Bu saçların bir anlamı olmalı

Bu dönemde beni şaşırtan şeylerden biri saç konusu oldu. İnsanlığın buradan zorlanacağını hiç tahmin edememiştim. Gerçi düşününce eskiden başka türlü sıkıntı oluyordu. Bu vesileyle içinden saç geçen eski hikâyelerden birini hatırladım.

Haberin Devamı

Berberlerimizin bu kadar kritik bir iş yaptığını, olayın depoda kaçak saç kesimi baskınlarına kadar varabileceğini bugüne kadar fark etmemişim. Saçtan yana zengin bir kişi olmadığım için gözümden kaçmış herhalde! Eskinin uzun saç modası geri gelecek bu gidişle diyenler de gördüm bol bol. Bu da bana her uzun saç ve polis dendiğinde aklıma gelen hikâyeyi hatırlattı. Anlatayım.

Bu saçların bir anlamı olmalı

Çok sevdiğim bir arkadaşımın yüzünün yanında bir yara izi var. Olay da esasen o izin olayı. 90’ların ve Anadolu’nun ortasında bir şehirde akşam evine dönerken önünden geçtiği üç kişi “Birader bakar mısın” diye sesleniyor. Yanına geliyorlar. “Bu saç sakal ne manaya geliyor” falan durumu. Ki o dönem saçı uzatanlar bilir bu “Gel seni bir dövelim” demenin kibarcasıydı. Gerçi hâlâ da belli yerlerde tipinizden dolayı kaliteli dayak yeme fırsatı bulabilirsiniz, o ayrı! İlerlediysek bütün alışkanlıklarımızı tamamen kaldırdık değil ya. Neyse, bizimki “Ya” deyip şöyle bir gülümseyecek ve kendince alttan alan bir şeyler diyecek oluyor, tiplerden biri daha bu cümlesini bitiremeden “Ne sırıtıyorsun lan” diye yapıştırıyor gözüne. Düştükten sonra biraz da yerde kakıp gidiyorlar.

Haberin Devamı

Kalkıp hastaneye gidiyor kendi kendine. Yüzüne dikiş atıyorlar. Bu arada hastane adli vakadır diye polise haber etmiş. Gelip “Nedir olay” diye soruyorlar. Sonra da bizim arkadaşı dikişli haliyle ekip arabasına alıp adamları aramaya başlıyorlar. Bir süre sonra bizimki kendisini döven elemanlardan ikisini görüyor. Polis arabadan inince bunlar kaçmaya başlıyor. Birini tutuyorlar. Diğerini kovalayan polis düşünce, kaçan kurtuluyor.

Ekip ve bizim arkadaş yakaladıklarıyla karakola dönerken telsizden bir hırsızlık ihbarı geliyor. Hep beraber olay yerine intikal ediliyor. Apartmana biri girmiş, bir teyze de huylanıp polisi aramış. Apartmandan alınan şahıs “Hırsız değilim, öylesine girdim apartmana” deyince polis, “Birini dövmüşler, bir tanesi koşarak kaçtı, gördün mü” diyor, yakalanan “Abi benim o” itirafında bulunuyor. “Ha” diyor polis, “bi dur o zaman” Arabadaki diğer polisi (bunu kovalarken düşen) çağırıyor. Düşen polis gelip, “Sen mi kaçtın benden” diye sorup “Evet” cevabı alınca da kanayan elini gösterip “Bak senin yüzünden ne oldu elime” diyerek biraz da fiziksel bir şekilde sitem ediyor.

Haberin Devamı

Olaylar, olaylar...

Finalde karakoldalar. Bizimkinin dikişleri feci ağrıyor. Yüzünü açan zatla yan yana oturuyorlar. Komiser saldırana dönüp “Niye dövdünüz lan bu çocuğu” diye soruyor. Karşı tarafın cevabı “Abi ben uzun saçlıları sevmiyorum” şeklinde başlayınca komiser can alıcı sualini yapıştırıyor: “Ne demek lan uzun saçlıları sevmiyorum? Barış Manço’yu sevmiyor musun?” Bir sessizlik oluyor haliyle. Soru yineleniyor: “Sevmiyor musun oğlum Barış Manço’yu?” Eşkıya birey hafif ezilerek cevap veriyor: “Seviyorum abi.” Komiser de şöyle bir arkasına yaslanarak hemen gereğini yapıyor: “Söyle bakalım o zaman bir şarkısını!” Çocuk biraz tereddütten sonra talimat daha kararlı bir şekilde tekrarlanınca başlıyor ‘Dağlar Dağlar’ı söylemeye. Bizim arkadaş da tempo tutuyor eliyle. Bize de yara izinin “Yüzümde kalıcı iz bırakan adam ‘Dağlar Dağlar’ı söyledi, ben de tempo tuttum, adalet yerini bulmuş oldu. Bir-iki saat sonra ikimizi de saldılar” diye bitirdiği hikâyesi kalıyor...

 

Yazarın Tüm Yazıları