Merhaba ben Mehmet… Ben bir dromomanyayım!

İnternette bir psikoloji testi buldum ve çözdüm. Teşhis kesin: Evet, ben bir dromomanyayım. Yani, bir seyahat bağımlısı…

Haberin Devamı

Mutlu da değilim bundan. Övünmüyorum kesinlikle. Övünenlere de çok üzülüyorum. Yaklaşık iki yıldır bu bağımlılığın pençesinde ciddi ciddi sürünüyorum. Sinsice hayatımı ele geçirdi ve teker teker bütün küçük mutluluklarımı elimden almaya başladı.


Bu kadar klişe bir hastalığı da kendime hiç yakıştıramıyorum.


Ama insan hastalığını seçemiyor işte.


Instagram’da bio bölümüne “Tam zamanlı hayalperest, yarı zamanlı gezgin” filan yazacak noktaya gelmeden kurtulmak istiyorum bu illetten.


Param o kadarına yettiği için sırf seyahate gitmek olsun diye ucuz hostellere düşmek istemiyorum. -Henüz düşmedim. Hala ‘standart çift kişilik oda’ seviyemi koruyorum.


Çadır filan kuramam ben. Sevmiyorum öyle şeyleri. Annem duysa çok üzülür ayrıca.


Stockholm’e filan gittiğimde kahvaltı dâhil otelimde öğlen için gizli gizli sandviç hazırlamak çok ağır geliyor bu yaşımdan sonra.

Haberin Devamı


“Aha! 400 liraya gidiş dönüş bilet var!” diye gaza gelip kesinlikle merak etmediğim sıkıcı Avrupa köylerine yükselecek noktaya geldim. Bana ne Heidi’nin doğal ortamından? Bana ne! Şuradan iki adım ötede Polonezköy’de gözleme yapan teyzemmmm neyime yetmiyor?


İyi değilim ben.


Yastığa kafamı koyduğumda ucuz bilet sitelerinin algoritmaları üzerine düşünüyorum uzun uzun.


İş, süper bir şehre gitme hayalini çoktan geçti. Esas hayal, süper bir bilet bulmak artık. Sonra da dünyanın en mükemmel şeyini yapmışım gibi; “Beybi ben yarı fiyatına aldım Roma’ya yaa… Salı günleri alman lazım bileti; algoritması öyle… Bana bir danış böyle şeyleri önceden!” diye dakikalarca övünürken yakalıyorum kendimi. Vur ağzına kürekle! Ama neyse ki bu çok olmuyor; çünkü ucuz bilet bulamıyorum ben hiç.


Airbnb damarıma damarıma basıyor; “Yerlisi gibi yaşa o şehrin. Haydi Memocum yaa! Gezgin ruhu! Yehuuu!” mailleriyle… “Tamam bebeğim; yerlisinin maaşını ver; tutayım istediğin evi İzlanda’da” diye bir maille dönmek istiyorum kendisine.


Her şeyin kısası bilet artık… İstisnasız her harcamanın.


“Yaa çıkmayalım aşkım! Meyhaneye iki kişi vereceğimiz para bir kişi gidiş dönüş Evropa bileti!”

Haberin Devamı


Dışarıda içkiye para gitmesin diye mahalle kahvecilerinde arkadaşlarımla sosyalleşiyorum. Hiç olmadığım kadar ayığım çoook az sütlü Americano’larımla…


“Mont giymesem de olur; zaten çok soğuk değil bu sene. Onun yerine sıcak bir memlekete gidelim mi? HADİ TEL AVİV?”


Bütün gardırobum çer çöp. Olanı da gittiğim yerlerde kaybediyorum zaten.


“Ben hayatta bir burger için 35 lira vermem senin gibi! Giderim Berlin’de Zsa Zsa’da 10 euro veririm burgere daha iyi be!”


Evet çünkü, uçak bileti ve konaklamanı Gurme Tatları Yaşatanlar Derneği karşılayacak…


En fenası da o 16:00 krizleri işte.


16:00 - sıkkınlık krizlerimi şirketteki ismini bir türlü öğrenemediğim iş arkadaşımın doğum gününden payıma düşen pastayı çatallarken Hürriyet Emlak’ta yalı dairesi bakarak atlatabildiğim zamanları çok özlüyorum.

Haberin Devamı


Artık her şiddetli kriz bakiyeden minimum 500 liralık bir eksilmeyle sonuçlanıyor.


ÇARESİ VAR MIYMIŞ?


Konuyla ilgili kafalar karışık.


2000 yılında resmi olarak psikoloji literatürüne “Klinik Seyahat Bağımlılığı” olarak girmiş Dromomania. İlk kez ortaya Fransa’da bir adamın 1897’de Bordeaux’dan yola çıkıp kendini tutamayarak Prag’a kadar yürümesiyle ortaya çıkmış.


Bunun bağımlılık olarak tanımlanması gerektiğini düşünen psikiyatristler de var; karşı konulamaz bir tutku olarak adlandırılması gerektiğine inananlar da.


Bilim birçok çare öneriyor ve elbette hepsi de ‘irade’ denilen saçmalığın etrafında toplanıyor:


“Yaşadığın şehirde eskiden seni neyin mutlu ettiğini bulmak…”

Haberin Devamı


Bana Asmalı gecelerimi geri verebilir misin Abidin? Asmalı’daki herkes yurt dışına taşındı!


“Kendine şehirde kalmak için bir süre belirleyip yaşam alanına konsantre olmak…”


Ne diyor yani? “Git evine o kütük sehpalardan filan al” mı diyor? Gidiş dönüş New York parası o be!


Bunlar çok işlemedi anlayacağınız…


Ian Hacking’in ‘Mad Travellers’ kitabında ortaya atılan bir diğer çözüm ise; kötü bir tatil deneyimi.


Geçtiğimiz yaz dört kişi gittiğimiz Küba’da; bir soyulma, iki dövülme, iki telefon kaybı, sayısız kazıklanma, 40 derece öğle sıcağında, beş kişi sıkış tepiş, camları açılmayan kliması bozuk 70 model bir arabanın içinde baygınlık geçirme, iki kez karakolluk olma, “İnsan kötü kokudan ölebilir mi gerçekten?” diye uzun uzun düşünecek noktaya gelme gibi çeşitli deneyimlerimiz oldu. Neden? Çünkü deneyim çok şahane!

Haberin Devamı


Neymişiz biz? Deneyimi satın alan kuşakmışız.


O da olmadı yani.

 

Varsa aranızda “Güzel kardeşim, ben de bağımlıydım. Aha da şöyle kurtuldum” diye tavsiye verecek bir güzel insan; bekliyorum mailini.  


O da yoksa ve hakikaten dişe dokunur bir ucuz bilet bulma yönteminiz varsa ona da varım.


Ya birlikte kurtulacağız ya da o ucuz biletleri eşit şekilde kardeş kardeş bölüşeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları