AB kapılarını açtı...
Uzaktan akıl vermek nasıl oluyor göreceğiz...
*
Türkiye’nin Suriyeli mültecilerin artık karadan ve denizden Avrupa’ya ulaşmasını durdurmama kararı bize göre de önemli...
Yunanistan sınıra asker yığmaya başladı bile...
Yunan adalarında ise düzensiz göçmenlerle askerler arasında savaş başlamış bile...
İdlib’den gelmesi muhtemel yeni göç dalgasının kara ve denizyoluyla Avrupa’ya geçmesi halinde AB ülkeleri büyük bir sorunla uğraşacak...
Türkiye’nin bu kararına AB’den itirazlar gelmeye devam ediyor...
Düzensiz göçmenlerle düzenleri bozulduğunda belki bizi daha iyi anlayacaklar ama artık çok geç...
*
Dünya diken üstünde...
Karartma gecelerini yaşıyor adeta...
Çin, İran ve Avrupa ise koronavirüs ile uğraşıyor...
Yani kendi dertlerine düşmüşler...
Türkiye güvenliğini korumak için mücadele ediyor ama bizim dışımızdakilerin derdi başka...
Ve ne Suriye imiş ya diyebiliyoruz...
*
ABD Fırat’ın doğusunda...
Rusya ise Esad rejiminin yanında, yani sınırlarımızda ve bize saldırabiliyor...
Rusya bu işte...
1405’ten beri Müslümanları öldüren bu anlayışa asla güvenilmeyeceğini yıllardan beri yazıyor ve söylüyoruz...
PKK’yı kuran ve yıllarca besleyen Rusya’nın müttefik olacağına hiç inanmadık...
*
S-400 sattı güya...
Hava sahamızı koruyabilmek için...
Rus uçakları ise Esad rejimiyle birlikte İdlib’de bizi bombalıyor...
*
Rusya’nın yıllardan beri Türkiye ile olan dostluğundaki ikiyüzlü davranış modeli bize eski bir hikâyeyi hatırlatıyor...
Stalin, Soljenitsin’i Gulag’a sürgün ediyor...
Moskova’da büyük isyanlar çıkınca, Stalin bir subayını adaya gönderiyor.
Subay, Soljenitsin’e der ki:
Stalin sizi affedecek. Yalnız bir şartı var, geçmişi hatırlayanın bir gözü kör olsun!
Soljenitsin biraz düşündükten sonra subaya diyor ki:
Kabul ediyorum ama unutanın da iki gözü kör olsun!
*
Sanki o günden beri iki gözümüzü kör etmiş gibiyiz...
Ve unutarak yaşamayı sanatlaştırmışız...
*
İngiliz devlet adamı Lord Palmerston, uluslararası diplomasiye kazandırdığı sözünde “İngiltere’nin ebedi dostları ve ebedi düşmanları yoktur, çıkarları vardır” demiş, ama bizde diyoruz ki bizim ebedi ve ezeli dostumuz hiç yok...
Bin yıllık geçmişimizi unutmayalım...
33 Mehmetçiğin şehit edildiği günü ise hiç unutmayalım...
Soljenitsin gibi haykıralım Rusya’ya ve dünyaya:
Unutanın iki gözü kör olsun!